2008 yılı, eğitim-öğretim açısından oldukça sancılı geçmiştir. Fiziki mekan yetersizlikleri, derslik ve öğretmen açığı, kadrolu öğretmenlik dışındaki istihdam türleri, kurumların vekaletle yönetilmesi, usulsüz atamalar gibi birçok sorun eğitim camiasında umutsuzluğa ve güvensizliğe yol açmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu sorunları üreten kaynağın bizzat kendisidir. Bakanlık ne yazık ki, 2008 yılında da eğitimin sorunlarını çözme yerine, eğitim camiasını huzursuz etmeyi tercih etmiştir.
KADROLU ÖĞRETMENLİK DIŞINDA İSTİHDAMLAR DEVAM EDİYOR, ÖĞRETMEN AÇIĞI BÜYÜYOR
2008 yılında eğitim-öğretim alanındaki sorunların başında kadrolu öğretmenlik dışındaki istihdam türleri gelmektedir. Sözleşmeli, ücretli, vekil adı altında güvencesiz çalıştırılan öğretmenler, büyük hak kayıpları içerisindedir. Bakanlık, ucuza öğretmen çalıştırmak amacıyla, eğitimde adeta kölelik rejimini getirmiştir. Amirlerinin talimatı dışına çıkamayan, atama, tayin ve görevde yükselmelerden yararlanamayan; geleceğe güvenle bakamayan öğretmenler istihdam eden Bakanlık, bu uygulamayla eğitimimizi içinden çıkılmaz bir cendereye sokmuştur. Sözleşmeli öğretmenliğin yanı sıra 100 bin öğretmen adayı ücretli olarak çalıştırılmaktadır. 300-500 TL’ye talim eden bu öğretmenlerimizin hali içler acısıdır. Aynı okullarda okuyup, aynı dersleri alan öğretmenlerin böylesine ayrımcı bir uygulamaya tabi tutulması kabul edilemez. Bakanlığın şu soruyu cevaplamasını istiyoruz: “Nerede iş bulursa orada karın tokluğuna çalışan ücretli öğretmenden siz kaliteli, verimli bir eğitim-öğretim bekleyebilir misiniz?”
Son olarak Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirileceğini açıklamıştır. Ancak üzerinden neredeyse bir ay geçmesine karşın, bu konuyla ilgili ne herhangi bir adım atılmıştır ne de geçişlerin nasıl, ne zaman yapılacağına ilişkin bir açıklama yapılmıştır.
Bu da Hüseyin ÇELİK’in açıklamasının seçim yatırımı olduğu iddialarını güçlendirmektedir. Şayet bu açıklama seçim yatırımından ibaret değilse, Bakanlık, bölge ve süre ayrımı yapılmadan tüm sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirmeli ve kadrolu öğretmenlik dışındaki istihdam türlerine son vermelidir. Aksi taktirde yeni sözleşmeli öğretmenler istihdam ederek, sorunun çözümüne katkıda bulunmaz, aksine sorunun merkezi haline gelirsiniz. Bu noktada Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’ten sözünün arkasında durmasını istiyoruz.
ÖĞRETMEN AÇIĞI BÜYÜYOR, 190 BİN ÖĞRETMEN ATANMAK İÇİN SIRANIN KENDİSİNE GELMESİNİ BEKLİYOR
Milli Eğitim Bakanlığı, atanamayan 190 bin öğretmeni görmezden gelmekte, öğretmen açığını her yıl 20 bin, 30 bin öğretmen atayarak gidermeye çabalamaktadır. Öğretmen adaylarımız Milli Eğitim Bakanlığı tarafından adeta oyalanmakta ve aldatılmaktadır. Çocuğun ağzına bal çalar gibi çok az sayıda öğretmen atayan Bakanlık, her yıl on binlerce öğretmen adayının umutlarının bir başka bahara kalmasına neden olmaktadır. Bakanlığın 2009 yılı için öğretmen alım planlaması da beklentileri karşılamamaktadır. Zira öğretmen açığının kapatılabilmesi ve işsiz öğretmenlerin sayısının azaltılması için 2009 yılında 100 bin öğretmenin atamasının yapılması gerekmektedir.
