Ay yıldızlı gök bayraklı Türklerin yurdu Doğu Türkistan, Uluğ Türkistan’ın doğusunda, Çin seddinin başladığı bölgenin batısında yer alan Türk bölgesidir. Türklerin en erken yerleşik hayata geçerek Türk medeniyetinin temellerini oluşturan, yazılı kültürü geliştirerek şehirler inşa eden ve en erken İslam ile müşerref olan Türklerin hem ana hem ata yurdudur.
Doğu Türkistan, biz Anadolu ve Balkan Türklüğünün atalarının geldiği ezel ebed Türk yurdudur. Doğu Türkistan’ın asli unsuru olan Türkler bugün Uygur Türkleri olarak adlandırılır. Onların sosyal, kültürel ve psikolojik davranışları hatta fiziki tipolojisi Anadolu Türklerine o kadar yakındır ki bu yakınlık ilgili bilimlerin mütehassıslarını bile şaşırtır düzeydedir. Binlerce yıllık fiziki, idari ve politik kopuşlar, ayrı düşmeler; kan kardeşliği ve sosyo-kültürel birlikteliği ortadan kaldıramamıştır.
Bizim ata topraklarımızda kalan Doğu Türkistan Türkleri neredeyse iki buçuk asırdır Türklüğün binlerce yıllık düşmanı Çinlilere karşı vatanlarının müdafaası ve bağımsızlığı uğruna amansız bir mücadele vermektedirler. Bu mücadele çok yüksek maliyetli, bir o kadar da kanlı olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bu mücadelenin bir diğer özelliği ise Türk ve İslam’ın doğu kalesi ve sınırlarının muhafaza ve müdafaasıdır ki Doğu Türkistanlılar bu kutsal görevin farkındadırlar. Onlar, hiçbir Müslüman beldesinin ödemediği bedeli ödeyerek son iki yüz yıldır işgalci Çin’in akıl almaz zulüm ve saldırılarına karşı koymaktadırlar.
Doğu Türkistan’dan ile ilgili yerel ve uluslararası medyaya yansıyan haberler insan ve Türk olarak yüreklerimizi sızlatmaktadır. Özellikle Ocak 2017 tarihinden beri uygulamaya konan eğitim ve uyum bahanesiyle açılmış “Nazi Kampları”nı aratmayan zulüm merkezleri ve “kardeş aile” uygulaması, insanlığın gördüğü en iğrenç ve adi uygulamalardır. Çeşitli kaynaklar Doğu Türkistan’daki Uygur Türk nüfusunun %10’dan fazlasının adı geçen Çin Nazi Kamplarında olduğunu belirtmektedir. Çin’in Nazi Kamplarına tıkılan, hapse atılan ve ağır çalışma kamplarına gönderilenlerin sayıları hakkında Doğu Türkistan diasporası ve bağımsız araştırmacılar bu sayının 3-5 milyon arasında olabileceğini beyan etmektedirler.
Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamakta olduğu radikal ve faşist politikalarını “İslami radikalleşme ve aşırılıkla savaş” iddiası ile meşrulaştırmaya çalıştığı veya bu iddia ile kendine borçlu olan, uydusu haline getirdiği ülkeleri, -maalesef bunun içerisinde bazı Müslüman ülkeler de yer almaktadır- inandırmakta veya seslerini kısması karşılığında krediler ve yüklü mali destekler vermektedir.
Baskı ve zulmün görüntüleri ve tanıklıkları ana akım dünya medyasında neredeyse her gün yayınlanmaktadır. Uluslararası insan hakları kuruluşlarının yayınladığı onlarca rapor ve analiz insanlığa karşı işlenen bir yok etme siyasetini gün yüzüne çıkarmaktadır. Özellikle, BM Irki Ayırımcılığı Azaltma Birimi, BM İnsan Hakları Örgütü gibi büyük kuruluşlar artık Çin’in 21. Yüzyıldaki insanlık ayıbı olan bu toplama kamplarının kapatılması için ciddi baskılar oluşturmaktadır.
Bütün bunlar olup biterken, Müslüman ülkeler ve özellikle Türkiye başta olmak üzere Türkler dünyasının siyasi figürleri asrın zulmü karşısında açık ve insani bir diplomatik tavrı ortaya koyamamaktadırlar. Bağımsız gözlemciler ve BM tarafından tescillenen soykırım İslam ülkeleri ve Türkiye tarafından kınanmamıştır. Bu durum Türkistan’ı yalnızlığa iterken çekilen acıların artması sonucunu doğurmuştur.
Filistin söz konusu olunca sahalara inen, ülke sathında eylem yapan STK’ ların çoğu Doğu Türkistan’daki zulüm karşısında sus pus olmuştur. Milli hassasiyeti olan başta Türkiye Kamu-sen ve ona bağlı Türk Eğitim-Sen, Ülkü Ocakları, Türk Ocakları, Aydınlar Ocağı gibi STK’ lar konuyu gündemde tutmaya çalışmaktadır.
