HAKLARIMIZI ALMAK İÇİN YÜRÜYELİM

Dışlanmayı, horlanmayı, sürgünü, kıyımı kabullenmeyenler, kendileri gibi inandıkları onurlu yaşamayı kendine şiar edinenlerin öncülüğünde, kamu çalışanları olumsuz gidişe “DUR” demeyi başarabilmiştir.

Türkiye’de devlet memurlarının 2001 yılında çıkarılan 4688 sayılı yasa sayesinde makûs talihi değişmiştir.

Kamu çalışanları ile siyasal iktidarlar arasındaki toplu görüşme müzakereleri ilk defa 2002 yılında başlamıştır. Toplu görüşmelerde kamu çalışanlarının lehine ekonomik ve sosyal kazanımlar elde edilmiştir. Bunun yanı sıra kamu çalışanlarının aleyhine hükümetlerin çıkarmaya çalıştığı yasal düzenlemeler yargıya taşınmış, çarkın kamu çalışanları yönünde dönmesi sağlanmıştır.

 

Kazanımlarımızdan bazılarını hatırlatmak istiyorum;

                                                                       

—Maaşların bankalardan alınması ile birlikte kurumlara uzun süre promosyon adı altında nakit paralar ödendi. Bu paralar kurumlarda ağırlama gideri olarak ve kurum ihtiyaçlarına harcandı. Sendikamızın gayretleri ile promosyon paralarının eğitim çalışanlarına ödenmesini sağladık.

 

—İdareci atamalarında kayırmacılığı, kadrolaşmayı öne çıkaran, mülakat ve takdir puanı ile yapılan atama yönetmeliklerini iptal ettirerek çoğunluğun “Evet” diyebileceği bir yönetmeliğin 2009 yılında çıkarılmasını sağladık.

 

—12.12.2008 tarihi itibariyle Milli Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatlarına sınavsız atanan tüm şube müdürlerinin atamalarını iptal ettirdik.

 

—Yüksek disiplin kurulu, il ve Milli Eğitim disiplin kurullarında temsilci bulundurarak, üyelerimizin haklarının korunmasını ve mağdur olmamalarını sağladık. Üyelerimize verilen birçok ceza iptal edildi, birçok üyemizin meslekten atılmasını önledik.

 

—Yardımcı doçentlere, doçentliğe geçiş için verilen 12 yıllık süre kısıtlamasını kaldırttık

—Görevde yükselme sınavlarının yapılmasını sağladık.

 

—Bütün üyelerimizi “Ferdi Kaza Sigortası” ile sigortaladık. İsteyen üyelerimizin birinci derece yakınlarının da ferdi kaza sigortası kapsamına dâhil edilmesi imkânı verdik.

 

—Sözleşmeli öğretmenlerin, 4-C den 4/B’ye geçirilmelerini sağlayarak tıpkı kadrolu öğretmenler gibi maaş ve ek ders ücreti almalarını, sözleşmelerini idarenin tek taraflı olarak feshedilebilmesi hakkını tanıyan 13/C maddesini iptal ettirerek, iş garantisini, denge tazminatından faydalanmasını, 4/C özelleştirme mağdurlarının sendikalı olmasını ve promosyon parasının bu çalışanlara da verilmesini sağladık.

 

—Yetkili olduğumuz üniversitelerde ve Yurt kur’da Kurum İdari Kurulu toplantılarına katılarak çalışanlar lehine önemli kazanımlar elde ettik.

 

—KEY ve Tasarruf Kesintilerinin hak sahiplerine ödenmesini sağladık.

 

—Toplu görüşmeler neticesinde kamu çalışanları arasındaki ücret farkının giderilmesi amacıyla “Denge Tazminatı” adı altında  çalışanlara ek ödeme alınmasını sağladık.

 

—Devlet memurlarının, görev mahalli dışında reçete bedellerini her eczaneden hiçbir ücret ödemeden alabilmelerini sağladık.

 

—Milli Bayramlarda ve ayda 4 sevki geçmemesi halinde ek ders ücretlerinin kesilmemesini sağlayarak, bundan sonra yapılacak ek ders düzenlemelerinde önceliklerimizin göz önüne alınmasını sağladık.

