Türkiye kamu-Sen Genel Merkezinde düzenlenen basın toplantısında Genel Başkan Bircan Akyıldız 2009 yılı toplu görüşme taleplerini kamuoyuna açıkladı. Açıklamaya Türk Eğitim Sen Genel Başkanı ismail KONCUK ve diğer Genel Başkanlar da katıldı.
Mali taleplerimiz
Kamu çalışanlarının 2010 yılında yapılması istenen artış miktarları:
Tüm kamu görevlilerinin maaşlarına 200 TL net seyyanen zam yapılması
Ek ödeme oranlarına 21 puan eklenmek suretiyle 110 TL artırılması,
Sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen 10 TL Toplu Görüşme Priminin, 50 TL’ye çıkarılmasıdır.
Mali taleplerin dışında grevli toplu sözleşmeli sendikal hakların ve kamu çalışanlarının diğer özlük hakları ile çalışma şartlarının iyileştirilmesine ilişkin taleplerin açıklandığı basın toplantısında konuşan Genel Başkan Bircan Akyıldız, toplu görüşmelerin bu yıl son olması istediklerini belirterek özellikle kamu çalışanlarına yüzdelik zam istemediklerinin altını çizdi.
Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyelerinin katılımıyla düzenlenen basın toplantısında Konuşan Genel Başkan Bircan Akyıldız’ın konuşma metni:
Sivil toplum örgütleri, demokrasinin vazgeçilmez kurumlarıdır.
Ülkemizin daha fazla demokratikleşmesi için başta sendikalar olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artırılması ve karar alma sürecine dahil edilmesi, çağımız yönetişim anlayışının bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak özellikle son yıllarda siyasi iradenin örgütlenme özgürlüğünün önünü açacak düzenlemeler konusundaki isteksiz tavrı, arzu edilen gelişmenin sağlanamamasına neden olmaktadır.
Bu ülkeyi sivil toplum örgütleri ile "ortak akıl" çerçevesinde idare edeceğini söyleyenlerin, katılımcı demokrasinin gereğini yerine getirerek, sivil toplumun gelişimine katkı sağlaması gerekir.
Ne yazık ki, son dönemlerde kamu görevlileri arasından yandaş memur oluşturularak, kamu hizmetlerinin yandaş kadrolar eliyle gördürülmesi çabaları dikkatlerden kaçmamaktadır.
Bu anlamda bu tür yanlış uygulamalardan ve anlayışlardan vazgeçilmesi siyasi iradenin üzerinden atamayacağı en büyük sorumluluğu, gerçek anlamda adil idare anlayışının vazgeçilemez gereğidir.
Bu konuda bürokratların da sendikal ayrımcılıkta önemli roller oynadığı, kamu çalışanlarının arasında ayrıştırma politikaları uyguladığı gözden kaçmamaktadır.
Baskı, ayrımcılık, sürgün, kadrolaşma ve adam kayırmanın had safhaya ulaştığı bir yılı geride bırakarak toplu görüşme dönemine giriyoruz.
Bu süreçte konfederasyonumuza bağlı sendika üyelerine, yöneticilerine ve genel başkanlarına kadar uzanan bir cenderenin içinde sendikacılık yapmak zorunda bırakıldık.
Sendika şube yöneticilerimizin sürgüne gönderilmelerinin yanında, üyelerimize kapalı kapılar ardında yapılan baskılar, tehditler, sendikal ayrım yapan bürokratlar, bizleri etkisiz kılmak için çırpınan siyasetçiler Türkiye Kamu-Sen’in gür sesini kısamamıştır.
Bir sendika başkanımızın hukuksuz bir şekilde işine son verilmesi, yargı kararıyla durdurulmuştur.
Bir başka sendika başkanımızın hakkında soruşturma açılmaya çalışılması endişe vericidir.
Yapılan ayrıştırma uygulamaları kamu hizmetlerinde iş barışını bozucu, gerginlik oluşturucu, sonuçlar ortaya koyarken, ortaya konulan haksız disiplin cezaları ile kamu çalışanlarının bir bölümü maddi ve manevi zararlara uğratılmaktadır.
İdare; çalışma barışını sağlamaya yönelik ve uzlaştırmacı yaklaşımlar göstermediği takdirde, Türkiye Kamu-Sen de politikalarını buna göre şekillendirerek, konunun idari ve yargısal takibini sonuna kadar sürdürecektir.
Türkiye Kamu-Sen, yapılan baskı, ayrımcılık ve yıldırma politikalarını şiddetle kınamakta, hukuksuz uygulamaları ve uygulayanları not etmektedir.
