Yaklaşık 18 milyon öğrencinin olduğu Türkiye’de 850 bini aşkın öğretmen bulunmaktadır. Son 11 yılda eğitim sisteminde tam 13 temel değişiklik yapılmış; 5 Milli Eğitim Bakanı da değişmiştir. Söz konusu değişiklikler eğitim sistemini adeta deneme tahtasına çevirmiş ve tüm bunlardan hiç şüphesiz en çok geleceğimiz olumsuz etkilenmiştir. “Ben yaptım oldu” anlayışı eğitim sistemimizde derin yaralar açmıştır.
Eğitimle ilgili Büyük Önder Atatürk; ‘Eğitimdir ki, bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder.’ demiştir. Okullarımızda eğitimi işler hale getiren de; hiç şüphesiz eğitim çalışanlarıdır. Eğitim çalışanlarının çalışma şartlarını iyileştirmediğiniz müddetçe kalite ve verimliliğinde sağlanması mümkün olmayacaktır. Bugün öğretmenlerimiz ekonomik, sosyal birçok problemle karşı karşıyadır. Toplumu eğiten, eğitim, öğretimin en önemli unsuru olan öğretmenler ekonomik sıkıntılarla baş başa bırakılmıştır. Öğretmenlerin özlük hakları ile ilgili sorunları vardır. Türkiye’deki öğretmen maaşları pek çok Avrupa ülkesinin gerisindedir. 1923 yılında öğretmenler 1500–2000 kuruş maaşları ile 25 Cumhuriyet altını alırken, 2015 yılında 2200-2500 TL maaşla 3,5 Cumhuriyet altınını alır olmuşlar.
Ülkemizde Sendikamızda dahil olmak üzere bir çok kuruluş anket yapmaktadır. Öğretmen, müdür, müdür yardımcıları, memurların dâhil olduğu eğitim görevlileri arasında yapılan bu anketlerdeki ortak sonuçlarda ekonomik ve sosyal sorunlar öne çıkmaktadır. Türk Eğitim Sen olarak 2013 ve 2014 yıllarında yaptığımız anket sonuçlarına baktığımızda eğitim çalışanlarının içinde bulunduğu buhranları açıkça ortaya koymaktadır. Anket sonuçlarına göre Türkiye’de ‘en prestijli mesleğin öğretmenlik olduğunu’ düşünenlerin oranı sadece yüzde 4,7 civarındadır. Devlet okullarının itibar kaybettiği görüşünde olanların oranı ise yüzde 90,9 civarındadır. Katılanlardan yaklaşık yüzde 96,5’i öğretmenlerin toplumsal itibar kaybettiğini düşünmektedir. Aynı şekilde ankete katılanların yaklaşık yüzde 89,2’ sinin borcu vardır. Yüzde 93,9’unun kredi kartı var. Kredi kartına sahip olanların yüzde 49,9’u her ay kredi kartı borcunun tamamını ödeyemiyor. Yüzde 2,5’i tefeciye borçlanmış, tefeciye borçlananların yüzde 75,5’i de borcunu zamanında ödeyememiş. Yüzde 31,9’u öğrenci, veli şiddetine maruz kaldığını söylemiştir. Öğretmenlerin yüzde 66,9’u ‘Tükenmişlik sendromuna’ yakalandığını söylemektedir. Yüzde 77,7’si toplu sözleşmelerde öğretmenlere yönelik kayda değer bir kazanım olmadığını söylemektedir. “Size göre Türkiye için en büyük tehdit nedir?” sorusuna, yüzde 42,8’i adam kayırmacılık ve kadrolaşma yüzde 26,2’si PKK terörü demiştir. Bu ciddi bir tehlikedir. Yüzde 59’u iş güvencelerinin ellerinden alınacağına dair endişe taşımaktadır. Görüldüğü üzere öğretmenlerimiz kötü gidişata dair görüşlerini anket sonuçlarına yansıtmaktadır. Giderek itibar kaybeden ve bunun sonucu olarak da hakaretle, şiddetle karşılaşan öğretmenlerimiz mutlu değildir. Tüm bunların vebali de hiç şüphesiz isimleri değişen ama anlayışları değişmeyen Milli Eğitim Bakanları ve diğer devlet yöneticileri üzerindedir.
Bunlara ek olarak; Ataması yapılmayan öğretmen problemi de giderek artmaktadır. Ancak devlet yöneticileri 350 bin ataması yapılmayan gencimizin hali ne olacak diye düşünmemektedir. Bilindiği üzere Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer, ‘ataması yapılmayan öğretmenleri, Eminönü’nde yem bekleyen güvercinlere benzetiyorum’ demişti. Bakan değişmiş ancak anlayış yine değişmemektedir. Devletin atama bekleyen öğretmenlerle ilgili hiçbir faaliyeti, hiçbir önlemi yoktur. Bu yara kanamaya devam etmekte ve yine olan gençlerimize ve dolayısıyla geleceğimize olmaktadır.
