NÖBET GÖREVİNE ÜCRET İSTİYORUZ, KAZANACAĞIZ

Sorumlu sendikacılık gereği kamu çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi çalışmalarımız her dönemde ve her alanda devam etmiştir. Üniversitelerde, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurumlarda, Kredi ve Yurtlar Kurumunda görev yapan memurlarımızın mesaileri karşılığında ücret almaları ve ücretlerinin artırılması taleplerimizi gerek Kurum İdari Kurulu toplantılarında gerekse katıldığımız Toplu Sözleşmelerde sürekli olarak masaya taşıdık.

Kamuda tüm meslek gruplarının hemen hemen hepsi nöbet görevinin karşılığı olarak ek ücret alırken veya yapılan nöbet görevi karşılığında izin kullanırken öğretmenlerin nöbet görevi karşılığında ücret almaması hem hukuken hem de vicdanen kabul edilebilir bir durum değildir. Bu durum Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10 uncu maddesine, “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18 maddesine ve “Ücrette adalet sağlanması” başlıklı 55 inci maddesine aykırıdır. 657 sayılı yasanın 99 ve 100. maddelerine aykırıdır. Kaldı ki; Nöbet tutma görevi öğretmenlerin asli görevi de değildir. Zira 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun “Öğretmenlik” başlıklı 43 üncü maddesi ‘Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.’ ifadesi yer almaktadır. Milli Eğitim Temel Kanunundan da anlaşıldığı üzere öğretmenlerin asli görevi eğitim ve öğretimdir. Öğretmenlerin nöbet görevi de eğitim ve öğretimin bir parçası olsa da bu görev ek bir görev olup karşılığında ücret gerektirmektedir. Günlük 6 saat derse giren bir öğretmen dersler başlamadan 30 dakika önce okulda bulunmak ve ders bitiminden 30 dakika boyunca okulda kalarak tüm gün okulda kalmak zorunda bırakılmaktadır.

Nöbet görevinin eğitim öğretimin bir parçası olarak gördüğümüzde bu görevin öğretmenler tarafından yerine getirilmesi elbette önemlidir. Ancak, Devlet memurları içerisinde nöbet görevi yapıp karşılığında  nöbet ücreti ödenmeyen veya nöbet izni olmayan herhalde tek meslek grubu öğretmenlerdir. Bunca göreve rağmen nöbet görevine ücret ödenmemesi öğretmenler açısından infiale de sebebiyet vermektedir. Nöbet ile ilgili yönetmeliklerde, öğretmenlerin nöbet tutma görevi ve sorumlulukları arasında; ısıtma, elektrik ve sıhhi sistemlerin çalışıp çalışmadığını, temizliğinin yapılıp yapılmadığını, her türlü yangın tehlikesini önleyici tedbirin alınıp alınmadığını kontrol etmek, beklenmedik olaylar karşısında gerekli tedbirleri almak ve durumu ilgililere bildirmek, herhangi bir sebeple görevine gelmeyen öğretmenlerin yerine eğitim etkinliklerini yürütmek gibi görevler sayılmakta ve bu görevler nöbet esnasında yerine getirilmektedir. Görüleceği üzere nöbet görevi emek gerektiren ve sorumluluğu bir hayli fazla olan bir görevdir. Öğretmenlerin, asli bir nitelik taşımayan ve sorumluluğu son derece geniş olan nöbet hizmetinin karşılığı olarak ek ücret alamama durumu, iç hukuka ve uluslararası mevzuata aykırı nitelik taşıdığı gibi hakkaniyet anlayışına da bütünüyle aykırı olduğu ve bu durumun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından göz ardı edildiği ve öğretmenlerimizin mağdur edildiği bir gerçektir.

Türk Eğitim Sen olarak, söz konusu nöbet görevi karşılığında öğretmenlere ücret verilmemesi probleminin çözümü için konuyu her platforma taşıyarak, angaryanın önlenmesi hususunda  ciddi çalışmalar gerçekleştirdik.