USULSÜZ ATAMALARIN ARDI ARKASI KESİLMİYOR
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen atamasında eli titrerken, usulsüzlükleri büyük bir pişkinlikle yapmaktadır. Yandaş kayırmacılığı gün yüzüne çıkan Bakanlık, usulsüzlüklerde bir numaraya oturmuştur. Hatırlanacağı üzere sendikamız Beytullah YAĞIZ’ın 57 puanla matematik öğretmenliğine atanmasını gündeme getirmiş ve bu olay eğitim camiasında infial uyandırmıştı. Bakanlık sendikamızı yalanlamış, sunduğumuz belgeler karşısında da geri adım atmamıştır. Bu nedenle sendikamız, geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK hakkında, Cumhuriyet Başsavcılığına görevini kötüye kullandığı ve ayrımcılık yaptığı gerekçesi ile suç duyurusunda bulunmuştur. Ayrıca Türk Eğitim-Sen, bu olayda sessiz kalarak görevini yerine getirmeyen Van Valisi ve Van Milli Eğitim Müdürü hakkında da aynı suçlardan dolayı suç duyurusunda bulunmuştur.
Beytullah Yağız örneğinde olduğu gibi Bakanlık, yandaşlarını kadrolara yerleştirmek için seçim bürosu gibi çalışmaktadır. İşine geleni KPSS’ye dahi bakmadan görevlendiren, işine gelmeyeni ise yıllarca süründüren Bakanlık, 2008 yılında şaibelerin adresi haline gelmiştir.
OKULLAR VEKALETEN KADROLAŞIYOR
Okullarda bugün 25 bin idareci kadrosu vekaletle görevlendirilmiştir. Yönetici Atama Yönetmeliği’nin yayınlanmasına karşın, Bakanlık hala yönetici ataması yapmamaktadır. Yönetici ataması yapacak kabiliyete sahip olmayan bir Bakanlığın, okullarımızı düşürdüğü durum gerçekten acıdır. Asaleten atanma şartları bulunan binlerce öğretmenimiz varken, siyaseten yapılan görevlendirmeler hukuk devleti ilkesini ayaklar altına almakla eşdeğerdir. Anlaşılan o ki, okullar da vekaleten kadrolaşma metodu yürütülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı artık bu skandala bir son vermeli ve bu ayıptan kendisini kurtarmalıdır. Ayrıca Sayın Bakan “yetkim dahilinde” diyerek, asaleten atadığı okul müdürlerinin gerçek atanma gerekçelerini de açıklamalıdır. MEB, kendi yayınladığı genelgeye rağmen yönetici atamalarına başlamayan, 2008/74 nolu Genelgenin talimatına uymayan valilik ve milli eğitim müdürlüklerini seyretmekten başka bir şey yapmamaktadır. Yönetici atama konusunda, sanki Türkiye eyaletlerden oluşmuş bir devlet gibi, her valilik başka başka uygulamalar yaparken, Milli Eğitim Bakanlığı yaşananlara sessiz kalmakta, müdahale etmemektedir. Bilhassa Bilecik, Erzurum gibi illerde yönetici atama konusunda yaşananlar yönetici adaylarını çileden çıkarmıştır. MEB ve valilikler yönetici atama konusundaki pişkinlikten, her türlü eleştiriye kulak tıkayan anlayıştan sıyrılmalıdır. Bu anlayış MEB’i çalışanlar gözünde günbegün değer kaybeden bir kurum haline getirmektedir.
TÜRKİYE OECD ÜLKELERİYLE YARIŞAMAYACAK KADAR GERİDE
OECD 2008 raporuna göre; OECD ülkelerinde sınıf başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 21.5, ortaöğretimde 24’tür. Bu oran İsviçre’de ilköğretimde 19.4 ortaöğretimde 19.1; Portekiz’de ilköğretimde 19, ortaöğretimde 22.7; İtalya’da ilköğretimde 18.4, ortaöğretimde 21; Almanya’da ilköğretimde 22.1, ortaöğretimde 24.7; Slovenya’da ilköğretimde 18.1, ortaöğretimde 20.5, İzlanda’da ilköğretimde 18.2, ortaöğretimde 19.7’dir. Sınıf büyüklüğü ülkemizde ilköğretimde 34.4, ortaöğretimde ise 32.1’dir. Ayrıca, bu rakamlar ülkemiz genelindeki ortalama sayılardır. Aslında ülkemizdeki rakamlar illere göre büyük farklılık göstermektedir. Ülkemizin birçok ilinde sınıf başına düşen öğrenci sayısı inanılmayacak rakamlara ulaşmış bulunmaktadır.
