TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜNDE YÖNETİM ANLAYIŞI VE BUGÜN

Türk İslam Kültüründe yöneticiliğe çok önem verilmiş ve bu konuda titiz davranılmıştır.

 

İslam insanı temel alarak,evrenin en mükemmel canlısı,yani eşref-i mahlukat kabul eder.Toplum ve halkı da,bir sömürü aracı değil Allah’ın bir emaneti olarak görür.Devlet ise İslam toplumlarının ayrılmaz ve olmazsa olmaz derecede bir parçasıdır.Özellikle Türk devletlerinde”ya devlet başa ya kuzgun leşe”cümlesi ile formüle edilen anlayış bu bütünleşmenin en veciz ifadesidir. Bu bütünleşme ve uyumun mayası da adalettir.Onun içindir ki devlet başkanı adaletli olmalıdır.I.Murat Evronos Bey’e Sancak beyliği ve emirül-ümeralık görevi verilmesiyle ilgili beratta:’’…bir âdem bir memlekette iki kefelü teraziye benzer ki, bir kefesi cennette bir kefesi cehennemdedir”.

 

Cümlenin ser-çeşmesi adalettir. Anı ide gör ki Peygamber anın bir gününü altmış yıl ibadetten saymıştır” buyurmuştur.

 

Türk İslam kültüründe yöneticinin adaletli olması istenmiş, adaletli olmayan idarecilerin görevine son verilmesi öngörülmüştür.

 

Devlet başkanının fasıklığı sebebiyle azledilip azledilmeyeceği tartışılırken, adaleti terk eden devlet başkanının görevden alınması konusunda hiçbir tereddüt olmamıştır.

 

Maverdi bunu şöyle izah etmiştir:

Devlet başkanının halinin değişmesi ile görevine son verilmesini gerektiren iki durum vardır:

              1-Devlet başkanının adaleti terk etmesi,

              2-Devlet başkanının görevi yerine getirmesine bir bedeni engelin ve noksanlığın ve hastalığının ortaya çıkmasıdır.

 

            İslam tarihinde adaletin timsali olarak kabul edilen ve ilk  akla gelen kişi olan Hz. Ömer Ebu Musa el –Eşari’ ye gönderdiği meşhur mektubunda;

 

            “Halka karşı bakışında, yönelişinde, adaletinde ve huzurunda oturmalarında insanlar arasında eşitliğe dikkat et! Ta ki şerefli ve soylu bir kimse senin haksızlık yapacağına umut bağlamasın, zayıf olan bir kimse de adaletinden ümit kesmesin” demiştir.

 

            Hz. Ömer, yine bir başka gün hutbede herkesin çok iyi bildiği sözü söyler ve der ki:”Muhammed’i hak din ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, fırat kenarında bir deve kaybolacak olursa veya helak olacak olursa Allah beni ondan sorumlu tutmasından korkuyorum”

            İslam dini yöneticinin Müslümanlar arasında barış yapmasına da müsaade etmiştir, ama bu barış hiçbir zaman helali haram, haramı helal kılmamalıdır.

            Suç bağışlama fazilet, cezalandırma ise adalettir. Faziletle adalet arasındaki yol, yerle gök arasındaki mesafe kadar uzaktır ve her zaman faziletli olmak tercih edilmiştir.

            Yönetici ve idareci yönettiği insanların görüşlerine sık sık başvurmalı, onları dinlemeli, görüşlerine değer vermelidir.

            Sasani İmparatorluğunda her ayın ilk haftasında halktan herhangi bir kimse, hükümdarın divanına çıkıp şikâyetini doğrudan iletme hakkına sahipti.

            Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülk bu konuyu siyasetnamesinde şöyle izah eder:

“Onlar haftada iki gün halktan şikâyetlerini dinleyeler ve haklının hakkını haksızdan alalar, adaleti yerine getireler, Aracı olmaksızın kendi kulaklarıyla halkın sözlerini dinleyeler. Bundan maksat, bu haberin memleket içinde yayılması ve zalimlerin kötülük yapmaktan çekinmeleridir”.

                Yine Nizami bu konuda:

            “Mülkü yıkan zulüm ve haksızlıktır. Sonsuz devlet, halkı incitmemekle, adaletle kazanılabilir. Her şeyden önce yapacağın işin sonunu düşün. Halkın rahatlığı yolunu ara onu incitmeden ne çıkar” demektedir.

