Sendikacılık; -miş -muş gibi davranmak değildir.
Sendikacılık, çalışanların zekalarıyla alay etmek de değildir;
Yalan, dolan ve kandırma hiç değildir.
Sendikacılık, aynı zamanda ahlaki bir faaliyettir.
Çalışanların hak ve kazanımları için mücadele etmek, sendikacılığın evrensel ve asgari koşuludur.
Bir sendikanın önceliği, her durum ve koşulda temsil ettiği kesimin hukukunu korumaktır.
İşverenle dirsek temasında olan, işverenin borazanlığını yapan ve fakat herkesin farkında olduğu bu gerçeğe rağmen; hala ve yüzü kızarmadan çalışanların çıkarları için “çalışıyor-muş” gibi davranan yapılar sendika değildir. Bunlara, olsa olsa sendikamsılar denilebilir.
***
Eğitim çalışanları çok iyi hatırlayacaktır:
12 Haziran 2011 seçimlerinin hemen öncesinde, kapsamında 68.000 öğretmenin de bulunduğu 230.000 4/B’li sözleşmeli çalışan kadroya geçirilmişti.
Tabii ki, bu nihayetin öncesinde büyük emeklerin yer aldığı yaklaşık 6 yıllık bir süreç vardı.
Bilindiği üzere, sözleşmeli öğretmenlik, ilk olarak 2005 yılında 4/C statüsünde “Kısmi Zamanlı Usta Öğretici” adıyla hayata geçirilmişti.
Herkesin uykuda olduğu o günlerde, Türk Eğitim-Sen tehlikeyi farketmiş ve uygulamayı yargıya taşıyarak iptal edilmesini sağlamıştı. Mahkeme, bir uzmanlık mesleği olan öğretmenliğin kısmi zamanlı yapılamayacağı gerekçesiyle 4/C’yi iptal etmiş; bunun üzerine Hükümet 4/B statüsünde sözleşmeli öğretmenliği hayata geçirmişti.
Sendikamız, bu aşamadan itibaren de bir an bile durmamış, açtığı ve kazandığı davalarla 4/B statüsündeki meslektaşlarımızın onlarca yeni hakla çalışma koşullarının ve ekonomik durumlarının iyileştirilmesine vesile olmuştu.
Türk Eğitim-Sen’in ve Türkiye Kamu-Sen’e bağlı diğer sendikalarımızın, hiç durmadan ve inatla ortaya koyduğu onlarca eylem, yüzlerce basın açıklaması, siyasi partiler ve bürokrasi nezdinde gerçekleştirdiği etkili görüşmeler neticesinde mesele belli bir olgunluğa kavuşmuştu. Nihayet 2011 seçimleri öncesinde, ve tabii ki bu etkinlikler sayesinde CHP ve MHP’nin 4/B’lilere kadro verileceğini seçim beyannamelerine koyması ve bunun toplumda karşılık bulması üzerine, iktidar partisi seçim arifesinde kadro açıklamasını yapmak durumunda kalmıştı.
Bu anlatılanlar, kamu çalışanlarının hafızasında hala canlılığını korumaktadır.
İşte 4/B’lilerin kadro almasının altında böylesi bir emek yatmaktadır.
Fakat, –miş –muş sendikacılığının ülkemizdeki hararetli temsilcisi, tüm bu gerçeklere rağmen, tek bir etkili eylem yapmamış olmasına, 2005 yılında hayata geçirildiğinden ancak üç yıl sonra olayın farkına vararak -ilk olarak 26.12.2008 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’le yaptığı nazik görüşmede- konuyu gündemlerine almış olmalarına (Ki bu iddiamızın kaynağı adı geçen sendikanın sözleşmelilerle ilgili olarak faaliyetlerini anlattığı ve kendi yayınladığı broşürdür- http://www.egitimbirsen.org.tr/yayinlarimiz/122-egitimbirsen.org.tr-122.pdf) ve sözleşmeli öğretmenliğin mimarı AKP Hükümeti ve onun başı olan sayın Başbakan Erdoğan’ın zatına yönelik eleştirel tek bir cümle dahi kuramamış olmasına rağmen görüşmeci sendikacılık marifetiyle “4/B’li Sözleşmelilere kadroyu aldık” cakasını satabilmişlerdir.
Yani;
Milyonlarca lira harcayarak mitingler düzenlenmiş,
Onlarca kez eylem yapılmış,
Yüzlerce dava açarak kazanımlar elde edilmiş,
Ya da protesto amaçlı demokratik tepkiler ortaya konulmuş olmasının hiç anlamı yokmuş!
