YAŞASIN NOBEL’İMİZ !

Daha dün emperyalizmin
Kollarında yaşarken
Dolarlı, eurolu bahçelerin
Yollarında koşarken
Şimdi Nobelli olduk
Mevzileri doldurduk
Sevinçliyiz hepimiz
Yaşasın Nobelimiz

Bu ülke neden böyle..?
Acaba, dünyanın başka bir yerlerinde, bizim gibisine bir ülke daha var mıdır?
Bizim gibi bir toplum,
Bizdeki gibi sivil toplum kuruluşları,
Bizim ülkemizdeki gibi ulusal(!) bir medya,
Bizim sahip olduğumuz gibi "bilimsel ve milli(!)" bir üniversite ve akademisyen-aydın topluluğu,
Bizi yönetenler gibi bir hükümet,
vs…,
Öyle bir toplum haline geldik ya da getirildik ki, günlük yaşıyoruz. Bugünümüzün, dünden getirdiklerimizin bir birikimi ve geleceğimizin bugünden yarına bırakacağımız bir miras olacağının şuurunda değiliz.
Kişiler, olaylar ve süreçler hakkında oluşan kanaatlerimiz, kendi bilgi ve görgümüzle elde ettiğimiz sonuçlardan ziyade; "Başkalarının" zihnimize ve gönüllerimize enjekte ettiği işlenmiş bilgilerle yönlendirmeleriyle oluşmakta. Özellikle küresel egemen güçlerin psikolojik operasyonları, artık hücrelerimize kadar etki alanı oluşturmuş bulunmakta. Gümüş tepside önümüze sunulan "Sahte Kahramanlar"; sanat, siyaset, bilim, medya ve entellektüel alanda insanlarımızın tartışılmaz idolleri haline gelmekte.
Toplum olarak öylesine bir narkoz altındayız ki, sorgulamıyoruz, tartışmıyoruz, tartmıyoruz. Bu hengamede ise nice değerlerimizin, aydınlarımızın ve gerçek kahramanlarımızın elimizin altından kaydığının farkında bile olmuyoruz.
Örnek mi? İşte AB patentli yazarımız Orhan Pamuk. Adam soyumuza sopumuza küfrediyor, ecdadımıza hakaret ediyor, söylemleriyle uluslararası ihanet projelerine destek sağlıyor ve hala bu ülkede kitapları yüzbinlerce satıyor, milyarlarca lira para kazanıyor. Yetmiyor, icraatlarının diyeti olarak Nobel ödülü alıyor ve yanı sıra bir buçuk milyon dolar daha cebine sokuluyor.
Hiç sorgulanmıyor mu? Tarih içerisinde, fikir ve gönül zenginliğimizin mimarı olan binlerce edebiyatçımız, şairimiz, sanatçımız, bilim adamımız varolmuştur. Hatta bunlardan bir kısmının kitapları uzun yıllar batı okullarında ders olarak okutulmuştur. Peki bu kültür mirasımıza her fırsatta düşmanlıkla yaklaşan batı, acaba neden Pamuk’u "Ödüllendirme" gereğini hissetmiştir. "Anadolu’da 1.5 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürülmüştür" söyleminden başka Orhan Pamuk’u diğer binlerce değerimizden üstün kılan ve ayıran başkaca ne gibi vasıfları vardır acaba?
Peki Türk toplumu bu gerçeği sorguluyor mu? Sorguluyorsa neden tedbirini almıyor, yeterli tepkisini ortaya koymuyor?
Ya sivil toplum kuruluşlarımız? Özellikle belli merkezler tarafından gizli ya da alenen finanse edilen ve birer toplum önderi örgüt olarak servis edilen, sözde sivil fakat özde görevli bazı kuruluşlar ne yapıyorlar?
Güya, evrensel demokratik değerlerle Türk toplumunu bezeme ve çağdaş dünyayla bütünleştirme gerekçesiyle, temel değerlerimizi örseleyen bu kuruluşlar da en başta gelen sorumlulardandır.
Küresel emperyalizmin başlıca taşeron firması olan bu kuruluşlar, en cüretkar ihanet girişimlerini dahi masum ve çağdaş görüntülerle yavaş yavaş sıradanlaştırarak, toplumun reflekslerini kırmaktadırlar.
Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibi sahte kahramanların, tarihimize ve milletimize yönelik açık hakaretlerini bile bir hukuk tartışmasına endeksleyerek çok uluslu bir projenin toplumsal alt yapısını hazırlamaktadırlar.
Bu süreçte Ulusal(!) Medyamız da boş durmuyor. Yüzbinlerce tiraja ve yüksek oranlarda izlenme oranına sahip bir kısım medya kuruluşlarımızda görev yapan; ideolojik duruşu, sözde birbirinden çok farklı olan, onlarca kelli felli kalemşörümüz de ağız birliği etmişler: "Efendim, Orhan Pamuk’un tarihimizle ilgili bazı iddialarını ben de paylaşmıyorum. Ama aldığı ödül aynı zaman da ülkemize verilmiş sayılmalıdır. Türkiye’ye prestij kazandırmıştır dolayısıyla toplum tarafında sahiplenilmelidir. Kendisine teşekkür etmeliyiz" kabilinden güya sağduyulu bir yaklaşım ortaya koyuyorlar. Bu ifadeleriyle Türk Milletini aptal yerine koyduklarının farkında değiller.
Önümüzdeki yıllar gösterecek ki, Nobel ödülü almak için aydınlarımız(!) Türkiye’ye sövme yarışına girecekler.
Tarih, bilim yuvası olan üniversitelerimizden hesap soracaktır. Hiç tartışılmaz ki, üniversitelerimiz, toplumumuzun yönlendirilmesinde birincil etkenlerdendir.
Türk toplumu gelenekleri itibariyle bilime ve bilim adamlarına büyük hürmet gösterir ve önem verir. Hem töremiz hem inancımız gereği, toplumumuzda ilim hep baş tacı edilmiştir.
Fakat son Orhan Pamuk olayında bir çok üniversitemiz ve bilim adamımız-aydınımız toplumu bilinçlendirecek ölçüde yeterli tepki ortaya koymamışlardır. Oysa ki, bir takım suni meseleler nedeniyle bile, yüzlerce akademisyenimizin cüppelerini giyerek yaptıkları yürüyüşlere, muhtıra niteliğindeki bildirilerine çok defa şahit olmuşuzdur. Bu girişimler çoğu zaman da kamuoyunda ses getirmiş ve amaç hasıl olmuştur. Ancak, milli tarihimizin ve dolayısıyla geleceğimizin muhafaza edilmesi anlamında büyük değer taşıyacak bu son konuda akademisyenlerimizin suskunluğu milletimizde hayal kırıklığı oluşturmuştur.

