Siz nesiniz yahu?
Siz nereden, nasıl geldiniz?
Ne için geldiniz?
***
Bilemiyorum;
Dünya sendikacılık tarihi böylesi bir yapıya şahit
olmuş mudur?
Sendikal mücadelenin o inişli çıkışlı ve
mücadelelerle dolu çetin tarihinde böylesi bir “değişik” sendikal örgütlenme
görülmüş müdür?
Çalışma hayatımız, işverene (Hükümete) bu derece biat etmiş ve
ne olduğu muallak bir ucubeye mahkum kalmış mıdır?
***
Bugün malum bir konfederasyonun malum bir
sendikasının “Sağlık Çalışanlarının Türkiye Buluşması” adı altında tertip
ettiği bir programa sayın Başbakan iştirak etti.
Doğal olarak, Hükümetin yayın organı TRT Haber
televizyonundan sayın Erdoğan’ın konuşmasını takip edenler de görmüştür ki,
toplantıda inanılmaz bir hava sözkonusu ve motivasyon(!) tavan yapmış durumda!
Zannedersiniz, bir mesleki örgütün teknik içerikli
bir toplantısını değil de; adeta, TT Arena’nın tribünlerini izliyoruz.
Sadece resmi ve paralı amigolar eksik!
Başbakan, “Öhö..” diyor alkış tufanı..,
Tayyip Bey, kaşını kaldırıyor uğultu rüzgarı..,
Erdoğan, ağzını açıyor slogan kasırgası..,
Recep Bey, başını sallıyor cezbe fırtınası..!
***
Bir vatandaşın,
Bir kamu çalışanının,
Bir sendika üyesinin,
Hatta bir sendika yöneticisinin;
Bir siyasi partiye gönül vermesi ve desteklemesi,
Bir siyasi kişiliğe sempati duyması, bağlanması ve
hatta onun uğruna aşk-ı deryalarda yüzmesi,
Bir yere kadar anlaşılır bir durumdur.
Hatta normal de karşılanabilir!
Fakat kardeşim;
Sen bir sendikasın.
Sendika, -en kaba tanımlamalara göre bile- her durum
ve koşulda temsil ettiği kesimin hak, hukuk ve kazanımlarını korumak ve
geliştirmeye gayret göstermekle yükümlüdür.
Çalışanların herhangi bir hak kaybı sözkonusu
olduğunda, buna karşı duruş sergilemek ve koruma güdüsüyle pozisyon almak bir
sendikal reflekstir.
İnsan vücudu için de aynısı geçerlidir:
Refleks öyle bir yetenektir ki, bünyenin, refleksin
gerektirdiği davranışı sergilemesi için; düşünmeye, önünü arkasını tartmaya,
gerçekliğini ya da gerçekleştirilebilirliğini sorgulamaya ihtiyacı yoktur.
İşte bunun gibi, çalışanların hak gaspı ya da hak
kazanımı sözkonusu olduğunda da sendikaların sergilemesi gereken refleksleri
vardır.
Bu gibi durumlarda, sözkonusu bu refleksler ortaya
konulamıyorsa; o kuruluş ya SENDİKA değildir ya da SENDİKA KİMLİĞİNİ KAYBETMİŞTİR
veyahut da beynelminel tanımıyla SARI SENDİKADIR!
***
Bakın yukarıda atıfta bulunduğum (13.05.2014
tarihli) toplantıda sayın Başbakan kürsüden nasıl sallıyor:
“Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde işçi memur
ayrımı yoktur. Çalışanlar vardır. Bu ayrımı ortadan kaldırmamız lazım”
Aman Ya Rabbim..;
Salon yıkılıyor!
Öyle sayın Erdoğan’ı protesto etmek için,
Ya da
“Sen ne diyorsun Sayın Başbakanım, iş güvencemizin
garantisi olan devlet memurluğu ayrıcalığımızı nasıl ortadan kaldırırsın” demek
için değil, bu vaveyla!
Salonu doldurmuş olan sağlık çalışanları, sendika
üyeleri, sendika yöneticileri ve nihayetinde malum konfederasyonun sayın Başkanı;
hararetle, iştiyakla, anlaşılmaz bir arzuyla elleri yırtılırcasına
alkışlıyorlar.
Bu arkadaşlarımız, ya duyduklarının ne anlama
geldiğinin farkında değiller;
Ya da Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz en
önemli kazanımımız olan iş güvencemizi dahi feda edebilecek kadar bir kara sevdanın
cenderesinde yuvarlanıyorlar.
Bugüne kadar sayın Başbakan defalarca Anayasa’nın
128 inci maddesinin ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilmesine
yönelik imaları gündeme taşıdı ve söylemler dile getirdi.
Hatta kamuoyu çok iyi hatırlayacaktır; 17 Aralık
yolsuzluk operasyonlarıyla başlayan süreçte binlerce polis ve yargı mensubunu
sürgüne tabi tutan sayın Başbakan’a, 24 Aralık’ta Pakistan dönüşünde uçakta
gazeteciler soruyor: “Sayın Başbakan bu polis memurları eğer suçluysa neden
görevden men etmiyorsunuz da sadece yerlerini değiştiriyorsunuz?”
El cevap: “Bu 657 ile bu yapılamaz. Değişirse
yapabilirsiniz. Bir anonim şirkette bunu yaparsın. İhbarı, kıdemini verir
KAPININ ÖNÜNE KOYARSIN. Niye devlet diyorlar? Kapağı attın mı bir daha
atamazlar. AKŞAM BEŞİ BEKLE, EMEKLİLİĞİ BEKLE. Bunun üzerinde çalışacağız. Bazı
gelişmeler bize ufuk kazandırıyor. Anayasal ve diğer mevzuat değişiklikleriyle
yapılabilir.”
Anlayışı görüyorsunuz.
Hadi bunu siyasi iradenin tercihi olarak görelim.
Beğenmesek ve tasvip etmesek de bu eğilimi iktidarın
yönetme tarzı olarak kabul edelim.
İyi de, kendini “Sendika” olarak tanımlayanlara ne
oluyor?
Yıllardır ima yoluyla ve son aylarda da eğmeden
bükmeden alenen devlet memurluğunu ve onun sağladığı iş güvencesini
kaldıracağını söyleyen bir Başbakan var!
Fakat sendikadan(!) TIK yok!
Hadi bunu da geçtik.
“Oy verdiğim, varlığımı borçlu olduğum, sebeb-i
hikmetim…” diyerek baştacı ettiğinizi eleştirmeyin, karşı çıkmayın, görmezden
gelin!
Ona da kabul!
İyi de kardeşim,
Adam gözünüzün içine baka baka;
“Memurluğunuzu elinizden alacağım, iş güvencenizi
tedavülden kaldıracağım ve topunuzu kendime köle yapacağım” derken,
Bari cezbeye gelmiş gibi hop oturup hop kalkmayın
be!
***
Hipnozlarda mısınız?
Efsunlandınız mı?
Kafayı mı yediniz?
…
Ayıptır, ayıp!
Talip
GEYLAN