Öğretim Üyesi YetiştirME Programı ile Atanan Genç Akademisyenler
KHK Mağduru
ÖYP Nedir?
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP), yurt içi ve yurt dışı lisansüstü eğitim programlarının harmanlanmasıyla elde edilmiş ve özellikle yeni kurulan üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak amacıyla "yurtdışında doktora eğitimi" programlarına yurtiçinde geliştirilen alternatif bir sistem olarak kurulmuştur. ÖYP ilk defa 2002 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesinde uygulamaya başlatılmış olup daha sonra, Hacettepe, Ankara, Ege, Gazi, Boğaziçi ve İstanbul Teknik üniversitelerinde yürütülmüştür. 2002-2009 yılları arasında DPT tarafından desteklenerek yürütülen Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı, Yükseköğretim Yürütme Kurulu’nun (YÖK) 23.03.2010 tarih ve 2010.9 sayılı Kararı ile uygulanmaya başlamış; ancak daha sonra Maliye Bakanlığı’ndan görüş istenmiş ve bu şekilde düzenlenen yeni esas ve usuller Yürütme Kurulu’nun 16.03.2011 tarihli toplantısında uygun bulunarak Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı koordinasyonunda uygulamaya devam edilmiştir.
Böylece YÖK Başkanlığınca yürütülen ÖYP ile öğretim üyesi ihtiyacı olan üniversiteler ile belirli başarı kriterlerini sağlayan adayların bir platformda buluşmasına imkân sağlayan ve Türk Akademisinde ilk defa liyakat esasına dayanan bir sistem oluşturulmuştu. Ancak YÖK Başkanlığı 01.09.2015 tarih ve 3040 sayılı yazısı ile Maliye Bakanlığı’na ‘ÖYP kapsamında atanacak araştırma görevlisi kadrolarına, üniversitelerden yeterince talep gelmemesi nedeniyle atama yapılamadığını, söz konusu kadroların, üniversitelerden gelen talepler doğrultusunda cari usulle atama yapılacak atama sayısına ilave edilmesi’ hususunu içeren bir yazı ile ÖYP programı kapsamında artık atanma yapılmayacağını ancak mevcut sistemdeki araştırma görevlilerinin bu durumdan etkilenmeyeceğini ilan etmişti.
Aslında bu kararla ÖYP ve ÖYP'lilerden rahatsız olan bir takım kişi ve kurumların olduğunun ilk sinyalleri verilmişti! Böylece akademik başarı puanı esasıyla merkezi olarak, yalnızca liyakat esaslı kadro atamaları ve istihdamı olan ÖYP uygulamadan kaldırılmıştı…
ÖYP’li Araştırma Görevlileri Nasıl Atandı ?
Birçok sorunun mevcut olduğu Yüksek Öğretim Sistemimizin en önemli sorunlarından biri liyakat esaslı olmayan atamalardır. Bu sorun akademinin her kademesinde görülmekte iken akademiye girişte atılan ilk adım olan araştırma görevlisi istihdamında hepsinden fazla önem taşımaktadır. Ancak bu noktada maalesef akademimizde uzun yıllardır liyakat esaslı atamalar sağlanamamaktaydı. Taa ki ÖYP uygulamaya konulana kadar!
YÖK hem bu sorunu çözmek hem de hızla sayısı artan üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak üzere ÖYP'yi hayata geçirmişti. Merkezi ALES (%50), yabancı dil (%15), mezuniyet not ortalaması (%35) puanlarının ağırlıklı ortalamaları hesaplanarak başarı puanları sıralanan akademisyen adayları açılan kadrolara merkezi yerleştirme ile atanarak tamamen objektif kriterlerle Araştırma Görevlisi olarak atanma hakkı kazanmışlardı.
Bu sistemle atanmaya hak kazanan ÖYP’li araştırma görevlileri köklü üniversitelerimizde yüksek lisans, doktora eğitimlerini tamamlıyor ve lisansüstü eğitimleri bittikten sonra Anadolu’da atandıkları üniversitelere bilgi ve tecrübeleri ile dönerek bu üniversitelerin akademik gelişimine katkı sağlıyorlardı.
En önemlisi de ÖYP’li Araştırma Görevlileri mülakata tabii tutulmadan, yalnızca liyakat esas alınarak kadrolara atanıyor ve istihdam ediliyorlardı…
YÖK Tarafından Verilen Sözler Nelerdi?
