Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk düzenlediği basın toplantısıyla 2011 yılını değerlendirdi.
Basın toplantısına, Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı ve Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri Önder Kahveci, Türk Büro-Sen Genel Başkanı ve Türkiye Kamu-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Fahrettin Yokuş, Türkiye Kamu-Sen Genel Eğitim Sekreteri ve Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı Nazmi Güzel, Türkiye Kamu-Sen Genel Toplu Görüşme Sekreteri ve Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak, Türkiye Kamu-Sen Genel Basın Sekreteri ve Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Celal Karapınar, Türkiye Kamu-Sen Genel Dış İlişkiler Sekreteri ve Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci, Türkiye Kamu-Sen Genel Sosyal İşler Sekreteri ve Türk Yerel Hizmet-Sen Genel Başkanı İlhan Koyuncu ve genel merkez yöneticileri katıldı.
Konuşmasında kamu çalışanları açısından 2011 yılının çetin geçtiğini belirten Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, kamu çalışanlarının haklarını geriletecek, iş güvencesini ortadan kaldıracak birçok kanun tasarısının ve KHK’ların gündemi meşgul ettiği bir yıl olduğunu söyledi.
Verilen mücadele için “2011 yılında Türkiye Kamu-Sen ve etrafında kader birliği yapmış 400 bin kamu çalışanının, ülkemizin üzerinde bulunduğu hassas dengelerin korunması ve çalışma hayatının geliştirilmesi için verdiği destansı mücadele, gösterdiği kararlılık ve onurlu duruş her türlü takdire şayandır.” ifadesini kullanan Koncuk, dönüp bakıldığı zaman ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan hatırlamak istemeyeceğimiz bir yılı geride bıraktığımızı kaydetti.
Yıl içerisinde ekonomik anlamda birçok kalemde yapılan zam oranlarına da dikkat çeken Genel Başkan, memur maaşlarının bu oranlar karşısında eridiğini vurguladı. Anayasa değişikliğinde yer alan toplu sözleşme hakkını kullanmak için gerekli yasal düzenlemenin hala yapılmadığını işaret eden Koncuk, 2012 yılının, devletimizin, milletimizin ve kamu çalışanlarının varlığının tehdit altında olmayacağı, raporlar, tasarılar, uygunsuz anayasa değişiklik talepleri ve dayatmalarla devletimizin altının oyulmayacağı; hiçbir ülkenin taşeronluğunu yapmadan, tüm vatandaşlarımız ve komşu ülkeler ile birlikte mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşayacağımız bir dönemin başlangıcı olması ümidini taşıdıklarını ifade ederek sözlerini tamamladı.
Genel Başkan İsmail Koncuk’ın yaptığı basın açıklamasının tam metni aşağıdadır.
“ Değerli basın mensupları,
Türkiye Kamu-Sen’in düzenlediği, 2011 yılının bu son basın toplantısına hoş geldiniz derken; 2012 yılının, başta dünyanın dört bir yanında zulüm gören mazlumlar olmak üzere, tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederim. Yeni yılınız kutlu olsun!
Değerli basın mensupları;
Türkiye Kamu-Sen, kurulduğu günden beri kamu çalışanlarının hak ve menfaatleri doğrultusunda mücadele etmiştir. Bunu yaparken de ülkemizin milleti ve devleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması ana hedefimiz olmuştur. Geride bırakmak üzere olduğumuz 2011 yılı da kamu çalışanlarının haklarıyla ilgili olarak verdiğimiz çetin mücadelelerle geçti. 2011 yılında, bir taraftan ülkemizi parçalamanın ve federatif bir yapılanmanın önünü açacak olan girişimler ve Anayasa değişikliğinin içine sıkıştırılmak istenilen tuzaklar hakkındaki gerçekleri kamuoyuna anlatmaya çalıştık.
