Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım 2010 tarihinde Ulusa Sesleniş konuşmasında, “9 derece 1. kademedeki öğretmenin, ek ders ücretiyle 2002 yılında aldığı maaş 635 lira iken, bugün yüzde 185’lik artışla bu rakam 1.809 liraya yükselmiş durumda. Kimse bu konuyu istismar etme çabası içinde olmasın, bizim öğretmenlerimizle aramızı bozamazlar. Hayali vaatlerde bulunup hayali rakamlarla kimse öğretmenlerimizi aldatmanın gayreti içerisine girmesin. Bu göreve gelene kadar nerdeydiniz? O verdiğiniz ücretlerle öğretmenlerimize ne sundunuz? Biz mi o zamanlar iktidardaydık, biz parti olarak var mıydık? Ne yaptınız? Tüm gerçekler ortada. Öğretmenimize verdikleriniz ortada. Enflasyonla öğretmenlerimiz o aldıkları basit rakamları bile daha ceplerinden harcamaya başlamadan bitiriyorlardı. Ama şimdi enflasyon öğretmenimi tehdit edemiyor ve kendilerine de enflasyonun üzerinde zam veriyoruz.”dedi.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2002 milletvekili seçim sürecinde, seçim gezisi yaptığı birçok ilde, alım gücünün nasıl zayıfladığını kamu çalışanlarının maaşlarını çay-simit hesabı yaparak anlatmış ve çok alkış almıştı. Erdoğan, bu hesabı yaparken, seçim meydanında bulunanlara, çay ve simit fiyatını sorarak hesaplama yapıyordu. Erdoğan, “Bir bardak çay 20 kuruş, bir simit 20 kuruş, beş kişilik bir aile, üç öğün çayla simit yiyerek karınlarını doyurmaları halinde beş kişi günde 6 lira, ayda 180 lira ödemek zorunda. Asgari ücret ise 184 lira. Bu insanlar kalan 4 lira ile diğer ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar? Sizin Allah’tan korkunuz yok mu? İnsafınız, vicdanınız yok mu? Biz geldiğimizde asgari ücretli de ve kamu çalışanları insanca yaşayacak ücreti alacak” diyordu.
Tarihe not düşmek için Sayın Başbakan’a bazı hatırlatmaları yapmak istiyorum. Hafızayı beşer nisyanla malûldür derler ya.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 yılında 5 kişilik bir aile için yaptığı hesabı bizde bugün yapalım.
İstanbul’da 7 Aralık 2010 tarihinde Un-İş Esnaf Sanatkârlar Odası Başkanı tarafından simit fiyatı 1 TL olarak açıklanmıştır. Ankara’da simit fiyatı 600 kuruş, Burdur Bucak’ta 500 kuruştur. Çay fiyatı 0.75–1.50 TL arasındadır.
Buna göre beş kişi ayda yemek ihtiyacını çay ve simitle yapacak olsa, İstanbul’da 900 TL, Ankara’da 720 TL, Burdur-Bucak’ta 562 TL ödeyecektir. Asgari ücret 576 TL’dir. Bende şimdi Başbakan’a soruyorum: Çalışanlar; İstanbul’da 324 TL’yi, Ankara’da 144 TL’yi nereden bulacak, kalan ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak?
Bende şimdi Başbakan’a diyorum ki; Sayın Başbakan, senin Allah’tan korkun, yok mu? Vicdanın yok mu?
Aklıma hemen bir zamanların memur fıkrası geldi. Bugüne uyarlayarak anlatmak istiyorum. ABD, İngiliz ve Türk Maliye Bakanları bir araya gelmiş. Kamu çalışanlarının durumlarını görüşmektedirler. ABD Maliye Bakanı der ki: Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık geçimi için 2500 dolar gerekiyor. Biz onlara 3000 dolar veriyoruz. Bunun 2500 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz.
İngiliz Maliye Bakanı sözü alır: Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık asgari geçim endeksi 1500 Sterlin. Biz çalışanlarımıza 2000 sterlin veriyoruz.1500 sterlini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar.500 ünü ne yapıyorlar bilemiyoruz.
Bizim Maliye Bakanı sözü alır. Bizim kamu çalışanlarının asgari bir aylık geçimi için 2500 TL gerekiyor. Biz 1500 TL veriyoruz. Gerisini nerden buluyorlar bilemiyoruz” demiş.
Bu bir hikâye değil. Bu, Türk siyasetçilerinin kamu çalışanlarına bakışını yansıtmaktadır. Bir gerçekten daha söz edelim. Sayın Başbakan, “öğretmenlerle aramızı bozamazlar” diyor. Sayın Başbakanla, öğretmenlerin arasını başkaları değil, gerçekleri yansıtan rakamlar bozuyor.
Rakamlarla karşılaştırma yaparak, kimin doğru söylediğine ve öğretmenlerle siyasi irade arasında arayı kimin ya da neyin açtığına bakalım. OECD ülkelerinde öğretmenlerin maaşlarını ve 1923 yıllarındaki öğretmen maaşıyla 2010 yılındaki öğretmen maaşını karşılaştıralım. Sonra da milletvekili maaşlarını, spor yorumcularının, işçilerin maaşını, esnafın ne durumda olduğunu görelim.
AKP hangi seçimde işbaşına geldi?
3 Kasım 2002’de…
Başbakan ne diyor; Türkiye’yi nereden nereye getirdik!
Fert başına düşen milli geliri 3 bin 30 dolardan, 10 bin 500 dolara çıkardık.
İyi güzel de bundan kim yararlanıyor.
2002’de iktidara gelmişler mi?
Gelmişler…
İsterseniz bir bakalım neler olmuş? Nereden nereye gelmişiz!
İşte rakamlar:
Domates
Bugün: 4.00 TL
2002’de 0.69 TL
Artış % 479
Benzin
Bugün: 3.80 TL
2002’de 1.35 TL
Et
2002’de: 7.82 TL
Bugün: 32.00 TL
Artış:%?
Ekmek
2002’de 0.24 TL
Bugün 0.50 TL
OECD ülkeleri ülkemizde öğretmen maaşlarını karşılaştırdığımızda arada büyük fark olduğunu da görürüz.
OECD ülkelerinde yıllık;
Göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı: 28 bin 949 dolar
En üst derecedeki Öğretmenin : 48 bin 022 dolar (OECD 2010 Bir Bakışta Eğitim Raporu, rakamlar brüt ücret üzerindendir.)
Türkiye’de
Göreve yeni başlayan bir öğretmenin maaşı: 14 bin 063 dolar
En üst derecedeki öğretmenin :17 bin 515 dolar (OECD 2009 Bir Bakışta Eğitim Raporu, rakamlar brüt ücretler üzerindendir.)
Nereden, nereye derken insana sorarlar, bunlar ne!
1923 yılında öğretmenler
1500–2000 kuruş maaşları ile 25 Cumhuriyet altını alırken,
2010 yılında
1500 TL maaşla (1500:432) 3,5 Cumhuriyet altınını alır olmuşlar.
Milletvekili maaşlarına da bakıp bir değerlendirme yaparsak; Ayda 9.500 TL aylık alan ve iki yılını dolduran milletvekillerinin yüzde 99’u ayrıca 4.000 TL civarında “emekli aylığı” almaktadır. Yani milletvekillerinin aylıkları 13 bin TL’nin üzerindedir. Bu rakamı fazla abartmamak lazımdır. Milletvekili maaşlarının çok olduğunu söylemiyorum. Bakıldığında milletvekili maaşının öğretmen maaşının 8 katı olması bir problem gibi görünmektedir. Bu fark milletvekili maaşlarının fazla olduğundan değil, öğretmen maaşının çok düşük olduğundan kaynaklanmaktadır.
Milletvekilleri ile ilgili şunlarda bir gerçektir. Dünyada milletvekillerine çok özel, çok ayrıcalıklı ve daha çok kıyak emekli aylığı veren başka bir ülke de yok gibi. Bunlara örnek verecek olursam, Tansu ÇİLLER 43, Mesut YILMAZ 44, Abdullah GÜL 48, Recep Tayip ERDOĞAN 55 yaşında emekli olmuştur. Derler ya bu ülkeyi genç emeklilik batırmaktadır.
