Yandaş konfederasyonun Bursa il temsilciliği ziyaretinde, kendinden geçen Bülent Arınç’a bulunduğu makamı hatırlatmak için yargı yolunu seçtik.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, geçtiğimiz gün Bursa’da –gaza gelmiş olacak ki- devlet adamlığını, siyasetçiliğini ve takiyye yaptığını bir anda unutmuş ve dervişin fikri neyse zikri de o’dur misali, demokrasiyi hiçe sayarak “Anayasa değişikliğinde hayır oyu kullananların, Anayasal hakları kullanamayacakları şeklinde ifadelerin yer aldığı, bir konuşma yapmıştı.
Arınç’ın konuşması, açıkça kamu görevlilerini bir sendikaya üye olmaya zorlayan, örgütlenme özgürlüğünü engelleyen ve kamu görevlileri arasında ayrımcılık yapan bir nitelik taşımaktaydı.
Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen olarak, Bülent Arınç’ın konuşmasının Anayasaya, Türk Ceza Kanununa, Sendikalar Kanununa, uluslar arası sözleşmelere, demokrasiye, bulunduğu makamın gereklerine aykırı olduğu gerekçesiyle mahkemeye başvurduk.
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ve bağlı sendikalarımızın başkanları ile üyelerimizin bulunduğu kalabalık bir grup, başvuru dilekçesini sunmadan önce Ankara Adliyesi önünde bir basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasında konuşan genel Başkan İsmail Koncuk, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese eşit mesafede olmasını zorunlu kılan bir yer olduğu gerçeğinden yola çıkarak, Bülent Arınç’ı makamına ve devlet adamlığına yakışır davranmaya davet etti.
İsmail Koncuk konuşmasında “Devlet makamları hiç kimsenin şahsına münhasır yerler değildir. Milletimizin türlü nedenlerle, kendilerine göstermiş oldukları teveccühü kavrama kabiliyetinden yoksun olanlar, kerameti hep kendilerinde bulanlar en büyük yanılgı içindedirler. Çokça dillendirdikleri İslam ahlâkından nasibini almamış olanlar; bugün bulundukları mevkiin, şan ve şöhretin, güce sahip olmanın verdiği ukalalık ve güvenle, ağızlarından çıkanları duymak erdemini dahi gösteremiyorlar. Bu kimselere tavsiyemiz ancak şudur ki, “hiç kimsenin sözleriyle gaza gelme, ne kadar yüksekteysen o kadar sert düşersin ve emin ol ki düşersin” şeklinde konuştu.
Koncuk, “Hz. Ömer adaleti” diyerek iktidara gelip, Ebu Cehil cehaleti sergilemenin, kendinden olmayanlara karşı Ebu Leheb zulmünü reva görmenin hiçbir inanç ve anlayışla izah edilir tarafı olmadığını belirtti.
Koncuk şöyle devam etti: “Bu görüşmede Bakan Bülent Arınç bakınız neler diyor;
Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen’in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak.
Arınç, bazı ideolojik sendikaların toplu sözleşmenin yanına grevi koymak suretiyle talepte bulunduklarını hatırlattı!
O toplu sözleşme olsun’ diye bağıran sendikalardan biri MHP doğrultusunda ‘hayır’ demek için çalıştı, çabaladı. Öbürü de sol ve başka fraksiyonların temsilcisi olarak, onlar da ‘hayır’ oyu verilmesi konusunda çabaladı.
Şimdi sonuçlar ortaya çıkınca çelişkiye, paradoksa bakınız, ‘hayır, toplu sözleşme olmasın’ diye sandığa gidip ‘hayır’ oyu kullanan ve ‘hayır’ oyu verilmesini isteyenler ‘hadi bakalım toplu sözleşmeye başlayalım’ dediler.
Buna sadece Memur-Sen’in hakkı var. Dürüst, samimi, yurtsever olarak, ‘ben evet demiştim, şimdi evetin karşılığını görmek istiyorum’ demeye sadece Memur-Sen’in hakkı var. Yoksa ‘hayır’ diye ortalıkta bağırıp çağıranların, millete ‘hayır’ oyu verdirmek için yalanlarla, iftiralarla, hakaretlerle milletimizin kafasını bulandırmaya çalışanların ertesi gün bundan nemalanmaya kalkması samimiyetsizliğin en büyük ifadesiydi.
