Bir ülke düşünün:
Bu ülkede, memurlar, siyasilerin güç egolarını tatmin edebildiği başlıca vasıtalardan biri olarak varlığını sürdürebiliyor. Toplumun eğitimli kesimini oluşturan kamu çalışanları, bırakın toplumsal gelişmelerde söz hakkına sahip olmayı, kendilerini bire bir ilgilendiren durumlarda dahi taraf olamıyorlar. Kaderleri, tombaladan şans eseri çıkan bir kısım siyasi güç sahibinin iki dudağı arasında. Devletin; hizmetlerini, onlar eliyle vatandaşına ulaştırdığı memurlar; yönetenler tarafından, bırakın değer görmeyi, her fırsatta rencide ediliyorlar. Bir zamanlar "Mamur" olanlar, adeta kuklaları oynuyorlar. Cumhuriyeti Anadolu’ya ilmek ilmek işleyen, toplumun önünde ışık olan aydın memurlar, işporta tezgahlarında yaşam mücadelesi veriyorlar. Keyfi uygulamalar, sürgünler, hakaretler, onur kırıcı tutumlar liyakatsiz yöneticilerin insafında almış başını gidiyor…
Ve, yıl 1992. Kamu çalışanları ayağa kalkıyor. Her hizmet kolunda sendikalar birer birer kuruluyor.
Bir avuç fedakar eğitim çalışanının önderliğinde de Türk Eğitim-Sen hayat buluyor. Toplumsal kalkınmanın, iyi bir eğitim sistemiyle; iyi bir eğitim sisteminin de yeterli ve huzurlu uygulayıcılarla gerçekleşebileceğinin idrakinde olan eğitim çalışanları, bu çatı altında örgütleniyor. Eğitim çalışanları artık sahipsiz değil.
Eğitimin ve eğitim çalışanlarının yıllardır artarak süregelen problemlerine çözüm bulunamamaktadır. Çözümü, hep başkalarından bekleyen çalışanlar, artık bu çıkmazın farkındadır. Tek çözümün örgütlü ve birlikte mücadeleyle elde edileceği, üzerinde mutabık olunan tek gerçek olarak ortaya çıkmıştır.
Bu gerçeğin doğurduğu Türk Eğitim-Sen, ilkeli bir kuruluştur. Üyelerinin haklarını korumak ve geliştirmek için kararlı mücadele yürüten, mesleki problemlerin çözümü için yol gösteren bir sendikadır. Başka hiçbir gücün/kuruluşun taşeronluğunu yapmayan; gücünü yalnız eğitim çalışanlarından alan; parçası olduğu milletin his ve düşüncelerine tercüman olmaya gayret eden samimi bir kuruluştur. Türk Eğitim-Sen, Anayasamızda ifadesini bulan temel ilkeleri ve bunların muhafazasını varlık gerekçesi olarak kabul edenlerin vücuda getirdiği güçlü bir sivil toplum kuruluşudur. Bu örgüt; amaçları ve içeriği bakımından milli, yöntemi ve araçları bakımından bilimsel bir eğitim sistemini hedeflemekte; bu amaç doğrultusunda ortaya konulan her uygulamada, her gelişmede taraf olmayı öncelikli görevlerinden bir tanesi olarak kabul etmektedir.
İşte değerli okuyucular bu vasıflara haiz olan sendikamız bugün, ülkemizin en muteber, en güçlü ve en güvenilir sivil toplum örgütlerinden biri olmuştur. Türk Eğitim-Sen; artık, eğitim ve eğitim çalışanları gündeme geldiğinde, bir referans kaynağı olarak kabul edilen seviyeli bir kuruluş olmuştur. 96 şubesi, yaklaşık 700 İlçe Temsilciliği, on binlerce işyeri temsilcisi ve yüz elli bine yakın üyesiyle; sadece eğitim çalışanlarının değil, ayı zamanda toplumumuzun da bir ümit kaynağı haline gelmiştir.
Tüm bu anlatılanlar, sendikal bilincin, artık kamu çalışanları arasında yerleştiği bu zamanda, genel kanaat haline gelmiş gerçeklerdir.
Bir de madalyonun diğer tarafına bakalım:
Mustafa Yıldırım’ın, titiz ve uzun süreli bir araştırmanın eseri olduğu belli olan, "Sivil Örümceğin Ağında" isimli kitabını okuyanlar iyi anlamışlardır. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sivil toplum kuruluşlarının ne kadar önemli olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Dünyadaki egemen güçlerin, emperyal emel sahiplerinin sivil toplum kuruluşları eliyle toplumları ve devletleri nasıl yönlendirdikleri bu kitapta açık bir şekilde anlatılıyor. Artık emperyalizm, egemenlik alanını genişletmek için büyük paralar harcamıyor; karmaşık casusluk şebekeleriyle uğraşmıyor. Ülkelerde kurduğu sivil kuruluşlar eliyle veya kurulmuş olanları kapsama alanına alarak "Toplum mühendisliğinin" en ince metodlarıyla kamuoyunu öylesine işliyorlar ki; bizi, bizimle yönetiyorlar.
