2006 Yılındaki Toplu Görüşme Toplantısı’nda 5 YTL olarak belirlenen ve 2007 yılı görüşmelerinde 10 TL’ye yükseltilerek devam eden “Toplu Görüşme Primi” uygulaması memur sendikacılığı açısından önemli bir kazanım idi.
Kamu çalışanlarının aylık ücret ve ödemeleri genel bütçeyle belirlendiği için; yalnızca sendikalı çalışanlara özgü ekonomik imkanlar sağlanması mümkün değildi. Yani işçi sendikacılığında olduğu gibi sadece sendika üyesi çalışanların alacağı ilave mali kazanımların elde edilmesi memur sendikaları için hayata geçirilemiyordu. Ki, bu durum sendikalı olmanın tabiatına aykırı bir sonucu da doğuruyordu. Dünyanın her yerinde sendikalı çalışanlar, sendika üyesi olmayan çalışanlardan daha fazla ekonomik ve idari haklara sahiptir. Ülkemizde de bunun örnekleri mevcuttur. Örneğin bir işçi sendikasının, işverenle yaptığı sözleşmeyle elde ettiği haklardan yalnızca üyeleri faydalanabilmektedir. Üye olmayanlar bu kazanımlardan faydalanamazlar; şayet yararlanmak istiyorlarsa sendikaya “Dayanışma Aidatı” ödemek zorundadırlar. İşte böylesi doğal bir uygulamadan, ülkemizdeki kamu çalışanları sendikaları mahrumdurlar.
Bu açıdan bakıldığında “Toplu Görüşme Primi” memur sendikacılığı için önemli bir dönüm noktası ve kamu çalışanları için çok önemli bir kazanım idi. Bu uygulama sayesinde, yalnız sendikalı çalışanlar için ekonomik kazanımların talep edilebileceği hukuki bir zemin oluşturulmuştu. Bu zemin vesilesiyle, önce 5 TL olarak başlayan, sonraki yıl 10 TL’ye yükseltilen prim; yıllar içerisinde önemli oranda artarak sürecek ve sendikalı kamu çalışanlarının en önemli ekonomik ayrıcalıklarının başında gelen bir husus olacaktı. İyi niyetli olmayan çevrelerin iddia ettiği gibi bir sendika geliri olmayan; doğrudan çalışanın kendisine verilen bu ödeme, çok önemli bir kapı aralamıştı.
Ta ki, öngörü fukarası bir sendikamızın yanlış yönlendirmesiyle, ana muhalefet partisinin başvurusu neticesinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilinceye kadar.
Gerçek olmayan gerekçelerle mahkemeye taşınan ve sonuçta iptal edilen Toplu Görüşme Primi uygulaması –şimdilik- önemli bir mevzii kaybıdır. Ancak inanıyorum ki, bu konuda yeni bir düzenleme yapılarak, kazanılmış bir hak olan uygulama devam ettirilecektir. Nitekim Hükümet temsilcileriyle yapılan görüşmelerde de bu yönde olumlu bir kanaatin var olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, Hükümetin, mutabakata vardığı, altına imza attığı kararlara sahip çıkması ve arkasında durması da asgari bir ahlaki gerekliliktir diye düşünüyor ve bu konuda muhataplarımızın “çark” etmeyeceğine inanıyorum.
Gelinen noktada üzerinde durulması gereken bir konu da -Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra- bu gerekçeyle sendikalardan bir kısım istifaların görülmesidir. Yani 10 TL’lik ödemelerin kesilmesinden sonra –yürütülen aleyhte propagandaların da etkisiyle- bazı sendika üyeleri istifa etme tercihini ortaya koymuşlardır. Bu arkadaşlarımızın, arkalarına dönüp, geçmiş sekiz yılda yani Toplu Görüşmelere başlanıldığından bu güne kadar geçen süreçte elde ettikleri kazanımları bir kez daha değerlendirmeleri gerekmektedir. Bu mücadele sayesinde sahip oldukları yüzlerce kazanımı göz önüne alarak, bugün sergiledikleri davranışı yeniden değerlendirmelerinin uygun olacağını düşünüyorum. Ortaya konulan sendikal çalışmalar neticesinde elde edilen yalnız ekonomik kazanımları önümüze sermiş olsak, her bir çalışanın sendikaya verdiği onlarca yıllık aidattan fazla olduğu görülecektir.
Şu terimlere bir bakalım; enflasyon farkı, denge tazminatı, iyileştirme zammı, seyyanen artış, eşit işe eşit ücret, banka promosyonları… vb.
Bu kavramları ülkemizin bütçe literatürüne kim sokmuştur?
Herhalde, ülkeyi yönetenlerin rüyasına giren aksakallı dedeler;
“Ey Başbakan;
Memurların maaş artışları enflasyon artışı altında ezilmesin; enflasyon yüksek gerçekleşirse refah payı verin de hakları zayi olmasın..
