Bilindiği gibi 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 37.maddesinin 8.fıkrasında 6528 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 22.maddesiyle değişiklik yapılmış ve MEB’deki yöneticilerin görev süreleri 4 yılla sınırlandırılmıştır. Bu şekilde değiştirilen KHK’ya dayandırılarak çıkarılan 10 Haziran 2014 tarih ve 29026 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelikle mevcut yöneticilerden yürütmekte oldukları yönetim görevinde dört yıllık görev süresini dolduranların öğretim yılı sonu itibarıyla yöneticilik görevlendirmelerine son verilmiştir. Bu yöneticilerle ilgili -bulundukları eğitim kurumunda sekiz yılını dolduranlar için bir başka eğitim kurumuna olmak üzere-görev süresi uzatma değerlendirmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmede 75 ve daha üzeri puan alanların görev süresi uzatılmış,75 altında alanların ise yöneticilik görevlerine son verilmiştir. Müdür yardımcılığında ise dört yıllık görev süresi dolanların görevlerine son verilmiş, müdür yardımcısı olmak okul müdürünün el altından yaptığı, tamamen keyfi ve kritersiz bir şekilde düzenlenen inhasına bağlanmıştır.
Hem müdür görev süresi uzatmalarında, hem yeniden ve ilk defa müdür görevlendirmelerinde yapılan mülakatlarda, hem de müdür yardımcısı görevlendirmelerinde hiçbir liyakat kriteri dikkate alınmamış, tamamen keyfi, objektiflikten uzak değerlendirmeler ve tutumlarla yandaş kadrolaşması yapılmıştır.
Bu süreçte objektiflikten uzak ve tamamen yandaş kayırmacı değerlendirmelerle hak kaybına uğratılan üyelerimiz tarafından, sendikamızın rehberliğinde, yapılan değerlendirme işlemlerine çok sayıda dava açılmış ve bu davaların tamamında “değerlendirmelerin objektiflikten uzak yapıldığı, hiçbir somut belgeye dayanmadığı” gerekçesiyle yürütmesinin durdurulması ve devamında iptal kararları verilmiştir. Yargı kararlarına istinaden yapılan yeniden değerlendirmelerde adeta hukuka meydan okurcasına aynı hukuksuzluk ve suistimalde ısrar edilmiştir. Mahkeme kararlarının şeklen uygulanırmış gibi yapılarak içerik açısından uygulanmayıp boşa çıkarılmasıyla ilgili bu tutumu gösteren yöneticiler hakkında suç duyurularında bulunulmuş, haksız uygulamaların iptali istemiyle davalar açılmış ve mahkemelerce tekrar tekrar iptal kararları verilmiştir. Ancak yargı kararları uygulanması gerektiği gibi uygulanmayarak dava açan yöneticilerin bir kısır döngü içerisine girerek artık bıkmaları ve hukuktan ümitlerini kesmeleri amaçlanmıştır.
4 yılını dolduran yöneticilerin yeniden değerlendirmeye tabi tutulması ve bunlarla ilgili iş ve işlemleri düzenleyen mevzuat olan ve 10 Haziran 2014 tarih ve 29026 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelikle ilgili olarak ta Türk Eğitim Sen Genel Merkezimizce Danıştay nezdinde genel iptal davası açılmış ve açılan bu davada ilgili Danıştay dairesinin yürütmeyi durdurma kararı vermemesine yaptığımız itirazda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2014/1151 Y.D. İtiraz nolu ve 18.02.2015 tarihli kararı ile Yönetmeliğin “Yönetici görevlendirmede esas alınacak hususlar” başlıklı 10. Maddesinin 9. Fıkrasının, “Müdür başyardımcılığı ve müdür yardımcılığına görevlendirme” başlıklı 23. Maddesinin 1. Fıkrasında hiçbir ölçüt ve duyuruya yer verilmemesine ilişkin eksik düzenleme, Ek-1 Değerlendirme Formunun “Açıklama” başlıklı kısmının 3. Maddesinde “en az altı ay çalışmış olma” şartının İlçe Milli Eğitim Müdürü, Eğitim Kurumundan Sorumlu Şube Müdürü ve İnsan Kaynaklarından Sorumlu Şube Müdürleri için aranmamasına ilişkin eksik düzenleme yönünden itirazın kabulüne karar verilmiş ve bu kararla 6 ay birlikte çalışmadıkları değerlendiriciler tarafından yapılan tüm müdür değerlendirmeleri ve duyuru yapılmadan ve herhangi bir kriter getirilmeden yapılan müdür yardımcısı görevlendirmeleri hukuken dayanaksız hale gelmiş ve iptal edilmeleri bir hukuki sonuç olarak karşımıza çıkmıştır. aMEB’in açık bir hukuki gereklilik olan Danıştay İDDK kararını uygulama konusunda ayak sürümesi üzerine Türk Eğitim Sen Genel Merkezimizce 23.06.2015 tarih ve 795 sayılı ile MEB’e yazı yazılarak müracaat edilmiş ve “hukuka aykırılığı yargı kararlarıyla da sabit olan görevden alma işlemlerinin iptali ile mağdur edilen tüm eğitim kurumu müdürü, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcılarının haklarının iade edilerek göreve başlatılmaları, yönetmelikte yargı kararı doğrultusunda değişiklik yapılması ve yönetmelikte yer alan eğitim kurumları müdürlerinin değerlendirme sürecine dair hükümlerin yeniden düzenlenmesi, bu düzenleme yapılırken yargı kararının gerekçeleri de dikkate alınarak, değerlendiricilere keyfi ve sınırsız takdir hakkı bırakılmayacak şekilde, somut ve objektif ölçme ve değerlendirme kriterlerinin belirlenmesi, görev süresi sona eren tüm eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirme işlemlerinin ertelenmesi ve yargı kararının ivedilikle uygulanması “istenmiştir.
