Genel Sekreter Musa Akkaş ve Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, 8 Nisan 2016 tarihinde Karaman Şube’nin düzenlediği istişare toplantısına katıldı. Toplantıda Karaman Şube Başkanı Ziya Hotamışlı ve Şube yönetim Kurulu Üyeleri, Karaman Eski Şube Başkanları Ali Buğdaycı ve Mehmet Serin, ilçe ve işyeri temsilcileri ile şube kadın komisyonu üyeleri hazır bulundu. Ayrıca Genel Merkez Yöneticileri Karaman Valisi Murat Koca ve Karaman Milli Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu’nu da ziyaret etti.
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Sekreter Musa Akkaş şunları kaydetti: “İktidarın terörü önlemedeki çaresizliği, tavizleri, dış politikadaki yanlışları yüzünden ülkemizde her gün ana baba kuzuları yeniden şehit olmaya başladı. Her şeyden önce bu topraklar için, bayrak için, vatan için şehit düşen güvenlik güçlerimize askerimize, polisimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Bugünlere nasıl geldik? Hainler boş durmuyor, yakıyor, yıkıyorlar. Silahlar ateşleniyor, bombalar patlıyor. PKK şımartıldı. Biliyorsunuz; ana dilde savunma, farklı dil ve lehçelerle propaganda hakkı verildi. Türkçeyi yaygınlaştırmak, insanları birbirine yaklaştırmak gerekirken, farklı dil ve lehçelerle konuşan Kürt kökenli vatandaşlarımıza ‘Siz birbirinizi anlamakta güçlük çekiyorsunuz?’ denilerek TRT Şeş açıldı, Kürtçe resmi dil haline getirilmeye çalışıldı. İnsanlarımızın birbirinden uzaklaştırılması sağlandı. Taviz tavizi izledi. Açılım adı altında her türlü rezalet yaşandı. Silahlanmalarına, hendeklerin kazılmasına göz yumularak bugünlere gelindi. Her gün toprağa şehit verir olduk. Ülke adeta kan gölüne döndü. İstanbul’da yüzlerce araç kundaklandı. Son 6 ay içinde 440 şehit verdik. Bunların bir sorumlusu olmalı. Yaşananların sorumlusu bu ülkeyi yönetenlerdir.
Terörün Türkiye’nin gündeminden kalkması için iktidar ve muhalefet acil tedbir almak zorundadır. Terör canımızı acıtmaktadır. Artık bu gidişe dur demenin zamanı gelmiştir. Teröre karşı toplumsal bir tavır, milli bir duruş göstermenin zamanı geldi de geçmektedir. Yüce Türk Milleti’nin sabrını zorlayan hain saldırılar karşısında gün birlik olma günüdür.”
Türkiye’nin iyi günlerden geçmediğini ve ülkemizin güllük gülistanlık olmadığını söyleyen Akkaş eğitim alanında yaşanan sorunları dile getirdi. Akkaş şöyle konuştu: “Milli Eğitimde kendinden olmayı ötekileştirip, hayat hakkı tanımayan, yandaşlığı, kadrolaşmayı milli eğitimin her hücresine yerleştirmeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız. İnsanların emekleri, alın terleri yok sayılmış, kazanılmış haklar görmezlikten gelinerek, gayri insani ve gayri hukuki uygulamalarla okul ve kurum yöneticileri görevlerinden alınmıştır. Şu an milli eğitimde okul ve kurumların başında çoğunluğu tetikçi ve yalaka tayfası iş başındadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın birleştirici olması lazım. Milli Eğitimin amacı iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmektir. Herkesin evet diyebileceği bir Yönetici Atama Yönetmeliği’ni çıkaramayan MEB’de nasıl bir başarı beklenebilir. Çıkarılan yönetmelikle insanlar ayrıştırılmış ve kamplara bölünmüştür. Milli eğitimde bir zulüm yaşanmaktadır. Yaşanan zulmü ortadan kaldırmadığınız müddetçe eğitim çalışanları arasında huzuru sağlayamazsınız. Türk Eğitim-Sen olarak bu zulmü kim yapıyorsa, kim nerede bir haksız uygulamanın içerisinde ise takip ediyoruz. Onlara karşı her türlü meşru hakkımızı kullanacağız. Herkes iyi bilsin ki, haksızlık yapanlar takibimizdedir.”
Çalışma hayatının kandırmaca ve tehlikelerle dolu olduğunu bildiren Akkaş, “Taşeron çalışanların kadroya geçirilmesi ile ilgili bir bilinmezlik var. Başbakan ‘taşeronlara kadro’ diyor, Maliye Bakanı özel statüden bahsediyor. Maliye Bakanı, kamuya alımların bundan sonra aynı anlayışla yapılacağı konusunda açıklama yapıyor. Tüm bunlar ise çalışanları endişeye sevk ediyor.
