Eminim ki biliyorsunuzdur: Her ne kadar sendika kanunumuz 2001 yılında yürürlüğe girmiş olsa da, kamu çalışanlarının sendikal mücadele geçmişleri yaklaşık on yedi yılını doldurmaktadır.
1989 yılında bir grup fedakar kamu çalışanının üstün gayretleriyle “Vakıf” çatısı altında bir araya gelen çalışanlar, 1992 yılında “Sendikalaşarak” ülkemizde bir ilki gerçekleştirmişler ve Türkiye Kamu-Sen ve onun en güçlü parçası Türk Eğitim-Sen vücut bulmuştur. Kurulduğu tarihten itibaren yüz binlerce çalışanı çatısı altında toplamayı başarabilen sendikalarımız, kamu çalışanlarının parlayan yıldızı olarak bir ümit ışığı olmuştur. Böylece, yıllarca türlü baskı ve keyfi uygulamaların oyuncağı haline gelen çalışanlar; artık, güvenebilecekleri, sığınabilecekleri bir yuvaya kavuşmuşlardır.
Nihayet 2001 yılında sendikalarımız çetin mücadeleler sonucunda, “sendika sıfatındaki” bir kısım kuruluşların, bencil siyasetçilerin ve bürokrat oligarşisinin direncine rağmen yasal bir dayanağa kavuşmuşlardır.
İşte bu tarihten sonra da yine bir ilk yaşanmış; artık siyasi erk kamu çalışanları hakkında alacağı kararlarda, onların temsilcileri olan sendikaları muhatap almak zorunda kalmaya başlamıştır. Ama şer odakları yine durmamış, sendikalarımızın mücadeleleriyle hiçbir sonuç elde edilemediği ve bundan sonrada edilemeyeceği propagandası ile çalışanların sendikalaşmalarını sabote etmeye devam etmiştir. Fakat yüz binlerce çalışan, bunun bir mücadele süreci olduğunu ve her geçen zaman hedefe bir adım daha yaklaşıldığının bilinciyle, sendikalarımıza üye olarak güç vermeye devam etmişlerdir.
Bugün gelinen noktada sendikalarımız; her türlü aleyhte propagandaya, paravan kuruluşlar eliyle bölünme gayretlerine, idari baskı ve tehditlere rağmen Türkiye’mizin tartışılmaz bir gerçeği ve sosyal hayatımızın önemli bir olgusu olma konumunu yakalamış bulunmaktadırlar.
Sendikalı kamu çalışanları, birlikte örgütlü olmanın gücünü ve faydalarını; dayanışmanın ve yardımlaşmanın hazzını yaşamaktadırlar. Onlar, muhtemel herhangi bir mağduriyetlerinde, hukuki desteği ve sosyal baskı unsuru olma özelliğiyle, arkalarında devasa bir güce sahip olan sendikalarının güveninden emindirler. Güçlü birlikteliklerinin sağlamış olduğu ekonomik ve toplumsal avantajlardan faydalanmaktadırlar.
Öte yandan istatistikler göstermektedir ki, genelde kamu çalışanlarının ve özelde eğitim çalışanlarının yarısı hala hiçbir sendikaya üye olmuş değildirler. Oysa ki, sendikasız arkadaşlarımız bilmelidirler ki, bu durumdan zararlı çıkan yine kendileridir. Yukarıda saydığımız kayıplarının yanı sıra; memurun hak arama mücadelesine de dolaylı olarak zarar vermektedirler. Bu arkadaşlarımız, çalışanların %50’sinin değil de %70’nin, 80’inin, 90’ının örgütlü mücadeleye dahil olduğunda elde edilebilecek kazanımların getireceği mesleki-sosyal yaşam standartını bir kez daha düşünmelilerdir.
Tabi ki, henüz sendikalılaştıramadığımız arkadaşlarımıza da hak verdiğimiz hususlar yok değil! Çünki onlar;
Sendika sıfatındaki bazı kuruluşların, yasa dışı örgütler ve elebaşıları için milyarlar harcayarak gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar verdiğine; yöneticilerinin milletimizin değerlerini aşağılayıcı hakaretlerde bulunduğuna şahit oldular. Bu sendikaların(!), eğitim çalışanlarından aldıkları gücü; başka amaçlara ve hele de bölücü ideolojilere taşeron olarak kullandıklarını gördüler.