Genel Merkezimizin bu ikazına rağmen hukukun gerektirdiği iptal ve göreve başlatma işlemlerinin yapılmaması üzerine genel merkezimizce Ankara 16.İdare Mahkemesine 2015/2358 esas no’lu dava açılmıştır. Dava dilekçesinde 2577 sayılı Yasa’da yer alan “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir.” hükmünden bahisle, dava konusu işlemin uygulanması neticesinde eğitim kurumu yöneticilerinin görevi ve görev yerinin değişmesi ve bu değişikliklerin ülke genelinde tüm görev ve görev yeri belirlemelerini etkileyeceği, ayrıca yöneticilik görevinden ayrılan kişilerin uğradıkları maddi ve manevi zararların her geçen gün artması dikkate alındığında, dava konusu işlemin telafisi güç ve imkansız zararların doğmasına sebebiyet vereceği ifade edilerek, iptali istenilen işlem sebebi ile ilgili davalı idareden savunma alınmaksızın yürütmeyi durdurma kararının verilmesi istenmiştir.
Bu aşamada Milli Eğitim Bakanlığınca 6 Ekim 2015 tarih ve 29494 Sayılı Resmi Gazete’de Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine Dair Yönetmelik yayınlanmış ve eski yönetmelikte olan görev süresi uzatılması ile ilgili değerlendirme de dahil pek çok değişikliğe gidildi. Yargıya taşınmış bir işlemin yargıdan iptal yoluyla dönmesi halinde o yargı kararının uygulanmasının söz konusu işlemin dayanağı olan mevzuata göre yapılması ve hukuki metinlerin geriye doğru yürümezliği esas olmasına rağmen MEB Hukuk Baş müşaviri Hayati CANKALOĞLU, hukukun hukukçu eliyle nasıl ters yüz edildiği ve katledildiğinin belgesi niteliğinde bir görüş yayınlamış ve eski yönetmeliğe göre tesis edilmiş işlemlerin yargıdan dönmesi halinde yargı kararının uygulanmasının yeni yönetmeliğe göre yapılmasının uygun olacağını hukuki bir mütalaa olarak ortaya koymuştur. Hayati CANKALOĞLU’nun bu hukuka aykırı görüşü illerde temel alınarak yargı kararının sözde uygulaması yapılmış ve yargı kararına sahip yöneticiler eski yönetmelikte olmayan, yeni yönetmelikle getirilen mülakat işlemine tabii tutulmuşlardır.
Bundan sonraki pek çok yanlış uygulamaya dayanak olan bu görüş, pek çok hukuksuzluğa yol açacaktır. MEB’in bu hukuki olamayan görüşünü değiştirmesi için yapmış olduğumuz tüm çağrılar boşta kalmış, hukuksuzlukta ısrar edilmiştir.
Genel Merkezimizce, pek çok hukuksuzluğa zemin oluşturan bu görüşün sahibi Hayati CANKALOĞLU’na 16.11.2015 tarih ve 2015/158469 soruşturma numarasıyla suç duyurusunda bulunulmuş, yine Ankara 11.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne de 2015/508 esas numarası ile 100.000 TL’lik tazminat davası açılmıştır.
Yıllardır hukuksuz işlemlerin ve hukukun katli anlamındaki işlerin nerdeyse adresi haline gelen MEB, artık kendine gelmeli ve hukuk çizgisinde sapan bürokrat ve yöneticileriyle ilgili gerekeni de yapmalıdır. Unutulmasın ki Türk Eğitim Sen hiçbir hukuksuzluğu karşılıksız bırakmaz; er veya geç bu hukuksuzluğu yapanlara hesap sorar.