Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan ve Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, 20 Mart 2014 tarihinde Sakarya, 21 Mart 2014 tarihinde Düzce, 22 Mart 2014 tarihinde de Bolu’da şube ziyaretleri yaparak, üyelerimizle yapılan istişare toplantılarına katıldı.
Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir toplantılarda yaptığı konuşmalarda “Bizi güçlü kılan sizlersiniz” diyerek şunları kaydetti: “Türk Eğitim-Sen etkili bir sendikadır ama yetkili olmak da zorundayız. Bu nedenle alanlardayız. Sendikamız üye sayısını her yıl en az net 25 bin civarında artırarak yoluna devam ediyor. Üye sayımız şu anda 235 bin civarında. Türkiye Kamu-Sen’e üye kamu çalışanları üzerindeki her türlü baskıya ve zulme rağmen yolumuza dimdik devam ediyoruz. Bu gücü de sizden alıyoruz. Başınızın öne eğilmesine neden olacak hiçbir şeyin altına imza atmadık. Sizden aldığımız güçle gerek eğitim çalışanlarının hakları gerekse milli konulardaki reflekslerimiz ile ilgili eylemler yaptık. Eğitim çalışanlarının sorunlarını hukuki zemine taşıdık. Eğitim çalışanlarının sorunlarını gerek ulusal gerekse yerel basında kamuoyuna duyuruyoruz.
Faaliyetlerimize bültenlerimizde yer veriyoruz. Aylık 50 bin bülten bastırıyoruz. 2 ayda bir üniversite bülteni, üç ayda bir Eğitimin Sesi dergisi çıkarıyoruz. Eğitim ve Toplum adlı uluslararası hakemli bir dergimiz var. Mayıs ayında da Fen Bilimleri alanında uluslararası bir dergi çıkaracağız. Web sayfamız çok ilgi görüyor. Çağımız bilişim çağı. Bu nedenle web sayfamızı mutlaka takip edin” dedi.
Özdemir twitter’ın kapatılmasını da eleştirerek, “İleri demokrasiden bahsediliyor ama twitter kapatılıyor. Neden korkuyorsunuz? Sadece Türkiye’de ve Çin’de twitter yasağı var. Başbakan neden korkuyor?” diye konuştu.
Düne kadar birlikte hareket ettikleri insanları 17 Aralık operasyonu sonrasında Haşhaşi ilan ettiklerini, inlerine gireceklerini söylediklerini hatırlatan Özdemir, “Hatırlarsanız 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda HSYK’yı değiştireceklerini söyleyerek, yüzde 58 oy aldılar. Referandumun ardından HSYK’nın yapısını değiştirdiler. Kendi atadıkları hakim ve savcılar, bunların yaptığı yolsuzlukları görüp kamuoyuyla paylaşınca Haşhaşi oldu. Bu kez Hükümet, TBMM’deki siyasal gücünü kullanarak halktan aldığı iradeyi elinin tersiyle bir yana koydu ve HSYK’nın yapısını Adalet Bakanlığı’na bağlayarak siyasal bir yapı oluşturdu. Tüm bunlar yaşanırken, ileri demokrasiden bahsediliyor” dedi.
Milli birlik ve beraberliğin, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün önemine vurgu yapan Özdemir, “Andımızı kaldıracaksınız, arabalara Türk bayrağının konulmasını yasaklayacaksınız, ders kitaplarından Bayrak şiirini kaldıracaksınız sonra da seçim meydanlarında Bayrak şiirini okuyacaksınız, İstiklal Marşı ve Türk bayrağını kullanarak seçim propagandası yapacaksınız. Siz bu milletin aklıyla mı oynuyorsunuz? Bu millet bunun hesabını sizden sormayacak mı?” dedi.
30 Mart seçimlerinin ülkenin geleceği noktasında verilecek kararın seçimi olduğunu da kaydeden Özdemir, “11 yıllık süre içinde kamu çalışanlarına yapılan zulmün, ahlaksızlığın hesabını birileri vermelidir. Eğer bu hesap verilmezse, 30 Mart’tan sonra kamu çalışanları üzerinde oynanan oyunlar farklı bir alana kayar. Kamu çalışanlarının iş güvencesi tehdit altındadır. Anayasa’nın 128’inci maddesinin ‘Devletin asli ve sürekli işleri çalışanlar eliyle yürütülür’ şeklinde değiştirilmesini istiyorlar. Anayasa’nın 128. Maddesi değiştirilirse, Tekel işçilerinin yaşadıklarını kamuda çalışan arkadaşlarımız yaşayacak. İş güvencesi noktasında herkes birbirine destek vermek zorundadır’ diye konuştu.
Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan da toplantılarda yaptığı konuşmalarda şunları söyledi: “Öyle bir Başbakan düşünün ki, ülkenin kendisine oy vermeyen tüm kesimleri ile savaşıyor, bunu kendisi de itiraf ediyor; İstiklal mücadelesi yaptığını söylüyor. Dün twitter’ı yasakladılar. Belki önümüzdeki günlerde facebook’u yasaklayacaklar. Yasakların arka planında Türkiye’yi tek başına yönetme, farklı görüşlere ve aykırılıklara tahammül etmeme zihniyetinin bulunduğunu görüyoruz. Twitter sadece Kızıl Çin’de yasak. Türkiye’de twitter yasaklanan ikinci ülke oldu. Oysa demokrasi diyerek yola çıkılmıştı. Eğer yaklaşan yerel seçimlerde yapılanlara ‘dur’ denilmezse, hiç kimse Türkiye’nin yarınının bugününden daha kötü olmayacağını garanti edemez. Türkiye, hızla tek adam yönetimine doğru gidiyor. Türkiye hızla kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştiren hatta düşman gören bir kutuplaşmaya, bölünmeye doğru gidiyor. Buna yerel seçimlerden başlayarak dur demeliyiz.”
