Yeni kabinede Milli Eğitim Bakanı’nın değişmesi, eğitim çalışanlarını heyecanlandırmış ve umutlandırmıştır.
Eğitim çalışanları arasına nifak sokan uygulamalara imza atan eski bakan Hüseyin Çelik’e eğitim çalışanları hala öfkelidir. Eğitim çalışanları adına hiç bir inisiyatif almadan süresini tamamlayan, verdiği sözlerin altında kalan Nimet Çubukçu’ya ise kırgındır.
Aynı akıbetin yeni Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’de de yaşanmasını hiç arzu etmiyoruz.
Eğitim sistemi ve bunun gerektirdiği organizasyonlar; çağın gerekliliği, ülke şartları veya hükümetlerin kendi eğitim programlarını hayata geçirme arzuları sebebiyle değişebilir. Milli Eğitim Bakanlığı teşkilat yasası ne ilk defa değişmiştir, ne de bu değişiklik son olacaktır.
23 Nisan 1920 günü açılarak yasama ve yürütme görevini üstlenen TBMM, 02 Mayıs 1920 tarihinde Maarif Vekilliği’nin de içinde bulunduğu 11 Bakanlıktan oluşan İcra Vekilleri Heyeti’ni (Bakanlar Kurulu) kurmuştur. Bakanlık daha sonra sırasıyla aşağıdaki isim ve yapısal değişikliklere gitmiştir:
28 Aralık 1935’den 1941’e kadar Kültür Bakanlığı,
22 Eylül 1941’den 09 Ekim 1946 yılına kadar Maarif Vekilliği,
10 Ekim 1946’dan 1952 yılı sonuna kadar Milli Eğitim Bakanlığı,
1953–1956 yılları arasında Maarif Vekâleti,
15.06.1960- 1983 yılları arasında tekrar Milli Eğitim Bakanlığı,
14 Aralık 1983–1989 tarihleri arasında Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı,
24.01.1989 yılında tekrar Milli Eğitim Bakanlığı
1920 Yılında kurulduğunda beş daireden oluşan Bakanlık; Merkez Teşkilatı, Ana Hizmet Birimleri, Danışma ve Denetim Birimleri ve Yardımcı Birimler olmak üzere toplamda 35 birim bulunmakta iken; 14 Eylül 2011 tarihli KHK ile hepsi Hizmet Birimleri olarak adlandırılarak 19 birime indirilmiştir. Bundan sonra da birim sayısının dokuza inmemesinin veya kırka çıkmamasının garantisi yoktur. Çünkü “Milli Eğitim”de bile her “yiğidin” yoğurt yemesi maalesef farklı…
Buradan sayın Bakana sesleniyorum; teşkilat yapısını değiştirmek tek başına hiçbir anlam ifade etmemektedir. Eğitim çalışanlarına şaşı bakan zihniyetin de beraberinde değişmesi gerekmektedir. Eğitim çalışanları sizin rakibiniz, hasmınız değildir. Aksine yüz akınız olacak projelere hayat verecek olanlar onlardır. Unutmamalısınız ki, sorunların üstesinden ancak beraber mücadele edersek gelebiliriz.
Teşkilat yapısı birçok defalar değişmiş ama eğitim çalışanlarının durumu, eğitim çalışanlarına bakış açısı maalesef hiç değişmemiştir. Türk Eğitim Sen Genel merkezi olarak 2010 yılında 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle “öğretmenlerin sosyal ve ekonomik durumu” ile ilgili yapmış olduğumuz anket sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmıştık. Ankete katılanların, “öğretmen olduğunuza pişman mısınız?” Sorusuna % 50,3 gibi bir oranla “pişmanım” cevabını vermesi düşündürücüdür. Pişman olanlara sebepleri sorulduğunda ise cevabın, % 36 gibi büyük bir oranla “MEB politikaları motivasyonumu olumsuz etkilediği için pişmanım” çıkması, sanırım Milli Eğitim Bakanlığını yönetenler tarafından iyi okunmalıdır.
Aynı ankette, “MEB’in öğretmenlere hak ettiği değeri verdiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna neredeyse ankete katılanların tamamı (%92,4) “hak edilen değer verilmiyor” diye cevap veriyorsa MEB yöneticilerinin bir kere daha uygulamalarını gözden geçirmesi gerekmektedir.
Peki, öğretmenlerimiz kendilerini mutsuz, kendilerini değersiz hissediyor da Milli Eğitim Bakanlığında görev yapan memur, hizmetli, şef vs. öğretmen dışındaki genel yardımcı hizmetler ve genel idari hizmetler sınıfında çalışanlar mutlu mu? Maalesef. Onlar da mutlu değil, huzurlu değil. Sendikamız tarafından yapılan başka bir anket çalışmasında da öğretmenler dışında kalan diğer eğitim çalışanlarının ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük hakları konusunda çok ciddi sorunları olduğu bir kere daha tespit edilmiştir.
Sayın (yeni) Bakanı; sendikalarımıza, öğretmen odalarımıza, bürolarımıza bekliyoruz. Bizi bizden dinleyin. Ancak ve ancak bizi bizden dinlerseniz; “öğretmenlerimiz artık üç ay tatil yapmayacak!” gibi gerçeklikle alakası olmayan bir cümle kurma ihtimaliniz ortadan kalkar.