NİMET ÇUBUKÇU’NUN ÖĞRENCİ ANDI İKİLEMİ !

                Mahkemede Doğru Söyler Medyada Şaşar!

            18. Milli Eğitim Şurası’nda komisyonlardan geçirilen bir önergeyle Öğrenci Andı tartışmaları yeniden alevlendi. Milli Eğitim Bakanı ve bürokratlarının gözetimi ve himayesinde çalışmalarını yürüten şuranın, Eğitim Ortamları, Kurum Kültürü ve Okul Liderliği Komisyonu’nun hazırladığı raporun 33. Maddesi, “Törenler ve toplantılar, paylaşma, bütünleşme, denetim ve kontrol mekanizmaları olup okul yönetimi tarafından, kültürü etkileme, değiştirme ve yeni değerlerin paylaşılması amacıyla rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinlikler olmaktan çıkarılıp yoğun olarak ortak duygu ve değerlerin paylaşımını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir” şeklindeydi. Okullarımızda, öğrencilerimizin katıldığı toplantıların en başında İstiklal Marşı ve Öğrenci Andı törenleri geldiği düşünülürse çok iyi kamufle edilmiş bu maddenin vurgusu daha açık görülecektir.

 

Bu törenlerin, öğrencilerimizin his ve fikir gelişimleri üzerindeki ehemmiyetinin, birilerini neden rahatsız ettiğini sorgulamak sanırım milli bir sorumluluktur.

 

İstiklal Marşı ve Öğrenci Andı’ndaki vurguları; “… kültürü etkileme, değiştirme ve yeni değerlerin paylaşılması amacıyla…” yürütülen bir asimilasyon faaliyeti gibi yansıtabilecek bu anlayış, çok şükür ki, sendikamızın girişimleriyle Talim Terbiye Kurulu tarafından maddenin yeniden düzenlenmesiyle şura kararları arasından çıkarılmıştır.

 

Pek tabi ki, bu tartışmalar yeni değildir. Özellikle her sabah öğrencilerimize okuttuğumuz Öğrenci Andı ile ilgili tartışmalar, değişik zemin ve zamanlarda sürdürülegelmektedir. AKP’nin iktidar olduğundan itibaren daha yüksek perdeden ve resmi ağızlardan dillendirilen bu rahatsızlıklar, bazen cüret sınırlarını dahi zorlamaktadır.

 

Hatırlanacağı üzere, eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik “Sen ne mutlu Türküm dersen, diğeri de ne mutlu Kürdüm der” ifadesiyle etnik körlüğünü dillendirmiş ve milli kimliğimizi örseleyen bir kapıyı “Bakan eliyle” açmıştı.

 

Keza, yine AKP’nin taşeronluğunu alenen yapan bir sendikanın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Şube Başkanlarının 1-2 Aralık 2007 tarihinde Şanlıurfa’da yaptıkları toplantıdan sonra yayınladıkları sonuç bildirgesinde, Öğrenci Andı’nın okutulması eleştirilmiş ve “İlköğretim okullarında okutulan öğrenci andı yeniden gözden geçirilmeli, etnik farklılıklar ve evrensel değerler dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir. Öğrencilerin törenlere katılma zorunluluğuna son verilmelidir.” Şeklinde bir öneri getirilmişti.

 

Tüm bu gelişmelerin tesadüflerin bir sonucu olarak üst üste gelmiş olmasına inanmak safdillik olsa gerektir. Ortalama bir bilgi birikimi ve muhakeme kabiliyetine sahip herkesin kanaati odur ki; AKP ve destekçilerinin ideolojik ve politik tercihleri, her fırsatta belirgin bir şekilde ortaya çıkmakta ve aşama aşama toplum buna hazırlanmaktadır.

 

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Büyük Bir Tezat Yaşıyor!