30 Mart seçimlerini sadece bir yerel seçim olarak görmenin ve değerlendirmenin eksik olacağını bildiren Şahindoğan, “30 Mart seçimleri milli olanla gayri milli olan arasında bir seçimdir; bu ülkeyi bölmeye çalışanlarla bölünmeye karşı çıkanlar arasındaki seçimdir; Türk bayrağını yasaklayanlarla, Türk bayrağı için canını verenler arasındaki bir seçimdir” dedi.
Şahindoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu zihniyete 30 Mart seçimlerinde sandıkta cevap verilmezse ve bunlar aynı oy oranı ile ülkeyi yönetmeye devam ederlerse, bir sonraki dönemde kamu çalışanları iş güvencelerinin ellerinden alınacağını bilmelidir. Atacakları tek adım kaldı o da devlet memurlarının iş güvencesini ortadan kaldırmaktır. İş güvencesiz, siyasi partilerin kulu kölesi olmuş, yandaş olmak zorunda kalan kamu çalışanı mı istiyoruz? Yoksa Hükümetin değil, devletin memuru olan bir kamu çalışanı mı istiyoruz? Biz devletin memuru, öğretmeni, akademisyeni olmak istiyoruz; birilerinin kapı kulu olmak istemiyoruz.”
MEB Yasası ile ilgili açıklamalar da yapan Şahindoğan, “Bu kanun Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bugüne kadar karşılaştığı en büyük tasfiye kanundur. MEB’de tüm yönetim kademeleri tasfiye edilmektedir. Böyle bir tasfiye darbe dönemlerinde bile yapılmamıştır. Bu demokrasiye bir darbedir. Darbe sadece silahla, postalla olmaz; bazen de böyle demokratik usüler içinde gelenlerin ortaya koyduğu sivil darbeler de olur. Bu kanunu kabul etmiyoruz. Kanunun çıkmaması adına ortaya koyduğumuz mücadeleyi, kanunun iptali noktasında da ortaya koyacağız. Kazanılmış hakları yok sayan, tamamen keyfi bir yönetici atama sistemi getirmeyi amaçlamaktadırlar. Kendi yandaşlarının, kendilerine biat eden insanların atanmasını istiyorlar. Bunu kabul etmiyoruz.
Türk Eğitim-Sen olarak tüm eğitim çalışanlarının dik duran insanlardan oluşması şeklinde bir hedefimiz var. Çünkü dik duramayan, makam için eğilip bükülen, ilkelerinden taviz veren insanların bu ülkenin eğitimine hiçbir katkısı olamaz. Bu kanun insanların dik duruşunu bozmaya yöneliktir. Kazanılmış haklar kanunlar tarafından güvenceye alınır ama siz kanun çıkarıp kazanılmış hak kavramını yok ediyorsunuz” diye konuştu.
Şahindoğan sözlerine şöyle devam etti: “MEB Yasası ile KPSS’yi kazanıp öğretmen olarak atanan bir kişi yeterli performans gösterdiği taktirde yazılı ve sözlü sınava alınacak. Öğretmenlerin stajyerliği, bu sınavların neticesinde başarılı olmaları durumunda kalkacak, öğretmenler başarılı olmazsa adaylıkları ikinci yıla uzayacak. Öğretmenler ikinci yılda da aynı kriterlerle değerlendirmelere tabi tutulacak, yine başarılı olmazlarsa meslekle ilişikleri kesilecek. Sözlü sınav, torpil ve yandaş kayırma uygulamasıdır. Bu ülkede mülakatların objektif yapıldığını kimse söyleyemez. Performans değerlendirmesinin kriterlerinin ne olacağını da bilmiyoruz. Yandaş sendikaya üye olmak performansın artmasında etkili olacak mı?”
6 yılını dolduran dershane öğretmenlerinin KPSS’siz, mülakatla kadroya alınacağını da belirten Şahindoğan, “Bu, yüzbinlerce eğitim fakültesi mezununa en büyük hakaret değil mi? İşte bunların adaleti. Bu zihniyet, sadece kendileri gibi düşünenler için adalet dağıtıyor” dedi.
Dershanelerin kapatılmasına da değinen Şahindoğan, şöyle konuştu: “Dershaneler eğitim sisteminin içerisindeki bir ihtiyaçtan doğmuştur. Dershaneler kendi kendine ortaya çıkan kurumlar değildir. Siz bütün eğitim sistemini sınava dayalı hale getirirseniz, eğitim kurumlarına birbirleriyle rekabet edecek koşulları sağlamazsanız dershaneler ortaya çıkar. Türkiye’deki dershanelerin varlığı tamamen eğitim sisteminin bir sonucudur. Sınava dayalı bir eğitim sistemi varken, kanun da çıkarsanız dershaneleri kapatamazsınız. Yasal, resmi olarak denetlenebilir dershaneler yerine denetimsiz, merdiven altı dershaneler ortaya çıkar.”