Mehmet Akif’i ölümünün 74. yılında özlemle, minnetle, rahmetle anıyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
O Akif ki; 23 Nisan 1920’de açılan birinci Büyük Millet Meclisi’ne Burdur milletvekili olarak katıldı. Ankara’ya geldikten sonra Anadolu’yu karış karış dolaştı. Gittiği her yerde, camilerde, hükümet meydanlarında yaptığı konuşmalarla geniş halk kitlelerine Millî Mücadele’nin önemini, düşmana karşı koymanın zorunluluğunu, Anadolu’yu da kaybedersek gidecek yerimizin kalmadığını anlattı. Kastamonu’daki Nasrullah Camii kürsüsünde meşhur vaazını verdi. İstiklâl mücadelesi tarihimizin arka plânında rol oynayan bu çok önemli vaazında Akif, Osmanlı Devleti’nin düştüğü son durumu izah ediyordu. Son çarenin Batı sömürgeciliğinin karşısına insanla ve silâhla dikilmek olduğunu, hissî, mantıkî ve heyecanlı bir üslûpla, yer yer şiir ifadesiyle, hatta şiirlerle anlatıyordu. Bu konuşma o sırada Ankara’da basılmakta olan Sebîlürreşâd dergisinde çıkıyor, memleketin her tarafına süratle yayılıyor, ordu kumandanlarınca ayrı broşürler hâlinde basılıp askere ve halka dağıtılıyor, minberlerde ve kürsülerde tekrar tekrar okunuyordu. Kurtuluş Savaşı’nda halkın ve askerin büyük bir şevkle birlik ruhu teşkil etmesinde, Mehmet Akif’in gerek bu mühim vaazının, gerekse bundan sonraki vaazlarının ve yazılarının büyük rolü olmuştur.
Türkiye’nin en buhranlı günlerinde bu ülke için, bu vatan için, bu millet için yaptıkları tartışılmaz. Acaba hangimiz, hiçbir maddî karşılık beklemeksizin ülkemiz için, insanımız için Akif’in yaptığı bu fedakârlıkları yaptık? Yoksa kolayı seçip, maneviyatı dağlar aşan bu dava adamını anlayamadığımız gibi aziz anısına vefasızlık mı gösterdik?
Akif, hayatını öylesine güzel, temiz, duru yaşadı ki, geride utanılacak hiçbir şey bırakmadı. Bu, öylesine berrak bir hayattı ki "Yalan söylemeye muhtaç olmayarak yaşadı" diye de anlatılabilirdi. Hâlbuki dünyada çok az insan bunu başarabilmişti. Türk Milleti ona ‘Milli Şair’ payesini boşuna vermedi. İstiklal Marşı yazma yarışmasına sadece ve sadece para ödülünü duyup ‘ İstiklal Marşı para için yazılamaz’ dediği için katılmak istememesi de bundandır.
Mehmet Akif, Türk milletine cesaret ve vatan sevdası aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek ülküsü ile kaleme aldığı, ‘Milletimin malıdır’ dediği Türk İstiklal Marşına, korkma sözüyle başlıyor. Şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara meydan okuyor. O gün meydan okunan düşmanın maaşlı maşalarının bugünkü durumu ise kemikleri sızlatıyor.
O, sadece Safahat şairi değil, sadece Çanakkale’yi destanlaştıran şair değil, sadece İstiklâl Marşı şairi değil, aynı zamanda örnek bir ahlâk ve karaktere sahip, ideal bir insandır. Onun bu örnek ahlâk ve karakterinin, yeni yetişen nesillere anlatılması, sevdirilmesi bugün bir vazifedir. Çünkü içinde yaşadığımız olaylar, böyle bir ahlâk ve karakterden mahrum kişilerin, ülkeyi nasıl içinden çıkılması zor olaylara sürükleyeceğini apaçık ortaya koymaktadır. Yapılan sadece saygısızlık değil; gaflet, dalalet hatta ihanet ile eşdeğerdir.
