VATAN DEDİĞİMİZ YER

 

            

Milletler mücadelesi vardır ve gerçektir. Milletler mücadelesi ilahi bir nizamın mücadelesidir. Milletler mücadelesinde Türk Milleti yaklaşık son yıllarda derin bir gaflet uykusundadır. Bu gaflet uykusundan uyanmadığımız müddetçe, buhranlarımızın da devam edeceği bir gerçektir.

 

            Türk Milleti’nin düşmanları her zaman olmuştur. Onların niyeti milletimizi birbirine düşürmek, dirlik ve birlikten uzaklaştırmaktır. Bunları hep yapmaktadırlar. 2010 yılına doğru adım attığımız bu günlerde “Açılım” adı altında  milli konular tartışmaya açılmıştır. Vatan konusu tartışmaya açılmıştır. Ülkenin birlik ve bütünlüğü tehlikeye girmiştir. Vatan evlatlarını şehit edenler ağırlanmakta, itibar görmektedir. Gayri milli unsurlar ve gayri milli eğitim toplumun tamamına olmasa da bir bölümüne şunu öğretmiştir: “İnsanın karnını doyurduğu yer vatandır.” Tamamen maddi temellere dayanan ve hiçbir genellemeye tabi tutulamayacak bu yanlış anlayış, şuursuzca para ve ekmek peşinde koşturulan bir grup tok insanın diline destan olmuş. Bu kimseler, bilmeden bunun etkisinde kalmışlardır. Bilinçli olarak yapılan bu propaganda zaman içinde taraftar bulmuştur.

 

            Vatan, maddi ve manevi değerlerin bütünleşmesi ile meydana gelmiş bir gerçeğin ifadesidir. İnsanların doğdukları, büyüdükleri, bazı alışkanlıkları kazandıkları, eserler meydana getirdikleri, kendileri ile hayat mücadelesine girişenlere karşı savundukları ve hayatlarının sonunda koynuna girmek istedikleri bir toprak parçası vardır. Bunun gibi, milletlerin de tarih sahnesine çıktıkları, gelişip güçlendikleri, medeniyet kurdukları, kültürlerini yerleştirdikleri eserler meydana getirdikleri, ona karşı kötü gözle bakanlara karşı mücadelelere giriştikleri ve sonunda “Bir gül bahçesine girercesine” koynuna girdikleri bir toprak parçası vardır. Bu toprak parçası milletin vatanıdır. Vatan, maddi ve manevi değerlerin bütünleştiği bir kavramdır. Atalardan yadigârdır. Vatan toprakları binlerce, on binlerce kişinin kan akıtması sonucu vatan olmuştur.

 

            Toprak, vatanın maddi unsuru; uğruna verilen şehitler, akıtılan kanlar, yapılan çalışmaların bütünü manevi yönüdür. Vatan, maddi ve manevi unsurların bir sentezidir. Şair, “Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Demekle vatanı manevi açıdan güzel şekilde yorumlamıştır.

 

Her ne olursa olsun, vatan ve vatan sevgisi bir gerçekliktir. Bunun çeşitli şekillerde tezahürlerini görmek mümkündür. Yıllardır yaşadığı yerden ayrı kalan bir kimse tekrar oraya döndüğü zaman yeniden dünyaya gelmişçesine mutlu olur, sevinir. Sınırlarda ve hava terminallerinde “Vatan toprağıdır.” diyerek yere kapanıp öpmeler, ağlamalar dünyanın her tarafında görülen olaylardır. Yine hemen bütün savaşlarda vatan üzerine çevrilen dikkatler de bu gerçeği perçinler. Başkasının vatanına saldırma veya bir başkasının vatanımıza saldırması halinde duyulan infial, vatan denen gerçeğin ne kadar etkili bir maddi ve manevi fonksiyon olduğunu gözler önüne serer. Diğer yandan milletlerin birbirleri ile olan çekişmelerinde, onların vatanlarına müdahale etmeleri de, milletlerin kültürleri ve varlıklarının bir bölümü olan vatanın, milletlerden ve milletler mücadelesinden ayrılmazlığın bir parçasıdır.

 

            Vatan nesiller arasında, elden ele devredilen bir “emanet”tir. Bu emaneti teslim alan nesillere düşen görev, ona ihanet etmemektir. Bu konuyla ilgili olarak Peygamberimiz (S.A.V) bir Hadisi Şerifinde şöyle buyuruyorlar; “Hepiniz size verilen görevlerin ve emanetlerin bekçisisiniz. Onları iyi yapmaktan ve korumaktan sorumlusunuz.” Görülüyor ki, dinimiz insanlığa bir emanet olan vatanın da koruyuculuğunu – dolaylı olarak – vazife olarak vermiştir.

 

            Vatan ve millet sevgisi görüldüğü gibi sevgilerin en yücesidir. Dinimiz, vatan sevgisini imandan saymıştır. Çünkü iman olmadan vatanın; vatan olmadan da varlığımızın hiçbir anlamı ve kıymeti yoktur. Bu sebeple; bir insanın hayatta karşılaşabileceği en büyük zorluk, vatansız kalmaktır. Vatan bizim canımız, kanımız ve mayamızdır. Kaderlerimizin sevince, ideallerimizin gerçeğe dönüşmesi ancak ve ancak vatanımızın bağımsızlığı ile mümkündür.

 

            Hainler ve onların uzantıları emperyal odaklar işbaşındadır. Bir taraftan ülke yöneticileri eliyle vatan toprakları elimizden çıkmakta, diğer taraftan topraklarımızın bazı bölümleri yok sayılmaktadır. Vatan topraklarına yönelik bu hain düşünceler hep vardı. Gündelik bazı olaylar sürekli karşımıza çıkarılıyor. Bugünlerde milli değerlerimiz kötü gösterilmekte ve tartışmaya açılmaktadır. Bakalım yarın önümüze neler konacaktır.  Bu vatan toprakları olabilir. Bu size çok diyebilirler.

 

            Vatan topraklarının satışıyla ilgili Fatih Sultan Mehmet’in şu vasiyetini özelikle hatırlatmak istiyorum; “Bu beldenin topraklarından gayrimüslimlere, yabancılara bir karış toprak satana, Allah’ın da peygamber’in de benim de lanetim olsun.” Bu sözü bu ülke topraklarını satanlara hatırlatıyorum.

 

            Vatanımızın bağımsızlığı için oluk oluk kan akıttık, can verdik. Uğruna istiklal savaşı yaptığımız, her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış bu mübarek topraklar dünya döndükçe Türk Vatanı olarak kalacaktır. Şurasını herkes iyi bilsin ki, ne kadar uğraşırlarsa, nifak sokarlarsa, birliğimizi bütünlüğümüzü bozamayacaklardır.

 

            Türkiye’yi sokakta bulmadık. Başka bir Türkiye yok!

 

En az bu ülkenin düşmanları ve ihanet içerisinde olanlar kadar cesur ve kararlı, azimli olmak zorundayız.                

      

             Haykırıyoruz ve diyoruz ki; bu vatan Türklerindir. Türklerin kalacaktır.

Son Haberler

DYK’DA GÖREV ALAN MEMURLARA ÜCRET ÖDENMELİDİR

Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2024 ve 2025 Yıllarını Kapsayan 7....

MEB BÜTÇESİ İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK MI?

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, MEB Bütçesi hakkında yaptığı değerlendirmedir.

ATATÜRK, TÜRKİYE’DİR!

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 10 Kasım dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.