4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’na gereğince, her yıl 15 Mayıs itibariyle üye aidat kesintilerine göre bir yıl sonraki ücretleri belirlemek üzere kamu çalışanlarını temsilen Hükümetle pazarlığa oturacak yetkili sendika belirlenerek Temmuz ayının ilk haftasında resmi gazetede ilan edilmektedir.
2009 yılında da eğitim çalışanları kendileri adına hükümetle pazarlık etme yetkisini Türk Eğitim-Sen’e vermiştir.
Çünkü, eğitim çalışanları bilmektedir ki; Türk Eğitim-Sen hiçbir iktidarın payandası olmamış, eğitim çalışanlarının haklarını savunurken “ilkem, önce ülkem” anlayışı doğrultusunda, milli konularda hassasiyetini göstererek her türlü bölücü faaliyetin karşısında olmuş, ilkeleri doğrultusunda gözünü budaktan sakınmayan sendika yöneticileri ve temsilcileri tarafından yönetilmektedir.
Eğitim çalışanları; sendikacılığı kendi menfaatleri için, kendilerini bir yerlere idareci atatabilmek için sendikacılık yapanların, makam vaat ederek eğitim çalışanlarının gururuyla oynayanların, eğitim çalışanına, ülke geleceğine hiçbir katkılarının olmayacağını çok iyi bilmektedir.
Ve yine eğitim çalışanı ülkenin bölünmez bütünlüğünün, Milli Eğitimin, milli kimliğinin, geleceğimiz olan gençliğimizin, sırf üye kaydetmek için, iktidara yalakalık yapan, andımızdan ve İstiklal Marşımızdan rahatsız olan sendikalardan bir fayda görmeyeceğini çok iyi bilmektedir.
Eğitim çalışanı, geçici idarecilikler için sendika değiştiren, hak etmediği halde idareci olanların kul hakkı yediğini, kul hakkı yiyenlerin dünyada da ahirette de yerinin olmadığını bilmekte ‘az bir fiyata’ dünyalarını ve ahiretlerini değişenlere ve bunlara vesile olan idareci ve sendikacılara hesap soracakları günü iple çekmektedirler.
Eğitim çalışanı, İslam’ın ilk devirlerinde, dini insanlara anlatırken müşriklerin yüce Resül e “istersen sana Mekke’nin en güzel kadınlarını verelim, istersen istediğin parayı verelim ama bu davadan, İslam’ı yaymaktan vazgeç” demeleri karşısında “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz bu davadan vazgeçmem” diyen o büyük insanın yolundan gittiğini söyleyenlerin hak etmediği halde bir vekil müdürlük için nasıl dünya ve ahiretlerini sattıklarını anlamakta zorluk çekmektedirler.
Kul hakkı yiyerek makam ve mevkiye gelenler ve buna vesile olanlar “sendika değiştirmek, nasıl dünya ve ahiretini satmak olur” diyebilirler. Sendikalara üye olmak Allah’ın emri olmadığı gibi sendika değiştirmek de Allah’ın yasağı değildir. Ama yalan söylemek, kul hakkı yemek Allah’ın yasakları arasındadır.
Hak etmediği halde bir yerlere gelenlerin, başkalarının hakkı olduğu halde sadece sendika değiştirdiği için idareci olanların aldıkları paranın helal olduğunu, kul hakkı yemediklerini İslam’ı birazcık bilen kimse söyleyemez. Bu kul hakkıdır ve haramdır. Harama vesile olmak da haramdır.
Zaferlerin büyüklüğü çetinliği ile ölçülür. Türk Eğitim Sen’in zaferi büyüktür. Çünkü Türk Eğitim-Sen, ilkeleri hedefe varmak için her yolu mubah gören, makyavelist felsefeyi benimsemiş, kalleşçe tutum sergileyen, iktidarların gelip geçici olduğunu bilemeyecek kadar bilgisiz, yaptıklarının dünyada da ahrette de hesabını vereceklerini unutacak kadar gözlerini makam hırsı bürümüş, hakkı hukuku ve ahlakı hiçe sayacak kadar gözleri dönmüş, kendilerini dev aynasında gören, ölçülerini hakka hukuka İslam’a uygunluğa göre değil kendi menfaatlerine göre ayarlayan bir güruhla mücadele etmiş ve zaferini yinelemiştir.
Eğitim çalışanı her yıl olduğu gibi bu yılda haksızlığa, hukuksuzluğa, yandaşlığa, kul hakkı yiyenlere pirim vermemiş ve Türk Eğitim-Sen’i yetkili yapmıştır.
Bu güruh şunu unutmuştur veya bilmemektedir: Eğitimli insanları ve eğitim çalışanını idare etmek kolaydır ama köleleştirmek imkansızdır.
Her zaman olduğu gibi zafer; geçmişleri ve geleceklerini az bir fiyata satanların değil, sendikasını ve ülkesini karşılıksız sevenlerin olmuştur.