Tamamen hukuksuz ve yargı tarafından iptal edilmesi kaçınılmaz olan bu Atama Yönetmeliğinin 5. Maddesinde, Eğitim Kurumu yöneticiliklerine atamada esas alınacak temel ilkelerden en baştaki madde “Atamalarda, kariyer ve liyakat ilkeleri esas alınır” şeklindedir. Boş idarecilikler ilan edilmeden, yeterince başvuru yapılmasına müsaade edilmeyip, bu başvurular içerisinden “kariyer ve liyakat” kıyaslanarak değerlendirilmeden, ne şekilde hazırlandığı belli olmayan listelerin atamasının yapılması hukuka aykırıdır ve suç teşkil eder.
Özellikle daha önce sınav kazanarak “kariyer ve liyakat” konusunda elinde hukuki ve geçerli belgesi bulunanların, daha önce idarecilik yaptığı için kazanılmış hakları bulunanların başvurularının alınmaması ve değerlendirilmemesi çok ciddi hukuki sorunlar doğuracaktır. Çünkü bu yolda, gerek idari yargı gerekse Danıştay’ın onlarca kararı vardır. En basit şekliyle “yargı kararlarına muhalefet” bile hapis cezası gerektiren bir suçtur. Şu an MEB Personel Genel Müdürü Remzi Kaya aynı suçtan yargılanmakta, MEB müsteşarı hapis cezası almış bulunmaktadır.
Söz konusu atama yönetmeliği, idareye “istediğini istediği yere atamak” gibi bir serbestiyet vermemektedir. Yönetmeliğin bu serbestiyeti verdiğini kabul ederek yapılan davranışlar, “görev ve yetkilerini kötüye kullanma, kişilere haksız menfaat sağlama, irtikap” suçlarını ortaya çıkaracaktır.
Atama işlemini bu şekilde tesis edenlerin idari ve cezai yargılama sürecinde zor durumda kalmaları kaçınılmazdır. Gerek sendika olarak, gerekse kişisel olarak hukuka aykırı işlem tesisinde imzası bulunanların yargılanması noktasında, tarafımızdan çok ciddi takibat yapılacağının, suç duyurularında bulunulacağının ve davalar açılacağının bilinmesi gerekir.
Yukarıda açıklananlar doğrultusunda amir pozisyonundaki herkesin hukuk ve adalet ilkelerine uygun davranması arzumuzdur. İdareci atmalarında hak, hukuk ve adalet ilkelerine aykırı davranarak, hileli davranışlarla başkalarına yarar sağlama ve diğer suçları işlemiş durumuna düşen idarecilerin Türkiye’nin en büyük sendikası olan Türk Eğitim-Sen ile karşı karşıya gelerek yargılanma ve ceza süreçlerine maruz kalması bizleri üzecektir. Bu şekildeki eylemlere tevessül edenler var ise, bu davranışlardan uzak durmalarını tavsiye ediyor ve uyarıyoruz.
Bu şekilde davranışlar içerisinde bulunan idarecilere basın yoluyla ve soruşturma yargılama sürecinde şu soruların sorulması kaçınılmazdır;
1- Boş idarecilikleri neden duyurmadınız?
2- Yönetmeliğin Geçici 1. Maddesinde de ifade edilen, kazanılmış hakları bulunan kişileri atama konusunda değerlendirmeyerek, hak gaspına neden yol açtınız?
3- Öğretmenlerin idareci olarak atanmak için verdiği dilekçeleri neden işleme sokmadınız veya kabul etmediniz?
4- Atadığınız kişilerin kariyer ve liyakatini neye göre ölçtünüz ve belirlediniz?
5- Kendi belirlediğiniz kişileri müdür veya müdür yardımcısı yaparak bu kişilere yarar sağlarken sizin maddi veya başka bir şekilde yararınız oldu mu?
6- Danıştay kararlarını yok sayarak tesis ettiğiniz işlemlerle yargı kararlarına muhalefet ettiğinizi biliyor musunuz?
7- Yasaları bilmemek mazeret olmadığı halde bunu bir mazeret olarak mı görüyorsunuz?
8- Devlet memuru olduğunuz halde bazı kişileri atma konusunda ……. siyasi partisinin görevlilerinden mi emir alıyorsunuz?
TÜRK CEZA KANUNU;
MADDE 24.- (3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
MADDE 121. – (1) Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.
MADDE 118. – (1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
MADDE 250. – (1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
MADDE 257. – (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.