Bu kimseler için yeri ve zamanı geldiğinde iç hukuk işletilecek, ardından da uluslar arası mahkemelerde, yapılan hukuksuzlukların hesabı sorulacaktır.
Türkiye Kamu-Sen’i, kamu görevlilerimizin haklarının korunması ve geliştirilmesi için yürüttüğü faaliyetlerde, Türkiye Cumhuriyetinin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden taviz vermeyen sendikacılık anlayışı konusunda kimse yolundan döndüremeyecektir.
Her fırsatta demokrasiden, eşitlikten ve adaletten bahsedenlerin bu ülkeyi diktatör mantığıyla yönetmeye çalışmasını, milletimizi kamplara bölerek, sivil toplum örgütleri içinde bile yandaş ve öteki kavramını yerleştirmesini şiddet ve nefretle kınıyor; bu kimselere, daha önce aynı uygulamaları yapmaya çalışanların terk edildiği siyaset ve bürokrat çöplüğünü sık sık ziyaret etmelerini öneriyoruz.
Böyle devam ederse çok yakında gidecekleri yer orası olacaktır.
Değerli basın mensupları;
Kamu çalışanları, kamu çalışanı emeklileri ve aileleriyle birlikte yaklaşık 20 milyon vatandaşımızı yakından ilgilendiren ve bu yıl sekizincisi gerçekleştirilecek olan Toplu Görüşme süreci 15 Ağustos 2009 Cumartesi günü başlayacaktır.
Türkiye Kamu-Sen, bu süreçle ilgili olarak, sahip olduğu bilgi birikimi ve tecrübelerine, 7185 kamu çalışanı üzerinde yaptığı anket sonucunda belirlenen istekleri eklemiş ve 2009 yılı toplu görüşmelerine temel olacak taleplerini belirlemiştir.
Öncelikli olarak belirtmek isterim ki; Türkiye Kamu-Sen’in vizyonu, yalnızca ücretlere yönelik kısır bir sendikal anlayışı yeterli görmemekte; kamu görevlilerimizin hak ve menfaatlerinin korunması ve ilerletilmesi, ülkemizin her alanda gelişmiş ülkeler düzeyinin üzerine çıkması için ekonomik, sosyal, siyasi tüm gelişmelere duyarlı, etkili ve aktif bir sendikacılığı zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen’in, ülkemizin içinde bulunduğu, ülkemiz insanının ve vatanımızın geleceğini yakından ilgilendiren gelişmelere karşı duyarsız kalması düşünülmemelidir.
Bu noktada yalnızca ücretlere yönelik değil, milli kimliğimizin korunması, sosyal yapımızın geliştirilmesi için önerilerimiz de bulunmaktadır.
Değerli basın mensupları;
2008 yılında yapılan toplu görüşmelerde kamu görevlilerine 2009 yılı için sağlanacak mali haklar kısıtlı tutulmasına karşın, iyi niyetimizin bir göstergesi olarak ve hükümete sorumluluk yüklemek adına imza altına aldığımız mutabakat metni hükümlerinin birçoğu, kanunen üç aylık sürede yürürlüğe konulması gerekirken, üstünden bir yıl geçmesine rağmen hala hayata geçirilmemiştir.
Bugüne kadar konfederasyonumuzun, mutabakat metni hükümlerinin hayata geçirilmesi için gösterdiği bütün iyi niyetli çabalarına karşı yetkililerin sergilediği kayıtsız tutum, toplu görüşme sürecini gergin ve kısır bir ortama doğru sürüklemektedir.
Hükümeti, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’na karşı suç işlediği konusunda bir kez daha uyarıyoruz.
Yapılan bu uygulama, hükümetin samimi, inandırıcı ve güvenilir olmadığını göstermektedir.
Bu bağlamda 2009 yılı toplu görüşmelerinde ele alacağımız ilk konu uygulanmayan mutabakat metninin sorgulanması olacaktır.
Değerli basın mensupları,
BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşmenin 8. maddesi,
ILO’nun 87, 98 ve 151 Sayılı Sözleşmeleri,
BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesi,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi ve
Ülkemiz tarafından onaylanmış bulunan bu sözleşmelerin; Anayasamızın 90. maddesi, hükmüne göre değerlendirilmesi sonucu, kamu çalışanlarına grev hakkını ve toplu sözleşme yapmayı sağlayacak düzenlemeleri bir an önce hayata geçirmek, siyasi irade için zorunluluk haline gelmiştir.