657 Sayılı DMK’nın değiştirileceği yönündeki açıklamaları sürekli duyuyoruz. 657 Sayılı DMK’nın köhne bir kanun olduğu belirtiliyor. Paralelcilerin, bölücülerin ayıklanması için kanun değişikliğinden bahsediliyor. Niyetler iyi değil. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu itibarsızlaştırılmak isteniyor. Kim suç işliyorsa 657 Sayılı DMK’nın disiplin hükümlerini uygulayarak gereğini yaparsınız. Devlet memuru anlayışı yok edilerek hükümetin memur anlayışı getirilmek isteniyor. Buna Türk Eğitim-Sen olarak müsaade etmemiz mümkün değil. Bu konuda kamu çalışanlarının bilgilendirilmesi gerekir. Dilerim çalışma hayatı içinde yer alan diğer sendikalar da seslerini yükseltirler. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak her şeyi yapıyoruz. Ciddi eylemlere, mitinglere imza attık. Bundan sonrada yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
İlksan ile ilgili de açıklamalar yapan Akkaş, “İlksan’ı önemsiyoruz. İlksan’ı Türk Eğitim-Sen üyelerinin seçtiği delegeler yönetmelidir. İlksan şu an ehil ellerde. Bu sandık geçmişte birilerine peşkeş çekilmiş. 1996 yılı sonrasında Türk Eğitim-Sen delegelerinin sayesinde sandık, sandık gibi yönetilmeye başlanmıştır. 1996 yılında eksi 3 milyon TL ile sandık teslim alınmış, bugün ise İlksan’ın kasasında 1 milyar TL nakit parası bulunmaktadır. Bu sandığı ele geçiremeyenler sandık hakkında ileri geri karalama, iftira kampanyalar yürütmektedirler. Bir malum sendika seçimlere girmeme kararı almıştır. Seçimlere girmeme sebepleri elbette kaybetme korkularıdır. Geçmiş seçimlere nasıl asıldıklarını biliyoruz. Devreye kimler girmemişti ki… Milletvekilleri, il-ilçe milli eğitim müdürleri, partililer… Tüm bunlara rağmen kaybettiler. Aynı yenilgiyi yaşayacaklarını bildiklerinden seçimlere girme cesaretini gösteremediler. Biz İlksan üyelerinin haklarını en iyi şekilde korumaya devam edeceğiz. Yeni dönemde seçilecek yönetime şimdiden başarılar diliyorum” dedi.
Akkaş sözlerini şöyle tamamladı: “Günümüzde değer yargılarının alt üst edildiği bir zamanda Türkiye Kamu-Sen’li, Türk Eğitim-Sen’li olmak büyük bir onur ve şereftir. Hepinizi bu anlamda kutluyorum. İyi ki varsınız. Sizin varlığınız hem sendikamıza hem de ülkemize büyük bir katkı sağlayacaktır.”
Bir konuşma yapan Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan da terör saldırılarına değinerek, şunları kaydetti: “Ülkemizin içinde bulunduğu şartları biliyorsunuz. Ülkemizin bir bölümünde çözüm süreci adı altında yürütülen bir gaflet süreci neticesinde adeta savaş yaşanıyor. Daha düne kadar elimizi kolumuzu sallayarak gezdiğimiz vatan topraklarına bugün asker gücüyle, polis gücüyle savaşarak girmek zorunda kalıyoruz. Ülkemizin bu duruma gelmesinde kabahati olanlar hepimizin malumudur. Yıllardır çözüm süreci adı altında her şeye göz yumuldu. Şehirler cephaneliğe dönüştürülürken, karakolların karşısında PKK’lı teröristler geçit töreni yaparken, asfaltların altına bomba yerleştirilirken bu ülkede yine güvenlik güçleri vardı, il valileri vardı, kaymakamlar vardı. Bölücü örgütün faaliyetlerine maalesef göz yumuldu. Bugün ise çözüm süreci adı altına yürütülen gafletin bedelini evlatlarımız şehit olarak ödüyor. Türk milleti olarak böyle bir yönetim anlayışını hak etmiyoruz. Biz ülkenin doğusunda, batısında tüm insanların huzur içinde ve kardeşçe yaşayabileceğini düşünüyoruz. Bu ülkeyi bölmeye çalışanlar var. Devlet bölücü unsurların üzerine gitmeyi, bölücü çetelerle mücadelesini sürdürmelidir. Öte yandan ülkemizin bazı üniversiteleri hala bölücü örgütün kurtarılmış bölgeleri gibiyken, siz Doğu’da, Güneydoğu’da teröristlerle boşuna mücadele ediyorsunuz. Bunlar bu üniversitelerden ve Doğu’da, Güneydoğu’da bölücü örgütün üssü haline gelmiş çeşitli kurumlardan besleniyor. İnşallah ülkemizi yönetenler bize yaşattıkları o gaflet sürecinden ders almışlardır ve her unsuruyla bölücülük belasının üzerine giderler.”
