Başbakan Erdoğan ATV’de yayınlanan “Siyaset Meydanı” programında, “YÖK ile ilgili çalışmalarımızı buzdolabına koyduk. Yani biraz vicdan sahibi olan bu yavrularımıza bu yapılanı asla tasvip edemez. Avrupa’ya git, Amerika’ya git, Uzakdoğu’ya git, böyle bir şey yok. Bu sadece Türkiye’de, bize münhasır bir şey. Eğitim özgürlüğü noktasında özgürlüğün kısıtlanması… Hangi akla hizmet ediyorlar da önlerini kesiyorlar” dedi.
Programı izleyen milyonlar gibi ben de bir an düşündüm: Sayın Recep Erdoğan, Anayasayı dahi değiştirebilecek çoğunluğa sahip iktidar partisinin mi; yoksa bir muhalefet partisinin mi genel başkanı acaba? Parlamento yeter çoğunluğuna sahip hükümet olarak, yaparsınız yasal düzenlemeleri; diğer kişi ve kurumlar da o kanuni çerçeve dahilinde uygulama yürütürler. İşte o zaman, kimse keyfiyeti doğrultusunda “Yavrularımızın eğitim özgürlüğünü” kısıtlama girişiminde bulunamaz.
Zannederim böyle bir durum, gelişmiş bir ülkede fıkra niyetine anlatılır herhalde…
Ama burası Türkiye!
Bir açalım kapağını bakalım, Erdoğan’ın buzdolabında daha neler var?
Kıbrıs’ta uzun yıllar sonunda, büyük bedeller ödeyerek elde edilen kazanımlar, yüksek AB çıkarları ve dolayısıyla iç politik çıkarlar uğruna buzdolabının dip köşelerinde bekletiliyor. Kahraman Denktaş ve temsil ettiği devlet politikamız “Tu Kaka” ilan edilmiş.
Stratejik müttefikimiz ABD’nin politik çizgisine muhalif olan Türkiye’nin Kuzey Irak’taki milli menfaatleri, Türkmen soydaşlarımızın bekası ile sarmalanarak buzlukta karlanmaya yüz tutmuş bile… Türkiye’nin bölgesel çıkarlarından ve hele de Türkmenlerin varlığından bahsetmek adeta “Suç” olarak kabul ediliyor. Burnumuzun dibinde binlerce soydaşımız, kutsal müttefikimiz ve peşmergeler tarafından katledilirken yetkililer üç maymunu oynamaya devam ediyorlar.
Yaklaşık yirmi yıldır kan emen bölücülerle sürdürülen mücadele yöntemleri sıkı sıkı paketlenmiş derinlerde duruyor. Diğer yandan bizzat katil başının ortaya koyduğu iddialar en üst düzeylerde dillendirilen çözüm söylemleri haline getirilmiş durumda.
Türk milletinin haysiyeti ve Türk Devletinin şerefinin korunmasını gerektiren kaideler sağlamca bağlanmış, dolabın derin dondurucusuna konmuş ve üzerine yazılmış: “Tedavülden kaldırılmıştır.” Artık bu ülkede; Türklüğe, Türk Devletine, Türk ordusuna, milli gelenek ve kurallara hakaret edilmesi, -Orhan Pamuk misalinde olduğu gibi- demokrasinin cilvelerinden kabul edilir hale gelmiş. Hatta bu tür durumlara tepki koyanlar, bizzat ülkenin Başbakanı tarafından yadırganır olmuş.
Vatanın üniter yapısı, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve Türk Milletinin birliği gibi hususlar, çağ dışı anlayışlar olarak buzdolabının raflarında yerlerini çoktan almışlar. Federasyon çalışmaları almış başını gidiyor; bizzat Başbakanın söylemiyle, Türkler bu devleti kuran otuz tane etnik gruptan sadece bir tanesi olarak görülüyor; büyük Atatürk’ün çerçevesini çizdiği Türk Milliyetçiliği, bölücü hareketle eş tutulur hale getirilmiş durumda.
Ve daha neler neler!…
Fakat birileri bu milletin heybesinde neler olabileceğini unutmuş görünüyor. Yüksek irfan sahibi insanımızın, “zamanı” geldiğinde neleri yapmaya muktedir olduğuna en iyi tarih şahittir.
Yaşanan bugünlere de tarih ve millet şahit olacaktır.
Talip GEYLAN
Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri