Milli Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER, göreve geldiği günden itibaren hem ilginç hem de tutarsız icraatlara imza atmaya devam ediyor… Göreve başlar başlamaz öğretmenlerin her yıl 3 ay tatil yaptıklarını söylemek gibi gerçeklikten uzak bir açıklama yapan DİNÇER, bu düşüncesiyle hem öğretmenlere karşı ne kadar önyargılı olduğunu ortaya koyarken hem de bu konudaki bilgisizliğini de göstermiş oldu. Öğretmenlerimiz her yıl 3 ay tatil yapmıyorlar… Öğrencilerimizin tatilde olduğu ve okulda eğitim-öğretimin yapılmadığı dönemleri öğretmenlerin tatil dönemi olarak görmek, bu konuda çok büyük bir cehaleti gösterir. Okullarımızda eğitim-öğretimin yapılmadığı dönemlerde öğretmenlerimiz, hem mesleki yönden kendilerini geliştirmek maksadıyla toplantılar ve eğitimler yapmakta, hem de yıl içerisinde başarısız olan öğrencilerimizin sınavlarında görev almaktadırlar. Öğretmenlerimizin mesleki yeterliliklerini artırmak amacıyla yapılan çalışmaların daha kapsamlı ve içerik açısından daha zengin olarak uygulanacağını, bu dönemde yapılan çalışmaların yetersizliğini söylemek başka; öğretmenlerin bu dönemde çalışmadıklarını ve tatil yaptıklarını söylemek başkadır. Bu konunun ifade ediliş tarzı bile konuya ne derece çarpık bakıldığının bir göstergesidir.
Milli Eğitim Bakanlığı görevine öğretmenlerin tatilleri ile ilgili olarak yanlış bir giriş yapan Sn.Ömer DİNÇER’in yanlış ve gereksiz uygulamalarından biri de özür grubu tayinleri ile ilgili beyanat ve uygulamalarıdır. Sn.DİNÇER, başta öğrenim özrü olmak üzere genelde tüm özür grubu tayinlerini anayasal bir gereklilik olarak görmeyip, öğretmenlerin bir yerden başka yere tayin yaptırmak için kullandıkları gerekçeler olarak görmektedir. Halbuki; aile bütünlüğü, sağlık hakkı ve öğrenim hakkı Anayasamızda güvence altına alınmıştır. Önce medyada yaptığı beyanatlarla öğrenim özrünü ortadan kaldıracağının sinyalini veren Sn.DİNÇER, vakit kaybetmeden sözlerini uygulamaya koymuş ve öğrenim özrünü özür gruplarından çıkarmıştır. Öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini artırmayı düşündüğünü söyleyen, bu anlamda kariyer sistemi getiren ve hizmetiçi eğitim çalışmaları düzenleyen; hatta çalıştaylar yapan bir bakanlığın böylece öğretmenlerin daha üst öğrenim görmelerini engelleyici uygulamalar yapması gerçekten yaman bir çelişkidir.Özür grubu tayinlerinin yılda bir kereye indirilmesi de yukarıda ifade ettiğimiz Anayasal temelleri olan hakkın kullanımının açıkça kısıtlanmasından başka bir şey değildir.
Yine Sn.DİNÇER’in bir başka tartışma yaratan uygulaması da rotasyon yani zorunlu yer değiştirme ile ilgili mevzuat düzenlemeleri ve uygulamalarıdır. Sn.DİNÇER kendinden önceki Milli Eğitim Bakanları gibi rotasyon sevdasına tutulmuş ve bu uygulamayı da genişleterek yaygınlaştırma niyetini açıkça ortaya koymuştur. Okul yöneticileri, Milli Eğitim Müdürlükleri yöneticileri ve müfettişlere getirilen rotasyon uygulamasının kapsamı daha da genişletilerek öğretmenler, şefler, memurlar ve hizmetlilerin de içinde olduğu bir sürekli sirkülasyon çarkı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Eğitim sisteminin tüm unsurlarını göçebe hale getirecek bu uygulamanın faydadan çok zarar getireceği hususunda hemen hemen tüm eğitim çevreleri hemfikirdir. Hala bu rotasyon ısrarının devamının Türk Milli Eğitimi açısından yanlış olduğunu düşünüyoruz.
Milli Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER’in akıl dışı uygulamalarından birisi de okullarımızın kayıt kabul döneminde okula gönüllü olarak bağış yapmak isteyen okul müdürleriyle ilgili olarak yaptığı açıklamalar ve neticesinde bu okul müdürlerine yönelik yürütülen soruşturmalardır.Hatta bu soruşturmaların bir çoğunda haksız yere okul müdürlerine cezalar verilmiştir.Okullarımızın tüm ihtiyaçlarının MEB tarafından kaynak ayrılmak suretiyle karşılanması gerektiğine bizler de inanıyoruz.Ancak MEB bugünkü yapısı ve anlayışı ile bu ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır.Bütçeden eğitime ayrılan pay da yetersizdir.Bu nedenle okullarımızdaki çeşitli ihtiyaçların karşılanması için gelir durumu iyi olan velilerin okul aile birliklerine yaptıkları gönüllü bağışlardan da yararlanılmaktadır.Zorunlu bağışa biz de karşıyız, ama velilerin gönüllü olarak okul aile birliklerine yaptığı bağışların yasaklanması, sadece okul aile birliğinin bir üyesi olan okul müdürünün bundan sorumlu tutularak soruşturmaya tabi tutulması son derece yanlıştır.Çünkü okullarımızda dört dörtlük hizmet beklenmekte, bu hizmette bir aksama olursa okul müdürüne soruşturma açılmakta ve ceza verilmektedir.Öte yandan bu hizmetlerin yapılabilmesi için gerekli kaynağı ayırmamak suretiyle hizmeti yürütmekle görevlendirilen insanlar adeta kıskaca alınmaktadır..Elleri kolları bağlı yöneticilerden sorun çözümü istenmektedir. Sn. DİNÇER bu uygulamasıyla da sınıfta kalmış, okullarımızla ilgili olarak bilgi sahibi olmadığını göstermiştir.