Bu noktada önümüzdeki dönemde milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek bir Anayasanın, nasıl olması gerektiği konusunda Türk Dayanışma Konseyi çatısı altında akademik bir çalışma yaparak, raporumuzu TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’e sunduk. Anayasa’nın ilk 3 maddesinin korunması, eğitim dilinin Türkçe olarak kalması, ”Türk kimliğinin” üst kimlik olarak benimsenmesi, Anayasa’nın 66. maddesindeki Türklük tanımının da yeni anayasada muhafaza edilmesinin zorunlu olduğunu belirttik.Kamu çalışanlarına grev ve siyaset hakkıyla emeklilere sendika kurma hakkı verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının yeni anayasada anayasal bir kurum olarak varlığının korunması, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olması gibi konuların olmazsa olmazlarımız olduğunu güçlü bir şekilde vurguladık.Önümüzdeki dönemde de ülkemizde önemli bir gündem teşkil edecek olan Anayasa değişikliği konusundaki çalışmalarımız, aynı şekilde devam edecek; ülkemizin kuruluş senedi olan metinlerin değiştirilerek, dış güçlerin arzuladığı gevşek, çözülmeye ve parçalanmaya müsait bir devlet yapılanması karşısındaki mücadelemiz tüm kararlılığımızla sürecektir. 2011 yılında bir taraftan da kamu çalışanlarının ekonomik ve sosyal haklarını iyileştirmek üzere çetin bir mücadele verdik.2011 yılı; kamu çalışanlarının haklarını geriletecek, iş güvencesini ortadan kaldıracak birçok kanun tasarısının ve KHK’ların gündemi meşgul ettiği bir yıl oldu.
Türkiye Kamu-Sen, Türk memurunu çepeçevre sarmakta olan bu ateş çemberini parçalamak için çok mücadele verdi. Bu açıdan bakıldığında; önümüzdeki yıl milli birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya çalışanlar ve memurumuzun haklarında kısıtlama yapmak isteyenler için çok daha çetin geçecek. Çünkü bu kimseler, karşısında daha önce olduğu gibi inançlı, daha güçlü ve daha kararlı bir Türkiye Kamu-Sen görecekler. Bu sene içinde yaşadığımız birçok gelişme ve milletimizin gösterdiği teveccüh, Türkiye Kamu-Sen’in ne kadar doğru yolda olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur.2011 yılında Türkiye Kamu-Sen ve etrafında kader birliği yapmış 400 bin kamu çalışanının, ülkemizin üzerinde bulunduğu hassas dengelerin korunması ve çalışma hayatının geliştirilmesi için verdiği destansı mücadele, gösterdiği kararlılık ve onurlu duruş her türlü takdire şayandır. Bu da memurlarımızın, ülkemizin geri kalmasına neden olduğu safsatasının ne denli gerçek dışı olduğunu göstermiştir. Çünkü gerek eylemlerimizle, gerekse söylemlerimizle, Türk memurunun; devletinin teminatı, Atatürk ilke ve inkılâplarının yılmaz bekçileri ve temsilcileri olduğunu ispat ettik. Ancak bizler açısından oldukça zor geçen bir yılı geride bırakıyoruz. Ekonomik krizin etkilerini yavaş yavaş hissettirdiği, işsizliğin Demoklesin kılıcı gibi çalışanların tepesinde durduğu, esnafın ayakta durmakta zorlandığı, memur, emekli, işçi, dul ve yetimlerin mali olarak geri plana atıldığı bir yılı geride bırakıyoruz. Milyonlarca işsizin iş bulmaktan ümidini kestiği, 1 milyon üniversite mezununun kapı kapı iş aradığı, yüz binlerce öğretmenin atama beklediği, memur, işçi, emekli geçim derdi içinde çırpınırken; 10 bin TL maaş alan milletvekillerinin “geçinemiyoruz” diye hayıflandığı bir yılı geride bırakıyoruz. Dönüp baktığımızda ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan hatırlamak istemeyeceğimiz bir yılı geride bırakıyoruz.
Değerli basın mensupları,
Hatırlanacağı gibi AKP, iktidara gelmeden önce hazırladığı “Acil Eylem Planı”nda, sendikalar ve siyasi haklar konusundaki engelleri ortadan kaldırma ve siyasilerin kamu görevlileri üzerindeki gereksiz müdahalelerini önleme taahhüdünde bulunmuş; “örgütlenme özgürlüğünün önü açılacak, sendikalaşma teşvik edilecek, kamu görevlilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar ve özgürlüklere kavuşturulması için gereken mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilecektir.” demiştir. Acil eylem planında yazan bu ifade, unutulmuş; Sayın Başbakan’ın 2004 yılında “size grev ve toplu sözleşme hakkı vereceğiz daha ne istiyorsunuz?” sözü tam 7 yıldır, tutulmamıştır. 2010 yılında kabul edilen Anayasa değişikliğine rağmen, 2011 sonuna geldiğimiz şu günlerde hala memurların bir toplu sözleşme kanunu yoktur. Üstelik uluslar arası sözleşmeler, yargı kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “memurların grev hakkı vardır” derken, Anayasa değişikliği “hayır, memurun grev hakkı yoktur” demiştir. Yıllardır memurlarımızın toplu sözleşme ve grev hakkı için her platformda mücadele vermekteyiz. Memurların toplu sözleşme hakkına kavuşması, Türkiye Kamu-Sen’in ilkeli, cesur, ısrarlı ve planlı hareketi sayesinde olmuştur. Toplu sözleşme hakkının nasıl kullanılacağının belirleneceği kanunun hazırlık çalışmalarına da aynı önemi ve değeri vererek; ulusal ve uluslar arası ilkeler doğrultusunda hareket etmeye gayret gösterdik. Türkiye Kamu-Sen olarak, gelişmiş sendikal haklarla donatılmış, katılımcı bir toplu sözleşme hakkından yana olduğumuzu defalarca belirttik. Bu doğrultuda yürüttüğümüz kanun çalışmalarında gerek teknik düzeyde gerekse başkanlar düzeyinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik’le yaptığımız toplantılarda, toplu sözleşme hakkının memurlar tarafından etkili bir şekilde kullanılabilmesi için gerekli olan ilkeleri ortaya koyduk.
Toplu sözleşme görüşmelerinde kamu çalışanlarının temsili ve toplu sözleşmeyi imzalama yetkisi ile ortaya çıkacak uzlaşmazlıklarda Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvuru hakkı gibi temel konularda Türkiye Kamu-Sen’in olmazsa olmazlarını sayın bakana defalarca bildirdik.
Hepinizin yakından takip ettiği üzere bu üç önemli konuda taraflar arasında tam bir uzlaşma sağlanamadı ve Sayın Bakan, üzerinde anlaşılamayan konuları olduğu gibi Bakanlar Kurulu’na taşıyacağını ve tüm konfederasyonların çekincelerini orada açıklayacağını bildirdi.
Hatta hayati konular diyebileceğimiz, bu konuların birçoğunda bizler gibi düşündüğünü de açıkladı ve “görüşlerimi Bakanlar Kurulu’nda da savunacağım” dedi.
Ancak elimize ulaşan taslakta, bizlerin hiçbir talebinin yer almadığını, taslağın önemli konularının tamamen bir konfederasyonunun talepleri doğrultusunda hazırlandığını gördük.
Bunun hemen ertesinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa’da yaptığı bir konuşmada, kanunları, devlet adamlığını, uluslar arası sözleşmeleri hiçe sayarak, açıkça sendikalar arasında ayrımcılık yaptığını ortaya koydu.
Bu dönemde devlet yönetimine, demokrasiye, tarafsızlık ve eşitlik ilkesine, düşünce ve ifade özgürlüğüne tezat oluşturacak şekilde kamu görevlilerine her türlü siyasi müdahalenin önü açılmış, siyasi baskılar had safhaya yükselmiş, memurlarımız ikna odalarına alınarak sendikalardan istifa ettirilmeye ve yandaş görülen bir sendikaya üye yapılmaya çalışılmıştır.