Aynı işi yapanlar farkı kurumlarda farklı maaş almaktalar. Bu adil değildir. Eşit işe eşit ücret uygulamasını getirin. Çalışanlara 103 ile 264 TL arasında iyileştirme zammı yapın. Denge Tazminatlarıyla da 2006 yılında 40+40 TL 2007 yılında 60+60 TL ücret artışı gerçekleştirin.
Çalışanlara % bilmem kaç artış kararı aldınız ama ekonomik dengeleri ve İMF taahhütlerini bir yana bırakın da memurların artışlarını üç-beş puan daha artırın..
Yıllardır bu banka promosyonları, akıbeti meçhul yerlerde iç edilmekte. Bu ödeneklerin asıl sahibi çalışanlardır. Bundan sonra promosyonlar kamu çalışanlarına dağıtılsın..”
Diyerek ikaz etmemişlerdir!
Eğer böyle olsaydı, yukarıda birkaç tanesini sıraladığımız uygulamalar, Toplu Görüşmeler başlamadan önce de hayata geçirilirdi. Tüm bu uygulamaların sahibi ve bu ekonomik kavramların mucidi sendikalardır, hatta adres göstermek gerekirse Türkiye Kamu-Sen’dir. Yani bugün kamu çalışanlarının elde ettiği ve kullandığı ekonomik kazanımların sağlayıcısı ve gerçekleştiricisi sendikalardır, ortaya konulan takdire şayan sendikal mücadeledir.
DENGE TAZMİNATI (40+40) 80 TL X 24 = 1.920 TL
DENGE TAZMİNATI (60+60) 120 TL X 25 = 3.000 TL
TOPLAM 4.920 TL
4.920 TL / 8,5 (Ortalama aylık aidat) = 579 Ay
579 Ay / 12 = 48 Yıl
Sendikal mücadele neticesinde elde edilen onlarca ekonomik kazanımdan bir tanesi olan Toplu Görüşme Primi’nin iptal edilmesini gerekçe göstererek, sendikalardan istifa etme davranışını gösteren arkadaşlarımıza basit bir örnek vermek istiyorum: 2006 Ocak ayında başlanan 40+40 TL (Bu rakam 2008 yılında 60+60 TL’ye yükseltilmiştir.) Denge Tazminatı sayesinde her bir kamu çalışanının cebine bugüne kadar (Ocak 2010 itibariyle) 4.920 TL girmiş bulunmaktadır. Sendikamıza ödenen aidat miktarının ortalama 8,5 TL olduğu düşünülürse; bugünün rakamlarından hareket edildiğinde, sadece Denge Tazminatı’ndan elde edilen kazanım, her bir üyenin 48 yıllık aidatının ancak karşılığı olmaktadır. Bu hesaba diğer ekonomik kazanım kalemlerini de eklediğimizde iptal edilen 10 TL’lik primden dolayı istifa etmenin, sendikalara karşı ne derece büyük bir haksızlık olduğu daha açık görülecektir.
Bir başka örneği de banka promosyonları için vermek istiyorum. Mesela, geçen ay Hatay’da banka promosyonları anlaşması yapıldı. Türk Eğitim-Sen Hatay 1 No’lu Şubemizin gayretleriyle, ekonomik krize rağmen, bir defada ödenmek kaydıyla her bir çalışana 570 TL ödenek sağlandı. Yani Hatay’da çalışanların sendikaya ödeyeceği 5 yıllık aidattan daha fazla bir miktar kendilerine sağlanmış oldu.
İşte tüm bunları kamu çalışanlarının samimiyetle gözden geçirmeleri gerekmektedir. Özellikle sendikasız kamu çalışanları, sendika üyesi arkadaşlarının yıllardır büyük fedakarlıkla yürüttüğü mücadeleler neticesinde elde ettikleri kazanımlardan faydalanırken; bu onurlu sürece verecekleri destekle, kazanımların daha da artarak sürdürüleceği gerçeğini gözden kaçırmamalıdırlar. Sendikaların üye sayısı ne kadar fazla olursa elde edilecek kazanımlar da o oranda artacaktır. Bundan dolayı sendika üyesi olmayan kamu çalışanlarının şunu iyi bilmesi gerekir ki, üye olmakla hem sendikal mücadeleye güç verecekler hem de kişisel haklarını ve kazanımlarını geliştireceklerdir.
Sendikal mücadele, bugüne kadar çalışanların makus talihinin dönüştürülmesi anlamında önemli ivmeler sağlamış, kamu çalışanlarına daha önce hayal dahi edemeyecekleri yeni bir zemin oluşturmuştur.
Bu imkanın kıymetinin, öncelikle bu mücadeleyi her türlü zorluğa rağmen verenler tarafından bilinmesi ve çalışanlara iyi anlatılması gerekmektedir.
Saygılarımla.
Talip GEYLAN