 

—Yardımcı Hizmetler sınıfında bulunan çalışanların giyecek yardımlarının nakit ödenmesi ile ilgili kararın alınmasını sağladık.

 

—1991 yılından sonra göreve başlayanlara bir derece verilmesini sağladık.

 

—Toplu görüşme olmasaydı en düşük kamu çalışanlarının maaşı 763 TL olacaktı. Sendikamızın katıldığı toplu görüşmeler ile bu rakam 1.023 TL olmuştur.

 

Bunlar yeterlimidir. Elbet yetersizdir. Daha çok yolumuz var. Gasp edilen haklarımızı almak, yaşadığımız bu güzel ülkede insanca, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Hakkımız olanı istiyoruz. Haksızlık olsun istemiyoruz. Bu anlamda sendikacılık yaptık. Hayatımız haksızlık yapanlara karşı mücadele ile geçmektedir.Yapılanlar karşısında "Durmak yok, mücadeleye devam" diyoruz.  İşe almada, yönetici atamalarında yandaş kayırmacılık yaptılar. Ehil olmayanlar iş başına getirildi. “Eşit işe eşit ücret” dedik, sorunları bildiğini söyleyen hükümet birçok eğitim çalışanını kapsam dışında bıraktı. Kar eden, stratejik öneme haiz kamu kurumları özelleştirilerek, ya yabancılara sattılar ya da üretimden vazgeçtiler, çalışanları işsiz bırakarak tekel işçilerinde olduğu gibi binlerce çalışanı 4/C kapsamına alarak mağdur ettiler. Eğitimde sözleşmeli, ücretli, vekil öğretmen görevlendirmesi yaparak birçok haktan mahrum, eğitime faydası olmayan, iş güvencesinden yoksun farklı istihdam modeli yarattılar. “Sendikal örgütlenmenin önünü açın” dedik, birçok yönetici dışlandı, sendikal örgütlenmeye yeni engeller getirildi, sendikal eylemlere katılanlar tehdit edildiler. Hastaneler ve eğitim paralı hale geldi..”Sefalet ücreti istemiyoruz” dedik, “aldığınız ücret hiç de az değil” (Hüseyin ÇELİK),”Adam iş beğenmiyor. İlla memur olacakmış. Memur olup ne yapacak? Yan gelip yatacak!”(Recep Tayip ERDOĞAN), “Açlıktan ölen memur var mı?”(M Ali ŞAHİN), “Biz memura daha fazla verirsek, barajlarımız bitmez, köylümüze hizmet gitmez.”(M Ali ŞAHİN), “Öğretmenler haftada iki gün çalıştıklarından genelde bürokratlar evlenmek için öğretmeni seçiyorlar.”(Hüseyin ÇELİK),dediler. İktidar olmadan önce ve iktidar olduktan sonra söylenenlere baktığınızda "iki yüzlü siyeset istemiyoruz" diyerek haykırıyorsunuz. Sayın Başbakan seçimlerden önce seçim meydanlarında kamu çalışanlarının maaşını çay ve simitle hesap ederken, iktidar olduklarında kamu çalışanlarına insanca yaşayacak ücreti vaat etmişlerdi. İktidar olduklarında bu sözlerini unuttular. Görev alamayan öğretmenlere hitaben “bir de KPSS çıkarmışlar. Öğretmen adayları mezun oluyor, bunu yeterli görmüyorsun bir de KPSS sınavına alıyorsunuz, bu saçmalıktır. Bizim iktidarımızda KPSS olmayacak” demişti. Şu an 320 bin eğitim fakültesi mezunu görev beklemekte ve Başbakan’ın sözünü ne zaman yerine getireceğini merak etmekteler.                                                                                                                               

 

Yaşadığımız tüm olumsuzluklara karşı biz eğitim çalışanlarına büyük görevler düşmektedir. Bu anlamda bir Afrika Atasözünü hatırlatmak istiyorum;

 

“Her sabah Afrika’da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.

Her sabah Afrika’da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.