Sistemin sağlıklı yürümesini sağlamak üzere ÖYP Usul ve Esasları gereğince araştırma görevlisinin yükümlülükleri ve buna karşın YÖK'ün taahhütleri sözleşme altına alınıyordu. Türk Akademisinde bulunan iki tip araştırma görevliliğinden biri 2547 sayılı kanunun 33/a maddesi uyarınca atanan, ikincisi ise yine aynı kanunun 50/d maddesi uyarınca atanan araştırma görevlileridir. Her iki kadro da sözleşmeli kadrolar olmalarına rağmen temel bir farkları vardır. 33/a kadrosundaki araştırma görevlileri eğitimleri yani doktoraları bittikten sonra Arş. Gör. Dr. Olarak görevlerine devam etmekte iken 50/d maddesi kapsamındaki araştırma görevlilerinin görevleri ile ilişikleri kesilmekte yani işsiz kalmaktadırlar. Buna göre ÖYP’li araştırma görevlileri 2547 sayılı kanunun nispeten güvenceli araştırma görevlisi istihdamına olanak sağlayan 33a maddesine göre atanmışlardı. Buna karşılık araştırma görevlilerine başarılı olma ve eğitimlerini tamamladıktan sonra atadıkları üniversitelere dönerek mecburi hizmet yapmayı taahhüt etmişler ve şartları yerine getirmemeleri halinde o güne kadar aldıkları maaşlar ve kendilerine YÖK tarafından yapılan masrafları %50 faiziyle ödeyeceklerini beyan eden senetler imzalamışlardı.
674 Sayılı KHK Yayınlandıktan Sonra ÖYP’lilere Ne Oldu ?
Ülkemizde 15Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen hain darbe teşebbüsü sonrasında terör örgütü ile mücadele için ilan edilen OHAL kapsamında 01.09.2016 tarihi itibari ile yayınlanan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 49. maddesiyle ile hiçbir ayrım gözetmeksizin yükseköğretimde ÖYP ile atanan tüm araştırma görevlilerinin kadroları 2547 sayılı kanunun daimi statüdeki 33/a maddesinden doktora eğitimi tamamlanana kadar güvence sağlayan 50/d maddesi kapsamına dönüştürülmüş yani bir nevi kadroları, işleri, gelecekleri ellerinden alınmıştır. Bu durum tüm ÖYP’li araştırma görevlilerinin terör örgütü mensubu gibi algılanmasına sebep olmuştur. Kuru ile yaşın birbirinden ayrılacağının defalarca kez söylendiği şu günlerde böyle bir değişikliğin yapılması 13.170 genç akademisyen hüsrana sürüklemiştir. Binlerce masum genç akademisyen mağduriyetler, işsizlik, mobbing ve daha birçok sorunla yüz yüze kalmıştır. Elbette bu kadroları haksız işgal edenler var ise görevlerinden alınmalı ve gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Ancak herkesin aynı kefeye konduğu bu karar ile suçlu suçsuz birbirine karışmış, tüm genç akademisyenler telafisi mümkün olmayan hayati bir mağduriyet ile baş başa kalmıştır.
Başta YÖK adına Sn. Prof. Dr. Yekta Saraç ve hükümet temsilcilerinden bazıları ÖYP kadrolarında yapılan bu değişikliğin terör örgütü ile alakalı olmadığını vurgulamışlardır. Bununla beraber, Sn. Cumhurbaşkanımız KHK'ların terör örgütleri ile mücadele kapsamı dışında kullanılmayacağını vurgulamıştır. Buna rağmen maalesef binlerce genç akademisyen bir hukuk devleti adına verilmiş (kazanılmış) hakların geri alınması gibi hukukun temel ilkelerine aykırı bir durumla karşı karşıya kalmış durumdadır.
Tüm bunların yanında aradan geçen 17 ay boyunca sürdürülen adli ve idari soruşturmalar göstermiştir ki KHK’lar ile gerçekleşen ihraçlar neticesinde %1.9’luk ihraç oranıyla akademinin en temiz grubu olduğu ortaya çıkmıştır. Akademinin genelinde ise bu oran %3.6’dır. Bu sebeple hakkında iddia bile olmayan 13 bin genç bilim insanının KHK ile haklarını kaybetmeleri ve zaman içerisinde işsiz kalmış ve kalacak olmaları bu insanları zan altında bırakmakta, yakın çevrelerine dahi açıklamaları güç durumlar ortaya çıkarmaktadır.
