YÖK Kaldırılmalı Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı’nın Yetkileri Genişletilmelidir.
Bugün Yüksek Öğretim Kurulu’nun kuruluşunun 29. yıldönümü. YÖK, darbeyle ülke yönetimine el koyan Milli Güvenlik Konseyi’nin tasarrufu ve himayesiyle Anayasal bir güvenceyle, 6 Kasım 1981 yılında hayata geçirildi. O günden bu yana kadar da bilimsel eğitim ve özgür düşüncenin lokomotifi olması gereken üniversitelerimizin üzerinde bir baskı ve yıldırma unsuru olarak varlığını devam ettirmekte.
YÖK’ün kuruluş yıldönümü münasebetiyle bir açıklama yapan Genel Başkan İsmail KONCUK, YÖK’ün yapısı ve işlevine yönelik önerilerini ifade ederek, siyasi iktidarın da artık ilkeli davranmasını ve kuruluşun ıslahına yönelik girişimleri bir an önce başlatması gerektiğini ifade etti. Tek başına iktidar olmanın avantajını her alanda kullanan ve toplumda infial oluşturan hususlarda dahi cüretkar müdahalelerden kaçınmayan AKP’nin, YÖK ile alakalı olarak kaçak güreşmeyi tercih etmesini de eleştiren Koncuk şunları söyledi:
“29 Yıldır bir çok iktidar geldi geçti. Kamuoyumuz; her siyasi partinin iş başına gelmeden önce YÖK’e yönelttiği eleştirilere ve hatta eleştirinin de ötesine geçerek bu kuruluşun lağvedilmesi talebini yüksek sesle dile getirmesine sıklıkla şahit oldu. Hemen hemen bütün siyasi partiler, YÖK’ün kaldırılmasını propagandalarının öncelikli konusu olarak ele almaktadırlar. Ve tüm muhalefet partilerinin de iktidarlara karşı sık sık kullandıkları önemli eleştiri malzemesi YÖK’ün neden kaldırılmadığı veya ıslah edilmediği meselesidir.
Nitekim yaklaşık sekiz yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin YÖK’e karşı tutumu da diğerlerinden farklı olmadı. AKP’yi oluşturan siyasi unsurların tamamının, yıllardır YÖK’e karşı en acımasız eleştirilerini ve hatta düşmanca tavırlar ortaya koyduğunu; her düzeyde ve her fırsatta bu kanaatlerini topluma yaymaya gayret ettiklerini yakınen biliyoruz. Fakat ne gariptir ki; YÖK Başkanını değiştirdikten sonra AKP ile YÖK’ün ilişkileri bir anda balım cicim seviyesine yükselmiş; bir tane AKP yetkilisinin ağzından, kuruluşa yönelik en ufak bir eleştirel söylem dökülemez olmuştur.
Oysa ki, YÖK’te değişen sadece Başkan olmuştur. Mevzuat aynı, uygulamalar aynı, adaletsiz Rektör seçimleri aynı, kadro dağıtımındaki usulsüzlükler aynen devam ediyor, dünya üniversiteleri karşılaştırılmasında üniversite eğitimimiz aynen yerlerde sürünüyor, vizyon sıfır, iş barışı sağlanmamış..; yani her şey aynı. Sadece değişen tek bir şey var: YÖK Başkanı.
Bu durumun izahı yoktur. Hiçbir ahlaki anlayış, bu kayıtsızlığı izah etmeye izin vermez. İktidara çağrımız odur ki; devlet yönetmek ciddiyet ve tutarlılık ister. Hükümet olarak verdiğiniz sözün arkasında olun. Dün eleştirdiklerinizi, bugün idare etme yöntemi olarak kullanmayın. YÖK’ün mevcut statüsü ve işlevinin, hem yüksek öğretim kurumlarımıza ve hem de ülkemizin geleceğine zarar verdiğini görmezlikten gelmeyin.
YÖK’ün mevcut statüsü bir an önce ortadan kaldırılmalıdır. Üniversitelerimiz arasında koordinasyonu sağlayan bir üst kurul işlevine kavuşturulmalı; anti demokratik uygulamaların, Hükümet politikalarının ve siyasi/ideolojik girişimlerin bir vasıtası olmaktan kurtarılmalıdır. Yüksek öğretim politikamızın ve hedeflerin belirlenmesi ile yüksek öğretim kurumlarımız arasındaki akademik ve bilimsel koordinasyonu sağlamanın dışında bu kuruluşa yüklenen her fonksiyon, bilimsel ve akademik özgürlüğü sınırlamaktadır. Dolayısıyla Hükümet, derhal ilgili tüm kişi ve kuruluşları toplayarak bir çalışma başlatmalı; YÖK’ün bugünkü yapısını lağvederek; yukarıda ifade edildiği şekliyle bir koordinasyon kurulunun ihdas edilmesini geciktirmeden sağlamalıdır. Örneğin şu an işler halde olan Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı, bu anlamda yeniden düzenlenebilir. Kurulun işlev, sorumluluk ve yetkileri; üniversite eğitimimizin ve üniversitelerimizin akademik ve idari koordinasyonunu da sağlayabilecek bir niteliğe büründürülebilir. Böylelikle azınlık bir grubun idari, ideolojik ve siyasi baskı unsuru olan bir YÖK yapısı yerine; tüm üniversitelerimizin temsil edildiği, akademik ve bilimsel kaygıları ağır basan yeni bir koordinasyon mekanizması hayat bulacaktır. Yüksek öğretimimizin ve ülkemizin bu değişikliğe şiddetle ihtiyacı vardır.”