Kamuoyu’nda, güpegündüz sokak ortasında cinayet işleyen, öğretmenleri bıçaklayan, öğrencilerden ve esnaftan tehditle haraç toplayan sokak zorbaları ve uyuşturucu müptelası bu kriminal tiplerin gerek suç işlemeden önce ve gerekse de suçtan sonra emniyet güçleri tarafından bugüne kadar yeterince etkin bir biçimde takip edilmediği yönünde kuvvetli bir kanaat oluşmakta ve Emniyet’e duyulan güven sarsılmaktadır. Nitekim yaşamış olduğumuz en son olayda da öğretmenlerimize saldıran kişiler değil de, 12–14 yaşlarındaki bir iki çocuk gözaltına alınıp salıverilmiş, gerçek suçluların yakalanması yönünde bir gayretin sarf edilmediği izlenimi ortaya çıkmıştır.
Emniyet müessesesine karşı meydana gelen bu güven aşınmasının bir benzeri maalesef Adliye müessesesinde de görülmeye başlanmıştır. Çünkü sokak ortasında çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek ayrımı yapmadan insanları korkutan, taciz eden; kesici ve delici aletlerle, hatta ateşli silahlarla tehdit eden, saldıran ve hattâ öldüren bu serseri çetecilerin bir kısmının emniyet güçlerince yakalanıp adliyeye sevkinden birkaç gün sonra sokaklara tekrar geri döndüğü gözlenmekte ve bu da halk arasında, gerekçesi ne olursa olsun, derin bir öfke oluşmasına yol açtığı gibi, Adliye’ye duyulan güven duygusunun zayıflamasına da yol açmaktadır.
Gerçekten de, sebepleri ne olursa olsun, böyle durumların hiçbir vicdan tarafından sindirilmesi ve anlayışla kabul edilebilmesi mümkün olamaz. Bu ülkenin, artık sokağa çıkmaktan korkar hâle gelmeye başlayan yurttaşları için herhangi bir kanun, tüzük, yönetmelik değil, sonuç, yani uygulama önemlidir; maalesef işte tatmin edici olmaktan uzak olan da budur:
Ancak, toplumumuzda asıl olarak üzüntü ve öfkenin en büyük kaynağı, hiç tartışmasız olarak, en büyük yetki ve sorumluluğa sahip olduğu halde, bu dehşet manzarasını yeterince ciddiye almayan hükümetlerdir. Hükümet, halkın karşısına çıkıp da birtakım mazeretler sıralayabilir; ama hükümet makamı şikâyet makamı değil, icraat makamıdır ve Türk halkı da hükümetten icraat beklemektedir.
Bu terörün önlenebilmesi için sadece emniyet tedbirlerine başvurulması elbette yeterli olamaz. Ne var ki, aşağıda kısaca sıralayacağımız ve ancak uzun vadede etkinliğini gösterebilecek olan asıl köklü tedbirlerin geliştirilip uygulamasına geçilmesine ve sonuç alınmasına kadar geçecek sürenin de çok iyi değerlendirilmesi ve ilk olarak, hemen çok âcilen, emniyet tedbirlerinin sıkılaştırılması, hiçbir suçun failinin meçhul bırakılmaması ve bunun yanında, sokak çetelerine ve uyuşturucuya karşı çok daha etkin bir şekilde savaş açılarak kötülüğün kaynağının kurutulması âcilen gerekmekte olduğu gibi; Adliye tarafından da bu gibi psikopat, kriminal halk düşmanlarının sokağa salınmaması, kanunların öngördüğü cezaların son hadde kadar uygulanması gerekmektedir.
Köklü ve kalıcı, asıl sonuç alıcı tedbirlere gelince:
· İlk olarak belirtmek isteriz ki, suç işlemeyi caydırıcılıktan çıkaran en başta gelen faktörlerden birisi, sık-sık çıkarılan af kanunları olmuştur. Toplumun her kesimi tarafından şiddetli tepki ile karşılanmış olmasına rağmen, özellikle 57. Hükümet’in ve 59. Hükümet’in çıkarmış olduğu af kanunları, âdeta katilleri ödüllendiren ve toplumu cezalandıran bir etki yaratmış, kanuna ve devlete karşı duyulan güveni derinden sarsmıştır. Bunun içindir ki, bundan böyle hiçbir surette böyle af kanunlarının çıkarılmaması kesinlikle şarttır.
· İkinci olarak da, bu gibi suçların artık âdî suç niteliğinden çıkarılıp terör kapsamına alınması ve kanun düzeninin tam olarak sağlanabilmesini temin etmek amacıyla gereken yasal düzenlemelerin çok âcil olarak ve etkinlik ve caydırıcılık sağlayacak şekilde yapılması kaçınılmaz bir gereklilik hâlini almış bulunmaktadır.
