Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, taşeron yasasındaki tuzağı deşifre etti.
Her gün ülkemizin çeşitli yerlerinde onlarca çalışanımız iş kazası nedeniyle hayatlarını kaybetmektedir. Alabildiğine artan taşeronlaşma, iş güvenliği ile ilgili gerekli tedbirlerin alınmadığı, minimum maliyet maksimum kar anlayışı nedeniyle insan hayatının hiçe sayıldığı, yitip giden canların “Güzel öldüler” gibi ifadelerle hafife alındığı acımasız bir anlayışı doğurmaktadır.
2002 yılında 10 bin civarında olan taşeron işçi sayısı bugün toplamda 2 milyon 500 bine yaklaşmıştır. Düşük maliyetli, düşük ücretli, iş güvencesi olmayan, sendikaya üye olduğunda işten çıkarılacağı kesin olan, gerekli asgari iş güvenliği tedbirlerinden dahi yoksun bırakılan taşeron işçilerimizin yaşadığı dram Soma’da bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Soma’da asıl iş devlet kurumu olan TKİ’ye aitken taşeron bir firmaya devredilmiş, taşeron firma da kömür ocağındaki bölümleri, başka taşeronlara bırakmıştır. Böylelikle daha fazla kâr elde etmek için, düşük ücretli, güvencesiz işçi çalıştırma temeline dayanan taşeronlaşma; taşeronun taşeronları gibi bir durumu da ortaya çıkarmıştır. Yetkilinin ve sorumlunun dahi belli olmadığı bu karmaşık yapı nedeniyle gerekli işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınmadığı için Soma’da böyle bir dram yaşanmıştır.
Soma’da adeta suçüstü yakalanan taşeron sistemine karşı oluşan kamuoyunu kırmak amacıyla bir tasarı hazırlanmış TBMM gündemine taşınmıştır. Kamuoyuna taşeronlaşmayı sınırlandıracak, taşeron işçilerine ve madencilere yeni haklar getirecek şeklinde yansıtılan Tasarının iç yüzü tam bir hak ve hukuk katliamı niteliğindedir.
Ne yazık ki, daha önce dile getirdiğimiz endişelerimizde bir kez daha haklı çıktık. Soma’daki insanlık dramının dahi iş güvencesinin yok edilmesi konusunda fırsata çevrilmeye çalışıldığı bir tasarı ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Bu tasarı; kadro bir tarafa hiç olmazsa yeni haklar beklentisi içindeki taşeron işçilerinin umutlarını suya düşürdüğü gibi taşeron çalışmayı da genişletecek bir düzenleme niteliği taşımaktadır.
Her zamanki yöntemle, taşeron işçilere yeni haklar getirileceğine dair kamuoyunda ortaya atılan bazı haberlere rağmen tasarının gerçekleri açıklananlarla örtüşmemektedir.
Bu tasarı ile taşeronlaşmaya sınır getirilmemekte aksine genişletilmektedir. Taşeron işçilerin memurların yerine çalıştırılabilmesinin önü açılmaktadır.
Tasarının daha birinci maddesi ile Hükümet aklındakini ortaya koymuş ve her şart altında taşeron işçi çalıştırmayı meşrulaştıracak bir düzenlemeye imza atmıştır.
Bu madde ile taşeron işçi çalıştırmayı sınırlayan ve düzenleyen İş Kanununun 2. maddesinin dokuzuncu ve onuncu fıkraları yürürlükten kaldırıldığı anda taşeron işçi çalıştırma Türkiye’de asli istihdam biçimi haline gelecektir.
Taşeron işçilik konusunun püf noktası alt işveren tanımında yatmaktadır. Mevcut durumda İş Kanununun 2. maddesine göre asıl işin bir bölümünde alt işveren çalıştırılabilmesi “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenle uzmanlık gerektiren işler” gibi üç koşulun bir arada var olmasına bağlıdır. Bu üç koşul aynı anda yok ise yargı taşeron işçi çalıştırma muvazaa (hile) olarak kabul edilmekte ve işçi, başından itibaren asıl işverenin işçisi sayılmaktadır. Diğer bir ifadeyle bu üç koşul bir arada olmadan, asıl iş, taşerona verilirse bu durumda, “muvazaa” (hile) olgusu ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu yönde verilmiş çok sayıda yargı kararı bulunmaktadır. Taşeron meselesinin kritik noktası bu tanımda düğümlenmektedir.