YÖK Rektörlere İnisiyatif Bırakırsa…
ÖYP’li araştırma görevlilerinin kadro statülerinin değiştirildiği KHK 674-49 düzenlemesinin ardından, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın 25.05.2017 tarihli “ÖYP/Mecburi Hizmet” konulu yazısında “Yükseköğretim kurumları, ÖYP kapsamındaki araştırma görevlilerinin kadro iadelerini, 2547 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi kapsamında atamalarının yapılması talebiyle Kurulumuzdan isteyebileceklerdir.” kararı üniversitelere tebliğ edilmiş ve bu kararla birlikte ÖYP araştırma görevlilerinin kazanılmış haklarının iadesi rektörlerin inisiyatifine bırakılmıştır. Bu durumda bazı üniversite yönetimleri etik bir davranış sergileyerek terör örgütü ile bağlantısı bulunmayan ÖYP'lilere hak ettikleri kadrolarını iade ederken bazıları bu inisiyatifi fakültelerin ihtiyacı olmasına ve talep etmelerine rağmen kullanmamışlardır.
Binlerce genç akademisyen kurumlarından kadrolarının iadelerini beklerken, 15.11.2017’de yeni bir YÖK kararı ile kadro iade işlemleri için son tarih 01.01.2018 öncesi olarak belirlenen bir karar alınmıştır. Bu kararla üniversitelerin almak istedikleri ÖYP’lilerin 33/a kadrolarının adlarına yeniden tahsis edilmesi için bir zaman sınırlaması koymuş ve 2018 yılı itibariyle 33/a kadro iadelerini tamamen durduracağını açıklamıştır. Bu kararla birlikte, yaklaşık 1.5 aylık süreçte üniversitelerde tam bir kaos ortamı oluşmuştur. Bazı üniversiteler tek bir dilekçeyle hatta bazıları doğrudan ÖYPli araştırma görevlilerine kazanılmış haklarını, 33/a kadrolarını iade ederlerken, bazıları bir takım "sübjektif" kriterler koymuş, kriterleri sağlayanları 33/a maddesine geçireceğini belirtmiş, kimi üniversite de hiçbir koşulda 33/a kadro iadesi yapılmayacağını belirtmişlerdir. Rektörlerin kişiye özel ve keyfi uygulamaları nedeniyle aynı fakülte, bölüm hatta anabilim dalı içerisinde dahi kimi araştırma görevlisine kazanılmış hak iadesi yapılırken kimi araştırma görevlisi kapsam dışında tutulmuştur. Böylece aynı şartlar altında aynı programda atanmış araştırma görevlileri arasında birçok farklı uygulama söz konusu olmuş, mağduriyetler giderilmediği gibi çeşitlendirilmiştir. Bunun neticesinde 13.170 ÖYP’li araştırma görevlisinden yaklaşık 6.000’i kadrolarını almış bir kısmı doktorası bittiği için işsiz kalmış geri kalanlar da kadro iadesi yapılmazsa yakın gelecekte "doktoralı işsiz" olacaklardır!
Gelinen son durumda bazı ÖYP’li araştırma görevlileri kadrolarına yeniden kavuşurlarken devletin yetişmesi için milyonlarca yatırım yaptığı 8.000 kadar ÖYP’li mevcut yönergelere ve rektör inisiyatifine göre kazanılmış haklarını, geleceklerini, hayallerini tamamen kaybettiler…
Genç Akademisyenler Neden Seslerini Duyurmak İstiyor!
18 Aralık 2017 tarihinde TBMM Genel Kurulunda Yüksek Öğretim Kurulu Bütçe görüşmelerinde ÖYP’li araştırma görevlilerinin kadro iadelerinin yapılması ile ilgili gündem oluşmuş, hukuk devletinde kazanılmış hakkın iadesinde rektör inisiyatifine bırakılması kabul edilemez bulunmuş ve mecliste siyaset üstü fikir birliği sağlanmıştır. Gerek yazılı, görsel gerekse sosyal medya aracılığıyla, yalnızca muhalefet değil iktidar kanadından da konuyla ilgili birçok kişi, yapılan işlemlerin haksız mağduriyetler yarattığına dikkat çekmiş ve mağduriyetlerin giderilmesi gerektiği belirtmişlerdir. Zira söz konusu olan yalnızca 13.170 araştırma görevlisinin kazanılmış hakkı değil, devletimizin yatırım yaparak yetiştirdiği, başta yeni kurulan üniversiteler olmak üzere akademik sistemimizin “Öğretim Üyesi” ihtiyacının sorunsuz bir şekilde karşılanmasını sağlayacak insan kaynağının heba edilmesidir. “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı”na dâhil olurken yayımlanan usul ve esaslar çerçevesinde başarılı şekilde doktoralarını tamamlamayı taahhüt eden genç bilim insanları ortaya çıkan yeni durum nedeniyle tam gerekli donanımı kazandıkları aşamada sistem dışına itilmektedir.