 

Tarihi ve sosyolojik gerçeklere uzak kalmanın ve etnik körlüğün zirve noktasında da AKP Hükümetinin üçüncü Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’yu görüyoruz. Sayın Bakan Öğrenci Andı konusunda değil bir Milli Eğitim Bakanından, ortalama bir Türk vatandaşından beklenmeyecek bir gaflete imza atarak tarihteki unutulmayacak mümtaz(!) yerini şimdiden almış görünüyor.

 

Bu durumun somut işareti olan aşağıdaki ifadeler, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’ya ait:

 

“Andımız kutsal bir metin değil, değişebilir. Yenisini ben de yazabilirim. Bir çocuğun varlığı niye armağan olsun ki? İçerik olarak benim hoşuma gitmiyor. Orada dile getirilen Türküm, bir üstünlük olarak vurgulanıyor. Aslında bu 1934 yılında yanlış hatırlamıyorsam dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından kaleme alınmış bir şey. Bu dönemin Milli Eğitim Bakanı da farklı bir şey ortaya koyabilir belki(gülerek). Bende bir şey yazayım. Ben yazsaydım daha başka bir şey yazardım. Bunu hiç düşünmedim. Bunun İstiklal Marşı gibi nitelendirilmesinden ve önemli bir kutsiyet atfedilmesinden yana değilim. Aynı şeylerin her gün bir şekilde tekrar edilerek, çocukların da bir şekle sokulması hayali varsa, bu çok gerçekleşebilecek bir şey gibi gelmiyor bana. Bir Milli Eğitim Bakanının kaleme aldığı bir fikrin veya metnin yıllardır hiç tartışılmamasını hoş karşılamıyorum. Tartışılabilir, her şey tartışılabilir”

 

Hatırlanacağı üzere, geçen yıl Mazlum-Der adlı ve neye hizmet ettiği malum olan bir kuruluş Öğrenci Andı’nın okutulmaması için kampanya başlatmıştı. Bu girişimlerin bir başka yansıması olarak da Diyarbakır’da Mehmet Rauf Çiçek isimli bir vatandaşımız tarafından aynı maksatla Milli Eğitim Bakanlığı aleyhine bir dava açılmıştı. İşte aşağıda bir kısmı sıralanan ifadeler, Bakanlığın, aleyhine açılan bu dava için Danıştay 8. Daireye gönderdiği savunma metninden alınmıştır. Metin, Bakan Çubukçu’nun onayı ve onun adına Hukuk Müşavirinin imzasıyla yazılmıştır:

 

“Öğrenci Andında yer alan ifadeler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırılık taşımamaktadır.

 

Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir’ ifadesi bunun en belirgin ifadesidir.

 

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, öğrenci andında geçen her ‘Türk, Türküm’ vb gibi kelimelerin yalnız bir ırka özgü ırkçı söylemler olmadığı açık ve net olarak anlaşılmaktadır.

 

İddia edildiği gibi öğrenci andı, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler temelinde hiçbir ayrım gözetmemektedir.

 

… kastedilen yalnızca Türk ırkına mensup insanlar değil, Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan tüm halkımızdır.

 

Öğrenci Andı bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bazı kelimeler ve ifadelerin tek tek alınmasıyla bunların üzerinden çıkarımda bulunmak, anlam çıkarmak öğrenci andının ruhuna uymamaktadır. Zira öğrenci andında geçen kelimelerin ayrımcılıktan, ırkçılıktan, düşünce özgürlüğü vb yönleri kısıtlamaktan uzak olduğu aşikardır.

 

…Öğrenci andının geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza okutulmasının ayrımcılık, ırkçılık, eşitsizlikle bir ilgisinin olduğu söylenemez.

 

Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı Güncel Türkçe Sözlük’te yer alan ve yaygın olarak kullanılan tanıma göre Türk kelimesinin anlamı, ırki bir içerik ve ayrıcalık içermemekte; bunun aksine ‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse’ ifadesiyle birleştirici ve bütünleştirici yönünü açığa çıkarmaktadır.