ÜLKELER
SINIF BAŞINA DÜŞEN ÖĞRENCİ SAYISI
PORTEKİZ
İLKÖĞRETİM
19.0
ORTAÖĞRETİM
22.7
İTALYA
İLKÖĞRETİM
18.4
ORTAÖĞRETİM
21.0
ALMANYA
İLKÖĞRETİM
22.1
ORTAÖĞRETİM
24.7
DANİMARKA
İLKÖĞRETİM
19.5
ORTAÖĞRETİM
20.1
SLOVENYA
İLKÖĞRETİM
18.1
ORTAÖĞRETİM
20.5
İNGİLTERE
İLKÖĞRETİM
24.5
ORTAÖĞRETİM
22.4
AMERİKA
İLKÖĞRETİM
23.1
ORTAÖĞRETİM
24.3
İZLANDA
İLKÖĞRETİM
18.2
ORTAÖĞRETİM
19.7
İSVİÇRE
İLKÖĞRETİM
19.4
ORTAÖĞRETİM
19.1
TÜRKİYE
İLKÖĞRETİM
34.4
ORTAÖĞRETİM
32.1
OECD ORTALAMASI
İLKÖĞRETİM
21.5
ORTAÖĞRETİM
24
5 YILDA OKUL, ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN VE DERSLİK SAYISI NE KADAR OLDU?
İlköğretimde öğrenci sayısı artarken, okul sayısında düşüş görülmektedir. 2002-2003 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 10 milyon 331 bin 645 öğrenci ve 35 bin 133 okul varken, 2007-2008 eğitim-öğretim yılında öğrenci sayısı 10 milyon 870 bin 570’e çıkmış, okul sayısı ise 34 bin 93’e düşmüştür. Yani 5 yılda öğrenci sayısı ilköğretimde 538 bin 925 artmış, okul sayısı bin 40 azalmıştır.
Ortaöğretimde ise öğrenci sayısı da okul sayısı da paralel bir artış göstermektedir. 2002-2003 eğitim-öğretim yılında 3 milyon 23 bin 602 öğrenci ve 6 bin 212 okul varken, 2007-2008 eğitim-öğretim yılında öğrenci sayısı 3 milyon 245 bin 322 ve okul sayısı da 8 bin 280 olmuştur.
Öğretmen sayısı ise 2002-2003 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 373 bin 303 iken, ortaöğretimde 137 bin 956 idi. Öğretmen sayısı 2007-2008 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 445 bin 452, ortaöğretimde de 191 bin 41 olmuştur. Öğretmen sayısı 5 yılda ilköğretimde 72 bin 149, ortaöğretimde 53 bin 85 artmıştır. Ancak elbette öğretmen artışı, öğrenci artışıyla doğru orantılı değildir. Bu nedenle okullarda öğretmen açığı giderilememektedir. Yeni yapılan derslik sayısı ise 2003 yılında 15 bin 253, 2004 yılında 28 bin 78, 2005 yılında 28 bin 698, 2006 yılında 28 bin 243, 2007 yılında ise 14 bin 762’dir. 2007 yılında yeni yapılan derslik sayısındaki ciddi düşüş dikkat çekmektedir.
İLKÖĞRETİM
EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI
Okul Sayısı
ÖĞRENCİ SAYISI
Öğretmen Sayısı
2002-2003
35.133
10.331.645
373.303
2003-2004
36.114
10.479.538
384.170
2004-2005
35.611
10.565.389
401.288
2005-2006
34.990
10.673.935
389.859
2006-2007
34.656
10.846.930
402.829
2007-2008
34.093
10.870.570
445.452
ORTAÖĞRETİM
EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI
Okul Sayısı
ÖĞRENCİ SAYISI
Öğretmen Sayısı
2002-2003
6.212
3.023.602
137.956
2003-2004
6.408
3.014.392
147.776
2004-2005
6.809
3.039.449
167.614
2005-2006
7.435
3.258.254
185.317
2006-2007
7.934
3.386.717
187.665
2007-2008
8.280
3.245.322
191.041
YILLAR
YENİ YAPILAN DERSLİK SAYISI
2003
15.253
2004
28.078
2005
28.698
2006
28.243
2007
14.762
TOPLAM
115.034
TÜRKİYE’DE OECD ÜLKELERİ İLE KIYASLANDIĞINDA ÖĞRETMEN BAŞINA DÜŞEN ÖĞRENCİ SAYISI FAZLA
Ülkemizde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da fazladır. OECD ülkelerinde ilköğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 16.2 iken, ortaöğretimde 13.2’dir.