En şaşırtıcı olan ise Hükümetimizin tutumudur. Millet adına milleti yöneten hükümetlerdir. Hükümet edenler, binlerce yıllık tarihi birikimi geleceğe daha güçlü bir şekilde taşımakla mesuldürler. Devletin bekası ve milletin ebedi varlığının sağlanması hükümetlerin en öncelikli görevleridir. Bu manada gelebilecek her türlü tahribatı ve saldırıyı önlemek için de hükümet edenler her an uyanık ve aktif olmalıdırlar.

Başta Elif Şafak ve Orhan Pamuk gibi toplumsal kanaatleri yönlendiren ve bir takım söylemleriyle uluslar arası projelere hizmet edenlere yönelik tedbir alması gereken merci hükümet mekanizmasıdır. Kaldı ki, bu tür vakalarda, bir sosyal patlamayı ve demokrasi dışı tepkilerin oluşmasını   önlemenin yolu da hükümetin zamanında önleyici tedbirleri alması ve yeterli tepkisini ortaya koymasıdır.

Ama bu dediklerimiz normal şartlar altında yaşayan ülkelerde geçerlidir. Bizim ülkemizde böylesi bir tabloyu görebilmek biraz lükse kaçıyor.

Çiftçinin, memurun, esnafın ve hatta şehit ailesinin derdini bile dinlemekten imtina eden; fakat "Babam ve Piç" gibi bir şaheserin sahibi olan Elif Şafak’ı arayarak geçmiş olsun dileklerini ileten; Orhan Pamuk gibi milletine küfreden bir adamın -neden verildiği belli olan- ödülü için kendisini telefonla arayarak, Nobel Ödülünün bir Türk yazarına verilmiş olmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek tebriklerini ileten bir Başbakana sahibiz. Yine hükümetimizin iki numaralı adamı olan Dışişleri Bakanı da "Böyle bir alanda bir Türk’ün böyle bir armağanı kazanıyor olması şüphesiz ki hepimiz için büyük bir mutluluk kaynağı olmuştur" diyerek Başbakanının yorumunu taçlandırıyor.

Apaçık gerçeğe rağmen hükümetimiz bu sağduyulu(!) yaklaşımı ortaya koyarken yabancılar olayı nasıl yorumluyor dersiniz. İşte size iki örnek:

ABD’nin saygın gazetelerinden birisi olan Washington Times, Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat ödülü verilmesini şöyle yorumluyor: "Nobel bile siyasetten kaçamadı. Bu post modern Türk romancısı, geçen yıl büyük şöhret kazandı, ancak eserlerinden çok, ülkesinde Türklüğe hakaret suçundan yargılanmasından dolayı…"

Ermenistan Yazarlar Birliği ise Orhan Pamuk’un Nobel almasını "Türkiye’ye verilmiş bir mesaj" olarak değerlendirdi.

Acaba sayın Başbakanın ve yardımcısının yaklaşımlarını, verilmek istenen bu mesajın hükümetimiz tarafından  algılandığı şeklinde değerlendirebilir miyiz?

Başta Hükümetimiz olmak üzere, toplumumuzun tüm kesimlerinin, Nobel ödülünü en azından Washington Times hassasiyetiyle algılamalarını diliyorum.

Saygılarımla.

Son Haberler

ÖMK YÖNETMELİĞİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME

21 Aralık 2024 tarihli 32759 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ADAY ÖĞRETMENLİK VE ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ...

UZMAN VE BAŞÖĞRETMEN TAZMİNATLARI OCAK AYINDA YATIRILSIN!

Genel Başkan Yardımcımız Orhan Kütük, 17-18.12.2024 tarihleri arasında Bilecik ve Eskişehir’de temaslarda bulundu.

KAMU ÇALIŞANLARI EKONOMİK AÇMAZA SÜRÜKLENMESİN!

Genel Başkan Yardımcımız Selahattin Dolgun, 18-19 Aralık 2024 tarihinde Afyonkarahisar ve Kütahya’da bir dizi temaslarda bulundu.

TARLADA İZİ OLMAYANIN HASATTA YÜZÜ OLMAZ!

Genel Başkanımız Talip Geylan, Genel Başkan Yardımcımız Selahattin Dolgun ile birlikte  13-14 Aralık 2024 tarihlerinde Ordu ve Trabzon’da ziyarette bulundu.