Filanca vakıfa/derneğe diyorlar, "Al …..bin doları, önümüzdeki altı ay içerisinde şu konuyu kamuoyunda tartış" veya falanca büyük gazetenin baş yazarına " Al şu …bin doları iki ay süresince şu kişi/kurum hakkında yazı yaz" gibi sivil operasyonlarla amaçlarına hizmet ediyorlar. Artık kolluk kuvvetleriyle, topla-tüfekle müdahaleye gerek kalmıyor. Bu müdahaleler, sözde sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla, hem de hazırlanmış kamuoyu desteğini de alarak yapılıyor. Toplum "Bir yerlerden" yönlendirildiğinin farkında bile olmadan, tehlikeli bir değişimin içerisinde sürükleniyor. Bir düşünün: Bundan beş-on yıl önce, eğitim düzeyi düşük sıradan vatandaşlarımızın dahi refleks davranışlar gösterebileceği bir çok olumsuz gelişmede bugün; eğitimli, birikim sahibi, dünya ve Türkiye gerçeklerini okuyabilen insanlarımız bile tepkisiz kalabilmektedir. İşte bu durum, toplumumuzun nasıl yönlendirildiğinin en bariz göstergesidir. Yani, emperyalizmin kumandasındaki "Sivil" örümcekler, toplumun en küçük hücrelerine kadar, ağını acımasızca örüyor.
Çağımız sivil toplum örgütlenmesinin yükselen değer olduğu bir zamandır. İşte bu gerçekler ışığında mensubu olduğumuz teşkilatımızı değerlendirdiğimizde, Türk Eğitim-Sen’in önemini daha iyi kavrayabileceğiz. Türk Eğitim-Sen, pek tabi ki, öncelikle varlık gerekçesi olarak, üyelerinin ve eğitimin meseleleri noktasında sorumluluk sahibi bir sendikadır. Ama aynı zamanda aydın, şuurlu ve vatansever eğitim çalışanlarının bir arada olduğu "Gerçek" bir sivil toplum kuruluşudur. Toplumu ilgilendiren her gelişmede, toplum adına taraf olmak, Türk Eğitim-Sen’in tarihi ve mili bir görevidir.
Milletimiz irfan sahibidir. Toplumumuzda farklı dünya görüşlerinde olan, seçim zamanında farklı partilere oy veren, değişik fikri veya dini oluşumlara mensup olan insanlarımız vardır. Ama toplumumuzun ekseriyeti, özellikle Anayasamızda ifadesini bulan milli ve manevi değerlerimize sadakatle bağlıdırlar. Bu ortak değerlerin bekası için, her şeylerini feda edebilecek kadar muhabbet sahibidirler.
İşte bu noktada Türk Eğitim-Sen ve Türkiye Kamu-Sen, Cumhuriyet tarihimizde başarılamayan bir şeyi gerçekleştirmiştir:
Farklı özellikleri olan fakat ortak paydaları bulunan insanlarımızı aynı çatı altında birleştirmiştir. Ortak his ve düşünceye sahip olan insanlarımızın, ortak davranış sergilemelerine araç olmuştur. Bu durum, değeri inkar edilemeyecek olan tarihi ve milli bir hizmettir.
Kuruluşumuzun mensuplarının, sendikamızı bir de bu açıdan değerlendirmelerinin faydalı olacağı kanaatindeyim.
Böylesine mühim bir teşkilatın ve görevin parçasıyız. Dolayısıyla her arkadaşımızın, hem hizmet kolumuz hem de ülkemizin geleceği için Türk Eğitim-Sen’e "BİR" güç daha katma çabasında olması gerektiği, galiba ortak bir temenni olmalıdır.
Henüz bir sendikaya üye olmamış değerli eğitim çalışanı arkadaşlarımıza da seslenmek istiyorum:
Siz de en az bizim kadar değerlisiniz,
En az bizim kadar sorumlusunuz,
En az bizim kadar geleceğe yönelik hayaller kuruyorsunuz…
Kendi geleceğinizin,
Çocuklarınızın geleceğinin,
Ülkenizin geleceğinin kaygısını siz de taşıyorsunuz.
Gereğini yapmalısınız.
Ne kaybedersiniz? Hiçbir şey!
Ya kazanabilecekleriniz..?
Yarınlarınıza sessiz kalmayın.
Gelin örümcek ağlarını birlikte yırtalım!