Atanma kriterleri açısından akademinin en zor kadrolarından birine merkezi sınavlarla yerleşen, her biri alanında Türkiye ve fakülte derecesine sahip, ihraç oranlarına bakıldığında akademinin en temiz grubu olan ÖYP'li araştırma görevlileri yalnızca kazanılmış hakları olan daimi kadrolarının (33/a) iadesini talep ediyor! Daimi statülü kadroları iade edilmezse maalesef gelinen son noktada yaklaşık 8.000 ÖYP'li araştırma görevlisi doktoralı işsiz adayı! Tekrarlı güvenlik soruşturmalarından geçen, terör örgütü ile hiçbir bağlantılarının olmadığı defaatle ispat edilen, girdikleri merkezi sınavları bile araştırılan ÖYP'li araştırma görevlilerinin, üzerlerinde haksız zan oluşturulan çeşitli ifade ve tutumlarla hakları olan kadroları rektörlüklerinin tutumları ile verilmemiş, hem bu ülkenin hem de binlerce genç akademisyenin geleceği ile oynanmıştır! Tek amaçları bilim üretmek olan genç akademisyenler gelecek kaygısı olmadan, devlete güvenerek çizdikleri hayat düzenlerini bozmak zorunda kalmadan çalışmak, üretmek istiyor!
SONUÇ
KHK ile ÖYP'li araştırma görevlilerinin haklarının ellerinden alınmasının "haksız" bir uygulama olduğu YÖK tarafından da görülmüş olacak ki bir adımlık dahi de olsa geri adım atılmış YÖK'ün rektörlere yetki devri yapmıştı. Ancak YÖK'ün yetki devri yaptığı rektörlerin ÖYP’li araştırma görevlileri adına aldıkları bu kararlar hem vicdani hem de hukuki yönden devletimize ve akademimize zarar vermekte binlerce genç akademisyeni ve ailesini devlete küstürmektedir. Bu küskünlük alanında akademik eğitimini tamamlamış, pek çoğu alanında literatürü takip eden ve güncel bilgilerle donatılmış ülkemizin adeta bir hazinesi olan gençlerin başka ülkelerde, başka yerlerde ekmek ve kıymet aramalarının da kapısını aralayacaktır. Bu da “beyin göçü” olarak bu Türk milletinin geleceğine telafisi olmayan zararlar verecektir.
Devletimizin yetişmeleri için milyonlarca yatırım yaptığı, Türk Akademisi için "doktoralı insan kaynağı" olan, alnı ak, başı dik ÖYP'li genç akademisyenlerin çığlığını duyun! OHAL kapsamında özlük hakları ellerinden alınan tek grup olan ÖYP araştırma görevlilerinin bu mağduriyeti, devletine hizmet etmek için söz vermiş, devletinden ekmeği için söz almış binlerce "genç yaşamın" yani ülkemizin ihtiyacı olan genç beyinlerinin mağduriyetidir. Kardeşimin, kuzenimin, arkadaşımın, evladımın, bu ÜLKENİN mağduriyetidir!
"Doktoralı insan kaynağı açığının" defaatle vurgulandığı, çözüm için yeni yolların, programların arandığı bu dönemde liyakatle başlayan sistemin "Doktoralı İşsizlik" ile sonlanması ülkemiz adına kabul edilemez ve ivedilikle düzeltilmesi gereken bir hatadır. Doktorası bittiği için üniversitelerle ilişiği kesilen işsiz ÖYP’liler ve rektör inisiyatifi ile kazanılmış haklarını alamayan tüm ÖYP’liler ve aileleri adına devletimizin yeni yasal düzenlemeyle hakların iadesinde hukuk devletinin gerekliliğini yapacağına inanıyoruz.