Ekonomik ve siyasi düzenlemelerin yanında çalışma hayatı ile de ilgili AB normları çerçevesinde bir düzenleme yapılmaması ciddi bir eksikliktir.
Kamu görevlilerinin grev ve toplu sözleşme hakkının önündeki tek engel siyasi iradedir.
Siyasi iradenin bu konudaki isteksiz ve vurdumduymaz tavrı, ülkemizi bu yıl ILO’nun en ağır yaptırımlarından biri olan "teknik yardım dayatılan ülke" konumuna sokmuştur.
Bu tavır, AB müzakerelerinin "Sosyal Politika ve İstihdam" başlıklı 19. Faslının hala açılamamasına neden olmuştur.
Bugün kamu hizmetlerinde bütünlüğün sağlanamaması ve yaşanan eksiklikler, aksaklıkları giderecek olan kamu görevlilerinin sendikal ve demokratik haklarının bu güne değin göz ardı edilmesinden ve yok sayılmasından kaynaklanmaktadır.
Siyasi iradeyi bu konuda bir an önce harekete geçmeye ve kamu görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı ile siyaset serbestisi getiren yasal düzenlemeleri gerçekleştirmeye davet ediyoruz.
Daha önce yapılan 7 toplu görüşmenin 5’inde uzlaşma sağlanamamış ve taraflar Uzlaştırma Kurulu’nun görüşüne başvurmuşlardır.
Ancak kamu işveren tarafı ve hükümet, kurulun hiçbir kararını kabul etmemiştir.
Kurulun kararları kabul edilmeyerek, uzlaştırma mekanizması da yok edilmektedir.
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesinin 25 ve 26. Toplantılarında alınan kararlar ile Türkiye’nin taraf olduğu 151 sayılı ILO sözleşmesi de dikkate alınarak, bir an önce kurul kararlarının bağlayıcı hale getirilmesi zorunluluktur.
Bu konuda gerekli yasal düzenlemeler derhal yapılmalıdır.
Uzlaştırma Kurulu’nun geçtiğimiz yıllarda aldığı ve bugüne kadar uygulanmayan kararları bizim kazanılmış hakkımızdır.
Hak ettiğimiz, ancak bu güne değin verilmeyen haklarımızın da en kısa zamanda verilmesini talep etmekteyiz.
Değerli basın mensupları;
Kamu personel rejiminde reform adı altında kamu görevlilerine dayatılan iş güvencesinden yoksun, sözleşmeli statüde çalışma yapısı, kamu hizmetlerinin gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Kamu personel reformu adı altında getirilmeye çalışılan sistemin örneklerini mevcut personel mevzuatı altında bile görmekteyiz.
Özellikle son yıllarda kamuda çok çeşitli istihdam şekilleri ortaya çıkmış, 657 sayılı kanunun 4. maddesinin b ve c fıkraları uyarınca çalıştırılan, sözleşmeli, iş güvencesinden yoksun, mali ve özlük hakları kısıtlanmış kamu çalışanları ağırlıklı olarak görev yapmaya başlamıştır.
Kamuda asıl istihdam memurluk olduğu halde, bu süreçte işe alınan personelin büyük çoğunluğu sözleşme esasına dayalı olarak çalışanlardan oluşmuştur.
Kamuda istihdam yapısını değiştiren, iş güvencesini yok eden 4-b ve 4-c statüsünde eleman çalıştırma uygulamasından bir an önce vazgeçilmelidir.
Bu statülerde çalışan tüm kamu çalışanları kadrolu statüye geçirilmelidir.
Mevcut statüde yaşanan tayin, nakil, kadro gibi problemlerin çözümünde bir an önce adım atılmalıdır.
Bu bağlamda kamu çalışanlarının iş güvencesinin korunmadığı hiçbir "sözde reform" çalışmasını kabul etmeyeceğimizi beyan ederiz.
Kamu personel sisteminde yapılacak değişikliklerin temelinde memur güvencesinin korunması olmak zorundadır.
Temeli iş güvencesine dayanan değişikliklere paralel olarak görev tanımı yapılmamış olan kamu görevlilerinin görev tanımları bir an önce yapılmalı, çalışanlarımızın görevleri dışında işlerde çalıştırılmalarının önüne geçilmeli, atamaları bir kurala bağlanmalıdır.
Bayramlarda ve hafta sonlarında tatil yapamayan kamu çalışanlarının da çalışma şartları yeniden gözden geçirilmelidir.