Türk Eğitim-Sen, Türk dünyasının meseleleri karşısında hassasiyeti olan, kurulduğu günden bu güne Türk dünyasındaki insan hakları ihlallerine karşı Türk kamuoyunu harekete geçirebilecek faaliyetlerin adresi olmuştur. Gönül kıblemiz olan Doğu Türkistan, Karabağ, Kerkük, Halep soydaşlarımıza karşı sorumlu olduğumuz mücadele hedeflerimizdir.
Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yönelik zulmün yeniden zirveye çıktığı 2017 yılının Ocak ayından itibaren Türk Eğitim Sen ve Türkiye Kamu Sen olarak; basın açıklamaları ile dilekçe kampanyaları düzenleyerek, BM nezdinde insan hakları taleplerimizi dile getirdik. Seksen bir ilimizde Türk Eğitim-Sen ve Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların şube ve il temsilcilikleri aracılığıyla kitlesel basın açıklamaları ve protesto eylemleri düzenledik. Şubelerimiz konferans, panel ve açık oturumlar düzenleyerek kamuoyunun bilgilendirilmesine katkı sağladılar. “2.Uluslararası Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve Sosyal Bilimler Kongresinin” açılış oturumunu “ Doğu Türkistan” meselesine ayırarak bilim çevrelerinde de konunun sahiplenilmesini hedefledik. Ayrıca kongre sonrasında Türk Dünyası Akademisyenleri olarak yayınlanan sonuç bildirgesinde de “Yeryüzünün muhtelif coğrafyalarında insan hakları ihlâllerine maruz kalan soydaşlarımızla ilgili resmî düzeyde girişimlerde bulunulmalıdır. Özellikle Doğu Türkistan, Ahıska, Kırım, Karabağ, Irak ve Suriye başta olmak üzere Dünya’nın her bölgesinde yaşanan drama kayıtsız kalınmamalıdır. Temel insan hakları ihlâlleri karşısında, uluslararası hukukun imkân tanıdığı bütün siyasî girişimler, eksiksiz olarak yerine getirilmeli; bu hususlar, uluslararası yargı organlarına taşınmalıdır. Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti Devleti başta olmak üzere bütün Türk Cumhuriyetleri, gereken teknik desteği sağlamalıdır.” şeklinde bir madde eklenerek, başta Doğu Türkistan olmak üzere soydaşlarımıza dünyanın dört bir tarafında yapılan baskı, zulüm ve drama sessiz kalınmaması konusundaki çağrımız yer aldı.
3-6 Ocak 2019 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz İlçe Temsilcileri Eğitim ve İstişare Toplantımızda Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk’un konuşmacı olarak katıldığı “Çin’in Doğu Türkistan ve Uygur Türklerine Yönelik Uygulamaları” konulu bir konferans da düzenleyerek Türkiye’nin dört bir köşesinden iştirak eden 930 ilçe temsilcimizi bilgilendirdik.
Bu süreçte, Türkiye’de yaşayan on binlerce Türkistanlı’nın başta ikamet olmak üzere birçok sorunları çözülmemiş aksine zorlaştırılmıştır. Çeşitli ithamlar ile tutuklanan yüzlerce Uygur Türkü geri gönderme merkezlerinde tutuklu bulunmaktadırlar. İktidarın mevcut politikaları, STK’ ların sessizliği veya sonuç alınmayan cılız etkinlikleri üzüntü vericidir.
Esasında Doğu Türkistan’daki dram bir insanlık dramıdır. Türkiye’de kurulu olan STK’ lar meseleye bu açıdan yaklaşmalıdır. Meseleyi ideolojik kompartımanların dışında tutarak daha gür sesle gündeme getirmeleri, siyaset yapıcıları daha doğru ve isabetli kararlar almaya zorlamaları gerekmektedir. Zira bu sessizlik Türkiye’yi uzaktaki öz vatanı bilmiş, Türkiye Türklerini kan kardeşi, dindaşı ve dildaşı bilmiş Doğu Türkistanlıları çok derinden üzmekle birlikte onları sonu gelmez umutsuzluğa, hayal kırıklığına ve çaresizliğe itmektedir.
Türk Eğitim Sen olarak hak mücadelemizin yanı sıra sorumlu sendikacılık anlayışımızın gereği ve milli bir sivil toplum örgütü olarak nerede bir insanlık ayıbı var ise, nerede Türk Milletinin başı dertte ise onların feryadı olmaya devam edeceğiz.
Doğu Türkistan sahipsiz değildir, Uygur Türkleri yalnız değildir.