1873 yılında İstanbul’da doğdu, 27 Aralık 1936 yılında aynı kentte öldü diye yazar kaynaklar. Ama biz biliriz ki topluma mal olan insanlar asıl vefasızlık gösterilince ölür. Ruhun şad olsun Milli Şair. İyi ki bu acziyet içerisinde olan insanları görmedin, onlarla hasbıhal etmedin. Yoksa en iyi yaptıkları şeyi yapar seni bile kutsal değerlere bağlılıkta kıskandırırlardı. Gerçek niyetleri ortaya çıkınca da Yavuz hırsız olup bu milletin asıl sahiplerini susturarak, diledikleri gibi at oynatacaklarını sanırlardı.
‘Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Demiştin ya, seni anlamaktan aciz bu aymazlar, Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın dediğin Milli Marş’ımızın gençlerimizin zihnine kazınmasını 1915’te önleyemeyenlerin yapamadığını yapıyorlardı az daha. Şükür ki Milletin hassasiyetini kendi hassasiyeti sayan onurlu duruşun yıkılmayan kalesi Türk Eğitim Sen olması gereken yerdeydi. Türk Eğitim – Sen gereken cevabı anında verdi.
1-5 Kasım 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen 18.Milli Eğitim Şurasında yazılan, çizilen ve konuşulanlar deyim yerindeyse tam anlamıyla “ Mehmet Akif’in kemiklerini sızlattı”
18. Milli Eğitim Şurasında, Eğitim Ortamları, Kurum Kültürü ve Okul liderliği komisyon raporunun 33. Maddesi aşağıdaki şekildedir.
Madde 33- Törenler ve toplantılar, paylaşma, bütünleşme, denetim ve kontrol mekanizmaları olup okul yönetimi tarafından, kültürü etkileme, değiştirme ve yeni değerlerin paylaşılması amacıyla rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinlikler olmaktan çıkarılıp yoğun olarak ortak duygu ve değerlerin paylaşımını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.
Bu madde, ilgili komisyon tarafından Şura Genel Kuruluna getirilmiş ve Şurada hiç tartışılmadan geçirilmiştir. Andımızın kaldırılması ile ilgili önerge şura üyeleri tarafından, Türk Eğitim Sen’in uyarıları ile reddedilirken, bu ihanet maddesinin el altından geçirilmesi son derece önemlidir.
Türk Eğitim Sen – Genel Merkezi olarak, ihanet maddesinin şûra kararından çıkarılması için hem Milli Eğitim Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’ ya hem de Şûra Genel Sekreterliği’ne yazı yazdık. Bu maddenin şûra kararları arasında yer alması durumunda, Türkiye’nin her yerinde eylem yapacağımızı ifade ettik. Ayrıca Talim Terbiye Kurulu Başkanı Sayın Merdan Tufan ile yaptığımız görüşmede, maddenin yeniden düzenlenmesini istedik.
Yazdığımız yazıda, “Son derece ustaca kaleme alınmış ve gerçek niyeti bir okuyuşta anlamanın zor olduğu bu madde, Eğitim ortamları, Kurum kültürü ve Okul liderliği komisyonu tarafından Şura Genel Kuruluna getirilmiş ve Şurada hiç tartışılmadan geçirilmiştir. Andımızın kaldırılması ile ilgili önerge şura üyeleri tarafından, Türk Eğitim Sen’in uyarıları ile reddedilirken, bu maddenin el altından geçirilmesi son derece düşündürücü olmuştur. Milli Eğitim şurasında alınan bu karar her türlü istismara açık bir maddedir. Anılan maddenin hayata geçirilmesi durumunda artık İstiklal Marşımız, Andımız ve Milli Bayramlarla ilgili kutlama programlarında katılım zorunlu olmayacaktır. Ülkemizde özerkliğin tartışıldığı bir dönemde, Milli Eğitim Şûrasında böylesine sorumsuz bir karar alınması bir takım çevrelerin iştahını kabartacak, art niyetli kişilere hizmet edilmiş olacaktır. Anayasanın Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması başlıklı 14. Maddesi gereğince, “(Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir hükmü yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca bazı sendikalar ve bir takım çevreleri memnun edebilmek için milli duygularımıza tercüman olan İstiklal Marşının ve Andımızın görmezden gelinmesi ne Anayasamızın yukarıdaki maddesi ile ne de Milli Eğitim Temel Kanunu, Atatürk İnkılâp ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği başlıklı 10. maddesi “Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılâp ve ilkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir.
Milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin, eğitimin her kademesinde, özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçılmadan öğretilmesine önem verilir; çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleşmesine çalışılır ve bu maksatla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile işbirliği yapılarak Mili Eğitim Bakanlığınca gereken tedbirler alınır.”maddesi ile bağdaşmamaktadır.
İstiklal marşının söylenmesi zorunlu olmaktan çıkarılması halinde milli birlik ve beraberliğimiz büyük zarar görecektir. Yeni nesillerin milli şuurla bezemek mümkün olmayacaktır. Ne olduğunu, nereden geldiğini, hangi kültüre ait olduğunun farkında olmayan, vatan millet sevgisinden nasiplenmemiş bir nesil oluşacaktır ki, buna kimsenin başta Milli Eğitim Bakanlığı’nın müsaade etmemesi gerekir.
Söz konusun maddenin Şura Kararları arasından çıkarılmaması halinde, ülke genelinde ciddi tepkiler oluşacağı da açıktır. MEB Şûra Yönetmeliğinin verdiği yetki çerçevesinde, Milli Eğitim Bakanının onayı gerekmektedir, Bakan onayı olmaksızın kararların Şura kararı olarak yayınlanması mümkün değildir” denilmiştir.
Büyük bir ustalıkla hazırlanan ve el altından geçirilen bu madde, toplumda bir kesimin İstiklal Marşımızdan, milli bayramlardan rahatsızlık duyduğunun en somut kanıtıdır. Öte yandan Ulu Önder Atatürk’ün 23 Nisan 1920’de açtığı TBMM çatısı altında bugün bölücü söylemler dikkat çekmekte, PKK terör örgütünün talepleri dillendirilmektedir. Ayrı bir devlet kurma peşinde olanlar, demokratik özerklik, ana dilde eğitim gibi çeşitli taleplerle karşımıza çıkmaktadır. Ülkeyi yönetenlerin eseri olan bu tablo, 87 yıllık Cumhuriyet tarihine düşen kara bir lekedir. Açılım adı altında bölücü güçlerin daha da palazlanmasına neden olanlar, bunun sorumluluğunu da taşımalıdır. Bu topraklarda kardeşçe yaşayan insanlarımız arasında ayrıştırma politikası uygulanması, üniter yapının ortadan kaldırılması, milli birlik ve beraberliğimizin zedelenmeye çalışılması asla kabul edilemez. Bu noktada, özerkliğin, federasyonun, iki dilliliğin tartışıldığı bir dönemde, Milli Eğitim Şûrasında böylesine bir karar alınması, birtakım odakların amacına hizmet etmiş olacaktı.
Türk Eğitim-Sen’in gayretleri sonucunda söz konusu madde şûra kararları arasında değiştirilerek yer almıştır. Numarası değiştirilen maddenin yeni hali şu şekildedir:
Eğitim Ortamları, Kurum Kültürü ve Okul liderliği
Madde 29. Ulusal ve resmi bayram törenleri ile belirli gün ve haftalarda yapılacak toplantılar ve kutlamalar; toplumda bütünleşme, paylaşma, denetim ve kontrol mekanizmaları olup yönetimlerce bu faaliyetler şenlik ve festival şeklinde kutlanmalı, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının desteği sağlanmalıdır. Bu faaliyetler kültürü etkilemeyi ve yeni değerlerden etkilenmeyi, ortak duygu ve değerlerin devamlılığını sağlayacak, ancak öğrencilerin derslerden uzun süre ayrı kalmayacakları şekilde düzenlenmelidir.
Ne yazık ki; İstiklal Marşının, öğrenci andının, milli bayramlar için yapılan törenlerin tartışmaya açıldığı bir dönemden geçiyoruz. Cumhuriyetin bize en büyük kazanımlarını içine sindiremeyenler, harekete geçmiştir. Türk Eğitim-Sen olarak öğrenci andının kaldırılması için propaganda yürütenleri, İstiklal Marşımızı tartışma konusu yapanları, milli bayramlarda yapılan törenlerle kavgalı olanları şiddet ve nefretle kınıyoruz. Bu noktada, ihanet maddesinin sendikamızın talepleri doğrultusunda değiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Türk Eğitim-Sen; ülkemizin birliği ve dirliğine dinamit konulmasına, Cumhuriyetin kazanımlarına, değerlerimize saldırılmasına asla müsaade etmeyecektir.