             Yavuz Sultan Selim, Osmanlı Padişahlarının en adili sayılmıştır; çünkü her gece yarısına değin evlerinde divan ederlerdi.

              Kanuni Sultan Süleyman, sefere çıktığında ekili tarlalara zarar verenlerin idamla cezalandırılacağını ilan etmiş ve uygulamıştır. Diğer Osmanlı Sultanlarının da benzeri adalet tedbirlerini uyguladıklarına dair kaynaklarda birçok örnek mevcuttur

              Bu konuda Hz. Muhammed (S.A.V)’de:

“Sizden öncekileri helak eden sebep, aralarında soylu bir kişi hırsızlık yaptığı zaman ona ilişmemeleri, zayıf bir kimse hırsızlık yaptığında ise ona şer’i ceza uygulamalarıdır. Muhammed in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fatma hırsızlık yapacak olsa onun dahi elini keserim” buyurmuştur.

             Yüce Allah’da K.Kerimde: “Yüce Allah’ın en sevdiği kişi, adaletli devlet başkanı’dır. En çok  buğz ve gazab ettiği kimse ise zalim devlet başkanıdır” buyurmaktadır.

              Bütün bunları belirttikten sonra bir de günümüz yöneticilerine, siyasilerine ve idarecilerine bakmak gerekmektedir.

              Günümüz Türkiye’sinde “benim hırsızım iyidir” mantığı yerleştirilmeye çalışılmakta, hırsızların, adalet tanımazların ipliği pazara çıkarıldığında da “ne olacak bundan önce de filancalar yapmıştı  biraz da bunlar yapsın” mantığı milletimizin kafasında yer etmeye başlamaktadır.

              Sırf  kendi siyasi partisini desteklediği için torpil yapan, kendisinden olmayanlara ,kendisi gibi düşünmeyenlere, yaşama hakkı bile tanımayan siyasiler çoğalmıştır.

              Adaleti önce kendinde ve akrabalarında uygulayan o yüce Peygamberin veda hutbesi unutulmuş, kendi akrabalarını haksız zengin eden yöneticiler çoğalmıştır.

              Devlet adına teftiş yaparken adaletli teftiş yapması gereken bazı kişiler  siyasi gelecek uğruna ve siyasilerin baskılarına dayanamayarak taraflı denetleme  yapar  olmuştur.

              Siyasilerin baskıları yüzünden maiyetindeki çalışanların sendikalarına göre ayıran ve zulme varan yönetim anlayışı sergileyen yöneticiler çoğalmıştır.

               Polislik sınavlarında, memurluk ve öğretmenlik sınavlarında kendi taraflarının devlet kademelerinde yer alması için soru çalan şebekeler ve gruplar çoğalmış; hırsızlama sorularla polis olacakların ömür boyu nasıl dürüst olacakları düşünülmeden, kendilerine verilecek rüşveti nasıl reddedeceği irdelenmeden buna çanak açılmış, suçlular hala bulunamamıştır.

              2010 KPSS Sınavında toplu kopya olduğu sendikamızın üstün gayretiyle ispat edilmesine rağmen, olayın seyri kasti olarak değiştirilmeye çalışılmakta ferdi kopya olayı olduğu kanaati işlenmektedir.

             KPSS de çektiği kopya ile memur, öğretmen, mühendis, gümrük memuru gibi birçok görevlerde devlet hizmetinde yer alacak bu kişilerin, kul hakkını gasbetdiği, ömürboyu alacağı maaşın haram olduğu, bu kopya olayına alet olan memur adaylarına anlatılma yerine olayın seyri değiştirilmeye çalışılmaktadır.

             Yani Türk İslam Adalet anlayışı günümüzde değiştirilerek İslam’a göre adalet anlayışı değil, hâkim güçlerin yaşayışlarına göre bir adalet anlayışı ülkemizde yerleştirilme yolunda hızla devam etmektedir.

              “Ya devlet başa ya kuzgun leşe “ifadesinde olduğu gibi kuzgunlara iş çıkmaması ve Türk İslam Adalet anlayışının Türk milletine tekrar yaşatılması dileğiyle.

                   

Son Haberler

DYK’DA GÖREV ALAN MEMURLARA ÜCRET ÖDENMELİDİR

Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2024 ve 2025 Yıllarını Kapsayan 7....

MEB BÜTÇESİ İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK MI?

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, MEB Bütçesi hakkında yaptığı değerlendirmedir.

ATATÜRK, TÜRKİYE’DİR!

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 10 Kasım dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.