2011 yılında yapılan genel seçimlerde milletimizin AKP’ye gösterdiği teveccüh, başta yandaş olmayanlar olmak üzere tüm vatandaşlara baskı, dışlanmışlık ve ihmal olarak geri dönmüştür.
Anayasa değişikliğine paralel olarak yapılması zorunlu olan kanun değişikliği, üzerinden 15 ay geçmiş olmasına rağmen hâla meclis gündemine taşınamamıştır.
Bu yılın Ağustos ayında yapılması gereken toplu görüşmeler, kanun değişikliği gerekçesiyle ertelenmiş ama 2011 yılının sonu gelinmesine rağmen toplu pazarlık sistemi oluşturulamamıştır.
Açıklanan resmi rakamlara göre dahi memur maaşları enflasyon karşısında erimiş; memurlar yüzde %2,18 alacaklı konuma gelmiştir.
Gerçekte ise maaşlardaki erime çok daha yüksek oranlardadır.
Az önce de belirttiğim gibi 2011 yılı her açıdan son derece zor bir yıl olmuştur.
Ekonomik anlamda Türkiye’nin kendi mali yapısıyla ilgili sorunları varken, ekonomimiz bir taraftan da yurt dışı kaynaklı ekonomik kriz haberleriyle darbe almıştır.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, Avrupa’daki ekonomik krizin temel sebebi borç’tur ve Türkiye için de böyle bir risk söz konusudur.
Türkiye’nin borç yükü incelendiğinde özellikle son 10 yıldaki borçlanmanın boyutlarının korkutucu olduğunu görmekteyiz.
2002 yılında 230 milyar Dolar dolayındaki borç yükü bugün 550 milyar Dolar seviyelerine gelmiştir.
Her şeyin ötesinde her yıl bütçeye yüklediği faiz açısından bile son derece büyük bir risk taşıyan bu borçların, siyasi tercihlere, iç ve dış politikaya doğrudan etki ettiğini görmekteyiz.
Dış ticaret açığı, yılın ilk 10 ayında tam 90 milyar Dolar; cari açık ise 65 milyar Dolar gibi gerçekten kaygı verici bir boyuta gelmiştir.
Bu denli büyük açıkların kapatılması dünya ekonomisinde her şey yolunda giderken finansman bulma, borçlanma ve özelleştirmelerle belki mümkün gibi görünmekteydi. Ancak şimdi durum değişmiştir.
Çünkü diğer ülkeler de kemer sıkmaya başladılar ve bu yıldan sonra Türkiye için de asıl büyük tehlike başlayacaktır.
Biz Türkiye Kamu-Sen olarak bu uyarıyı yıllardır yapmaktayız.
Ancak bizi kriz çığırtkanlığı yapmakla suçlayanlar şimdi bizimle aynı noktaya gelmiş durumdadırlar.
2011 yılının ilk çeyreğinden itibaren Avrupa’da yeni bir ekonomik kriz tehlikesi ortaya çıktığında Sayın Başbakan “kriz, bu kez teğet bile geçmeyecek” demişti.
Ardından açıklanan büyüme rakamları, vatandaşların alım gücünün yükseleceği yönünde umutlanmalarına neden olmuştu. Ekonomideki 2011 yılının ilk çeyreğinde %11,6; ikinci çeyreğinde ise %8,8’lik büyüme, üçüncü çeyrekte de sürdü %8,2 oldu.
Memur maaşına son bir yılda yalnızca %8,2 artış yapıldı. Aynı dönemde zorunlu tüketim mallarındaki artış soluksuz sürdü ve ekonomik büyüme memur maaşlarına küçülme olarak yansıtıldı.
Ekonomideki bu denli yüksek oranlı büyüme dahi uygulanan ücret politikalarının çarpıklığı nedeniyle memur maaşlarının zorunlu tüketim harcamaları karşısında kayba uğramasını engelleyemedi.
2011 yılında Dolar’da %24, Euro’da %25 ve altın fiyatlarında %50’lik bir devalüasyon yaşandı.