Kamu çalışanlarının çok ciddi sıkıntılar yaşadığını bildiren Şahindoğan, kamu çalışanlarının iş güvencesinin ortadan kaldırılmak istenmesine dikkat çekti. Şahindoğan şunları kaydetti: “Siyasi iktidar her fırsatta kamu çalışanlarının iş güvencesinden rahatsız olduğunu ifade ediyor. İş güvencemize yönelik ciddi bir tehdit var. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Bakanlar her fırsatta kamu çalışanları arasındaki işçi memur arasındaki ayrımı yok etmekten söz ediyor; kamu çalışanlarının iş güvencelerinden rahatsızlıklarını ifade ediyorlar. Geçmişte kamu çalışanlarının iş güvencesini ortadan kaldırmak için teşebbüslerde bulundular. Biz iş güvencesini olmazsa olmaz olarak görüyoruz. İş güvencesi sendikacılığımızda kırmızı çizgimizdir. Bir zamanlar sözleşmeli öğretmenlik vardı. Sözleşmeli öğretmenlerin iş güvenceleri kadrolu öğretmenler gibi değildi. Her sözleşme imzalanacağı dönemde bu arkadaşlarımızın nasıl korku ve panik içine girdiğini, iş güvencesiz çalışma şeklinin nasıl mağduru olduğunu gördük. Çok şükür mücadelemiz sayesinde bu arkadaşlarımız kadroya geçti. Şimdi hepimizi o statüye benzer bir statüye mahkûm etmek istiyorlar. Siyasi iktidara muhalif duruş ortaya koyan, biat etmeyen insanların kamuda görev yapmasını istemiyorlar. Çalışanların devletin değil, hükümetin memuru olmasını istiyorlar. Biz böyle bir çalışma sistemini reddediyoruz. Biz devletin memuru olmaya devam edeceğiz. Bunların mantığına göre yönettikleri devlette hiç kimse kendilerini eleştiremez, farklı düşünemez. Bu durum, kabul edemeyeceğimiz antidemokratik bir anlayıştır. Bunlar herkesin kendilerine biat ettiği bir sistem arzu ediyorlar. Bunun için de her türlü çalışmayı pervasızca ortaya koyuyorlar. İş güvencesine sahip çıkmak için Ankara’da büyük bir miting yapmıştık. Bundan sonra da en sert ve radikal eylemleri ortaya koyarız. Ne pahasına olursa olsun iş güvencesine sahip çıkacağız” diye konuştu.
MEB’de yaşanan haksızlıklara da değinen Şahindoğan, “MEB’de iyi şeyler olmuyor. Eskiden herkesin üzerinde uzlaştığı bir yönetici atama sistem vardı. Yöneticiler sınava dayalı olarak seçiliyordu. Şimdi ise liyakati değil, yandaşlığı esas alıyorlar. Dolayısıyla eğitim kurumları liyakatsiz ve yandaş insanlara teslim edildi. Arkadaşlarımızın yönetici hakları gasp edildi. Sözde değerlendirmeler yapıldı. Türk Eğitim-Sen olarak yöneticilik görevi gasp edilen arkadaşlarımızın hukuk mücadelesini yaptık. Davalar açtık ancak bu siyasi iktidar sadece insanların hakkını gasp etmiyor, hukukun üstünlüğünü de tanımıyor. Bu nedenle mahkeme kararları da uygulanması gerektiği gibi uygulanmadı. Arkadaşlarımıza yeniden haksız değerlendirmeler yapılarak, bir kez daha mahkeme kapıları gösterildi. Biz hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz. Hiç kimsenin sadece Türk Eğitim-Sen üyesi olduğu için hakkı gasp edilemez. Anayasa Mahkemesi’ne, AİHM’e giderek bu yanlıştan dönülmesini sağlayacağız” diye konuştu.
Kamuya personel alımında mülakat sistemi getirilmesini de eleştiren Şahindoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Mülakat yandaş ve torpilli olanın seçildiği bir sistemdir. Liyakat sahibi insanları değil, torpilli insanları bir yerlere getiriyorlar. Stajyerlik uygulamasında da mülakat sistemi getirdiler. Bu uygulamayla adaylık döneminde öğretmenleri kendilerine biat etmeye zorluyorlar ve ‘Eğer bizim sendikamıza üye olmazsanız adaylığınız kaldırılmaz. Mülakat komisyonlarında bizim adamlarımız var’ diyorlar. Yani insanları henüz meslek hayatlarının başında ezerek üye yapıyorlar; insanların iradeleriyle sendikal tercih ortaya koymalarını engelliyorlar. Bu alçaklıktır. Stajyerlik döneminde zorla üye yapıkları insanlar da adaylığı kalkınca istifa ediyor ve istedikleri sendikaya üye oluyor. Bu arkadaşlarımızın birçoğu da Türk Eğitim-Sen’i tercih ediyor. Ama bu insanlar stajyer öğretmenlerimizi adaylık döneminde zulmetmeyi marifet sayıyorlar. Yazıklar olsun. ”