Vatandaşlar olarak, siyasetçilerimizin verdikleri vaatlerin bir çoğunu, daha sonra unutmuş olmasına siyaset geçmişimizde fazlasıyla şahit olduk. Meydanlarda atılan duygusal nutuklar ya da politik olarak köşeye sıkışılınca milletin beklentileri doğrultusunda dile getirilen ifadelerin nasıl hasıraltı edildiğini çok defa yaşadık.
Ancak, AB üyeliğimizle ilgili hükümet çevrelerinin tavırlarını ise şaşkınlıkla izliyoruz. Son olarak imzalanan Gümrük Birliği Ek Protokolü’nün kamuoyumuza takdim edilişi ise resmen Türk halkını saf yerine koymak anlamına geliyor. AB’nin karar organlarında etkin olan devletlerin yetkilileri bas bas bağırırken; Abdullah Gül’ün “Bu imza, Rum kesimini tanıma anlamına gelmiyor” demesi hiçte inandırıcı değil. Bu imzanın, Kıbrıs’taki soydaşlarımızın yıllar boyu çok ağır bedeller ödeyerek sağlamış olduğu hakların ve KKTC’nin kaybedileceği anlamına geldiğini görmek için siyaset uzmanı olmaya gerek yoktur. AKP hükümetinin ve Abdullah Gül’ün iddialarının hiçbir hukuki ve fiili değeri olmadığını ve bu gerçeği önümüzdeki süreçte çok acı yaşayacağımızı gayet iyi biliyoruz. Çünkü, atılan bu imzayla, güya tanımadığınız bir ülkeyi muhatap almak zorunda kalacağımız, Avrupa Birliği’nin tanıyarak muhatap kabul ettiği bir devleti tanımama şansımızın olamayacağı gün gibi aşikardır. Ayrıca birliğe üye olabilmemiz için AB’nin tüm üyelerinin olumlu oy vermesi gerekiyor. Siz, tanımadığınız veya tanımadığınızı iddia ettiğiniz bir devletin oyunu nasıl almayı planlıyorsunuz? Bu gerçeği en iyi bilen Abdullah Gül ve AKP iktidarıdır. Atılan bu imzayla resmen ve fiili olarak Rumlar adanın tamamını temsil eden devlet olarak muhatap alınmıştır. Bu açık gerçeğe rağmen Hükümetimiz yetkilileri, alenen ve cüretkarca halkımızı yanlış yönlendirmeye çalışmaktadırlar.
Değerli Okuyucular,
Son yıllarda çok yoğun bir şekilde gündemimizde yer alan AB’ne üyelik süreci; maalesef son zamanlarda, millet olarak onurumuzu rencide eden gelişmelerle karşımıza çıkmaktadır. Medeniyet projesi olarak sunulan Avrupa Birliği, söz konusu Türkiye Cumhuriyeti olduğunda, emperyalist bir sömürü mekanizması şeklinde üzerimize yönelmektedir. Birlik, diğer hiçbir aday ülkeye getirilmeyen koşulları, Türkiye’mize karşı ön şart olarak sunmayı alışkanlık haline getirmiştir. Ayrıca Türkiye-AB ilişkileriyle hiç alakası olmayan; Azınlıklar, Ermenistan, Kıbrıs, PKK ve teröristbaşı gibi bir çok meseleyi de “Olmazsa olmaz” hususlar olarak gündeme getirmektedir. Her Türk vatandaşı biliyor ki, bu takım konular hem güvenliğimizi hem de iç huzurumuzu büyük tehlikelere sürükleyecek araçlardır.
Türk milleti, bin yıldır yaşadığı bu topraklardaki kazanımlarını çok ağır bedeller ödeyerek elde etmiştir. Atalarımızın yüzyıllardır kanlarıyla, canlarıyla ve yürekleriyle oluşturdukları medeniyetimiz ve aziz ülkemiz, sanal projelere ve varsayımlar üzerine oluşturulan politikalara kurban edilemez.
Elbette ki, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Bir dünya devleti olma iddiasındadır. Bunun gereği olarak da bölgesindeki ve çağdaş dünyadaki her oluşumun içerisinde yer almalıdır. Ancak, dış politik stratejilerimizin ana eksenini her zaman ülkemizin yüksek menfaatleri oluşturmalıdır. Ayrıca böylesine bir milli duruş hem dünya milletler ailesi içerisinde hem de tarih nezdinde her zaman hak ettiği değeri görecektir. Aksi bir tutumda ise hem tarih hem de gelecek nesillerimiz tarafından yargılanacağımızı unutmamalıyız.
Değerli Okuyucular,
Hükümetin imzalamış olduğu bu protokol onaylanmak üzere TBMM gündemine getirilecektir. Bu noktada herkese sesleniyorum: İlimizin tüm milletvekillerine yönelik telefon, faks, e-posta ya da mektup mesajları gönderelim. Onlardan bu anlaşmaya red oyu vermelerini isteyelim. Bu bir milli hizmettir. Milletvekillerimizi, tarihe ve gelecek nesillerimize karşı sorumlu davranmaya davet edelim.