Savaşın sona ermesi üzerine, taraflar, ateşkesi sağlamak için anlaşma masasına oturur ve şartları konuşurlar.
Pek tabii ki, bu MÜTAREKE masasının hakimi ve anlaşma ön koşullarını gündeme getirme hakkına sahip olan taraf GALİP olandır; MAĞLUP tarafın tek amacıysa mümkün olduğu en az kayıpla masadan kalkabilmektir.
Mütareke görüşmeleri, ekseriyetle de galiplerin tahakkümü doğrultusunda nihayete erdirilir.
Örneğin, 1918 Mondros Mütakeresi’nde olduğu gibi!
Hatırlanacağı üzere, 25 maddeden oluşan Mondros Mütarekesi’nin tek bir maddesi dahi Osmanlı Devleti tarafından talep edilmemiş, tamamı GALİPLERİN ültimatomu olarak imza altına alınmıştı.
Malum, son günlerin en çok tartışılan konusu bebek katili Abdullah Öcalan ile yürütülen müzakere süreci!
Kamuoyu çok yakınen takip ediyor ki; bir süredir Sayın(!) Öcalan üzerinde bir imaj operasyonu ve kendisine tevdi edilecek yeni misyon için itibar kazandırma çabası yürütülüyor. Artık, kurgusal bir mizansen olduğu anlaşılan açlık grevlerini, tek bir talimatıyla durdurması akabinde, çözüm(!) sürecinin vazgeçilmez ve en etkin figürü halinde kamuoyuna servis edilen YENİ APO, şimdi de ikinci merhaleyi yönetmek üzere başrole terfi ettirildi.
Yeni Apo, artık doğrudan ve alenen muhatap alınan ve bunun da ötesinde hem terör örgütünü yönlendiren hem de Hükümetin politikalarını belirleyecek duruşu sergilemesi arzu edilen bir pozisyona sahip kılındı.
Her ne kadar, sürece MÜZAKERE diyerek toplumsal tepki yumuşatılmaya çalışılsa da kamuoyuna yansıyan bilgiler göstermektedir ki, bu naneye yakışan asıl sıfat İMRALI MÜTAKERESİ ismidir.
Şimdi nerden çıktı bu diyenler olabilir;
Fakat Yeni Şafak Gazetesi yazarı Murat Aksoy’un verdiği bilgiye göre, Sayın Başbakana doğrudan bağlı olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın kontrolü ve refakatinde gerçekleştirilen görüşmelerde 7 madde üzerinde anlaşma sağlanmak üzereymiş!
Peki, AKP Hükümetine çok yakın duran bu gazetenin yazarının verdiği bilgiye göre nedir bunlar bir bakalım;
1. Öcalan üzerindeki tecridin kısmen azaltılması. Ailesinin görüşmelerini bu ay ve önümüzdeki ay içinde bazı avukatların görüşmesi izleyecek.
(Apo üzerindeki tecridin kaldırılması için aylardır ülkemiz yangın yerine çevrilmiş durumda. Nihayet emellerine ulaştılar. Aile yakınlarıyla görüşüyor. Hatta BDP milletvekilleri asıl Genel Başkanları olarak kabul ettikleri Apo ile görüşerek talimatları doğrudan almaya başladılar bile. Hem de bizzat Hükümetimizin organizasyonuyla)
2. Ana dille savunma hakkı.
(Bu konuda zaten Hükümet yasal çalışmalara başladı bile. Biliyoruz ki, KCK davaları görüşmeleri sürecinde mahkeme salonlarının eylem alanına çevrilmesi, sokakların ateşe verilmesinin gerekçesi ana dilde savunma talebiydi.)
3. Yerel yönetimlerin güçlenmesi
(Sözde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adıyla Türkiye modeli bir özerk yapılanma mı hedefleniyor acaba? Aksi takdirde yeni kanunla belediye sınırlarının il sınırlarına genişletilmesi ve Büyükşehir Belediye Başkanlarına diplomatik pasaport tahsis edilmesinin ne amacı olabilir ki? Öte yandan kimse sormuyor ülkenin idari yapısıyla terörün ne alakası var da PKK müzakerelerinde neden ele alınıyor diye?)
