Milli Eğitim Bakanı Sn. Ömer DİNÇER, göreve gelir gelmez bir kısmı da özür grubu tayinleri ile ilgili olmak üzere yaptığı çeşitli açıklamalarla sıra dışı bir Milli Eğitim Bakanı olacağının sinyallerini vermeye başlamıştı. Öğretmenlerin 3 ay boyunca tatil yaptıklarını ve bu tatilin fazla olduğunu söylemek gibi gerçek olmayan bir beyanı kamuoyunun gündemine taşımakla kalmamış, Özür grubu tayinlerinin yılda bir kez yapılacağını ifade etmiş ve bu düşüncesini de MEB Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanuna da aynen yansıtarak ‘’Özür grubu tayinleri de dahil olmak üzere öğretmelerin tayinlerinin yılda bir kez ve yaz tatilinde yapılacağını ‘’bir yasa hükmü haline getirmiştir. Ancak Türk Eğitim-Sen olarak yürüttüğümüz ısrarlı mücadele ve en son MEB önünde gerçekleştirdiğimiz eylem sonrası Aralık ayında özür grubu tayini hakkı yeniden verilmiştir. Ancak Sn. DİNÇER bu konuda da özür grubu ile ilgili tayin sözünü bizzat Genel Başkanımız Sn. İsmail KONCUK’a verdiği halde bu sözünü tutmamış, sadece iller arası eş durumu özrü için bir hak verilmiş, onda da eş durumu özrüne bağlı yer değiştirme isteğinde bulunanlardan öğretmenlikte ve devlet memurluğunda adaylıklarının kaldırılmış veya 31 Aralık 2011 itibarıyla kaldırılacak olması temel, hazırlayıcı ve uygulamalı eğitim alarak başarılı olma şartı aranarak, 2010 yılı Ocak ayında ataması yapılan öğretmenlerin bu tarih sebebi ile başvuruda bulunması engellemiştir. Eş durumu özrü il içinde olanların kapsam dışında tutması yönüyle de kısıtlamalara gidilerek bu haktan yararlanacak eğitimci kitlesi olabildiğince sınırlandırılmıştır. Ayrıca eşi bankalarda çalıştığı için bu bankaların sigorta kuruluşlarına bağlı olan eğitimciler de bu eş durumu hakkından mahrum bırakılmışlardır. Sadece özür grubundan yer değiştirmek isteyenlerden iller arasında Özür grubu ile ilgili olarak, özellikle öğrenim özrü olmak üzere özür grubu yer değiştirmelerinin istismar edildiği gerekçesiyle öğrenim özrünün kaldırılacağını söylemek gibi mantık dışı ve garabet bir açıklamaya da imza atmıştır. Hatta son günlerde bazı medya kuruluşlarına yansıyan ve MEB Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği taslağı olduğu söylenen metinde de öğrenim-eğer doğru ise- özrü tamamen kaldırılmış gibi gözükmektedir ki Umarım MEB böyle büyük bir yanlışın içinde olmaz.
Dünyanın her yerinde ve tüm hukuk çevrelerinde genel geçer bir kuraldır. Hatta hukukun temel prensiplerinden biridir. Kötüye kullanılacak diye haklardan vazgeçilemez. Çünkü hak ve hakkın kullanılması esastır. Hak o haktan yararlanacak ihtiyaç sahipleri için verilir. Bu hakkın kötüye kullanılması bahane edilerek yok sayılması ne hukuk mantığıyla ne de demokratik bir anlayışla bağdaşır bir tutum değildir. Eğer öğrenim özrü ile ilgili olarak ortaya çıkan bir istismar varsa bunu tespit etmek ve gerçek öğrenim özründen ayırmak ilgili makamların görevidir… Böyle bir istismarın da Sn. Bakanın ifade ettiği ölçüde olması zaten mümkün değildir. Öğrenim özründen yararlanacak kişilerden yüksek lisans programlarında öğrenci olduklarına dair resmi belge istenmektedir. Hal böyle iken eğitimcilerin kendilerini herhangi bir alanda geliştirmelerini engellemek ve Anayasamızın 42.maddesindeki “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”amir hükmüne rağmen insanları eğitim hakkından yoksun bırakmak ve bu haklarını ellerinden almak, açıkça Anayasa ya aykırı bir uygulamadır.
Yine Anayasamızın devletin sağlık alanındaki ödevlerini düzenleye 56.maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.’’
