Başbakan Recep Erdoğan, başörtüsü konusunda çözüme yönelik neden bir adım atılmadığı sorulduğunda; bu konuda henüz kurumsal-toplumsal mutabakat sağlanmadığını ifade ederek çözümsüzlüğü kendince gerekçelendiriyor.
2002 Genel seçimleri sonucunda milletimiz, 367 milletvekiline sahip kılarak AKP’yi iktidar yapmıştır. Anayasayı dahi değiştirebilecek bu çoğunluğun yanı sıra; bürokrasinin tüm kademelerinde sayın Erdoğan "Tam Yetkili" kılınmıştır. Acaba bundan daha büyük bir mutabakat olabilir mi?
Ki, sayın Başbakan başkaca mutabakat arayışları içerisine giriyor?
Öte yandan, AKP iktidara geldiği günden bu yana öylesine icraatlara imza atmış, öylesine söylemler geliştirmiştir ki; bunlar, Türkiye’de mutabakat kaygısı taşımayan en uç marjinal ideolojik hareketlerin bile söylerken üç kere düşündüğü hususlardır.
Aşağıda sıralayacağımız bir çok hususta Hükümetimiz acaba hangi kurumsal-toplumsal mutabakatları sağlamıştır da icraatta bulunmuştur merak ediyoruz.
Örneğin Avrupa Birliği ile ilişkilerde. Özellikle AB’nin ülkemize yönelik haysiyet kırıcı dayatmalarına milletimiz topyekün "Eyvallah" mı demiş de; hükümetimiz bu kadar töleranslı davranıyor. Daha önce hiçbir aday ülkeye sunulmayan hususlar bize karşı birer ön koşul olarak dayatılmaktadır. Hatta bazı konular ön plana çıkarılarak Devletimizin sicili tarih önünde bozulmaya çalışılmaktadır. Sayın Erdoğan bu ilişki sürecinde milletin refleksiyle kendi tutumlarının uyuştuğunu mu düşünüyor acaba?
Kıbrıs konusu ise başlı başına bir handikaptır. AB’nin başını çektiği küresel güçlerin Kıbrıs’ta iki toplumlu tek bir devlet yapısı arzuladığı, bu devlet içerisinde de Türk varlığının ancak bir azınlık statüsünde yaşayabileceğini kurguladığını dağdaki çoban dahi kavramış bulunmaktadır. AKP, Kıbrıs konusunda geleneksel Türk dış politikasının AB siyasetine uyumu için hararetle gayret göstermektedir. Sayın Erdoğan, iktidara geldiğinin haftasından itibaren Rauf Denktaş’ı ve onun şahsında resmi politikayı örseler ve siyasi yaşamı boyunca Denktaş ve Türkiye düşmanlığını ideolojik propagandasının eksenine oturtmuş olan Mehmet Ali Talat’ı hararetle desteklerken; Denktaş Anadolu’yu karış karış gezmekte ve gittiği her yerde millet tarafından samimiyetle kucaklanmaktaydı. Ülkemizde onlarca üniversitemiz, sivil toplum kuruluşumuz, aydınlarımız, siyasetçilerimiz Denktaş’ın Anadolu’yla kucaklaşması ve Kıbrıs davasının sahipsiz olmadığının gösterilmesi için birbiriyle yarışıyorlardı. Acaba AKP "Hangi Toplumla-Hangi Kurumlarla" mutabakata varmış idi de Kıbrıs konusunda radikal politik dönüşümler yapma ihtiyacı hissetmiştir.
Irak Türkmenlerinin mevcut durumu ise Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ayıbıdır. Toplumun tüm kesimlerinin sert muhalefetine rağmen, İsrail’in büyük menfaatleri için, Lübnan’a asker gönderen AKP Hükümeti, BOP’nin eş başkanı sıfatıyla, Irak’taki dört milyona yakın Türkmen’in kaderini işgalci ABD’nin ve çapulcu-yağmacı Kürt çetelerinin insafına terk etmiş bulunmaktadır. Eğer sayın Erdoğan, bu konuda mutabakatına güveniyorsa bir referandum yapsın ve millete sorsun: "Hükümetimizin Irak politikasını destekliyor musunuz?" Görelim ne çıkacak.
Bölücü ihanet şebekesi son yirmi yılda bu ülkede otuz bin can almış, yüz milyarlarca dolar maddi zarara neden olmuştur. Neredeyse şehit cenazesi girmeyen köy kalmamıştır. Ancak büyük milletimiz tüm acılarına rağmen, hiçbir zaman, problemin ülkemizin bir bölgesinde yaşayan insanlardan kaynaklandığını düşünmemiştir. Kendi etnik nitelemesini ne şekilde yaparsa yapsın insanlarımız birbirleriyle ilişkilerini kesmemiş, huzur içerisinde yaşamaya devam etmiştir. Çünkü milletimiz meseleyi hep bir "Bölücü Terör Sorunu" olarak görmüş ve devletin bu pislikle mücadelesini hep desteklemiştir. Ancak, yıllardır bölücü çevrelerden duymaya alıştığımız şekilde, sayın başbakanın ülkemizde yaşanan bir sorunu "Kürt Sorunu" olarak nitelendirmesi ise tüm vatandaşlarımızda derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Ayrılıkçı hareketin etkilemesiyle ortaya çıkan sonuçları bu şekilde adlandırmanın meseleyi siyasallaştırmaya götürdüğünü sayın Başbakan görememiş midir? Sayın Erdoğan’a sormak gerekir: "Yıllardır siyasetin içerisindesiniz. Anadolu’nun çok değişik bölgelerinde yüz binlerce Türk vatandaşıyla karşı karşıya geldiniz. Acaba bu topluluklar içinden kaç kişiden ‘Kürt Sorunu’ nitelemesini duydunuz da bir mutabakat ışığı aldınız?"
İşte bu birkaç örnek gösteriyor ki, AKP Hükümeti temsil ettiği toplumla mutabakat sağlama noktasında sınıfta kalmıştır.
Hatta icraatları göstermektedir ki, hükümetin "Hükümet ederken" toplumla mutabık kalmak gibi bir kaygısı da bulunmamaktadır. Hal böyleyken, birer siyasi rant aracı olan bazı meselelerdeki çözümsüzlüğün sürdürülmesini "Henüz mutabakat sağlanamamıştır" gibi sözde meşru gerekçelerle izah etmekte inandırıcı olmamaktadır.
Büyük irfan sahibi milletimizi saf yerine koymaya kimsenin hakkı yoktur.
Hadi size iyi mutabakatlar…