5779 sayılı Belediye Gelirlerini Düzenleyen Kanun’da gerekli değişiklikler yapılarak, yerel yönetimlerde çalışanların maaşlarının zamanında ödenmesi sağlanmalıdır.
KEY hesabı alacaklarının ödenmesinde yaşanan olumsuzluklar kamu çalışanları üzerinde hükümete karşı önemli oranda güven sarsıcı etkide bulunmaktadır. Bu hak edişlerin bir an önce ödenmesi gerekmektedir.
Ayrıca kamu çalışanlarının kanunen ödenmesi gereken tedavi ödeneği, yolluk ve diğer ödeneklerin zamanında aktarılmaması nedeni ile yaşanan mağduriyetler bir an önce sona erdirilmelidir.
Kamu görevlileri emekli olduklarında maaşlarında ortaya çıkan düşüş nedeniyle mağdur olmakta, bu nedenle emekli olmaktan kaçınmaktadırlar.
Kamu görevlilerinin emekliliklerinde de mevcut ekonomik statülerini korumak için kamu görevlilerinin maaşlarının ve ek ödemelerinin tamamının emekli keseneğine dahil edilerek, emekli maaşı hesaplamasına katılması için gerekli yasal düzenlemenin yapılması gerekmektedir.
Bu güne kadar ihmal edilen, dışlanan ve açlık sınırında yaşamaya mahkum edilen emeklilerimizin de gelir dağılımdan adil bir pay almasını sağlayacak uygulamalara geçilmelidir.
Bu bağlamda kamu çalışanlarına uygulanan ekonomik, sosyal ve demokratik haklar ile sağlık güvencesi hakları emeklilere de aynı şekilde uygulanmalıdır.
Değerli basın mensupları;
2008 yılı mutabakat metninde üzerinde uzlaşmaya varılan konulardan biri de eşit işe eşit ücret uygulaması çerçevesinde ek ödemelerin 2012 yılına kadar artırılarak, kamudaki ücret adaletinin sağlanmasıdır.
Ancak hükümet 2009 yılı ile ilgili olarak bu konuda hiçbir çalışma yapmadığı gibi tek taraflı ve kamu görevlilerini temsil eden sendikaları yok sayarak hazırladığı Yüksek Planlama Kurulu Kararları ile KİT’lerde var olan adaletsizlikleri daha da derinleştirmiştir.
Hükümetin mutabakat metnine attığı imzaya sahip çıkarak, taraflarla işbirliği içerisinde kamuda eşit işe eşit ücret uygulamasını bir an önce hayata geçirmesi kamu görevlilerinin en büyük beklentisidir.
Ülkemizde yaşanan ekonomik krize bağlı olarak işsizlik artmakta, piyasalarda durgunluk yaşanmaktadır.
Bugüne kadar uygulanan yanlış ekonomi politikalarındaki ısrar nedeniyle yaşanan zorluklar ve sürdürülmesi durumunda önümüzdeki dönemde daha da zorlaşacak ekonomik şartlar altında, bütçede oluşacak açığın finansmanının imkânsız hale gelmesi ve ülkemizin daha büyük bir ekonomik krize girmesi ihtimali yüksektir.
Nitekim daralan iç talep nedeniyle kapasite kullanım oranlarındaki düşüş, işsizliğin daha da büyüyeceği izlenimi oluşturmaktadır.
Bu nedenle öncelik iç talebin canlandırılması, bunun için de tüm ücretlere kabul edilebilir miktarlarda artış yapılması olmalıdır.
Ancak ülkemizi borçlandırırken, ülkemizin kaynaklarını alacaklılara yıllarca dünyanın en yüksek faiz oranı ile peşkeş çeken yetkililer; konu memur maaşlarına geldiğinde yıllık enflasyon hedeflerine göre hareket etmektedir.
Vatandaşlarımızın ağırlıklı olarak kullandığı mal ve hizmet fiyatlarındaki artışlar, memur maaşlarına yapılacak artışlarda temel kabul edilen genel enflasyon oranının üzerinde gerçekleşmektedir.
Bu nedenle kamu çalışanlarının ücretleri mal ve hizmet fiyatlarında yaşanan artışlar karşısında her yıl erimektedir.
Kamu görevlilerinin maaşlarına yapılacak artışlarda hedeflenen enflasyon yerine açlık ve yoksulluk sınırının dikkate alınması bir zorunluluktur.
Kamu görevlileri, devletin verdiği ağır sorumluluk gerektiren görevleri yerine getirmektedir.