Kampanyalar ve medya çalışmalarıyla ya da ilgili kişi ve kuruluşlara yönelik ziyaretlerle kamuoyu oluşturma gibi zahmetli çalışmaların da lüzumu yokmuş!
Hükümetin başı ve üyeleriyle yapılan sempatik görüşmelerle muhataplarınızı yıldırım aşkıyla abondene ederek ve gül cemalinizle onları cezbederek de sözleşmeliler kadro alınabiliyormuş(!)
Komedi…
***
İşte, Türk kamuoyu bu ve buna benzer onlarcası gibi yeni bir komediye daha şahit oldu.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında “Okul müdürlükleri, yaşça kayıt hakkını elde eden çocuklardan 66, 67 ve 68 aylık olanları, velisinin vereceği dilekçe ile; 69, 70 ve 71 aylık olanları ise, ilkokula başlamaya hazır olmadıklarını belgeleyen sağlık raporu ile okul öncesi eğitime yönlendirebilir veya kayıtlarını bir yıl erteleyebilir.” şeklinde bir değişiklik yaparak geçen yıl yaşattığı önemli bir sıkıntıya çözüm getirdi.
Yani okula başlama yaşında dolaylı da olsa 4+4+4 öncesine dönülmüş oldu.
Kamuoyu yine çok iyi hatırlayacaktır ki, 4+4+4 şeklinde formüle edilen yeni eğitim sisteminin hayata geçirilmesinden önce bu konuda ciddi tartışmalar gündemi işgal etmişti.
Yeni sisteme dair sendikamız da çok ciddi çalışmalar sergilemiş, yaptığı saha araştırmaları ve bilimsel veriler doğrultusunda bir takım öngörüler ortaya koymuştu. Hatta TBMM bünyesinde oluşturulan komisyona da katılım sağlanarak Genel Başkanımız sayın İsmail Koncuk aracılığıyla sunum yapılmıştı.
Sendika olarak, yeni sistemin bir çok eksiğini dile getirirken, zorunlu eğitime başlama yaşının 60 aya indirilmesi hususunda da çok ciddi ikazlar dile getirmiştik.
Bu konuda onlarca kez basın açıklaması yapmış, onlarca televizyon programında uyarılarımızı dile getirmiş ve başta Başbakan olmak üzere sorumlu herkesi yanlıştan dönmeye davet etmiştik.
Ancak tüm bu iyi niyetli ve pedagojik gerekçelere dayanan ikazlarımıza kulak verilmedi.
Kör bir inatlaşma uğruna, geçen yıl, bir neslimiz kobay olarak kullanıldı.
İşte, aşağıda sendikamız tarafından okula başlama yaşına dair yapmış olduğumuz açıklamalardan bazıları:
06.03.2012 -Genel Başkanımızın 28 ŞUBAT’I HORTLATTINIZ başlıklı basın açıklamasından: “…Kas sinir koordinasyonu tam gelişmemiş 5 yaş grubunun, 1. Sınıfa kaydının bilimsel hiçbir gerekçesi bulunmamaktadır. Henüz oyun çağındaki çocukların okula kabulü, okul öncesini 1. Sınıfa kaydırmak anlamına mı gelmektedir? Önümüzdeki eğitim öğretim yılında, hem 5 yaş, hem 6 yaş grubunun 1. Sınıfa kabulü, öğretmenlerimiz açısından da sıkıntılı bir yıl yaşanması sonucunu doğuracaktır. 6 yaş grubunun okul öncesi eğitim aldığı, 5 yaş grubunun almadığını düşündüğümüzde, hem bedensel gelişimler farklı, hem becerileri farklı iki yaş grubunun aynı sınıf ortamında eğitilmesi, mecburiyeti ve zorluğunu öğretmenlerimiz yaşayacaktır.”