Öğretmenlerin tuttukları nöbet görevine karşılık ek ders ücreti ödenmesi konusunu Toplu sözleşme masasına ve Kasım 2013, Mart 2014 ve Kasım 2014 tarihlerinde yapılan Kamu Personel Danışma Kurulu toplantılarına taşıdık. Bu toplantıda “Eğitim kurumlarında görevli yönetici ve öğretmenlerce fiilen yerine getirilen nöbet görevi karşılığında, nöbet tutulan her gün için ek ders ücreti ödenmesi” ve bu görevler dâhil öğretmenlere ek ders ücretlerinin artırılması görüşülmüş olup bugüne kadar bir sonuca ulaşılmamıştır.

 Mart 2014 tarihinde tüm okul ve kurumlarımızda nöbet ücreti için dilekçe kampanyası başlatarak, toplanan yüzbinlerce dilekçenin şubelerimizin yaptığı kitlesel basın açıklamaları ile Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderilmesini sağladık.

 Nöbetin ücretli olması ve ücretlerde iyileştirme yapılması konusunda 15 Ekim 2014 tarihinde Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a TBMM’ye soru önergesi verilmesini sağladık.

02-06 Aralık 2014 tarihinde Antalya’da yapılan 19.Milli Eğitim Şurasında öğretmenlerin tuttukları her nöbet için 6 saat ek ders ücreti ödenmesi hususunda gerekli düzenlemelerin yapılması teklifimiz oylanarak genel kurulda kabul edilmiştir.

Ancak, Tüm bu girişimlerimiz sonucunda da Milli Eğitim Bakanlığınca nöbet görevinin ücretlendirilmesi ile ilgili bir çalışma yapılmaması karşısında Türk Eğitim Sen olarak, 21 Ocak 2015 tarihinde; 2014-2015 öğretim yılı 2.Döneminden itibaren MEB’e bağlı tüm okul ve kurumlarda her ayın ilk haftasında “Nöbet Tutmama” eylem kararı alındı. Bu eylemden sonra eylemi sabote etmek adına bazı işgüzar ve tetikçi yöneticilerce, eyleme katılan üyelerimize yönelik olarak, ek ders ücretlerinin kesileceği, soruşturma açılacağı söylenmeye başlanmıştır. Bunun üzerine öğretmenlerimizin mağduriyet yaşamaması bu konuda gerekli önlemlerin alınması, yanlış tutum içerisindeki okul idarecilerinin uyarılması hususunda, Valiliklere yazılı başvuruda bulunduk.

Eylemin uygulandığı bir haftalık sürede İllerden eylemi sabote etmeye yönelik uygulamalar gelmeye başladı. Eyleme katılan üyelerimize her ayın ilk haftasında nöbet görevi verilmeyip daha sonraki haftalar için birden fazla nöbet görevinin verileceği, nöbet günlerinin öğretmenin dersinin olmadığı günlere konacağı gibi uygulamaların gerçekleştirildiği yönünde şikâyetler almaya başladık. Yöneticiler tarafından kaleme alınan uyarı niteliğinde ki resmi yazılar Genel Merkezimize ulaştırıldı. Hal böyle olunca Türk Eğitim Sen olarak eylem kararımızı 13 Şubat 2015 tarihinde değiştirerek 16 Şubat 2015 tarihinden itibaren öğretim yılı sonuna kadar “nöbet tutmama” kararı aldık. Demokratik anlayışın hâkim olmadığı ülkemizde biz bunları hep yaşadık. İş bırakma eylemi öncesinde de başbakan tehditleri, diğer yönetici tehditlerini biliyoruz. “Eylem yasal değildir; eylem yapanlara soruşturma açılacak, cezalar verilecek” gibi tehditler yapıldı. Bu tehditlere rağmen iş bırakmalar gerçekleştirildi. Bazı yerlerde soruşturmalarda açıldı ama kim galip geldi; sendikamız ve kamu çalışanları. Sendikanın almış olduğu eylem kararlarına katılanlara hukuk; “ceza veremezsiniz” dedi.