Öğretmen maaşlarını polis ve işçi maaşları ile karşılaştıralım.
Burada da işçi ve polislerin maaşı çok değil, öğretmenlerin maaşları düşüktür. 2009 yılında; İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaptığı zamla en düşük İETT şoförlerinin maaşını 2 bin 268 TL’ye yükseltmiştir. Bir işçi toplu emekli ikramiyesi için 82.000, aylık 2194 TL, 30 yıllık öğretmen 44.000 TL, aylık 1188 TL almaktadır.
Yeni göreve başlayan polis memurunun maaşı (9/3) 2059 TL’dir.
AH ÖĞRETMENİM AH!
TRT her pazartesi günü (H.Ş.) spor yorumcusuna 14 Bin TL öderken
Öğretmenine ders ücreti olarak 7.02 TL
Spor yorumcusuna yılda 728 bin TL
30 yıl hizmeti olan öğretmene 44 bin TL ödüyor.
Bu mudur ADALET!
Başbakan ulusa sesleniyor. “Öğretmenlerle aramızı bozamazlar”
MEMUR KUYUMCUDAN ZENGİNMİŞ
Her yıl kamuoyunda kamu çalışanlarının, memurun, öğretmenin, kuyumcu, eczacı, mimar,iş adamı v.b gibi serbest meslek erbabından daha fazla vergi verdiğini gazetelerden okuyoruz. 2009 yılında vergi veren esnafın 81 ilde yoksulluk, 63 ilde ise açlık sınırının altında bir yaşam sürdürdüğü, 43 ilde beyan edilen gelirlerin, asgari ücrete de yetişemediği tespit edilmiştir. Bunu beyan edenler çalışıyor, ailelerini geçindiriyor, yatları, arabaları, villaları var, tatile çıkıyorlar. Bunlara rağmen, yüzde 30’u hiç kazanamadığını beyan ettiği için vergi vermiyor. Öğretmenlerin aldıkları maaş fazla denildiğinden okuyan çocukları burs alamıyor, öğrenci yurtlarında kalamıyorlar. Çünkü öğretmenler kuyumculardan zenginmiş.
Başbakan ulusa sesleniyor. “Öğretmenlerle aramızı bozamazlar”
Sendikamız Türk Eğitim Sen, 24 Kasım’da Öğretmenler Günü ile ilgili yaptığı anketin sonuçlarını duyurdu. Kamuoyunda ses getiren anketten çıkan sonuçlar, günümüzde öğretmenlerin hali pür mealini net olarak ortaya koydu.
Şimdi sizlere anketten bazı çarpıcı notlar sunuyorum:
Ankete katılanların yüzde 93’ü kredi kartı kullanıyor. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 79,9’u kredi kartına borcu var.
Ankete katılanların yüzde 68,8’i son bir yıl içinde bankadan kredi çekti. Yani öğretmenler borç batağında.
Ankete katılanların yüzde 58,9’u kirada.
Ankete katılanların yüzde 52’si borçları/ekonomik sorunları dolayısıyla stres ve endişe gibi duygularının arttığını, yüzde 12,3’ü işine dikkatini veremediğini, yüzde 12,2’si sinirli tavırlar sergilediğini, yüzde 5,4’ü uykusunun düzensizleştiğini, yüzde 5’i depresyona girdiğini ifade etmiş.
Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 39,4’ü maddi olarak hiçbir lüksü olmadığını söylemiş; yüzde 21,7’si “tatile gitmek”, yüzde 12,9’u “işe arabayla gitmek”, yüzde 11,7’si “dışarıda akşam yemeği yemek”, yüzde 9,9’u “alışveriş yapmak”, yüzde 1,7’si “ayda birkaç kez sinemaya gitmek” cevabını vermiştir.
Öğretmenlerin yüzde 86’sı çocuklarının eğitimi ya da geleceği için birikim yapamadığını belirtmiştir.
Görüldüğü üzere ilmin, aklın-aydınlığın km taşları olan öğretmenler mutlu değil. Yanlış eğitim politikalarının tükettiği öğretmenler dağ gibi sorunlarla baş başa. Siyasallaşan kadrolara ilgisizlik, ekonomik sorunlarda eklenince öğretmenler meslekten soğuyor.