Ancak hiçbir yetkili bu gerçeği dile getirmemekte ve vatandaşlarımızı tedbir alması konusunda uyarmamaktadır.
İthal ettiğimiz ürünlerin fiyatlarında bu devalüasyonun etkisini bizler, cebimizden çıkan para vasıtasıyla olumsuz olarak yaşamaktayız.
Kasım ayı itibarı ile enflasyon %9,82; son altı aydaki artış ise %6,18 olmuştur.
Her dönemde olduğu gibi memurlar, bu dönemde de ekonomik büyümeden pay alamadığı gibi reel olarak da telafisi güç kayıplar yaşamıştır.
Özellikle ÖTV artışları nedeniyle otomobil, cep telefonu, sigara gibi ürünlerin fiyatlarına gelen %25-30’luk zamların yanı sıra suya %15, doğalgaza ve mutfak tüpüne %16; elektriğe %11, oranında zam yapılması ve akaryakıt fiyatlarının da düzenli olarak artması karşısında, adeta çalışanların pestili çıkmıştır.
Son bir yıl içinde patlıcan %63, nohut %49, sivri biber %47, yumurta %41, çarliston biber %35, kabak %30, ayçiçeği yağı ve mandalina %29, taze soğan %28, ilaç parası ise %17 zamlanmıştır.
Ayrıca önümüzdeki yıl yeniden değerleme oranlarının %10,2 olarak açıklanması ile büyük şok yaşayan çalışanlarımız, şimdiden 2012 yılında devletin tahsil edeceği motorlu taşıtlar, emlak, zorunlu sigorta gibi vergi ve harçların da en az %11 oranında artırılacak olmasının sıkıntısını yaşamaya başlamıştır.
2011 yılında memurun alım gücünde yaşadığı aylık ortalama kayıp, reel olarak %8; ekonomik büyüme ile birlikte değerlendirildiğinde %15 olmuştur.
Bütün bu şartlar altında hâla bir kanun çıkarılamamış, toplu pazarlıklar yapılamamış ve milyonlarca memur, emekli ve aileleri yapılan zamlar altında ezilmişlerdir.
Hal böyle iken, geçinemedikleri gerekçesiyle kendi maaşlarına %100 artış yapılırken, 2012 yılı için işçi ve emekli maaşlarına %3+3 zam yapılması, yetkililerin hâla vatandaşa şaşı baktığını göstermektedir.
Ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar, sonunda memurların toplu sözleşme kanunu mutlaka çıkacak ve yetkililer, Türkiye Kamu-Sen’le pazarlık masasına oturacaklardır.
Bizler de kamu görevlilerinin sorunlarını ve yaşanan adaletsizlikleri bir bir gözler önüne sereceğiz.
Değerli basın mensupları,
Ülkemizde, 2011 yılı içinde tam 6 ay boyunca demokrasi askıya alınmış; Türkiye 6 ay boyunca fermanlarla yönetilmiştir.
Kanun Hükmünde Kararnamelerle bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının yapısı değiştirilmiş, temel kanunlar üzerinde tahribat yapılmış, kadrolar iptal edilmiş, yeni kadrolar ihdas edilmiştir.
Üst düzey birçok yöneticinin yerleri değiştirilmiş, bazı yöneticiler kızağa alınmıştır.
Bütün bunlar yapılırken TBMM’deki 550 milletvekilinin varlığı hiçe sayılmış ve bu düzenlemeler, Bakanlar Kurulu’nun iki dudağından çıkan KHK’larla yapılmıştır.
Böyle bir uygulama demokrasiye aykırı, tam anlamıyla bir diktatör yaklaşımı olmuştur.
Bu fermanlardan bir tanesi de Kasım ayı başında çıkarılan 666 sayılı KHK’dır.
Eşit işe eşit ücret getireceği söylenen düzenleme memurlar arasında tam bir infial yaratmış ve yeni adaletsizlikler doğurmuştur.