 

Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur”

 

Kamu çalışanları olarak; bizi köleleştirmek, sürecin dışına atmak, yok etmek isteyenlere karşı mücadeleci ruhumuzu,  şeref ve onurumuzla yaşamak istediğimizi, sesli biçimde haykırmanın zamanı gelmiştir. Durmak zamanı değildir. Atasözünde de olduğu gibi hergün güneş doğduğundan itibaren koşmaya başlamak zorundayız. Bu makûs talih değişebilir. Bu bizlerin elindedir. Kamu çalışanlarının geçmişine bir bakalım. Birçok haksızlıklar, sendikalı gücümüz, etkili mücadelemiz sonunda geriye püskürtülmüştür. Bunun açık bir örneğini siyasi iradeye karşı kamu çalışanları 25 Kasım 2009 tarihinde işe gitmeyerek, hayatı durdurarak bir ders vermiştir. Başbakan tarafından iş bırakmanın yasal olmadığı, bunu yapanların bedeline de katlanması gerekir, diyerek kamu çalışanları tehdit edilmişti. Şu ana kadar iş bırakıp soruşturma geçirenlerin sayısı iki elin parmağı kadardır. Soruşturma açıp ceza verenlere karşıda sendikamız tarafından yasal boyutta işlemler başlatılmıştır. Şunu iddia ediyoruz, kamu çalışanları olarak grev hakkımız vardır. Bu hak uluslar arası anlaşmalarla bizlere verilen bir haktır. Bu yönde yüksek mahkemelerin kararları vardır. Soruşturma açanlar, ceza vermeye yeltenenler suç işlemektedir.

 

Yaşanan tüm olumsuzluklara karşı, gasp edilip verilmeyen haklarımızın talebi için, Türk Eğitim Sen olarak 13 Mart 2009 Cumartesi günü Ankara’dan Türkiye’ye, ülkeyi yöneten hükümete sesleneceğiz. Bu eylemi önemli buluyoruz. Eğitim çalışanları artık yalnız değildir. Onların sığınacakları, güvenilir bir yuvaları ve limanları vardır. Bu liman Türk Eğitim Sen’dir. Haklarımız için yürümeye hazırsak, Verilmeyen, gasp edilen haklarımız için yüksek sesle haykırmaya hazırsak. ANKARA’ da BULUŞALIM.

 

—Bizler eğitim çalışanları olarak yıllardır verilmeyen sosyal, ekonomik haklarımızı almak için,

 

—Büyüdüğü söylenen ekonomik pastadan ve artan milli gelirden bir çalışan olarak hak ettiğimiz payı almak için,

 

—Uluslar arası sözleşmelerinde dikkate alınarak, evrensel ilkeleri gözeten, sendikal hak ve özgürlükleri, iş güvencesinin sağlandığı yasal ve kurumsal düzenlemelerin gecikmeksizin hayata geçirilmesi için,

 

—Ülkemizin bağımlılık girdabında yok olmasını, üretimsizliği, işsizliği, yoksulluğu, çalışma şartlarımızın yok edilmesini, kimliksizleştirilmemek ve yabancılaştırılmamak için,

 

—Gelişmiş ülkeler seviyesinde bir eğitim bütçesi için,

 

—Ataması yapılmayan 320 bin eğitim fakültesi mezunu görev bekleyen öğretmen adaylarının atanması için,

 

—Üniversite, Kredi -Yurtlar Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda görev yapan tüm çalışanların idari, ekonomik ve sosyal hakları için,

 

—Sözleşmeli öğretmenlere verilen kadro sözünün yerine getirilmesi için,

 

—Aileleri parçalanan, eşlerinden, çocuklarından uzakta görev yapmak zorunda bırakılan eğitim çalışanları için,

 

Velhasıl, Tüm haksızlıklara, yolsuzluklara, hırsızlıklara, usulsüz atamalara, yalana, yanlışa Hayır demek için ANKARA’ da BULUŞALIM.

 

 

Gelin,

Umutsuzluğu, umuda

Yılgınlığı DİRENİŞ’e dönüştürelim

Şunu da yüksek sesle haykıralım;

"Onlar vermediler, vermezler. Biz aldık, alacağız.

AMA HEP BİRLİKTE!   "

Son Haberler

DYK’DA GÖREV ALAN MEMURLARA ÜCRET ÖDENMELİDİR

Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2024 ve 2025 Yıllarını Kapsayan 7....

MEB BÜTÇESİ İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK MI?

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, MEB Bütçesi hakkında yaptığı değerlendirmedir.

ATATÜRK, TÜRKİYE’DİR!

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 10 Kasım dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.