Devletin En Değerli Ziyneti Adaletidir
Toplum ve devlet hayatını derinden etkileyen adalet kavramı; dinlerin ve düşünce sistemlerinin üzerine kurulduğu temel bir direktir.
Adalet "Zulmün" karşıtı olarak "Hak" ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Adaletin zedelendiği yerde, zulüm ve insanlık dışı fiillerin yeşerdiğinin en büyük şahidi insanlık tarihi olmuştur.
Adaletli davranmanın önemi yüce kitabımız Kuran- Kerim’de pek çok ayette vurgulanmıştır. "Allah size insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve görendir." (Nisâ: 58)
Şanlı Peygamberimiz, nübüvvetini ve İslam tebliğini iletme metodunu adalete dayandırmıştır. “Adaletli sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesi ve mızrağıdır.” sözüyle, kendisinin güzel ahlakı tamamlamakla görevlendirildiğini buyurmuşlardır.
Türk ve İslam devletlerinde Töre ve Adalet mevhumları kurucu değerlerin en başında gelmektedir. Medeniyetimizin belirleyici köşe taşları olarak iyilik, adalet ve merhamete büyük önem verilmiştir.
Adaletle hükmeden devletler payidar olurken, yönetimde adalet ve liyakati ortadan kaldıran devletlerin tarihin mezarlığında yer aldığını görürüz.
Selçuklu ve Osmanlı devleti tecrübesi incelendiğinde, “Adalet Dairesi” adı verilen temel düsturun kamu yönetimi anlayışının ve toplumsal düzenin oluşmasında büyük rolü olmuştur.
Osmanlı imparatorluğu bir cihan devleti olarak gücünü; adil yönetme prensibine, devlet, ordu ve ilim hayatında liyakatli ve tecrübeli kişilere verdiği öneme borçludur. Tarihe mal olmuş bu cihan devletinin zayıflayıp çökmesinde ki sebeplerin başında adalet sisteminin tahrif olması ve devlet işlerinin hak edene verilmemesini aramak gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti de kuruluş felsefesi bakımından, adaleti, kanunlar önünde eşitliği, halkın üstünlüğü prensiplerini çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine sıçramanın yegâne yolu olarak görmüştür.
Haysiyetli yaşamanın yolu adaletin ayakta tutulmasına bağlıdır. İdeal toplum yapısı, bir tek vatandaşın bile hakkının yenmemesi, mutlak eşitliğin adil yönetim anlayışıyla güvence altına alınmasıyla mümkündür.
Devlet yönetilirken, bürokraside görev alacakların ya da kamuya yönelik hizmetleri yürütecek olan memur ve yöneticilerin seçilmesi sırasında çok hassas davranılması gerekmektedir.
Devlet ve millet arasındaki köprü görevini memurlar üstlendiğine göre, güçlü devlet – mutlu millet yapısının meydana gelmesinde, kamu çalışanları kilit bir role sahiptir. Bu anlamlı rolün gereği olarak, memurların ve bürokratların seçimleri ve tayinlerinde liyakat, ehliyet ve tecrübenin önemi göz önünde bulundurulmalıdır.
Millet ve devlet hayatımıza zarar veren hastalıkların başında, İktidarlara göre konum almak, siyasi görüş farklılıkları, adam kayırma, cemaat ve kliklere göre devletin dizayn edilmesi gibi meseleler önemli bir yer tutuyor.
Varlığımızın evi olan güzel Türkiye’mize verilebilecek en büyük zarar, devlet hayatımızın tarumar edilmesi ve bir arada yaşama idealimizin zarar görmesidir. Demokrasimizi hedef alan kanlı darbeler, ülkemizin huzurunu bozarken, toplumsal kutuplaşmayı artırmaya hizmet etmiştir.
Darbeler ve sonrasında meydana gelen siyasi ortam maalesef kayırmacılığa, adaletsizliğe ve hukukun ayaklar altına alınmasına hizmet etmiştir. Güçlü ve büyük Türkiye’nin birincil ihtiyacı; kesintisiz demokrasi, hukuka güven ve fırsat eşitliğinin ihdasıdır.