Yürekten sadakatle bağlı oldukları büyük Türk Milletini, etnik ve dini parçalara bölecek girişimlerin demokratik-sendikal faaliyet olarak sunulduğunu izlediler. Memurun hak ve çıkarları amacıyla ortaya konulan eylem ve etkinliklerde bölücü ve yıkıcı unsurların cirit attığını ibretle seyrettiler.
Siyasi iktidarlarla kol kola giren paravan kuruluşların; çalışanları ikbal, makam ve menfaat taahhütleri ile kandırmaya ve memurların kaderini riske edecek söylemler ile iktidara payanda olmaya çalıştıklarına biraz acıyarak, biraz gülerek şahit oldular. Bu kuruluşların, bir yandan “Biz iktidarın yan kuruluşuyuz” propagandasını yaparken, diğer yandan iktidarın keyfi uygulamalarına destek vererek “Biz sendikayız” iddialarına hayretle karşıladılar.
Hala sendikalılaştıramadığımız eğitim çalışanlarına seslenmek istiyorum:
Değerli arkadaşlar,
İzleyin, takip edin, değerlendirin, karşılaştırın: Türk Eğitim-Sen’in farklı olduğunu göreceksiniz.
Biz sendikacılık yapıyoruz.
Türk Eğitim-Sen, kurulduğu tarihten bugüne kadar bağımsız, sorumlu ve kararlı kitle sendikacılığını benimsemiş; üyelerinden aldığı gücü yine ve yalnız onlar için sarf etmeyi ilke edinmiş gerçek bir “sendikadır.”
Üyelerinin tercih ve talepleri, sosyal değerler ve bilimsel gerçekler; Türk Eğitim-Sen’in mücadele stratejisinin eksenini oluşturan temel dinamiklerdir.
“Türkiye için varız” diyen eğitim çalışanlarının oluşturduğu Türk Eğitim-sen’in önceliklerinin başında; üyelerinin sosyal ve mesleki hak ve çıkarlarının korunmasının yanı sıra toplumsal gelişime katkıda bulunmak ve geleceğin büyük Türkiye’sini kurmak için yılmadan çalışmak gelmektedir.
Eğitim çalışanlarının gönül ve emekleriyle güç verdikleri Türk Eğitim-Sen, içeriği ve hedefleri bakımından milli, yöntemi ve araçları bakımından bilimsel ve çağdaş bir eğitim sistemini arzulamaktadır.
Eğitim çalışanlarının gerçek temsilcisi olan Türk Eğitim-sen, “Yandaşı olduğum iktidar ne der; filanca kuruluş rahatsız olur mu” gibi kaygılardan uzaktır. Temsil ettiği kesimin talep ve sorunlarını gündeme getirmek için hiçbir denge hesabı gütmeden ve taviz vermeden mücadele ortaya koyan ciddi bir kuruluştur.
Eğitim çalışanlarını bir bütün olarak gören ve buna uygun çalışmalar ortaya koyan Türk Eğitim-sen’in ideolojisi “memurun meselesi”dir. Mücadelesini demokratik ve hukuki çerçevede; aynı zamanda kararlılıkla yürüten; toplum adına taraf olan ve toplumun his ve düşüncelerine içtenlikle tercüman olan önder bir kuruluştur.
Türk Eğitim-sen, yurt genelinde teşkilatlanmış 96 şubesi ve 623 temsilciliğiyle Türkiye’nin en güçlü, en büyük ve en güvenilir eğitim sendikası ve etkin bir sivil toplum kuruluşudur.
Bu güçten kendinizi mahrum bırakmayın.
Gelin, geleceğin büyük Türkiye’sini kurma, mutlu ve huzurlu çalışma ortamını oluşturma mücadelesinde yerinizi alın.
Önümüzdeki dönemde;
“Siz, hala! Sendikalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” sorusunun muhataplarının, marjinal gruplardan ibaret olması dileklerimle…
TALİP GEYLAN