Bu rakam İsveç’te ilköğretimde 12.1, ortaöğretimde 12.6; Belçika’da ilköğretimde 12.6, ortaöğretimde 9.9; Polonya’da ilköğretimde 11.5, ortaöğretimde 12.7; Lüksemburg’da ilköğretimde 11.3, ortaöğretimde 9; Macaristan’da ilköğretimde 10.4, ortaöğretimde 11.2’dir. Ülkemizde ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 24.4, ortaöğretimde 16.9’dur. Sınıf sayısında da belirttiğimiz gibi, bu rakamlar ülkemiz genelinin ortalamasını gösteren rakamlardır. Gerçekte bazı bölgeler ve illerimizde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı çok daha fazladır. Ortaöğretimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ilköğretime göre az olması, ilköğretim sonrasında ortaöğretime devamın az olmasındandır.
ÜLKELER
ÖĞRETMEN BAŞINA DÜŞEN ÖĞRENCİ SAYISI
FİNLANDİYA
İLKÖĞRETİM
15.0
ORTAÖĞRETİM
12.9
MACARİSTAN
İLKÖĞRETİM
10.4
ORTAÖĞRETİM
11.2
LÜKSEMBURG
İLKÖĞRETİM
11.3
ORTAÖĞRETİM
9.0
POLONYA
İLKÖĞRETİM
11.5
ORTAÖĞRETİM
12.7
İSVEÇ
İLKÖĞRETİM
12.1
ORTAÖĞRETİM
12.6
BELÇİKA
İLKÖĞRETİM
12.6
ORTAÖĞRETİM
9.9
HOLLANDA
İLKÖĞRETİM
15.3
ORTAÖĞRETİM
15.8
TÜRKİYE
İLKÖĞRETİM
24.4
ORTAÖĞRETİM
16.9
OECD ORTALAMASI
İLKÖĞRETİM
16.2
ORTAÖĞRETİM
13.2
ÜLKEMİZDE OKULLAŞMA ORANI İLKÖĞRETİMDE 97.3, ORTAÖĞRETİMDE 58.5
Ülkemizde okullaşma oranlarını inceleyecek olursak; 2007-2008 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde okullaşma oranı 97.3, ortaöğretimde ise 58.5’tir. Bu rakam geçen eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 90.1, ortaöğretimde 56.5, yükseköğretimde 20.1 idi. Okullaşma oranı 2002-2003 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 90.9, ortaöğretimde 50.5, yükseköğretimde 14.6; 2003-2004 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 90.2, ortaöğretimde 53.3, yükseköğretimde 15.3; 2004-2005 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 89.6, ortaöğretimde 54.8, yükseköğretimde 16.6; 2005-2006 eğitim-öğretim yılında ilköğretimde 89.7, ortaöğretimde 56.6, yükseköğretimde ise 18.8 idi. Okullaşma oranları AB ülkelerinde ise yüzde 100’e yakındır.
EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI
İLKÖĞRETİM
ORTAÖĞRETİM
YÜKSEKÖĞRETİM
2002–2003
90,98
50,57
14,65
2003-2004
90,21
53,37
15,31
2004-2005
89,66
54,87
16,60
2005-2006
89,77
56,63
18,85
2006-2007
90,13
56,51
20,14
2007-2008
97,37
58,56
—
TÜRK ÖĞRETMENLER DÜNYADAKİ MESLEKTAŞLARINDAN DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR
Türkiye’de eğitim çalışanları OECD ülkelerine göre daha fazla çalışmaktadır. OECD ülkelerinde ilköğretimde görev yapan bir öğretmen yıllık toplam 1.662 saat çalışırken, Türkiye’de yıllık toplam 1.832 saat çalışmaktadır. Bu rakam İspanya’da 1.425 saat, Portekiz’de 1.440 saat, Çek Cumhuriyeti’nde 1.652 saat, İngiltere’de 1.265 saat, Kore’de 1.554 saat, Hollanda’da 1.659 saatir. (Not: Öğretmenlerin çalışma saatlerinde; yıllık ders saati değil, toplam çalışma saati baz alınmıştır.)