Bir İhanet Örgütü Olarak FETÖ
Kamu bürokrasisini, ideolojik/siyasi keyfiyete terk etmek, bir cemaat ya da zümrenin kadrolaşmasına açık hale getirmek devlet yaşamımızda sarılamayacak, onarılamayacak yaraların açılmasını beraberinde getirdi.
Kökü ve beyni dışarıda olan, Türkiye ve Türklüğe karşı her türlü eylem ve faaliyetin içerisinde yer aldığı bugün artık açıkça ortaya çıkan FETÖ/PDY adı verilen eli kanlı çete, güya oy devşirmek adına, basit çıkar ilişkileri çerçevesinde devletin tam göbeğine siyasi iktidarlar eliyle yerleştirilmiştir.
Türk tarihi içerisinde birçok ihanet yapılanması ve hain kalkışmaya şahitlik edilse de, FETÖ tipinde bir ihanet çetesine az rastlandığını söyleyebiliriz.
PKK eliyle etnik ve siyasi bölünme mücadelesi yürütülürken, Fetullahçı örgütte devleti içeriden çökertmek, kanlı bir iç savaş senaryosunu yürürlüğe sokmak gayretinde idi.
Adalet ve hukuk hiçe sayılarak bürokrasiye doldurulan, haksızca zenginleştirilen, iktidarların özel ilgisi ve korumasına alınan bu uğursuz yapılanma; devletteki gücü ele geçirirken sınavlara hile karıştırmış, soruları çalmış ve her türlü haksızlığı kendisine yol başçı olarak seçmiştir.
Türk Eğitim- Sen olarak bizler, 2010 ve 2012 KPSS yolsuzluğunu/hırsızlığını kamuoyu ile paylaştığımızda, sesimiz kesilmek istenmiş, Genel Başkanımız Sayın İsmail Koncuk’a, AKP hükümetinin ileri gelenleri ve bazı yargı mensupları kayıtsız kalmak yolunu seçmişlerdir. Hatta bazı odaklar tarafından “hırsız var” dediği için suçlanmış hedef gösterilmiştir.
Bugün ortaya çıkan yeni bilgilerle anlaşılmıştır ki sınavlarda yaşanan hırsızlıklar belirli bir tarih aralığında neredeyse tüm sınavlara sirayet etmiştir. Sendikacılığı hakkı tutup kaldırmak olan gören Türk Eğitim- Sen, bürokraside FETÖ eliyle yürütülen birçok hırsızlık ve haksızlık konusunda haklı çıkmış olmanın üzüntüsünü yaşamaktadır.
Bugün Genel başkanımız ve sendikamız; bir konunun altını ısrarla çizmektedir. Devlet yönetiminde liyakat esas alınmadığı sürece, bir cemaat ve ya örgütün yerini, devleti ele geçirmeye şartlandırılmış bir başka kliğin eline bırakarak, ileride benzeri ihanetlerin yaşanmasına sebep olabilirsiniz. Devletin en önemli gücü adaleti ve şefkatidir.
Demokrasi ve milli bünyemizi hedef alan her türlü örgüt ve yapılanmanın kökü muhakkak ama muhakkak kazınmalıdır. Ancak devlet bütün vatandaşlarına karşı adaleti götürmekle mükelleftir. Adalet duygusu tahrip edilmeden, yönetimde ve memur alımlarında ehliyet ve vatanseverlik şartları ön planda tutularak güçlü bir devlet yapısına kavuşabiliriz.
Her adaletsizlik bir zulümdür.
Paralel ihanet çetesi devlet aygıtından temizlenirken dikkat edilmesi gereken hususların başında, bu örgütün ileri gelenleri ve beyin kadrosuyla uğraşmak yerine hiçbir bağı olmadığı halde memuriyetten ihraç gibi ağır bir cezayla karşılaşmış, kendilerine savunma ve delil sunma imkânı verilmeyen masumların konumlarının ayrılması çok önemlidir. Hatalı işlemlerin düzeltilmesi için oluşturulan kriz masaları bir formaliteye dönüşmemelidir. Yapılan müracaatların hızlı bir şekilde değerlendirilip sonuçlandırılması sağlanmalıdır.