14.05.2012 Genel Başkanımız İsmail Koncuk’un sendikamızın 4+4+4 sistemi ile ilgili yaptığı anketin sonuçlarını açıkladığı basın açıklamasından: Katılımcılara ‘Okula başlama yaşının 60-72 ay olarak belirlenmesini destekliyor musunuz?’ sorusuna da yönelttik. Buna göre ankete katılan eğitimcilerin yüzde 87.1’i ‘hayır’, yüzde 12.9’u ‘evet’ cevabı vermiştir. Bu soruya ‘hayır’ cevabı verenlere bunun nedenlerini sorduk. Buna göre okula başlama yaşının öne çekilmesine karşı çıkanların yüzde 75.8’i ‘Kas-sinir koordinasyonu ve okuma-yazma ile sayısal becerileri henüz gelişmemiş çocukların ilkokula başlaması pedagojik olarak sakıncalı’ cevabını vermiştir. Okula başlama yaşının da öne çekilmesi, hem öğrencileri hem de öğretmenleri çok olumsuz etkileyecektir. 60-66 ay arasındaki çocukların velisinin yazılı isteği ile gelişim yönünden hazır olduğu anlaşılanların ilkokula devamlarının sağlanacak, 66 ayını tamamlayan çocukların ise okula kaydı zorunlu olacaktır. Bu yaştaki çocuklar henüz oyun çağındadır. Kas-sinir koordinasyonu gelişmemiş çocuklara okuma-yazma öğretmek, onların birinci kademe birinci sınıfa adapte etmek çok zor olacaktır. Bütün bu handikap ve endişeler anket sonuçlarına da yansımıştır. Eğitimcilerimiz yeni sistem ile ilgili ciddi kaygılar taşımaktadır. Bu noktada yapılması gereken Hükümetin gerekli tedbirleri alarak yeni eğitim-öğretim yılına en az hasarla başlanmasını sağlamaktadır. Aksi takdirde eğitimi büyük bir kaos beklemektedir.”
03.09.2012 CNN Türk canlı yayınında Genel Başkanımız İsmail Koncuk’un açıklamasından: “60 aylık çocuklar içinde ilkokul birinci sınıf eğitimini kaldırabilecek seviyede kaç çocuk vardır? Geçen yıl 72 ay olmalarına rağmen 36 bin çocuk okula başlatılmadı. Fiziki gelişmelerini tamamlayamamış öğrenciler varken, bu oran 60-66 aylık öğrenciler içinde çok daha fazla olacaktır. Burada esasında Bakanlık, Hükümetin çıkardığı kanunun ne kadar hatalı olduğunu ispat etti. Biliyorsunuz kanun 60 aylık çocukların okula başlamasını zorunlu kıldı. Ama Bakanlık 60 ay olarak uygulayamadı, buna cesaret edemedi ve okula başlama yaşını 66 aya çıkardı. Bakanlık bu kanunun yanlış çıkarıldığını, genelgesiyle ortaya koydu. Kaldı ki şu anda aynı derslikte 60 aylık, 66 aylık, 84 aylık çocuklar olabilecek. 60 aylık, 66 aylık, 84 aylık öğrencilerin bulunduğu derslikte öğretmenin hangi seviyeden ders anlatacağını bilemeyiz, bunu öğretmen de bilemez. Eğitim-öğretimle alakası olmayan bir insan bile 66 aylık çocuk ile 84 aylık çocuk arasında fiziki farklılıklar olduğunu bilir, algı farklılıklarının oluşacağını bilir. Ama Bakanlık bunu reddediyor.”
14.09.2012 2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI SORUNLARLA BAŞLIYOR başlıklı basın açıklamasından: “…Bu sistemle ilgili en önemli sorunlardan birisi okula başlama yaşının öne çekilmesidir. Okula başlama yaşının öne çekilmesi konusunda endişe yaşayan aileler, sağlık kuruluşlarının yolunu tutmuş, çocuklarına rapor almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasına göre, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında, okula yeni başlayan öğrenci sayısı 1 milyon 600 bindir. Bu konuda önemli uyarılar yapmamıza, kaygılarımızı sürekli dile getirmemize rağmen, yasayı ihdas edenler, umursamaz ve sorumsuzca davranmış, bildiklerini okumuştur. Farklı yaş gruplarını, farklı fiziki ve zihinsel gelişimdeki çocukları aynı dersliklere yerleştirmek, onların aynı anda öğrenmesini beklemek büyük bir insafsızlıktır ve bu tam bir garabet uygulamadır.”
Kamuoyu ve eğitim çalışanları çok iyi hatırlayacaktır ki, bu konuda sendikamızın daha onlarca açıklama, araştırma ve görüşmeleri vardır
4+4+4 Eğitim sisteminin 30 Mart 2012 tarihinde yasalaştığı ve 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı’nda hayata geçirildiği düşünülürse; Türk Eğitim-Sen’in, sürecin tartışılmaya ve hayata geçirilmeye başlanıldığı andan itibaren etkin bir faaliyet içerisinde olduğu ve muhtemel problemlere dair olarak da samimi ikazlar ortaya koyduğu görülecektir.
Peki Türk Eğitim-Sen bunları yaparken başkaları ne yapıyordu?
Hatırlayın; sayın Başbakan bir televizyon programında, “4+4+4 eğitim sisteminde çocuklarını okula göndermemek için RAPOR ALANLAR EVLATLARINA İHANET EDİYOR. Şahsen çocuklarımı yaşları gelmeden okula gönderdim. Çocuklarımız bir an önce eğitim alsın istiyoruz.” diyerek hem iyi niyetli eleştirileri tahkir ediyor hem de vatandaşları tedirgin ediyordu.