Bu dönemde ortaya çıkan ve Türk Eğitim-Sen olarak şiddetle karşı çıktığımız bir uygulama da 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik Ve Spor Bayramı kutlamalarıyla ilgili MEB Genelgesidir. Bu büyük bayramın kitlesel katılımla ve toplumsal coşkuyla kutlanmasını engelleyecek ve bu bayramı okul duvarları içine hapsederek, Türk toplumundan tamamen koparacak bu uygulama asla kabul edilemez. Çocuklarımız üşüyor, bu bayramın provaları nedeniyle çocukların dersleri aksıyor gibi inandırıcılığı olmayan gerekçelerle süslenmeye çalışılan bu uygulamanın arkasındaki gerçek niyet milli bayramlardan ve Atatürk’ten duyulan rahatsızlıktır. Bunu biliyoruz ve bu uygulamaya sonuna kadar karşı çıkacağız. Türk Eğitim-Sen, milli duyarlılığın adresi bir sendika olarak söz konusu genelgenin iptali istemiyle dava açmıştır. Sn. DİNÇER ve genelgenin altında imzası bulunan MEB müsteşarı Emin ZARARSIZ, bizi kendileri karşısında süklüm püklüm olan, ilkesiz, duyarsız ve gayrı milli yapılarla karıştırmamalıdır.
Bürokraside yapısal ve köklü değişikliklerin adamı olarak bilinen Sn. DİNÇER, bu özelliğinden olsa gerek; MEB’de de köklü değişiklikler yapma niyetindedir. Hatta bu niyetin bir tezahürü olarak MEB Teşkilat Yasası’nı değiştirerek, MEB’i yeniden yapılandırmıştır. MEB’in yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğu konusunda hem fikir olsak da, MEB’ in mevcut yöneticilerini yok sayan ve onların bilgi birikiminden yararlanmak yerine, pek çoğu eğitimle ilgisi olmayan ve işletmeci olan bürokratlara MEB’in emanet edilmesi bu yapısal değişikliklerden fayda beklemenin hayal olduğunu düşündürmektedir.
Sayın DİNÇER’in bakanlığı dönemindeki belki de tek olumlu icraatı hiçbir kriter tanımadan ve norm kadro ile sınırlandırılmadan yapılan şube müdürlüğü görevlendirmelerini iptal edip, norm ile sınırlı tutma girişimidir. Tamamen yandaşların görevlendirilmesi ve görevlendirilen bu yandaşların da kendilerini o makama getirenlere diyet borcunu ödemek için asıl işlerini bir kenara koyarak sendikacılık yaptıkları bu görevlendirmelere kısmen de olsa sınırlama getirilmesini Türk Eğitim-Sen olarak takdirle karşılıyoruz.Bunun yandaş değil, liyakat sahibi olanın görevlendirilmesi ve böylece ülke eğitiminin daha ileri gitmesi yolunda önemli bir adım olduğunu düşünüyorken; hemen akabinde yapılan il milli eğitim müdürü görevlendirmeleri tekrar ümitsizliğe sebep olmuştur. Anlaşılan o ki Sn. DİNÇER de kendinden öncekiler gibi yandaş kayırma ve ödüllendirmeyi seçmiş, eğitimin evrensel ve temel hedeflerinden vazgeçmiştir. Eğer aksi olsaydı iktidar partisinden aday adayı olmanın ve yandaş sendikanın mensubu olmanın ötesinde vasfı olmayan kişileri il milli eğitim müdürü olarak atamazdı.
Milli Eğitim Bakanı Sn. Ömer DİNÇER’in döneminde yaşanan bir kısım olayları ve uygulamaları konu ettiğimiz yazımızın sonunda şunu belirtmek gerekir ki; MEB’de gayrı milli uygulamalar dönemi başlamış ve bu dönemde de devam etmektedir. Değişim adına ve statükonun kırılması kılıfıyla pek çok yeni konunun gündeme getirileceği bir döneme hazır olmalıyız. Milli Güvenlik dersinin kaldırılması ile başlayan süreçte son günlerde bir malum gazetenin başını çektiği ve içinde gayrı milli sivil toplum kuruluşları ve sendikaların bulunduğu bir koro “Andımız”ın kaldırılmasını seslendirmeye başlamışlardır. Asıl karşı çıkma nedenleri olan “Andımız” içindeki “Türküm, doğruyum, çalışkanım” ve “Ne Mutlu Türküm Diyene!” gibi ifadelerden rahatsızlıklarını da gizleyerek, olayı pedagojik sebeplere bağlama gayretlerini de esefle ve ibretle izliyoruz. Türk Eğitim-Sen olarak “Andımız”ın kaldırılmasına sonuna kadar karşı çıkmaya kararlıyız. Üyelerimiz ve eğitim çalışanları da tepkilerini yüksek perdeden ifade etmelidirler. Zira gidişat gösteriyor ki; İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin kaldırılması, İstiklal Marşı törenlerinin kaldırılması, okullardan Atatürk büstleri ve köşelerinin kaldırılması, anadilde eğitim yapılması gibi bir çok gayrı milli talep, zamanı geldiğinde ortaya sürülmek üzere beklemektedir. Türk Eğitim-Sen olarak gelişiyle ümitlendiğimiz ve olumlu icraatlarını beklediğimiz Ömer DİNÇER bizleri ve tüm eğitim çalışanlarını hayal kırıklığına uğratmıştır…