Öncelikle üst düzey bürokratların maaşlarında 750 TL ile 1250 TL arasında değişen artışlar sağlayan bu KHK, öğretmen, öğretim üyeleri, polisler, askerler, din hizmetleri çalışanları KİT çalışanları, postacılar, hekim dışı sağlık çalışanı, Maliye, Gelir İdaresi gibi kurumlarda çalışanlar ile tazminat, ikramiye, fazla mesai ücreti gibi ödemelerden yararlanan kamu görevlilerine hiçbir artış getirmemiştir.
Hatta bazı çalışanların ele geçen ücretlerinde düşüşler bile yaşanacaktır.
Bütün bunlara ek olarak, ülkemizde memurlara 1 saatlik fazla çalışma karşılığı olarak verilen ücret 1 TL’dir.
İşçilerin ücretsiz yemek yediği yerde, kamu görevlileri öğle yemeklerinin bedelini cebinden ödemektedir.
Kamu görevlisinin emekli ikramiyesi, bir oda bir salonluk ev almaya bile yetmemektedir. 4-C’li çalışanlar açlık sınırının altında bir ücrete mahkûm edilmişlerdir.
Seçim öncesinde sözleşmeli statüdeki personele kadro hakkı getirilmiş ama İl Özel İdarelerinde çalışanlar, belediye çalışanları, üniversitelerde proje kapsamında çalışan 4/B’liler, TRT çalışanları, 4/C’li TÜİK çalışanları, 4/C’li özelleştirme mağdurları, 4/C’li DSİ çalışanları, Et ve Balık Kurumu çalışanları, Denizcilik Müsteşarlığı çalışanları, Ulaştırma Bakanlığı çalışanları, TMO çalışanları, TİGEM çalışanları, DHMİ çalışanları, Gençlik ve Spor uzmanları, TUREM çalışanları, usta öğreticiler, vekil öğretmen, ebe ve hemşireler, vekil İmam- Hatipler, fahri Kuran Kursu öğreticileri ve TOKİ çalışanları gibi 110 bin çalışan yok sayılmıştır.
Şimdi ise sözleşmeli personel alımları bütün hızıyla sürmekte ve Hükümet adeta kendisini inkâr etmektedir.
Değerli basın mensupları,
Türkiye Kamu-Sen olarak 2011 yılı boyunca saydığım türden yüzlerce haksızlıkla karşı karşıya kaldık; memurların sesini iktidara duyurmak için mücadele ettik.
Bu nedenle de son derece yoğun ve yorucu bir yıl geçirdik.
Ama hükümet tarafından torpilli bazı konfederasyonlar yattıkları yerden sendikacılık yapmayı keşfettikleri için bizim yaşadığımız yoğunluğu yaşamadılar.
Hazır üretilmiş politikaları gizli-açık destekleyerek, yapılan haksızlıkları görmezden gelerek ve üstüne yeni haksızlıklar ekleyerek günlerini geçirdiler.
Önümüzdeki yıl Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonunun kuruluşunun 20. yılı olacak.
Geriye dönüp baktığımızda 20 yıl içinde değerlerimizden taviz vermeden, yolumuzdan şaşmadan verdiğimiz mücadelenin büyüklüğünü görüyor; bu camianın bir mensubu olmaktan bir kez daha gurur duyuyoruz.
Mazimizden aldığımız güç ve hazla 2012 yılında devletimizin, milletimizin ve kamu görevlilerimizin önüne çıkarılacak her türlü engele karşı daha azimli bir mücadele sergileyeceğimizi bilmenizi isterim.
İnşallah 2012 yılı, devletimizin, milletimizin ve kamu çalışanlarının varlığının tehdit altında olmayacağı, raporlar, tasarılar, uygunsuz anayasa değişiklik talepleri ve dayatmalarla devletimizin altının oyulmayacağı; hiçbir ülkenin taşeronluğunu yapmadan, tüm vatandaşlarımız ve komşu ülkeler ile birlikte mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşayacağımız bir dönemin başlangıcı olur diyor; hepinize saygılar sunuyorum”
İSMAİL KONCUK