Bir ülkede üniversitelerin varlığı, o ülkenin gelişmişlik düzeyini belirleyen, çağdaş dünyanın acımasız rekabet koşullarında varolabilme gücünü veren en önemli unsurdur. Tarih boyunca görülmüştür ki; bilimsel ve fikri anlamda önde olan milletler, büyük medeniyetleri dünya tarihine miras olarak bırakabilmiştir.
Öte yandan, tartışılmaz bir gerçektir ki; bilimsel ve fikri standartı yüksek bir eğitim, toplumların topyekün kalkınmasının ön koşulu ve itici gücüdür. Nitekim ülkemizde de üniversitelerimiz, çağdaş ve güçlü yarınlarımızı kuracak olan nesillerimizin yetiştirilmesinde, birincil düzeyde katkısı olan ve toplumsal kalkınmamıza yön veren kuruluşlardır.
Ancak bu noktada önemli olan, üniversitelerimizin, zamanın ve bilimsel gelişmelerin ihtiyaçlarını karşılayacak niteliklerle ve araçlarla donatılmış olmasıdır. Bu anlamda yeterli donanımdan mahrum bırakılan üniversiteler; değişimin çok hızlı yaşandığı günümüzde, bırakın asli görevlerini yerine getirmeyi, bilakis toplumsal gelişimin önünde bir tıkaç olabilmektedir. Dolayısıyla gerek mevzuat ve gerekse fiziki ve teknolojik imkanlar açısından yaşanan sıkıntıların giderilmesi için eksikliklerin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Bugün üniversitelerimizin yaşadığı sıkıntıların başında ödenek yetersizliği gelmektedir. Eğitim ve bilimde tasarruf yapılamayacağı gerekliliğinden dolayı ülke kaynaklarından azami derecede üniversitelerimize bütçe hazırlanması gerekmektedir. Çalışanların bireysel gelişimlerini sağlayabilecekleri ve bilimsel-teknolojik gelişmeleri takip edebilecekleri, geçim telaşından uzak bir ekonomik imkana sahip kılınmaları gerekmektedir. Ayrıca üniversitelerimizin bilimsel araştırma, teknik çalışma ve programları için de mali kaygılarının giderilmesi bir zorunluluktur.
Öte yandan YÖK Kanunundan ve yapısından kaynaklanan bir çok husus üniversite çalışanlarına idari, akademik ve ekonomik anlamda sıkıntı olarak yansımaktadır. Bir bilim yuvası olarak; bağımsız, özerk ve demokratik olması gereken üniversitelerimizde; çalışanlar yönetim baskısı altında, iş güvencesinden yoksun olarak ve keyfi uygulamaların cenderesinde görev yapmaya mecbur bırakılmaktadır. Çalışanların huzurlu olmadığı bir ortamda verimli bir eğitimden söz etmek mümkün değildir.
Aslında üniversitelerimizin ve çalışanların yaşadığı sıkıntılar ve beklentiler herkesçe bilinmektedir. Sorunları çözmekle mükellef olanlar da bu hususlara vakıftırlar. Ancak yıllardır ve özellikle de son hükümet döneminde mesele ideolojik tartışmaların odağında bırakılmıştır. Hem siyasi erk hem de YÖK ve üniversite yönetimlerinde yer alan kesimler, üniversitelerimizin sıkıntılarını ideolojik beklentilerine alet etmektedirler. Kısır ve siyasi tartışmaların karmaşası içerisinde asıl mesele gözlerden kaçırılmaktadır. Neticede problemler çözülmemekle birlikte her geçen gün içinden çıkılmaz bir noktaya sürüklenmektedir. Ve her zaman olduğu gibi zarar gören Türk bilim hayatı ve gençlerimizin geleceğidir.
Gelinen noktada acilen yapılması gereken, ilgili tüm tarafların, kısır çekişmeleri bir yana bırakıp problemleri doğru teşhis ederek, çözüme yönelik adımların bir an önce atmalarıdır. Ayrıca hem YÖK ve üniversite yönetimlerinin hem de iktidarın, üniversite çalışanlarıyla ve onların temsilcisi olan sosyal taraflarla diyalog ve işbirliği içerisinde olmaları bir zorunluluktur. Bu, katılımcı demokrasi anlayışının da bir gereğidir. Özellikle üniversite sorunlarını bire bir yaşayan ve en iyi bilen çalışanların bir araya geldiği sendikalarımız çözüm sürecine mutlaka dahil edilmelidir. Nitekim bu anlamda sendikamız, 14-15 Şubat 2004 tarihinde 51 üniversiteden temsilcilerle birlikte Ankara’da bir Üniversite Kurultayı düzenlemiş ve hazırladığı “YÖK Yeniden Yapılandırma Raporu”nu Milli Eğitim Bakanlığı’na sunmuş idi. Ancak, o dönem yine konu askıya alınmış, YÖK ve üniversitelerimizin sıkıntılarının çözümü bir başka bahara bırakılmıştı.
Dileriz ki, yerleşik olumsuz anlayışlar değişir, geleceğimizin mimarı olan yüksek öğretim kurumlarımızın ve çalışanların sorunları giderilir ve üniversitelerimiz bilim alanında dünyayla rekabet edecek konuma sahip olurlar. Bu yolda atılacak her adıma, her girişime sendika olarak sonuna kadar destek olacağımızın bilinmesini isteriz. Türk Eğitim-Sen, her zaman olduğu gibi bundan sonra da eğitimin ve eğitim çalışanlarının hizmetinde olmaya devam edecektir.
Saygılarımla.