ÜLKELER
ÖĞRETMENLERİN TOPLAM ÇALIŞMA SAATİ
AVUSTURYA
1.784
DANİMARKA
1.680
İNGİLTERE
1.265
KORE
1.554
HOLLANDA
1.659
PORTEKİZ
1.440
İSVEÇ
1.767
ÇEK CUMHURİYETİ
1.652
YUNANİSTAN
1.762
NORVEÇ
1.688
İSPANYA
1.425
TÜRKİYE
1.832
OECD ORTALAMASI
1.662
Türk öğretmenler dünyadaki meslektaşlarına göre fazla çalışmasına karşın, daha düşük ücret almaktadır. OECD ülkelerinde göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık ortalama 27 bin 828 dolar, 15 yıllık bir öğretmen 37 bin 832 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen ise 46 bin 290 dolar kazanmaktadır. Almanya’da ilköğretimde en düşük derecede görev yapan bir öğretmen yılda 40 bin 277 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen 52 bin 259 dolar, Lüksemburg’da en düşük derecede görev yapan bir öğretmen yılda 50 bin 301 dolar, en yüksek derecede görev yapan bir öğretmen 102 bin 519 dolar, Kore’de göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda 30 bin 528 dolar, en yüksek derecede görev yapan bir öğretmen ise 84 bin 263 dolar kazanmaktadır. Ülkemizde ise göreve yeni başlayan bir öğretmen, yıllık 10 bin 209 dolar, en üst derecedeki bir öğretmen de 11 bin 831 dolar kazanmaktadır. (Türkiye’deki maaşlar 2009 yılına, OECD ülkelerindeki maaşlar ise 2006 yılına aittir. OECD ülkelerindeki ve Türkiye’deki maaşlar brüt olarak hesaplanmıştır.)
ÜLKELER
İLKÖĞRETİMDE GÖREVE YENİ BAŞLAYAN ÖĞRETMEN MAAŞI (DOLAR)
İLKÖĞRETİMDE EN ÜST DERECEDEKİ ÖĞRETMEN MAAŞI (DOLAR)
AVUSTRALYA
31.171
42.688
FRANSA
23.317
46.280
ALMANYA
40.277
52.259
İRLANDA
29.370
55.132
İTALYA
24.211
35.686
JAPONYA
26.256
62.645
KORE
30.528
84.263
İSKOÇYA
29.498
47.050
LÜKSEMBURG
50.301
102.519
İSPANYA
33.024
47.695
İNGİLTERE
29.460
43.058
TÜRKİYE
10.598
12.281
OECD ORTALAMASI
27.828
46.290
Öğretmenler gibi diğer eğitim çalışanları da geçinebilmek için büyük çaba sarfetmektedir. Öğretmeni, memuru, hizmetlisi, teknisyeni, daktilografı, üniversite personeli ile bir bütün olan eğitim çalışanları, ne yazık ki ekonomik krize karşı ayakta durabilmek için mücadele vermektedir. Ekonomik krizin etkilerini iyiden iyiye hisseden eğitim çalışanları, sık sık yapılan zamlar nedeniyle belini doğrultamamaktadır. Çocuğunu dershaneye gönderemeyen, ailesinin ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamayan eğitim çalışanları, çareyi ek iş yapmakta bulmaktadır.