Her adaletsizlik beraberinde bir zulmü taşımaktadır. Bir tek suçsuz kamu çalışanının dahi KHK marifetiyle memuriyetten uzaklaştırılması devlete duyulan güvene büyük zararlar verecektir.
Türkiye Kamu-Sen, zalimle mazlumun, terör örgütü mensubu ile masum vatan evladının bir birinden ayrılması için bir hukuk ve demokrasi mücadelesi yürütüyor. Devlet dediğimiz kutsal kavram, aslında milletin örgütlenmiş halidir. Kurunun yanında yaşlar yanıyor. İhraç edildiği için, itibar infazına uğrayan bir memur, gözü yaşlı bir ana, kaygılı bir eş, mahcup ve masum bir çocuk ülkeyi yönetme sorumluluğundaki büyüklerinden adalet bekliyor.
Terörle etkili bir mücadeleye, terör örgütü mensuplarına karşı devletin demir yumruğuyla müdahaleye ihtiyacımız var. FETÖ, IŞID, PKK, DHKP-C vb. cani ve ahlaksız örgütlerin kökü kazınmalıdır.
Terör örgütleri ve Türklüğün düşmanlarının hedefi olarak ortada, toplumsal huzurumuz ve bir arada yaşama irademiz bulunuyor. Toplum kesimleri arasında kutuplaşma, ayrışma eğilimi ısrarla körükleniyor.
Siyasetçilerin ve devleti yönetenlerin en mühim sorumluluğu huzur ve kardeşliğin korunmasına hizmet etmeleridir.
Yenikapı mitinginde ortaya çıkan milli ruh, Teröre ve ihanete karşı tek yürek olmuş bir Türkiye fotoğrafı ortaya çıkardı. Aslında asil Türk Milleti’nde her zaman var olan bu ruh ilk defa ikditar tarfından fark edildi, göreve çağrıldı.
Siyasi parti ileri gelenleri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler bir arada ve ortak bir hedefe doğru yürünmesini haykırdılar.
Yenikapı ruhu; milletin birliği, devletin adilliği, hür ve müreffeh bir Türkiye idealini dünyaya deklere etti.
Yenikapı ruhunun devamı için nelere ihtiyaç mı var? Pek çok cevap verilebilir ama; önceki yıllarda kıyıma uğrayan okul müdürlerinin göreve iadelerini sağlamak çok mu zor olur. Yeni KHK’lar yoluyla suçsuz kamu çalışanlarının itibarlarının iadesi toplumsal huzura katkı sağlamaz mı?
Bürokraside iktidar yakını bir grup ya da, hükümet destekli sendikanın tek taraflı hâkimiyeti yerine, liyakat esaslı adil bir dağılım bizi daha mutlu bir ülkeye doğru götürmez mi?
Yaşananlardan ders almak önemlidir. Sorumlu sendikacılığımız gereği 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve işgal hareketi sonrası her türlü fedekarlığı yapıyoruz. Dün siyasi iktidarın gücünü eline geçirerek zulüm yapanlar kamuda adam kayırma, sendikal ayrım, ötekileştirme, çalışanlara mobing uygulama noktasında mahir olanlar, bugün yenikapı ruhunu istismar ederek ellerindeki gücü ve kazandıkları mevziyi terk etmemek adına her türlü çirkefi yapmaktadırlar.
Siyasi iktidar Yenikapı’da kendini ifade etme, gösterme imkanı bulan milli ruhu, birlik beraberlik arzusunu devam etirmekte samimi ise bir an önce kamuda yaşanan eziyeti sonlandırmak adına ötekileştirmeye, adam kayırmaya, yandaş kurum kuruluş ve sendika oluşturmaya zemin oluşturan kanun, yönetmelik, genelge vs. Ne kadar norm var ise yeniden gözden geçirmelidir. Bütün vatan evlatlarının eşit şartlarda yarışmasına imkan sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu üstadın dizelerinde dediği gibi:
Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir.
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir.
Adalet gecikmez tez verilmeli.
Cengiz KOCAKAPLAN
Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri