YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BASIN AÇIKLAMASI

 

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un, yeni eğitim-öğretim yılı dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

                                    

         Okullarımız, 2011-2012 eğitim-öğretim yılına dağ gibi sorunlarla başlamaktadır. Bugün elimizde kaybedilmiş, boşa geçen koca bir yıl bulunmaktadır. Geçtiğimiz dönemde işinde yetkin olmayan, beceriksiz, eğitime, eğitimciye uzak, birleştirmekten çok bölen, ayrıştıran, kadrolaşmayı hedefleyen kişiler tarafından yönetilen Milli Eğitim Bakanlığı sorunların merkezi haline gelmiştir. Dolayısıyla yeni eğitim-öğretim yılında yeni Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in işi bir hayli zordur.

 

2012 YILI SONUNA KADAR 150 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMASINI İSTİYORUZ

Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen açığına bir türlü çözüm üretememiştir. Yıllar geçmesine rağmen hala rafta duran bu sorun, eğitimin bitmeyen çilesidir. Bugün öğretmen açığı Bakan Dinçer’in açıklamasına göre 150 bin’dir.   Atama bekleyen öğretmen sayısı ise yıldan yıla artmaktadır. Tam 350 bin öğretmen öğrencilerine kavuşacağı günü iple çekmektedir. Eğitim fakültelerinde yıllarca dirsek çürüten gençler en büyük sınavı okullarından mezun olunca vermektedir. Çünkü öğretmenler mezun olunca işsizlik gerçeğiyle yüzleşmektedir. Büyük bir şevkle, heyecanla görevlerini yapmayı bekleyen gençlerimiz ya öğretmen diplomasıyla işsiz olarak sokaklarda gezmekte, ya kendi mesleği dışındaki işlerde çalışmakta, ya da özel okullarda, dershanelerde olumsuz çalışma koşulları ve düşük ücretlerle çalıştırılarak sömürülmektedir. Bakanlığın kapısında çaresizliğini haykıran, psikolojisi bozulan, yaşayan ölü haline gelen, hatta atanamadığı için intihar eden öğretmenler bu ülkenin dramıdır. İşsiz kalmaktansa ücretli öğretmen olarak çalışmayı yeğleyen gençlerimizde sistemin kurbanı olmaktadır. Bu istihdam modeli gençlerimizin çaresizliğinden faydalanma anlamına gelmektedir. Her yıl 80 bin civarında ücretli öğretmen görevlendirilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının öğretmen açığını gidermek için kadrolu öğretmen atamak yerine, mevsimlik işçi gibi ücretli öğretmenler çalıştırması sömürü çarkının devlet eliyle döndüğünü göstermektedir. MEB ücretli öğretmen uygulamasıyla bilerek ya da bilmeyerek öğretmenlik mesleğinin onurunu ayaklar altına almaktadır. Şayet ücretli öğretmen alımına son verilmezse, önümüzdeki yıllarda bu istihdam modeli yaygınlaşacak ve öğretmenlerin geleceklerini tehdit edecektir. Sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçiren hükümet, ücretli öğretmen sorununa da el atmalı ve bu ucube istihdam modeline son vermelidir.  

Milli Eğitim Bakanlığının atama politikası iflas bayrağını çekmiştir. Her yıl yapılan avuç içi kadar atama ile öğretmen açığının giderilemeyeceği ve atama bekleyen öğretmen sayısı azaltılamayacağı aşikârdır. Aksine bu atama politikasıyla Bakanlığın kapısında elinde diplomasıyla isyan eden öğretmen sayısı önümüzdeki yıllarda 500 bini bulacaktır. Buna dur demek için Bakanlığın yeni ve kabul edilebilir bir öğretmen istihdam politikası oluşturması gerekmektedir. Bu kadar öğretmen açığına ve atama bekleyen öğretmene rağmen, inatla az sayıda öğretmen alımı yapılması kabul edemeyeceğimiz, içimize sindiremeyeceğimiz bir durumdur. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’den öğretmen açığı sorununu ve atama bekleyen öğretmenleri öncelikli gündemine almasını ve Milli Eğitim Bakanlığında yeni bir atama politikası oluşturmasını talep ediyoruz. Bakan Dinçer, Maliye Bakanlığı üzerinde baskı kurarak, Bakanlar Kurulunu harekete geçirerek, gerekiyorsa Sayın Başbakanı sıkıştırarak bu kangren haline gelmiş sorunu çözmelidir. ‘Bütçe yetersiz’, ‘kadromuz kısıtlı’ söylemleri en azından eğitim için geride kalmalıdır. Çünkü eğitimin sorunlarını ertelemeniz, ötelemeniz mümkün değildir. Bu nedenle Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz Ömer Dinçer’in 150 bin öğretmen açığı tespitinden hareket ederek; 2011 yılı sonuna kadar 50 bin, 2012 yılında da 100 bin olmak üzere 2012 yılı sonuna kadar toplam 150 bin kadrolu öğretmen ataması yapılmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı ancak 2012 yılı sonuna kadar 150 bin öğretmen ataması yaparsa hem öğretmen açığı sorununu çözer hem de atama bekleyen öğretmenleri rahatlatır.

Öte yandan Türk Eğitim-Sen olarak öğretmen istihdamıyla ilgili birtakım önerilerimiz bulunmaktadır. Bilindiği gibi okullaşma oranları okul öncesinde 4-5 yaş yüzde 43,10; ilköğretimde yüzde 98,41; ortaöğretimde yüzde 69,33’tür. Okullaşma oranlarını yüzde 100’e çıkardığımızda ciddi bir öğretmen açığı oluşacaktır. Yine derslik başına düşen öğrenci sayısını Avrupa Birliği seviyesine ulaştırdığımız zaman öğretmen ihtiyacı oluşacaktır. Ayrıca eğitim-öğretim sadece okulla ya da okul saatleriyle sınırlı değildir. TÜİK verilerine göre ülkemizde 4 milyon 640 bin kişi okuma-yazma bilmemektedir. Okur-yazar olmayanları da eğitim sürecine dâhil edebilirsek öğretmen ihtiyacı oluşacaktır. Ayrıca öğrencilerin okul saatleri dışında da rehber öğretmene ihtiyacı bulunmaktadır. Her 10-15 öğrenciye bir etüt öğretmeni istihdam edilebilir. Bunlar dışında öğretmen istihdam etmek için başka projeler de hayata geçirilebilir (gezici okullar gibi). Bu projeler hayata geçirildiği takdirde şu anda atama bekleyen tüm öğretmenler atansa dahi Türkiye’de yine çok fazla öğretmene ihtiyaç olacaktır.

 

DERSLİK AÇIĞI DA YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILININ EN BÜYÜK SORUNLARINDAN

Okullarımızda öğretmen açığının yanı sıra derslik açığı sorunu da büyük bir handikaptır. MEB verilerine göre 2010-2011 eğitim-öğretim yılında derslik başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 31, ortaöğretimde 34’tür. Ancak derslik başına düşen öğrenci sayısı Büyükşehirlerimiz ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde daha fazladır. Derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul’da ilköğretimde 45, ortaöğretimde 41; Ankara’da ilköğretimde 35, ortaöğretimde 35; Bursa’da ilköğretimde 36, ortaöğretimde 39; Adana’da ilköğretimde 38, ortaöğretimde 40; Ağrı’da ilköğretimde 43, ortaöğretimde 32; Van’da ilköğretimde 45, ortaöğretimde 37; Şanlıurfa’da ilköğretimde 53, ortaöğretimde 42; Diyarbakır’da ilköğretimde 44, ortaöğretimde 49, Batman’da ilköğretimde 44, ortaöğretimde 56; Mardin’de ilköğretimde 42, ortaöğretimde 40’dır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2010 Raporuna göre ise ilköğretimde ortalama sınıf mevcudu 21,6, ortaöğretimde 23,9’dur. Buna göre OECD ülkeleri baz alındığında derslik açığı ülkemizde ilköğretimde 149 bin 986,  ortaöğretimde 48 bin 366’dır. Tüm bu veriler, Milli Eğitim Bakanlığının derslik açığını gidermek için en kısa zamanda harekete geçmesi gerektiğini göstermektedir.

 

PARÇALANMIŞ ÖĞRETMEN AİLELERİ YÜREK BURKUYOR

Parçalanmış öğretmen aileleri eğitimde kanayan bir yaradır. Eşlerinden, çocuklarından uzakta görev yapmak zorunda kalan, aileleri parçalanan öğretmenler aile hasreti çekmektedir. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı’nın birleştirici kimliğiyle hareket etmesi gerekmektedir. Yıllarca ailelerinden ayrı olan öğretmenler ciddi bir travma yaşamaktadır. MEB’in yanlış politikası nedeniyle ailenin kutsallığı zedelenmektedir ve evlilikler tehdit altındadır. MEB il emrine atanma hakkı vermiştir ancak hala eş durumu özründe kısıtlamalar bulunmaktadır. Öğretmenlerin bir kısmı il merkezlerine atanma imkânı bile bulamamaktadır. Örneğin bir eş Ankara merkezde görev yaparken, diğer eş Ankara’nın ilçesi Haymananın bir köyünde görevlendirilmektedir. Dolayısıyla mesafeler yine eşleri bölmektedir. Yeni Teşkilat Yasasında özür grubu tayinlerinin sadece yaz aylarında yapılacağı hükmedilmiştir. Bu son derece yanlış bir karardır. Bilhassa, eş durumu özrü birinci yarıyıl sonunda ve ikinci yarıyıl sonunda yapılmaya devam edilmelidir. Bakanlığın bu soruna en kısa sürede çözüm bulması ve aileleri birleştirmesi gerekmektedir.

 

KADROYA GEÇEN TÜM SÖZLEŞMELİLER KHK İLE TANINAN HAKLARDAN YARARLANMALIDIR

Bilindiği gibi seçimler öncesinde Kanun Hükmünde Kararname ile tüm sözleşmeliler kadroya alınmıştı. Sözleşmelilerin kadroya alınması konusunda Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen yıllarca mücadele vermiş, hatta hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı ile köprüleri atma noktasına gelmişti. Hal böyleyken hükümetin sözleşmelilere kadro konusunda böylesine olumlu bir adım atması tüm sözleşmeli çalışanları olduğu gibi sendikamızı da sevindirmiş, verdiğimiz mücadelenin karşılığını almak bizleri onurlandırmıştır. Öte yandan hükümet sözleşmeli personeli kadroya geçirirken sadece KHK ile geçiş yapanlara birtakım haklar vermiş, onlara avantaj sağlamıştır. KHK ile kadroya geçen sözleşmeliler aday öğretmen olmayacaktır, sözleşmeli öğretmenlik görevine 06/05/2010 tarihinden önce başlayanlar zorunlu hizmetten muaftır, sözleşmeli öğretmenliğe başladıkları tarih itibari ile bir yıllık süreyi tamamlamış olanlar kılavuzlarda belirtilen gerekli şartları taşımaları kaydıyla iller arası isteğe bağlı yer değiştirme, alan değişikliği ve yaz dönemi özür durumuna bağlı yer değiştirmelere başvuruda bulunabilmektedir. Ancak bu haklar KPSS’de ecel teri döken, şifreyle değil, bileğinin hakkı ile sınav kazanan ve puan üstünlüğüne göre ataması yapılan yani 632 sayılı KHK’dan önce kadroya geçen sözleşmeli öğretmenlere verilmemiştir. Durum böyle olunca ortaya çıkan bu eşitsizlik eğitim camiasında rahatsızlık yaratmıştır. KPSS’de sağladığı başarı sonucunda kadroya geçenler adeta cezalandırılmaktadır. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı en kısa sürede yaşanan haksızlığa son vererek, KPSS’de puan üstünlüğüne göre kadroya atanan öğretmenlerin de aynı haklardan yararlanmasını sağlamalıdır.

 

MAAŞLARI YILDAN YILA ERİYEN EĞİTİM ÇALIŞANLARI YOKSULLUĞUN AĞLARINA TAKILIYOR

Eğitimciler özveriyle çalışmalarına rağmen, maaşları yıldan yıla erimektedir. Hükümetin verdiği çok düşük zamla geçimlerini sağlamaya çalışan eğitim çalışanları yoksulluğun ağlarına takılmaktadır. Türkiye’de dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı bugün 3.090,69 TL’dir. Öte yandan altın fiyatlarının adeta uçuşa geçtiği, dolar ve euro’nun tavan yaptığı bugünlerde ekonomik krizin ayak sesleri de duyulmaya başlanmıştır. Ekonomik krizlerden en çok etkilenen kesimlerin başında gelen eğitim çalışanlarının maaşlarının günümüz koşullarına uygun olması gerekmektedir.

Türkiye’de eğitim çalışanları artık alt ekonomik gelir grubunda yer almaktadır. Ek işle ayakta durmaya çalışan, borçla yaşayan eğitimcilerin toplumda itibarları da giderek azalmaktadır. Kısacası Milli Eğitim Bakanlığı tarafından koruyup, kollanmayan çalışanlar, tek başına ayakta durma, hayata tutunma mücadelesi vermektedir. Türkiye eğitim çalışanlarının maaşları açısından OECD ülkelerinin oldukça gerisindedir. AB’yi hedefleyen bir ülkenin kendi eğitimcisine düşük maaş vermesi ağlanacak bir tablodur. OECD Bir Bakışta Eğitim 2010 yılı raporuna göre Lüksemburg’da ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 48 bin 793, en yüksek derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 101 bin 163 dolar, Almanya’da ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 43 bin 524 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 58 bin 510 dolar, Kore’de ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 31 bin 532 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 87 bin 452 dolar kazanırken, İngiltere’de ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 30 bin 534 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmen 44 bin 630 dolar kazanırken;  OECD 2009 yılı raporuna göre Türkiye’de göreve yeni başlayan bir öğretmenin yıllık brüt 14 bin 63 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmenin de yıllık brüt 17 bin 515 dolar kazanması utanılacak bir durumdur.

Öte yandan öğretmen, memur, şef, hizmetli, daktilograf, teknisyen kısacası tüm eğitim çalışanlarının Milli Eğitim Bakanlığının yanında olduğunu hissetmesine ihtiyacı vardır. Hizmetli, memur gibi personelin görev tanımları yoktur, atama ve yer değişmelerine ilişkin yönetmelik yayınlanmamıştır. Bu personel yıllarca üvey evlat muamelesi görmüş, horlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı personeli diğer bakanlıklarda aynı işi yapan personele göre daha düşük ücret almaktadır.

 

OKULLARDA SALGIN HASTALIKLARA KARŞI HİZMETLİ PERSONEL SAYISI ARTIRILMALIDIR

Okullarda hizmetli personel sayısı yetersizdir. Buna rağmen, Bakanlık ısrarla yeterli hizmetli istihdam etmemektedir. Kimi okullar hizmetli personel olmadığından mikrop yuvasına dönerken, hastalıkların adresi haline gelirken, kimi okullar da hizmetli ihtiyacını özel firmalar tarafından karşılamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı kendi hizmetlisini istihdam etmekten aciz bir Bakanlık görünümündedir.

 

MAHRUMİYET BÖLGELERİNDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERE EK TAZMİNAT ÖDEMESİ YAPILMALIDIR

Ek ders esaslarında köklü değişiklikler yapılmalı ve bu alanda yaşanan adaletsizlikler son bulmalıdır. Mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere ek bir tazminat ödemesi mutlaka yapılmalıdır. Aksi takdirde bu bölgelerden kaçış devam edecek, öğretmen ihtiyacı ehil olmayan, pedagojik formasyondan yoksun kişilerce karşılanmak zorunda kalınacaktır.

 

ROTASYON UYGULAMASI ADİL YAPILMALI, ÖĞRETMEN ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME YÖNETMELİĞİ YAYINLANMALIDIR

Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda rotasyon uygulamasını hayata geçirmiştir. Okul müdürleriyle başlayan rotasyon süreci eğitim müfettişleri ve okul müdür yardımcıları ile devam etmektedir. Türk Eğitim-Sen olarak adil bir rotasyon uygulaması yapılmasının mücadelesini verdik ancak anladığımız anlamda objektif kriterler belirlenemedi ve alt yapısı iyi oluşturulmamış, başarı ve başarısızlığı ölçen bir rotasyon uygulaması yapılamadı. Bunun yerine okul yöneticilerinin sadece mutlak yer değiştirmesine yönelik bir uygulama ile karşı karşıya kalındı. Anlaşılıyor ki, MEB bu gayri adil uygulamayı aynı yöntemlerle yapmaya kararlı, bu gidişle öğretmenleri de kapsama alan bir yer değiştirme furyası ile karşı karşıya kalınacaktır.

Öğretmen atama ve yer değiştirme yönetmeliği hala yayınlanmamıştır. Bu durum öğretmenlerimizin rahatsızlığına sebep olmakta, tereddütler yaşanmasına sebep olmaktadır. Gerek rotasyon gerekse öğretmen atama ve yer değiştirme yönetmeliği konularında Türk Eğitim-Sen’in talepleri dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde yeni hukuki problemlerle karşı karşıya kalınması kaçınılmaz olacaktır.

 

YANDAŞ, TORPİLLİ GEÇİCİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLENDİRMELERİ İPTAL EDİLMELİDİR

İlçe Milli Eğitim Müdürlerinin geçici görevlendirmelerinin iptali ile ilgili Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer önemli bir adım atarak, bu görevlendirmeleri iptal etmiştir. Bunu önemli ve başarılı bir adım olarak görüyor ve takdirle karşılıyoruz. Ancak sayıları 1500’ü bulan geçici şube müdürleri hala görevlerinin başındadır. Birçoğu hiçbir özelliğe ve bilgi birikimine sahip olmayan, tek özelliği birilerinin adamı olmak olan bu geçici şube müdürlerinin görevlendirilmesi de bir an önce sona erdirilmelidir. En kısa zamanda şube müdürlüğü sınavı yapılarak bunların yerine asaleten atamalar yapılmalıdır.

Görüldüğü üzere okullarımız yeni eğitim-öğretim yılına yine çözülmeyi bekleyen uzun bir sorunlar listesiyle girmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı sendikamızın tespit ettiği bu sorunlara el atmalı, sağlıklı, kaliteli bir eğitim-öğretim yapılabilmesi için tüm imkânlarını seferber etmelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Son Haberler

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.

SINAVSIZ ATAMAYA DANIŞTAY’DAN İPTAL KARARI

Türk Eğitim Sen olarak ilçe milli eğitim müdürü kadrolarına yapılacak atamalarda aranan sınav şartının...

KAMU ÇALIŞANLARINI SENDİKAL ESARETTEN KURTARACAĞIZ!

Türk Eğitim-Sen Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Eğitim ve İstişare Toplantısı, 31 Ekim-3 Kasım 2024 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi.

OCAK AYINDA YAPILACAK ZAMMA EK YAPILMALI, ÜZERİNE REFAH PAYI EKLENMELİ

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci Ekim ayı enflasyon rakamlarını değerlendirdi.