· Üçüncü olarak, belirtmeliyiz ki, Eğitim’e, eğitim kurumlarına ve eğitimci ve öğretmenlere de bu konuda çok büyük görevler düşmektedir. İlkokuldan üniversiteye dek bütün eğitim kurumları konunun üzerine hassasiyetle eğilmeli, temiz bir gençlik yetiştirilmesi için özel programlar geliştirmeli ve ayrıca, eğitimciler ve öğretmenler de yaşantı ve davranışlarıyla gençlere örnek ve model olabilmelidir. Unutulmamalıdır ki, bu gençler sonuçta bizim çocuklarımız ve de eğitimimizi ıslah etmek, ve gençlerimizi kurtarmak ise hepimizin boynunda borçtur.
· Dördüncü olarak, hem genç insanları içkiye, uyuşturucuya ve benzeri kötü alışkanlıklara sevk eden en önemli nedenlerden olan “boş vakit değerlendirememe” sorununa köklü ve kalıcı bir tedbir ve hem de sağlıklı bir nesil yetiştirilmesine katkı olmak üzere, gerek belediyelerin, gerek spordan sorumlu bakanlığın ve gerekse de okulların ve benzeri kurumların, ücretsiz ve kaliteli spor tesisleri ve kültür merkezleri yapıp gençlerimizin hizmetine açarak onları spora ve kültürel etkinliklere çekmeleri de kesinlikle şarttır.
· Beşinci olarak, yazılı ve görsel medyaya, ama özellikle televizyon kanallarına da büyük bir sorumluluk ve görev düşmektedir. Çünkü maalesef artık günümüz TV yayınlarında, bol bol içki içilmeyen hiçbir dizi bulmak mümkün olamamaktadır. Adetâ birer içki reklâmına dönüşen dizi film ve diğer yayınlar iptal edilmeli; topluma ve özellikle kolay tesir altında kalma çağında bulunan gençlerimize, ahlâken düşük sözde sanatçılar ve benzerleri “ideal toplum kahramanı”, ve şâşaalı ve parıltılı hayatları da “ideal yaşantı tarzı” olarak sunulmamalı, genç Türk nesillerine gerçek idealler ve gerçek toplum kahramanları tanıtılmalıdır.
· Altıncı olarak, özellikle tekrar Hükümet’i uyararak hatırlatmak isteriz ki:
1: Yukarıda kısaca açıkladığımız emniyet ve adalet tedbirleri çok ciddî bir şekilde ve sıkıca alınmalı, yasal yetersizlikler süratle giderilmeli ve etkin ve kararlı uygulamalara geçilerek Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu açıkça ortaya konmalıdır;
2. Bunun yanında, bu gibi eğilimleri olan gençler için ıslahhaneler kurulup verimli olarak hizmete sokulmalı ve hastalığın kökünden kurutulmasına yardımcı olunmalıdır;
3: Ayrıca, cezaevleri de mutlaka çağın gereklerine uygun bir şekilde ıslah edilmeli, cezasını çekerek tahliye olanlar daha azgın suçlular olarak değil, eğitilmiş normal ve sağlıklı vatandaşlar olarak dışarıya çıkıp topluma karışabilmelidir.
4: Bunlara ilâveten, bu gibi suç eğilimlerini ve sokak terörünün artışını besleyen en başta gelen etkenlerden birisinin “işsizlik”, “istihdam yetersizliği” ve “geçim sıkıntısı” olduğu unutulmayarak, bu sorunun süratle çözülmesini sağlayacak tedbirlerin alınması gerekmektedir.
· Ve son olarak, ailelerimize de büyük görevler düştüğünü; her şeyin okuldan, devletten, resmî kurumlardan beklenemeyeceğini kabul ederek ve asıl eğitimin ve terbiyenin ailede verildiğinin bilincine vararak, onları, evlâtlarıyla daha yakından ilgilenmeye, onlara asla kötü örnek olmamaya; huzurlu ve sağlıklı aile ortamı yaratmaya, aile içi şiddetten ve aile parçalanmalarına sebebiyet vermekten, içki, sigara ve uyuşturucuya özendirici ve örnek olucu davranışlardan kaçınmaya davet ediyor ve şu hususu önemine binaen vurgulayarak hatırlatıyoruz: Unutulmamalıdır ki, sonuçta kendi evlâtlarının düşecekleri her türlü kötü durum, en fazla kendilerinin bağrını yakacaktır.