Bugüne kadarki yargı kararları böyle bir durumun tespiti halinde taşeron işçisini, çalışmaya başladığı an itibarı ile asıl işverenin çalışanı olarak kabul etmekteyken; Tasarının birinci maddesi bu durumu ortadan kaldırmakta ve hileyi meşrulaştırmakta, asıl işlerde de taşeron çalıştırılmasının önünü açmaktadır.
Tasarının, 4857 sayılı Kanunun 3. maddesinin asıl işveren-alt işveren ilişkinsinin tescili ve teftişini düzenleyen ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarını yürürlükten kaldıran 10. Maddesi asla kabul edilemez.
Tasarının 11. ve 12. maddeleriyle kamuda yeterli nitelik ve sayıda personel olmaması durumunda asli ve sürekli işlerin de taşerona verilmesinin önü açılmaktadır. Bu durum, Kanundaki taşeron işçilik tanımını kökünden değiştirmekte, taşeron işçiliğini Anayasanın 128. Maddesine aykırı bir biçimde devletin asli ve sürekli işlerine de taşımaktadır. Örneğin kamu hastaneleri, kadrolu doktor ya da hemşire sayısının yetersiz kalması durumunda bu hastaneler taşeron yoluyla doktor ya da hemşire çalıştırabilecek hale gelecektir.
Bu tasarı bu haliyle yasalaşırsa Türkiye’de memur kalmaz. Bize göre, Başbakanın 17 Aralık operasyonu sonrasında yurtdışından dönerken gazetecilere yaptığı “Memurun iş güvencesinin kaldırılması gerekir” açıklaması bu tasarı ile hayata geçirilmek istenmektedir. Kamuda yeterli personel olmadığı takdirde taşeron işçiliği yoluyla hizmet açığının kapatılabileceğine dair bir uygulama, bugün için bütün hizmet alanlarında devletin asli ve sürekli görevlerinin taşeron işçileri eliyle gördürülmesinin önünü açacaktır. Bilindiği gibi kamuda sağlık, eğitim gibi bütün sektörlerde mühendis, doktor, öğretmen gibi büyük bir personel açığı bulunmaktadır. Buna göre devlet, bu alanlara memur almak yerine taşeron çalıştırarak bu hizmetleri sağlamayı planlamaktadır.
Bugün iş güvenliğinin, sosyal devlet ilkesinin ayaklar altına alındığı bir dönemde memurun iş güvencesi de tehdit altındadır. Bizler bütün sektörlerde iş güvencesinin sağlanması, taşeron işçiliğinin, 4/C’li çalıştırmanın, sözleşmeli statünün kaldırılması için mücadele ederken iktidarın milletimizi çağdaş köleliğe sürüklemesi kabul edilemez.
Bu Kanun Tasarısının 1 inci, 10 uncu, 11 inci, 12 inci ve 13 üncü maddeleri, ne insaniyet adına ne de sendikacılık adına kabul edilemez.
Böyle bir tasarının Soma faciası kullanılarak, sözde taşeron çalıştırmayı sınırlandırmak, taşeron işçilere yeni haklar getirmek bahanesiyle Meclise taşınması ise başlı başına bir kötü niyeti ve samimiyetsizliği ortaya koymaktadır.
Bu tasarının altına imza atanların, ellerini vicdanlarına koyarak en azından Soma’da kaybettiğimiz işçilerimizin anısına saygı adına, çalışanları köle yapma sevdasından vazgeçmelerini ve tasarının saydığımız maddelerini tasarı metninden çıkarmalarını ya da bu konuda daha önce verilmiş olan yargı kararlarına uygun düzenlemeler yaparak, ülkemizin kanayan yarası haline gelmiş olan taşeron işçiliği sorununa gerçek anlamda bir çözüm getirmesini temenni ediyorum.