Başbakan ulusa sesleniyor. “Öğretmenlerle aramızı bozamazlar”
Öğretmenlerin durumu böyle ise sadece her 24 Kasım Öğretmenler gününde sadece ellerinden öpmek yeterli değildir. Asıl olan onlara layık oldukları değeri vermektir.
ÖĞRETMENLER BİZİM İÇİN HER ŞEY. ONLARA NE YAPSAK AZDIR. ÖĞRETMEN MAAŞLARINA ZAMMI BÜTÇE İMKÂNLARI ÖLÇÜSÜNDE YAPIYORUZ. PARAMIZ OLSA DA DAHA FAZLASINI VERSEK. KAYNAĞIMIZ BELLİ.
Bu sözler, özellikle 24 Kasım Öğretmenler Gününde daha fazla söylenir.
Öğretmenlerin ücretlerine artış yapılacağı, öğretmenlere 24 Kasımlarda ikramiye verileceği haberleri yer alır, ancak bunlar gerçekleşmez. Ücret artışları diğer 24 Kasımlara kalır.
Bütçe imkânlarından söz edilir, ama bütçe, bazı sermaye gruplarına, yandaşlara, kendilerine sonuna kadar açılır. Evet, Hayır yarışı kızıştı, 254 milyon lira gözden çıktı.(Gül suyuyla serinlik fiyatlara dâhildir.)
2011 yılında siyasi partilere aktarılacak para ile birlikte, 2008–2011 döneminde devlet yardımı toplamı 695 milyon TL’dir. Örtülü ödenek olarak, Başbakan emrine yılda 300 Milyon TL ayrılmaktadır. Bunlar aklıma gelenler.
Başbakan ulusa sesleniyor. “Öğretmenlerle aramızı bozamazlar”
Şu söylenenlere bakar mısınız?
“Öğretmenler haftada iki gün mesai yapıyor. Birçok öğretmen müdürüyle anlaşıyor, zamanın çoğunu evinde geçiriyor. Bu yüzden üst düzey bürokratların çoğu öğretmenlerle evleniyor” (Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK–2005)
“Çocuklar 6 yaşında Milli Eğitim Bakanlığı’nın çatısı altına girdikten sonra, 8 yıl boyunca başka bir Cumhuriyetin elinde. Öğretmenlerin eli sopalı…” (AKP İstanbul Milletvekili Halide İNCEKARA-Aralık 2010)
Başbakan ulusa sesleniyor. “Öğretmenlerle aramızı bozamazlar”
Daha neyden söz edelim. 24 Haziran 2009 tarihinde ziyaretine gittiğimiz Milli Eğitim Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun “tüm sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçireceğim, bundan sonra sözleşmeli değil, kadrolu öğretmen alımı yapacağım” diye söz verip, bu sözü yerine getirmediğini mi anlatayım?
Eş durumu mağduru öğretmenleri mi anlatayım.
Hüseyin ÇELİK döneminde liyakat ve kariyere bakılmaksızın, yönetmelik dışı yapılan 998 Yönetici atamasından mı söz edeyim.
Usulsüz atamalar o kadar fazla ki hangisini anlatayım. Şube müdürü atamalarını mı? KPSS puanına bakılmaksızın yapılan öğretmen atamalarını mı? Atama dönemi dışında il dışına yapılan öğretmen atamalarını mı? Giresun’dan, İstanbul’a yapılan öğretmen görevlendirmelerini mi?
02.05.2010 tarihinde Akut Miyeloid Lösemi (Kan Kanseri) teşhisi ile Ankara’da tedaviye başlayıp, “30 günden fazla rapor kullandın” denilerek sözleşmesi feshedilen, sosyal güvencesi elinden alınan, 5 aylık bebek babası Metin KURTÇU’dan mı, bahsedeyim.(KURTÇU, 03 Aralık 2010 tarihinde vefat etti)
Başbakan ulusa sesleniyor. “Öğretmenlerle aramızı bozamazlar”
Gelecek yazımda memurlarımızın sorunlarından bahsedeceğim. Görüşmek üzere…