Ya Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer?
O daha da ileri gidiyor ve “Vatandaşlarımızın çoğunluğu bizi destekliyor. Eleştirilerin bir kısmı PKK kaynaklı. Çocuklarımızı erken yaşta okula alıp Türkçe öğreteceğiz, onları hayata hazırlayacağız. ‘Rapor dahi almayın’ diyenler PKK yanlıları. Bunu önlemek istiyor. Bir de laikçi kesim bu reformdan rahatsız oluyor" diyerek sisteme ve uygulamaya yönelik eleştirileri akla ziyan bir üslupla karşılıyordu.
-miş –muş sendikası !
İşte tüm bunlar yaşanırken, -miş -muş sendikası ise sisteme dair hiçbir ) başlığıyla internet sitelerine bir haber attılar.
Haberde, sendikaları tarafından hazırlanmış olan “4+4+4 Eğitim Reformunu İzleme Raporu”nda dile getirdikleri “Milli Eğitim Bakanlığı, “Zorunlu okula başlama yaşının 66 ay olarak tanımlanması, ancak okula başlaması uygun görülmeyen çocuklar için sağlık raporu istenmesi uygulamasından vazgeçilmelidir. Veli ve okul işbirliği ile çocuğun okula başlayıp başlamamasına karar verilmesi, uygulamadaki birçok sorunu çözecek ve memnuniyetsizliği azaltacaktır” şeklindeki taleplerinin MEB tarafından dikkate alınarak sözkonusu düzenlemenin yapıldığını ifade etmişler.
Fakat garip olan odur ki, bu sendikanın bahsettiği raporu yayınladıkları tarih 27 Temmuz 2013. ()
Yani şunu diyorlar:
Kardeşim, bir buçuk yıldır, eğitimle ilgili ya da ilgisiz aklı başında herkesin feryatlarının hiçbir anlamı yoktu. Yüzbinlerce velinin şikayetleri de manasız yakınmalardan ibaretti. Eğitimin uygulayıcısı öğretmenlerimizin uyarıları da mesnetsiz sanrılardan ibaretti. Sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, kendisini eğitim hizmetine adamış olan akademisyenlerin iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri söz konusu bile olmadı. 60-66-72-84 aylık çocuklarımızın bir yıl boyunca yaşadıkları problemler aslında gerçek değildi, bunlar kötü bir Yeşilçam senaryosundan perdeye dökülen kurgulardı.
Evet; Milli Eğitim Bakanlığı, bizim bir hafta önce kamuoyuna açıkladığımız “4+4+4 Eğitim Reformunu İzleme Raporumuzdan aldığı yıldırım mesajlarla tükürdüğünü yaladı ve bir yıldır inatla sürdürdüğü uygulamadan çark etti!
Ne büyüksünüz be!
Bir buçuk yıllık sürede yeni sistemin, okula yeni başlayan çocuklarımıza pedagojik ve psikolojik açıdan muhtemel olumsuz etkilerine dair yüksek sesle tek çift kelam etmeyeceksiniz. Hatta bu anlamda gündeme getirilen eleştirileri ve eleştirenleri tahkir edeceksiniz; sonra testi kırıldıktan sonra talebimiz karşılık buldu diye hava basacaksınız!
Kendinizi icra makamı olan Hükümetin yerine koyacak ve bir sendika olarak toplumsal muhalefetin sözcüsü olduğunuzu unutarak uygulamaya yönelik denetim görevinizi bir yana bıkacaksınız, Hükümetten daha hararetli şekilde sistemin arazlarını perdeleyerek kalıbını cilalamanın gayretinde olacaksınız; sonra da yanlışlardan çark edildiğinde “biz demiştik” diyeceksiniz.
Yeni sistemin, kör göze sokarcasına yarattığı problemleri “dostlar alışverişte görsün” misali cılız mırın kırınlarla geçiştirecek; fakat bunun karşılığında, sırtınızı dayadıklarınızın itibarı rencide olmasın kaygısıyla her yaptıklarına ayalarınız çatlarcasına alkış tutacaksınız.
Yemezleeer!
Hadi, sizden artık umudumuzu kestik;
De?
Şu veya bu nedenle size üye olan eğitim çalışanı meslektaşımızın yüzünü yere eğdirmeyin artık!
Onlar adına üzülüyoruz.
Kırdığınız cevizlerden dolayı, özellikle sınıf öğretmeni arkadaşlarımız, öğretmen odalarında mahcup mahcup susmaktalar.
Yeter artık!
Talip GEYLAN
twitter: @TalipGeylan
http://facebook.com/talip.geylan.7