Çağdaş dünyada, toplumların gelişmişlik ölçütlerinden bir tanesi de toplumun sivil örgütlenmesidir. Belki de gelişmiş bir toplumun en başta gelen özelliği, o toplumdaki, sivil toplum örgütlerinin sayısı ve çokluğudur. Çünkü demokrasi, "Bilinçli bireylerle" varolabilecek ve işleyebilecek bir yönetim sistemidir. Toplumda, bilinçli bireyler ekseriyeti oluşturuyorsa, ancak o zaman demokrasinin varlığından bahsedilebilir.
Bireylerin yönetime müdahale edemediği, sorgulama ve denetim mekanizmasının toplum tarafından yürütülmediği yönetim anlayışlarında, "Demokrasinin" varlığı sözkonusu olmamaktadır. Fert fert kişilerin yönetime müdahil olması ise pek tabi ki mümkün değildir. İşte bu noktada sivil toplum örgütlerinin gerekliliği ve önemi ortaya çıkmaktadır. Kişiler, ancak bir araya gelerek oluşturdukları sivil toplum kuruluşları eliyle yönetime ve yöneticilere müdahil olma imkanını elde edebilmektedirler. Nitekim gelişmiş ülkelerdeki sosyal yapılanmalarda, sivil toplum kuruluşlarının etkinliği ve belirleyiciliği tartışılmaz bir olgudur.
Bu anlamda, ülkemizde de köklü bir değişim görülmektedir. On beş yirmi yıl öncesine kadar oda, sendika, birlik ve dernek gibi örgütlemeler; hem sayıca daha az hem de ilgi alanlarıyla sınırlı olan işlevleri yeterince etkin değildi. Ayrıca toplumun ve sistemin, bu kuruluşlardan beklentileri de alt düzeyde kalıyordu. Ancak günümüzde, özellikle memur sendikalarının faal hale gelmesiyle, sivil toplum örgütü anlayışında bir dönüşüm meydana gelmiştir. Artık hem temsil edilen kesimler hem de toplum, kuruluşlardan yalnız ilgi alanlarında değil, toplumsal gelişmelerde de taraf olmasını beklemektedir. Bu durum, toplumsal gelişim sürecine de olumlu katkılar sağlamaktadır.
Bu bağlamda, sendikamız da önemli ve tarihi bir görevin sorumluluğu altındadır.
Ülkemizin elit bir kesimini oluşturan eğitim çalışanları; milli hassasiyetlerini, mesleki hayallerini, onurlu ve güçlü gelecek beklentilerini Türk Eğitim-Sen potasında hamur etmişler ve ülkemizin en muteber kuruluşlarından birisini vücuda getirmişlerdir. Bugün geldiğimiz noktada sendikamız, mesleki anlamda çalışanların ve ilgililerin en başta gelen güvenilir referans kaynağı olmuştur. Bunun yanı sıra ülkemizde cereyan eden her türlü gelişmede de toplumumuzun, duruşunu dikkate aldığı ve takdir ettiği milli bir kuruluş olarak seviyeli bir konumu yakalamıştır.
Tabi ki, bu noktaya kolay gelinmedi. Özellikle son dönemlerde baskı, dayatma ve keyfi uygulamaların hedefi olan mensuplarımız; onurlu duruşlarından taviz vermemiş, ilkeli tutumlarını sürdürmüş ve her zaman olduğu gibi yine gayri ahlaki saldırıları püskürtmüştür.
Bu süreçte, her kademedeki yönetici arkadaşlarımızın ve üyelerimizin üstün gayret ve destekleriyle Türk Eğitim-sen, güçlü bir sivil toplum kuruluşu haline gelmiştir. Bugün sendikamız; kurumsal yapısı, faaliyetleri, iddiaları ve duruşuyla eğitim çalışanlarının ve toplumumuzun parlayan ışığı olmuştur.
Türk Eğitim-sen bundan sonra da özlenen büyük Türkiye yürüyüşünde yine yolbaşçı olmaya devam edecektir. Yöneticisiyle, temsilcisiyle, üyesiyle ve gönül verenleriyle bu ülkünün peşinden yorulmak bilmeden koşmaya devam edecektir.
Biz inanıyoruz ki, bu yürüyüşümüz; mesleki anlamda erdemli bir mücadele olmasının yanı sıra aynı zamanda milli, tarihi ve ulvi bir hizmettir.
Bu hizmete gönülleri ve emekleriyle katkıda bulunmayı arzulayan, yarınlara iz bırakmayı faziletli bir yaşamın amacı olarak kabul eden, yüz binlerce kişilik bu güç birliği ailesinin bir mensubu olmayı çocuklarına bırakacağı en büyük miras olarak değerlendiren, demokrasinin kendilerine verdiği müdahil olma hakkını kullanmak isteyen tüm eğitim çalışanlarını kervanımıza davet ediyoruz.
Biz, birlikte "Güçlüyüz."
Unutmayalım:
Ya çaresizsiniz. Ya çare sizsiniz!