Türk kamuoyu büyük bir sevinçle ümitlenmişti…
Bir kısım vatandaşlarımızın eğitim haklarını kullanmaları önünde engel teşkil eden başörtüsü sorunu, nihayet ortadan kalkıyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23. Dönem milletvekilleri, milletin samimi hesapsız hassasiyet ve beklentilerine cevap verecek yasal düzenlemeyi gerçekleştirmişlerdi.
Ancak ümitler boşa çıktı. CHP ve DSP milletvekillerinin başvurusu vesilesiyle konuyu gündemine alan Anayasa Mahkemesi, “9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun’un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa’nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur.” şeklinde aldığı kararla filmi yine en başa döndürdü.
Mahkemenin maksadını ve gerekçelerini yorumlamak istemiyorum. Çünkü bu tür yaklaşımların yargının onurunu rencide edeceğini ve toplumun adalete olan güvenini olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum. Tarafsız ve adil yargı sisteminin güvenilirliliğinin, toplumun tüm kesimleri tarafından hassasiyetle korunması gerektiğine inanıyorum. Tabii ki, bu hassasiyetin en üst düzeyde ve öncelikle, aldıkları kararlarla, yargı mensuplarınca hissedilmesi gerektiğini de belirtmeden geçemeyeceğim tabii ki…
Dedik ya film en başa döndürüldü. İşte yeniden gösterime sunulan bu filmin içeriğini kamuoyumuz çok iyi biliyor…
Ülkemizde başörtüsü konusu; ucuz politikalarla, üretmeden ve kısa yoldan siyaseten yol almak isteyen siyasetçilerimizin ve her fırsatı toplumsal ayrıştırmalar için değerlendiren unsurların öncelikli malzemelerinden ola gelmiştir. Toplumumuz için bedeli ne olursa olsun…
Siyasi çizgilerini, tolumun dini ve manevi hassasiyetlerinden referans alarak oluşturan politik oluşumlar, neredeyse çeyrek asırdır başörtüsü meselesini vitrinlerinin en güzide köşesinde teşhir ediyorlar. Bunların her faaliyetinin önünde, “Başörtüsü” bir sancak gibi yürütülüyor. Türk toplumunun dini hassasiyetlerini ve mağdur olana karşı müşfik tavrını çok iyi tahlil eden bu tipler, başta başörtüsü olmak üzere bir çok değerimizi sömürmekten, zerre kadar bile utanmadan, geri durmuyorlar. Bunlar çözüm merciinde olsalar bile hiç oralı olmuyorlar. Çünkü biliyorlar ki, suni sorunların oluşturduğu perde kalktığında; kalite düzeyleri, donanımları ve vizyonları ortaya çıkacak. İşte bu zaafiyette boğulmamak için milletimizin beraberliğini sabote etmek pahasına sömürmeye devam ediyorlar.
Öte yandan, ideolojik olarak kendini yenileyemeyen, iddiaları ve savunduklarıyla zamanın gerisinde kalan bir diğer kutup daha var ki; onlar için de başörtüsü ve bir takım manevi değerlerimiz bulunmaz politik meta olarak kullanılmaktadır. Bunlar için de toplumun hissiyatı, inançları ve sevdikleri hiç önemli değildir. Çünkü onların projelerinin, politikalarının ve hedeflerinin ekseninde toplumun beklentileri yoktur. Bunun kaygısını taşımazlar. Bunlar için başörtüsü masum bir talep değildir; bir rejim meselesidir. Rejimin sahibi olan(!) bu siyasetçilerimize göre başörtüsü kullanan çok tehlikeli bir güruh “hurra” nidalarıyla rejimi değiştirmeye, devleti ele geçirmeye koşmaktadır! Tabi buna kendileri de inanmıyor. Fakat politik varlıklarını devam ettirmek için, bir takım toplum kesimleri üzerinde sanal korkular yaratarak, kendilerine duyulan aidiyeti canlı tutmaya çalışmaktadırlar. Yaptıklarının, toplumun birliğini ve huzurunu dinamitlediğini gördükleri halde…
İşte seyretmekten bıktığımız fakat inatla ve kamuoyunu kustururcasına önümüze yeniden sürülecek olan filmin özeti bundan ibaret.
Türk Eğitim-Sen olarak yıllardır söylediğimiz gibi yine çağrıda bulunuyoruz: Başörtüsünü bir inanç ya da bir rejim meselesi olarak ele almayın. Reşit yaşa ulaşmış, özgür düşünme yetisine sahip olmuş gençlerimizi bilimden ve aydınlanmadan mahrum bırakmayın. Bu problemi, bir eğitim meselesi olarak değerlendirin ve gençlerimizin eğitim hakkının önündeki bu engeli kaldırın.
Umutlar başka bahara…