Şeklinde güvenceye aldığı sağlıklı olarak, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının bir uzantısı olduğunu düşündüğümüz sağlık özrüne Aralık 2011 özür grubu döneminde yer verilmemesi de kabul edilebilecek bir uygulama değildir. Her ne kadar mevcut yönetmelikte zamana bağlı olmadığı ifade edilse de uygulamada özür grubu dönemleriyle sınırlanarak uygulanan bu özür türüne kılavuzda yer verilmemesi bu özür grubu sahiplerini mağdur etmiştir. Sağlığın insan hayatı için önemi tartışılmaz. Özellikle kendisi ya da birinci derece yakını amansız hastalığa yakalanan eğitimciler, ya da tedavisi için il değiştirmesi gerekenler, ya da birinci derecede bir yakınının hastalığında onun yanında ve bakımı için bulunması gerekenler için hayati bir önem taşıyan bu özrün keyfi olarak engellenmesi ve öğretmen atama ve yer değiştirme yönetmelik taslağı olduğu söylenerek bazı medya organlarında dolaşan metinde kapsamının sadece anne baba ve çocuklar olarak sınırlandırıldığı söyleniyor. üstelik daha önce ‘başkasının güç ve yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremez kaydı da değiştirilerek öğretmenin görev yaptığı yerde kalması durumunda, hastanın sağlık durumu tehlikeye girecektir gibi daha da tıbben yazılması zor bir ifade getirilerek sağlık durumu özrü daha da zorlaştırılmıştır. Ayrıca bu sağlık özrü de diğer özürler gibi sadece yaz tatilinde yer değiştirmeleri öngörülmüş… Eğer bakanlık bu görüşteyse bu bizim açımızdan kabul edilemez ve insanlığa yakışmayan bir uygulama olacaktır.
Türk Eğitim-Sen’in mücadelesi sonucunda elde edilen Aralık özür grubu atama hakkında mağdur edilen başka bir kesim de il içinde farklı ilçelerde çalışmak zorunda kalan ve aynı yerleşim merkezinde ailelerini birleştirmeyi düşünen eğitimcilerdir. İllerimizde öyle ilçeler vardır ki aralarındaki mesafe iki ilin arasındakinden daha uzaktır. Bakanlık bunları birleştirmeyi önemsememiş ve bu durumdaki eğitim çalışanlarının eş durumu özürlerini yok saymıştır… Türk toplumunun temeli ailedir ve aile bütünlüğü anayasamız tarafından güvence altına alınmıştır. Anayasamızın 41. maddesinde Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Demek suretiyle bu öneme vurgu yapmışken yönetmelik ve uygulamalarda bu önemi göz ardı etmek anlaşılmaz bir tutumdur.
Bu özür grubu dönemi mağdurlarından birisi de eşi Bankalar ve çeşitli odalar gibi kuruluşlarda çalışan ve SGK dışında bir sigorta kuruluşuna bağlı olarak çalışanlardır. Sn. Ömer DİNÇER Çalışma Bakanlığı yaptığı dönemde bu kuruluşları SGK çatısı altında toplamak için uğraşmış ama bu konudaki teşebbüsleri yargıdan döndüğü için bu kuruluşlar varlıklarını sürdürmektedir. 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın 5510 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinin yayımı tarihi olan 08/05/2008’den itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilerek Kanun kapsamına alınacaktır. Üç yıllık süre Bakanlar Kurulu Kararı ile en fazla iki yıl daha uzatılabilecektir. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri bu Kanunun 4. maddesinin (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacaktır. 5510 sayılı Kanunun geçici 20. maddesinin 4. fıkrasında; Devir işlemi tamamlanıncaya kadar. Sandık iştirakçileri, sandıktan aylık ve gelir alanlar ile bunların hak sahiplerinin sağlık ve sosyal sigorta yardımlarının sağlanması ile primlerinin tahsil edilmesine, ilgili sandık mevzuatı hükümlerine göre sandıklarca ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca devam edileceği, on birinci fıkrasında da 5510 sayılı Kanunun aykırı hükümler bulunması halinde, Kanunun yürürlük tarihi itibariyle Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Önceki yıllarda bu sigorta kuruluşlarına bağlı çalışanlar eş durumu özründen yararlanırken bu dönem de özellikle kapsam dışında tutulması da yaşanan mağduriyetlerin bir başka nedenidir. Bu durumda olan eğitim çalışanlarının aile bütünlüğü de yok sayılmıştır.
Yine bu özür grubunda Öğretmenlerin Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin Genel ve özel hayatı etkileyen nedenlere bağlı yer değiştirmeler başlıklı 39/3. Maddesi ile eşi ölen öğretmenlere, Öğretmenlerin Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin Eş Durumu Özrü başlıklı 37/4. Maddesi ile eşi emekli olan öğretmenlere bir defaya mahsus ve altı ay ile sınırlı olmak üzere verilen yer değiştirme hakkı Şubat 2011 özür grubu yer değiştirme dönemi de dahil olmak her yıl yapılmakta iken hiçbir gerekçe gösterilmeden Aralık özür grubu atamalarında yer almamıştır. Bu durumda olanlar yönetmelikte var olan ve bir defa kullanılacak olan bu haktan faydalanamamıştır.
Türk Eğitim-Sen olarak bu hususlarda mağduriyet yaşayan eğitimcilere her türlü hukuki destek vermekteyiz. Bu kapsamdaki eğitimciler örnek dilekçelerle idareye müracaat edecek ve alacakları olumsuz cevap üzerine 60 gün içinde yine hazırlayarak şubelerimize gönderdiğimiz dava dilekçelerini kullanarak dava açabileceklerdir. Özür grubu bir bütündür. Bu özür gruplarıyla ilgili olarak getirilmiş kısıtlamaların mevzuata aykırı olduğunu ve yargıdan döneceğini düşünüyoruz.