Buna rağmen bizler yetkililerden kabul edilemez bir ücret değil, insanca bir yaşama yetecek adil bir ücret istiyoruz.
Amacımız kamu çalışanlarını açlık sınırından kurtarmak ve insanca yaşayabileceği bir ücrete kavuşturmaktır.
Nasıl ki kamu görevlileri son 7 yıldır yaşanan büyümeden pay alamadıysa, yaşanan daralmanın bedeli de ödetilmemelidir.
Bugüne kadar ekonomik krize karşı alınan tedbirlerin toplam maliyeti 54,3 milyar TL’yi bulmuştur.
70 milyon vatandaşımızdan toplanan vergilerden ve alınan borçlardan sağlanacak bu kaynağın büyük çoğunluğu yalnızca sermaye sahiplerine ayrılacaktır.
Toplumun belirli kesimlerine kaynak aktarırken hiçbir çekince görmeyen yetkililerin, kamu çalışanlarının da ekonomik sorunlarını çözecek düzeyde bir artış yapma zorunluluğu bulunmaktadır.
Bütün bu gelişmeler ışığında, bu yıl sekizinci defa oturacağımız toplu pazarlık masasında hükümetin "kaynak yok" mazeretinin konfederasyonumuz nezdinde kabul edilebilir hiçbir gerekçesi bulunmamaktadır.
Bu noktada Türkiye Kamu-Sen olarak mali haklarla ilgili talebimizi üç ayrı kategoride belirledik.
Bunlardan birincisi; ek ödeme oranlarının artırılarak, kurumlar arasındaki ücret farkının aşağıya çekilmesi ve ücret adaletinin sağlanması,
İkincisi; kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşaması için yetecek düzeyde ücret almalarını sağlamak amacıyla talep edilecek seyyanen artış,
Üçüncüsü ise sendika üyesi olan kamu görevlileri ile üye olmayanlar arasında fark oluşturmak adına sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen Toplu Görüşme Priminin yükseltilmesidir.
Buna göre mali haklar konusundaki talebimiz; ek ödeme oranlarına 21 puan eklenmek suretiyle eski adı denge tazminatı olan ek ödemelerin 110 TL artırılması,
Ayrıca tüm kamu görevlilerinin maaşlarına 200 TL net seyyanen zam yapılması ve
Sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen 10 TL Toplu Görüşme Priminin, 50 TL’ye çıkarılmasıdır.
Ek ödemeler ile ilgili talebimiz sayın Başbakanın geçtiğimiz yıl verdiği söze dayanmaktadır.
Sayın Başbakan 16 Ağustos 2008’de ek ödemelerle ilgili olarak yaptığı açıklamada, kaynağın ayrıldığını ve 2012 yılına kadar bu ödemelerin sürdürüleceğini belirtmiştir.
İmzalanan mutabakat metninde de bu hususa vurgu yapılmıştır.
Bugün gelinen noktada ek ödemelerin artırılmaması; mali değil etik bir sorundur.
Bu talepler ışığında Türkiye Kamu-Sen’in 2010 yılında kamu görevlilerine uygulanacak zam ve tazminatlar konusundaki mali talebi ek ödeme almayan, sendika üyesi de olmayan bir memur için
200 TL’dir.
Sendikalı memurlar için ücret artış talebimiz ise 240 TL’dir.
Talebimiz son derece makul ve mantıklıdır.
Karşılanmaması için tek engel, siyasi iradenin ekonomik tercihidir.
Toplumun %1’i için bir kalemde 54,3 milyar TL’lik kaynağı yaratan irade, toplumumuzun %99’u için de var olan kaynağı adil dağıtmaktır.
Adaletin de kalkınmanın da gereği budur.
Bu güne kadar kamu çalışanlarının problemlerinin çözümsüzlüğünün ve gerginliğin müsebbibi asla konfederasyonumuz olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.
Bu olumsuzlukların sebebi sözünde durmayan, imzasına sahip çıkmayan, kamu görevlilerinin sorunlarını görmezden gelen, yanlış hesap yapan, ekonomik hesapları tutmayan, çalışanlar ve toplum kesimleri arasında ayrımcılık yapan yetkililer ve siyasi iradedir.
O halde siyesi irade temsilcileri yüzünü millete ve kamu çalışanlarına dönerek politika üretmeli ve toplumu kucaklamalıdırlar.
Toplumsal bütünlük amacı ile atılacak her türlü olumlu adım konfederasyonumuzca anında olumlu karşılık bulacak ve desteklenecektir.
Bu vesile ile toplu görüşmelerin tüm kamu görevlilerine hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.