Ana SayfaKöşe YazılarıMusa AKKAŞYASAKLAR KALKMALI, ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜ AÇILMALIDIR

YASAKLAR KALKMALI, ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜ AÇILMALIDIR

Yeni göreve başlayan Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri olarak, bana ayrılan köşemde yazı yazmam gerekince, ne yazayım diye düşündüm. Konu sendika olmalı dedim.  Türkiye’nin şu an gündeminde olan “Başörtüsü”nden bahsetmeyi uygun buldum.

Türkiye, Aziz Milletimizden aldığı güçle, hiçbir zaman bir Irak, bir Afganistan yapılamayacak kadar güçlüdür. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti gibi, tarihi düşmanlara ve son derece önemli bir jeopolitiğe sahip bir ülkenin hür ve bağımsız yaşamak için siyasi kararlığa da sahip olması hayati öneme sahiptir. İşte ülkemizde tehdit, terör, işsizlik gibi olayların yaşandığı bir zamanda yeniden Türkiye’nin gündemine başörtüsü konusu girmiş olup konu hala tartışılır olmaktan çıkarılmamıştır.

Kısaca giysilerden bahsederek söze girmek istiyorum.
İnsanların giyiminde kullandığı giysilerin temelinde Türk Milletinin kültürü ve buluşları vardır. Tarihte batı medeniyetinin en zirvede olduğu Roma’da insanlar etek türü kumaş giyer. Belini kuşakla bağlar, kumaşın kalan kısmını omuzlarına atardı. Heykellerde de bu görülmektedir. Çin, Arap ve İranlılarda da durum aynıydı.

Atı ilk evcilleştiren Türkler ata rahat binmek için etek türü kumaşı ortadan kesip dikerek pantolonu icat etmişlerdir. Rahat savaşabilmek için rop-roba denilen kollu giysileri icat etmişlerdir. Bugünkü pantolon-ceket kültürünün temelinde Türkler vardır. Romalılar Bu giysileri Atilla’dan öğrenmişlerdir.

Ünlü tarihçi seyyah İbn-i Batuta Türkistan seyahati notlarında ‘’Türk illerinde kadınlara çok saygı duyuluyor. Hayatın her anında ticarette, yönetim, savaş vb kadına rastlamak mümkündür. Tek eşli evliliğin dışına kesinlikle çıkılmıyor. Namussuzluk Türklerde asla görülmeyen bir durumdur. Böyle bir şeyin cezasında yapanları atların arasına bağlayarak atları koşturup onları parçalıyorlardı.’’demiştir.

İslamiyet’i, İranlılardan öğrenen Türkler, Farslıların birçok milli geleneklerini İslamiyet’in emri gibi almışlardır. Siyah çarşaf bir İran milli giysisidir. İslamiyet’in temel kavramları Farsça olarak bize yansımıştır. Araplar ‘’Resul ‘’der, İranlılar ve biz Peygamber ‘’ deriz. Araplar ’’salât’’ der İranlılar ve biz ‘’Namaz’’ deriz…

Osmanlıların son dönemlerinde bayanlar çarşıya, pazara çok çıkmayan, gündelik hayatta sık görülmeyen bir varlık durumuna düşmüştü. Sonra ki zamanlarda, Başörtüsüyle bayanlarımız günlük hayatta yer almaya başlamışlardır. Durum böyle iken; Bugün, Başörtüsüne karşı çıkmak Türk kadınını eskiye döndürmek ve özgürlüklere karşı çıkmak demektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu iki defa başörtüsünü dinimizin bir emri olduğu kararını açıklamıştır. O halde başörtüsü sosyolojik dini bir gerçektir
Türban son zamanların tartışma konusu haline getirilmiştir.”Başörtüsüne evet, türbana hayır” gibi. Adına türban dedikleri örtüyü örtenlerin iddiası, başörtüsünün modern şeklidir diye ifade ediyorlar. Ben bir bayan olmadığım için söylenenleri aktarıyorum. Bunun da doğru olduğuna inananlardanım. Modern kadının örtünMEMESİ gerektiğini söyleyen, bunu açıkça televizyon programlarında, köşelerindeki yazılarıyla ifade edenlerde var ki bunu doğru bulmadığımı da ifade etmek isterim. Modernlik, kılık kıyafette olmamalıdır. Başı açıklarda da, kapalılar arasında da çok modern ve çağ dışı insanlar vardır. Bunlar modern, bunlar çağ dışı diye insanları kategorize edemeyiz.

Korkularımızdan uzaklaşmalıyız. Türkiye gerçeklerini de görmek zorundayız.”Birilerine özgürlükler verilecek, ya ötekiler baskı altına girmiş olurlarsa ne olacak”.O zaman başörtüsü özgürlüğü sağlamayalım, diyerek, bugünlere gelindi. Yasakların başladığı günlerde başörtülü öğrenci oranları % 4 civarıydı,% 96 için korku üretildi ve başörtüsü yasağı meşrulaştırıldı. Başörtüsü yasağının olmadığı dönemlerde kimse, kimseye farklı bakmıyordu, ya bugün. Savunanlar, karşı çıkanlar. Rejim elden gidiyor diyenler, dinliler, dinsizler tartışmaları başlatıldı. Bu davranışlar toplumu gerdi, gerdi.

