10 Nisan 2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun İle Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29. maddesi ile 10/6/1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 18 inci maddesi başlığı ile birlikte değiştirilmiştir. Değişikliğe uğrayan 18. maddede “……kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler.”hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm uyarınca sendikaların yönetim ve denetim kurullarında yer alanların seçimlere aday olabilmeleri için görevlerinden ayrılmaları gerekmektedir.
4688 sayılı yasanın 18. maddesinde ise “Mahalli ve genel seçimlerde aday olanların, sendika ve konfederasyonun organlarındaki görevleri adaylık süresince askıda kalır. Seçilmeleri halinde görevleri son bulur.” Hükmü yer almaktadır.
Bu iki kanun arasında çelişki sebebi ile sivil toplum örgütlerinde görevli olan yöneticilerin 2011 yılında yapılacak olan Genel Seçimlerde aday olmak istemeleri halinde ne gibi bir işlem yapılacağı konusunda tereddüt yaşandığı gerekçesi ile Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi olarak Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına 11/01/2011 tarih ve 55 sayılı yazı ile başvuruda bulunarak sendika yönetim ve denetim kurullarında görevli kişilerin genel seçimlerde aday olması ve seçilememesi durumunda sendika yönetim ve denetim kurulundaki görevlerine dönüp dönemeyeceği hususunda tarafımıza bilgi verilmesi istenmiştir.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı 15/01/2011 tarih ve 2011/33 sayılı kararları ile sendikamıza cevap vermiştir.
Verilen cevapta Yüksek Seçim Kurulunun “özel nitelikli istemler konusunda görüş bildirme görev ve yükümlülüğü bulunmadığı gerekçesi ile reddedildiği” bildirilmiştir.
Reddin gerekçesi olarak kullanılan 298 sayılı yasanın “görev ve Yetkileri” başlıklı 14/6 . maddesinde “ Adaylığa ait itirazlar hakkında bu Kanun ve özel kanunları gereğince kesin karar vermek,” 10 fıkrada da “seçimin bütün yurtta düzenle yapılmasını sağlayacak tedbirleri almak ve bu hususta gereken genelgeleri zamanında yapmak,” hükmü yer almaktadır.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde yurt genelinde sağlıklı ve düzenli bir seçimin yapılması için bir takım genelgelerin hazırlanması veya tedbirlerin alınması gerekmektedir. Gerekli tedbirleri alma görevi bulunan Yüksek Seçim Kurulunun, tüm sivil toplum örgütlerinde görev yapan yönetim ve denetim kurulu üyelerine adaylık süreci ile ilgili bilgi vermesi gerekmektedir. Başvuruda bulunan kişilere, kişiye özel uygulama yapılmayacağı için sendikamızca istenilen bilgi özel nitelikli bir istem niteliğinde değerlendirilmemelidir.
Bu sebeple verilen cevap Hukuk Devletinde türüne az rastlanacak derecede traji komik bir cevaptır. 2011 yılında yapılacak olan genel seçimlere aday olmak isteyen onlarca sivil toplum örgütündeki yönetim ve denetim kurul üyeleri 4688 sayılı Kanun hükmüne mi, yoksa Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun İle Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümlerine mi tabi olacaktır. Bu durum hala muallaktadır. Bu durumda verilecek cevabın tek yetkilisinin de Yüksek Seçim Kurulu olması gerekmektedir. Devlet tarafından iki kanunun yayımlanmış iki kanunun hükmü arasında çelişki söz konusu olmuştur. Bu durumda ileride telafisi mümkün olmayan sorunlar yaşanmaması için seçim kurullarının en üst düzeyinde bulunan yüksek seçim kuruluna başvuruda bulunulmayacaksa nereye başvurulacaktır? Ayrıca, yüksek kuruldan görüş istenmemiş sadece 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca bilgi talebinden bulunulmuştur. Kaldı ki; görüş istenmiş dahi olsa bu konuda en yüksek ve tek makamın tereddütleri gidermek adına görüş bildirmesinden doğal hiçbir şey olmamalıdır.
Devlet tarafından çıkarılan iki kanun hükümleri bir biri ile çelişirken ve uygulamada ne yapılacağı belli değilken devletin seçim konusunda en yüksek makamının bu denli umursamaz davranması Devlete olan güven ilkesini zedelemektedir.
Yüksek Seçim Kurulunun görevi, sadece seçim dönemlerinde “Katlanıp bir kenarı yapıştırıldıktan sonra zarf haline gelebilen Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu filigranini taşıyan birleşik oy pusulalarını, her (400)’lük paketi, aynı numarayı taşımak üzere bastırmak ve her sandık için bir paket, ilçe seçim kurullarına zamanında ulaştırmak” tan ibaret ise ülkemizde devlet kuruluşlarının ne kadar umursamaz çalıştığını söylemek abartılı olmayacaktır. Çünkü; sosyal devlet ilkesi, kişilere sadece temel hak ve özgürlükler sağlamakla yetinmeyen aynı zamanda, vatandaşların yaşam koşullarını iyileştirmeyi ve onlara insan haysiyetine yaraşır bir yaşam standardı sunmayı kendine ödev bilen devlet anlayışını gerektirir. Bu anlayışın, başvurumuza vermiş olduğu cevap uyarınca, Yüksek Seçim Kurulu tarafından kavranamamış olduğu görülmektedir. Tüm kamu kurumları, devletin vatandaşlara daha iyi hizmet sunabilmesi ve kolaylaştırıcı olması için vardır. Adının “Yüksek” le başlıyor olması bu durumun gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Bu bağlamda, Yüksek Seçim Kurulu’nun ilgili konuda sendikamıza göstermiş olduğu anlaşılmaz tutumun, aynı zamanda, kurumun kamu hizmeti anlayışının da göstergesi olduğu açıktır ve kabul edilemezdir.
Türk Eğitim Sen Hukuk Bürosu