4. 4. Yargı Paketi’ndeki bazı düzenlemeler. Şiddete bulaşmışlar dışındaki tutuklular için ceza kanununda yapılacak değişiklik, yer isimlerinin iadesi, kamu kurumlarında anadilin kullanılması bunlardan bazıları.
(Bu da GENEL AF uygulamasının yumuşatılmış ilk adımı olmasın! Şiddete bulaşmamış terörist olur mu? Terörist, zaten yöntem olarak şiddetin her türlüsünü kendisi için meşru kabul eden kimsedir. Terör örgütüne katılmak, onun adına dağa çıkarak koşturmak ve bu amaçla eylem ortaya koymak tam anlamıyla bir şiddet faaliyeti değil midir? Delikanlıca ortaya çıkıp binlerce pkk’lıyı şiddete bulaşmamış gerekçesiyle affedeceğiz demek sanırım daha ahlaklı olur. Yer isimlerinin iadesi aslında Anadolu’daki Türk mührünün sökülmesi değil mi! Ne kadar Ermeni, Rum, Acem, bilmem kaç tane etnik isim varsa, değişiklikleriyle Anadolu’daki birliğimizin sabote edileceği görülmüyor mu? Kamu kurumlarında ana dilin (daha doğrusu etnik dilin) kullanılması ise Türkiye Cumhuriyeti’nde başka başka egemen dilleri kabul edeceğiz demektir. Birden fazla egemen dil demek birden fazla milletin varlığını kabul etmektir. Allah muhafaza bu gerçekleşirse gelecekte bu ülke insanlarının birlik ve beraberlik içerisinde hayatını sürdürmesi fiilen mümkün olamayacaktır.)
5. Vatandaşlık tanımının etnik vurgudan arındırılması.
(Bu talep, zaten Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren hedeflenen TÜRK’SÜZ ANADOLU emelinin günümüzdeki taktiğidir. Adı sanı olmayan, tesadüflerin bir araya getirdiği niteliksiz ve hedefsiz insanlar topluluğundan oluşan bir Anadolu coğrafyası özlemi!)
6. PKK terör eylemlerini durduracak.
(Yukarıdaki talepler gerçekleştikten sonra PKK eylemlerini durdursa ne olur, durdurmasa ne anlamı var ki?)
7. PKK kademeli olarak silah bırakacak
(Bu da milleti kandırmanın kılıfı. Silahlar susacak, analar ağlamayacak masalı. Bu mütareke hükümleri hayata geçirilirse bırakın analarımızı nesillerimiz bile ağlayacak. Hatta torunlarımız, bugünü yaşatanlara ve bunlara seyirci kalanlara küfredecekler. Ayrıca dün PKK yöneticisi Murat Karayılan, hiçbir koşulda silahları bırakmayacaklarını anlaşma sağlanırsa sadece sınır dışına çıkacaklarını ilan etmiştir.)
Hükümleri görüyorsunuz.
Bu maddelerden hangisi Türkiye Cumhuriyeti’nin talepleridir?
Hangisi otuz yıldır sürdürülen katliamların tanımını yapmaktadır.
Yedi maddenin tamamı bölücü PKK terör örgütünün yıllardır dile getirdiği ve bu uğurda binlerce insanımızın canına kastettiği bahaneler değil mi?
Şu işe bakın;
Adeta PKK süt beyaz..,
Binlerce askerimizi, polisimizi şehit etmemiş, binlerce sivil vatandaşımızı katletmemiş, milyarlarca dolarlık maddi kaybımıza neden olmamış; öğretmenlerimizi, sağlık çalışanlarımızı, işçilerimizi, kaymakamlarımızı dağa kaldırmamış…
Her şey unutulacak.
Hiçbir şeyin hesabı sorulmayacak.
Şimdi sormak lazım;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile bölücü terör örgütü arasında yürütülen bu süreçte kim MAĞLUP kim GALİP?
…
Allah bu ülkeyi yönetme yükümlülüğünü taşıyanları ar, izan ve insaftan yoksun bırakmasın;
Bizleri de; sadece kendisi ve bugünü için yaşamayan; üzerinde yaşadığı vatanı dedelerinin mirası değil çocuklarının emaneti olarak kabul eden, tercihlerini kısa vadeli nemalarla değil ulvi sorumluluklarıyla ortaya koyan kullarından eylesin.
Amin.
Talip GEYLAN