Sendikal haklar; Anayasamızla, İLO sözleşmeleriyle, uluslararası diğer sözleşmelerle, sendikal yasalarla ve genelgelerle, yargı kararları ile koruma altına alınmıştır. Dolayısıyla sendikalara eylem hakkı veren yasalar varken bu eyleme katılanları soruşturmak veya cezalandırmak, demokratik hukuk devleti anlayışı ile bağdaşamayacağı gibi Türk Milleti adına karar veren Mahkemelerinin de iradesine aykırı olacaktır. Nitekim bu konuda Danıştay, “Davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağırışına uyarak … Tarihinde göreve gelmediği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür.” şeklinde birçok kararı mevcuttur. Ülkemizde en üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesi, 27 Ocak 2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 6.1.2015 gününde verdiği kararda sendikal eyleme katılanların disiplin cezasıyla cezalandırılmasını “SENDİKAL HAKKIN İHLALİ” olarak nitelendirmiştir. Yani yapılan eylem meşrudur, yasaldır, ceza verilemeyeceği de kesinlik kazanmıştır. Nöbet eylemine katılan bir öğretmenle ilgili olarak’ ta Osmaniye ilinde soruşturma açılmış ve soruşturma sonucunda Osmaniye Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 08.12.2014 tarih ve 6155516 sayılı yazıları ile “nöbet tutmamanın sendika kararından kaynaklandığından öğretmen hakkında herhangi bir işlem tayinine gerek olmadığı; teklifi getirilen dosya işlemden kaldırılarak tamamlanmıştır” denilmiştir. Yani öğretmen hakkında nöbet görevini yapmamasından dolayı bir işlem yapılmamıştır.

Bazı işgüzar, tetikçi yöneticiler eyleme katılan üyelerimize ek ders ücretlerinin kesileceği tehdidinde bulunmuşlardır. Bu da gösteriyor ki yönetici durumunda olan bu zavallılar yasalardan habersizdir ve bu durum söz konusu kişilerin nasıl kurum yönettiklerinin bir göstergesidir. Kaldı ki, nöbet eylemine katılanların ek ders ücretlerinin kesilmesi hususunda hiçbir yasal dayanak bulunmamaktadır. Yapmış olduğumuz eylem nöbet karşılığında ücret ödenmesi adına gerçekleştirilmektedir. Ücreti ödenmeyen bir uygulama için ücret kesintisi yapmak zaten mümkün değildir. Bunun akılla izanla tarifi yoktur. Buna aba altından sopa göstermek denir. Bu yöneticiliği kötüye kullanmadır, bu anlayış yönetimde despotluk, kanun bilmezliktir.

Nitekim Öğretmenlerin “Nöbet Tutmama” eyleminde ki kararlı tutumları görülünce Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI, 13 Şubat 2014 günü yaptığı açıklamada; “Bu son dönemde hemen hemen bütün sendikaların dile getirdikleri nöbet konusuyla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Öğretmenlerimizin tuttuğu nöbetin karşılığını bir şekilde almaları konusunda bizim çalışmalarımız var. Bu taleplere duyarlıyız. Âmâ onun dışında ayrıntılarını Maliye Bakanlığı ile görüşüyoruz. Taleplere duyarlıyız ama henüz ayrıntılı bir cevap verebilecek durumda değiliz” demiştir. Bu açıklamada göstermektedir ki, Türk Eğitim Sen olarak yaptığımız eylemin haklılığını ve bu haklılık karşısında öğretmenlerimizin kararlı tutumları sonunda gelen bir açıklama olmuştur. Biz Türk Eğitim Sen olarak aldığımız kararın arkasındayız. Bu kararlılık nöbet görevi karşılığında ek ders ücreti alıncaya kadar devam edecektir.

 

 

Son Haberler

DYK’DA GÖREV ALAN MEMURLARA ÜCRET ÖDENMELİDİR

Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2024 ve 2025 Yıllarını Kapsayan 7....

MEB BÜTÇESİ İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK MI?

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, MEB Bütçesi hakkında yaptığı değerlendirmedir.

ATATÜRK, TÜRKİYE’DİR!

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 10 Kasım dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.