 

‘Ne mutlu Türküm diyene’ ifadesi ve buna benzer ifadeler, Türk ırkından başka ırkları yok sayan, bir ırkı yüceltmeye yarayan ırk ayrımcılığına dayalı söylemler değil, tam tersine ülkede yaşayan herkesi eşit oranda kapsayan ve herkesin mutluluğunu amaçlayan ifadelerdir.”

 

Ne büyük bir tezat değil mi?

 

Hangisi gerçek, hangi Çubukçu’da samimiyet aramalıyız?

 

Öğrenci Andı’nı aşağılayan, ırkçılıkla itham eden, hergün okutulan bu andın bir asimilasyon vasıtası olduğuna inanan ve bunları da inanılmaz bir gevşeklikle gazete röportajıyla duyuran Çubukçu mu muhatabımızdır?

 

Yoksa, Türk Milli Eğitiminin amaçlarını çok iyi kavramış; Atatürk’e ve savunduklarına yürekten inanarak, nesillerimizi onun ilkeleri doğrultusunda çağdaş dünyaya hazırlamayı hedeflemiş olan; ırkçılığın milletimizin tarihinde hiç rastlanmayan bir hastalık olduğunun bilinciyle, milli kimlik algısını gerçekliğiyle topluma yerleştirmeye gayret eden; çocuklarımızın his ve fikir dünyalarının, Anayasamızın başlangıç hükümlerinde anlamını bulan temel değerlerimizle şekillendirilmesi gerektiğine inanan ve bu inandıklarını da yazdığı savunma metniyle kamuoyuna ilan eden Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu mu gerçek olan?

 

Bu büyük ve izah edilemez tezatın sadece bizleri değil; sayın Bakanın mensubu olduğu partinin yönetici ve mensuplarını da rahatsız etmeli diye düşünüyorum. AKP’liler sormalılar; sahip olduğumuz yüzlerce milletvekili içerisinde, ağzından çıkanı kulağı duyan kimse yok muydu? 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nu dahi okumamış, okumuş olsa bile kavramamış birinin Milli Eğitimin dümenine oturtulmaması gerekmez mi? Muazzam bir hürriyet mücadelesiyle kurduğumuz Cumhuriyeti yaşatmak için, param parça olmuş Anadolu topraklarında oluşturduğumuz milli kimlik algısını dahi kavrayacak izandan yoksun kişilerin idare ettiği bir sisteme çocuklarımızı nasıl emanet edeceğiz?

 

Velhasıl..

 

Öğrenci Andını Okutmamak, Milli Eğitimin Amaçlarından Vazgeçmek Demektir!

 

1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, Türk Milli Eğitiminin en başta gelen amacını; “Türk Milleti’nin bütün fertlerini, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milleti’nin millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” şeklinde belirtmektedir.

 

Nitekim AKP’nin Milli Eğitim Bakanlarının her fırsatta tartışma konusu yaptıkları Öğrenci Andı incelendiğinde görülecektir ki; çocuklarımıza, her sabah okudukları bu yeminle, Milli Eğitimin amaçlarının davranış olarak kazandırılması hedeflenmektedir.

 

Ne diyor çocuklarımız: Türküm, Doğruyum, Çalışkanım, İlkem; Küçüklerimi korumak, Büyüklerimi saymak, Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ey büyük Atatürk; Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım; Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!

 

Ne diyelim..

 

Sayın Bakana tavsiyemiz; Öğrenci Andını etnik körlükten sıyrılarak ve 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun amaçlarında anlamını bulan ruhla yeniden okumasını tavsiye ediyoruz.

 

Ya da..

 

Gereğini yapmasını!

 

Talip GEYLAN

Türk Eğitim-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri

 

 

 

Son Haberler

DYK’DA GÖREV ALAN MEMURLARA ÜCRET ÖDENMELİDİR

Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2024 ve 2025 Yıllarını Kapsayan 7....

MEB BÜTÇESİ İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK MI?

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, MEB Bütçesi hakkında yaptığı değerlendirmedir.

ATATÜRK, TÜRKİYE’DİR!

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 10 Kasım dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.