Ayrıca özür grubu atamalarıyla ilgili birçok çalışan mağdurdur. Bakanlık; çalışanların yükselen feryatlarına kulağını tıkamıştır. Şu an bakanlığın uygulaması sonucu eşlerinden ve çocuklarından binlerce kilometre uzakta görev yapmak zorunda bırakılan bir öğretmenin aklında eşi ve çocuğu varken, öğretmenlerin derslerinde başarılı olması, öğrencilerine faydalı olması nasıl düşünülebilir? Bakanlığımız geçen haftalarda kamuoyuna yaptığı açıklamada sözleşmeli öğretmenlerle kadroluların eş durumu tayinlerinin aynı kıstaslara göre yapılacağını duyurmasına karşın uygulamada bunun tamamen tersini yapmıştır. Birçok ilde sözleşmelilere hiç kontenjan ayılmamış, sadece birkaç ilde göstermelik sayı vermiştir Yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için ivedilikle illere verilen eş durumu kontenjanlarının kadrolu veya sözleşmeli diye fark gözetmeden tüm okulların, tüm öğretmenlere açık gösterilmesi, bunun yanında tercihlerine yerleştirilmeyen öğretmenlerinse il emrine verilerek gerekli okullara görevlendirilmesi gerekmektedir.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in, 2008-2009 eğitim-öğretim yılının ilk yarı yıl karnesi kırıklarla doludur. Hatta Bakan, ikinci dönem derslerine çok çalışsa bile sınıfını geçecek gibi görünmemektedir. Bakan ÇELİK, derslik ve öğretmen açığının giderilmesi, öğretmen atamaları, eğitime ayrılan bütçe, ders kitaplarının denetimi, eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarına duyarlılık, ek ders ücretleri, ekonomik krize karşı çalışanını koruma, çalışanının hakkını savunma, mevzuatı ve mahkeme kararlarını uygulama, aldığı görevi yerine getirme başarısı ve eğitim sisteminin sorunlarını çözme becerisi derslerinden sıfır puan almıştır.
Bakan ÇELİK’in elbette tüm dersleri kötü değildir. Güvencesiz öğretmen istihdamı yani sözleşmeli, ücretli, vekil öğretmenlik uygulaması, atamalarda usulsüzlük, kadrolaşma, adam kayırma, vekaleten görevlendirmeler, keyfi uygulamalarla eğitim çalışanlarını birbirine düşürme, eğitimcileri aldatma, popülist politika üretme, okulların giderlerini velilerin ve okul yönetiminin sırtına yükleme, sendikalarla ilişkilerde taraf tutma ve eğitimi siyasallaştırma derslerinden Bakan tam 100 puan almıştır. Bakan’ı 100 puan aldığı derslerinden dolayı kutluyoruz(!)
Bu performansla Hüseyin ÇELİK’e Milli Eğitim Bakanı olduğunun hatırlatılmasında fayda görülmüştür. Sayın Bakanın, temsil ettiği kesimin beklentilerine karşı duyarlılığının artırılması için gayret gösterilmesi eğitim hayatımızın sağlığı açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle Bakan ÇELİK’in ikinci dönem derslerine daha çok çalışması ve kırık notlarını düzeltmesi için ikaz edilmesine karar verilmiştir.
Hüseyin ÇELİK, 2003 yılından beri Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapmaktadır. Bakan’ın aradan geçen süre boyunca eğitim ve eğitim çalışanları adına yaptığı olumlu icraatların sayısı oldukça azdır. Çalışanıyla ters düşen, çalışanına sahip çıkamayan, eğitimin sorunlarını çözmek yerine, popülist politikalarla günü kurtarmaya çalışan Hüseyin ÇELİK, eğitim camiasında itibar kaybına uğramaktadır.
Öte yandan velilerimize karne ile ilgili birtakım uyarılarımız olacaktır. Karnesindeki kırıklardan dolayı çocuklarınızı cezalandırmayın. Karne elbette bir öğrencinin başarısının göstergesidir ancak, hayat memat meselesi değildir. Karneye çok büyük önem atfederseniz, çocuğunuz üzerinde baskı kurmuş olursunuz ve istenmeyen trajedilere davetiye çıkarırsınız. Bu nedenle velilerin çocuklarına karşı daha hoşgörülü davranması, çocuğunu diğer çocuklarla kıyaslamaması, karnenin dünyanın sonunun olmadığını çocuğuna anlatması gerekmektedir.
Bu vesileyle ikinci kanaat döneminin öğrencilerimiz için başarılı; eğitim çalışanları için verimli geçmesini temenni ediyor, iyi tatiller diliyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.