“Hz. Ali ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ demiştir. Atatürk; ‘Dünyanın her yerinde öğretmenler toplumun en saygıdeğer unsurlarıdır” demiştir. Bu ifadeleri doğru algılamak gerekir. Bu sözler toplumu iyiliğe, güzelliğe sevk etmektedir. Bu anlayışın bir tezahürü olarak; geçmiş yıllarda toplumun en itibarlı mesleği öğretmenlik mesleğiydi. Ancak maalesef yıllar içerisinde siyasetçilerin yapmış olduğu hatalar, tribünlere oynayan siyasetçilerin halka hoş görünmek için öğretmenler aleyhinde sarf ettiği küçük düşürücü sözler, öğretmelerimiz bakımından ciddi bir itibar problemi yaratmıştır. Bunun sonucu olarak da, öğretmenler adeta saldırıların hedefi haline getirilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı ‘Öğretmenler diğer devlet memurları gibi değil. Memurlar haftada 40 saat çalışırken, öğretmenler haftada 15 saat çalışıyorlar; memurlara göre de daha fazla maaş alıyorlar.’ Diyerek sosyal kesimleri karşı karşıya getirmeye çalışmıştır. Öğretmenler saygın insanlardır. Şüphesiz ki öğretmenlik, sorumluluğu en fazla olan meslek alanlarındandır. Yaptıkları kutsal görevden dolayı eli öpülesi öğretmenlerimiz hiç hak etmedikleri saldırılara maruz kalmaktadır. Öğretmenler darp edilmekte ve öldürülmektedir. Öğretmenlerin saygınlığı ve itibarı bitirilmiştir. Bilindiği üzere; geçtiğimiz haftalar da Yalova Valisi okul ziyaretinde bir sınıfa girerek, sendikal eylem kapsamında sakal uzatan öğretmene, öğrenciler huzurunda hakaret etmiştir. Öğretmenimiz yaşadığı olayı kabullenmemiş olmalı ki, kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Hayatta insanlar her şey olabilir. Amir, müdür, kaymakam, vali, bakan her şey olabilir; ancak önemli olan insan olabilmektir. Hukuk devletinde böylesi bir uygulama kabul edilemez. Bu olay yaşandıktan sonra duyarlı bir sendika olarak hakarete maruz kalan öğretmenimiz için 06.04.2015 tarihinde ilk derse girmeme eylemi gerçekleştirdik. Bu olaydan sonra Niğde’nin Bor ilçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürü, üyemiz bir öğretmeni darp etmiştir. Geçtiğimiz yıllarda İzmir’de Sevilay öğretmenimizi yine bir öğrencisinin saldırısı neticesinde kaybetmiştik. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızı yetiştirenlerin, böylesine yaygın bir şekilde şiddete maruz kalmasının sebeplerinin başında hiç şüphe yoktur ki, mesleğimizin itibarsızlaştırılması gelmektedir. Öğretmenlerimize yapılan bu davranışları şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Türk Eğitim Sen olarak şiddeti meşru bir hakmış gibi görenlerinde peşini bırakmayacağız; hukuk nezdinde tüm bu yaşananların hesabı sorulacaktır. Bu vesile ile tüm eğitim çalışanları kendileri ile gelişmeleri ve tehlikeleri bilmek ve görmek zorundadır. Bunları bilmek te yeterli değildir. Sendika üyesi değilse, hemen üye olmalı. Üye olduğu sendika varsa, sendikasının ne yaptığını da sorgulaması gerekir. Memuru masada satmış mı, Cumhurbaşkanı, Bakanlar, Valiler öğretmene, eğitim çalışanlarına hakaret ettiğinde tepki koymuş mu? İş güvencemizin elimizden alınmasına yönelik açıklamalar karşısında üye olduğu sendika ne yapmış, tüm bunların değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmeler yapılmaz ise memur toplu sözleşme masasında pazarlanmaya devam edilir. Eğitim çalışanlarına hakaret boyutları artar. İş güvencemiz elimizden alınır. Yapılan yönetici atamaları ile çalışanlar kamplara ayrılır. Bir vatandaş, bir birey, bir çalışan olarak tüm yaşanan olumsuzluklara, adaletsizliklere, ahlaksızlıklara “DUR” demenin zamanı gelmiş, geçmektedir.