Bu ülkede yapılacak çok konu varken, Türkiye bu meselelerini çoktan halletmiş olarak, aş isteyene aş, iş isteyene iş bulabilmeliydi.
Başörtüsüne şiddetle karşı çıkanlar, Büyük ATATÜRK’Ü, başörtüsü-İslam karşıtı gibi göstermeleri eğilimi var ki, bu da son derece tehlikelidir. Bu Haçlı Emperyalistlerin ve Siyonistlerin tam da istedikleri bir durumdur. Haçlılar Atatürk’ü Türk Milletinden kopararak vatanımızı yeniden işgal etme emellerini gütmektedirler. Büyük Atatürk, camileri haçlıların atlarının ahırı olmaktan kurtardı. Ezanın, namazın özgürlüğünü sağladı. Atatürk’le İslam korundu. Haçlıların Anadolu’daki bütün okullarını, mason localarını kapattı.

Cumhurbaşkanlığı bütçesinden ödenek ayırtarak Elmalılı Hamdi YAZIR’A kur’an tefsiri yaptırdı, Hadis tefsiri yaptırdı. Türk Milletinin doğru kaynaklardan İslam’ı öğrenmesini sağladı. HİÇ KİMSE BÜYÜK ATATÜRK’Ü TÜRK MİLLETİNİN İNANÇ VE DEĞERLERİYLE KAVGALI GÖSTEREMEZ. Bu tehlikeli oyundan vazgeçmek gerekir.

Yaratılmışı YARATAN’DAN ötürü seven ,’’Gel! Ne olursan ol Yine Gel!’’diyen Büyük Türk Milleti başörtüsünün önündeki yasakları, “okuma hakkı bir insan hakkıdır” şeklinde düşünerek kendine yakışanı yapmalıdır. Bunun da adımları atılmıştır. Güzel gelişmeler olmuştur, katkı sağlayanları tebrik etmek gerekir.Başörtüsü konusu Türkiye’nin her zaman baş gündemini oluşturan bir konu olmuştur. Bunu istismar edenler olmuştur. Bu anlamda Başörtüsünden nemalananların elinden oyuncakları alınarak istismara, gündem değiştirme aracı olmaktan kurtarılmalı ve milletimizin yıllardır aldatılmasına artık son verilmelidir. Bu konuyu kronik bir hastalık olmaktan çıkarıp, insanların birbiriyle çatışmalarına son verecek bir anlayışı ortaya koymak herkesin görevi olmalıdır. Bireyler özgürlüklerden yana tavır sergilemelidir. Bireylerin özgür olması, özgürce düşüncelerini ve inançlarını yaşayabilmesi bakımından önemlidir. Okuma hakkı kişiler için en kutsal bir haktır. Okuma özgürlüğünün sağlanması laikliğin de bir gereğidir. Hiç kimse eğitim özgürlüğünden alıkonulamaz. Başörtülülerinde başı açıklarında bu ülkede özgürce yaşamasını hep beraber sağlamak zorundayız.

Şundan hiç kimse endişe etmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak, gelişerek yoluna devam edecektir. Yeni bir yüzyılda inancı ve töresi gereği devlete sadakati ibadet telakki, insan aklının icat ettiği en iyi yönetim biçimi olan demokrasiyi iliklerine kadar hisseden, fakat sırf inandığı için başörtüsünü takan ve bu sebeple okuyamayan binlerce gencimizi devletle karşı karşıya getirmeye, kimsenin hakkı olmamalıdır. Bu olumsuz, gerilim dolu manzaralar demokratik ülke olan Türkiye’ye yakışmamaktadır. Bunların yanı sıra, İslam dinini ve insanların inançlarını özel amaçları için kullanarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik değerlerini değiştirmeye yeltenenlere de fırsat verilmemelidir. Vicdan hürriyetine saygı gösterilen, herkesin inançlarını yaşayabildiği, barış içinde huzur dolu bir Türkiye herkesin hayrına olacaktır.

Şimdi sıra Kamu çalışanlarına verilecek hak ve özgürlüklerde. Grevli, toplu sözleşmeli, siyaset ve yönetime katılacak şekilde bir Anayasal değişikliği talebimizi ısrarla sürdüreceğiz. Bu hakkın bugüne kadar verilmeyişi bir demokrasi ayıbıdır. Gelin bu ayıptan kurtulacak Anayasal değişikleri yapın, demokraside rahatlasın, bizlerde.

Son Haberler

TÜRK’ÜN MEVCUDİYETİ 30 AĞUSTOS’LA TARİHE MÜHÜRLENDİ

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili yaptığı basın...

GENEL BAŞKANIMIZDAN MHP GENEL BAŞKANI SAYIN DEVLET BAHÇELİ’YE ZİYARET

Genel Başkanımız Talip Geylan, 28.08.2024 tarihinde MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yi ziyaret ederek, eğitimin ve eğitim çalışanlarının gündemine dair bilgilendirmelerde bulundu.

ÜCRETLİ KÖLELİK UYGULAMASINA SON VERİLMELİ!

Genel Başkanımız Talip Geylan, eğitim sisteminin en büyük sorunlarından birisinin ücretli öğretmenlik uygulaması olduğunu söyleyerek, "Korkarım ki, geçen yıl 80 bine ulaşmış olan ücretli öğretmen sayısı, bu öğretim yılında 100 binlere dayanacaktır."dedi.

ÖĞRETMENLERİMİZ NEDEN HALA GÖREVE BAŞLATILMADI?

Genel Başkanımız Talip Geylan, öğretmen atamalarının gecikmiş olmasını açılan davalara bağlamanın haksızlık olduğunu belirterek, “Danıştay’ın kararından hiçbir şekilde etkilenmeyecek şekilde 20 bin öğretmenimizi daha fazla bekletmeden öğrencileriyle buluşturmanın en makul yolu, mülakata giren tüm adaylara KPSS puanı ölçüsünde sözlü puanı vermektir.” dedi