Ama ‘hayır, hayır’ diye yırtınanların şimdi ‘nerede toplu sözleşme’ deyip ortalıkta dolaştığını görünce ‘kardeşim sen şurada bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya hakkın yok, milletin kafasını da bulandırma, Memur-Sen ne yapacağını bilir, hükümetle bu konuyu müzakere etti, yasal değişiklik yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak.
Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi. Öbürlerine kalsaydı yanmıştık. Ne toplu sözleşme olurdu ne bilmem ne olurdu. Bu iş olacak kimsenin kafası karışmasın. Çalışanları üzmeyin. Çalışanların arasına fitne fesat sokmayın.
Güçlü bir hükümet var, güçlü bir sendika var. İyi ki muhatabımız Memur-Sen’dir, çünkü Memur-Sen hiçbir ideolojik kavgaya kapılmadan, sadece çalışanların hakkını istiyor, mertçe istiyor, dürüst olarak istiyor ve bunun mücadelesini yapıyor.
Memur-Sen hiçbir siyasi partiyle organik bağı olan sendika değildir. Doğrusu da budur. Ama başka sendikalar, başka partilerin il merkezleri, ilçe merkezleri gibi çalışıyor. Yukarıdakiler genel merkezi gibi çalışıyor.
Biz bunların başkanlarıyla bir araya geldik referandum öncesinde, ben hepsinin kapılarını çaldım ve hepsiyle konuştum, dedim ki ‘siz bunun mücadelesini yapmadınız mı yıllarca? Bak şimdi anayasa değişikliğine bunu koyduk. Gelin buna ‘evet’ deyin. ‘Evet’ demek namus borcu, siz hep bunu istediniz’. ‘Evet hep biz bunu istedik ama bugün yukarısı bizim ‘hayır’ dememizi istiyor’ dediler. Memur-Sen öyle demedi.
Yukarıdaki ifadelerin tamamı Bakan Bülent Arınç’a aittir. Kafasında demokrasinin bırakın tamamı, kırıntısı olanların dahi okuyunca tüylerinin diken diken olması gereken açıklamalar bunlar. Yıllardır siyasetin içinde, bakanlık gibi üst düzey görevlerde bulunmuş bir kişinin açıklaması bunlar. Babası oğluna adam olamazsın, demiş, oğul valilik mertebesine kadar yükselir ve babasını ayağına çağırır, bak baba adam olamazsın demiştin ama ben vali oldum der. Babası, oğlum ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim. Adam olsaydın, babanı ayağına çağırmaz, kendin gelirdin, diye cevaplandırmış.
Bu anlattığım olayla, Arınç’ın Bursa’daki toplantıdaki üslubu arasında bir bağ var mıdır, bilnmez, ancak bizim anladığımız, bildiğimiz devlet adamı vatandaşları arasında ayrım yapmayan, herkesi kucaklayan üslup ve yaklaşımla devlet yönetmeye talip olmuş kişidir. Edabali’nin Osman Bey’e nasihatını her devlet adamı sindire sindire okumalıdır, ne diyor Şeyh Edebali;
“Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Bülent Arınç’ın yukardaki ifadeleri ile Edebali’nin nasihatı ne kadar örtüşüyor, doğrusu bunun cevabına evet örtüşüyor demek mümkün değil. Neden?Öncelikle bir devlet adamı, diğer insanları kendi fikir, düşünce ve siyasetini aklama, destekleme makamı olarak göremez. Bunun için Osmanlı padişahlarına “mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var.” Diyenler her zaman bulunmuştur. Bu sebeple, Bülent Arınç’ın sendikalarla ilgili değerlendirmelerini 12 Eylül referandumunda, evet ya da hayır demeleri ile bağdaştırarak yapması sağlıklı bir aklın değerlendirmesi olamaz.
Toplu sözleşme hakkını sadece, referandumda evet diyen Memur Sen’in isteyebileceği, diğer sendikalar hayır dediği için, buna hakkı yoktur gibi bir değerlendirme içerisinde olması nasıl bir muhakeme fukaralığı içinde olduğunu da çok net gözler önüne sermektedir. Bülent Arınç’ın açıklamalarından, evet diyen Memur Sen’in ödüllendirildiğini, hayır diyen sendikaların ise cezalandırıldığını anlıyoruz. Evet, Memur Sen evet demiş kazanmıştır, Hükümet Arınç efendinin de dediği gibi Memur Sen’in isteği doğrultusunda sendika kanunu çıkarmak üzeredir. Hayrettir ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik asla böyle bir şey olmadığını, bütün sendikalara eşit mesafede bir sendika kanunu istediklerini bize Konfederasyonumuzu ziyaretinde ifade etmişti. Demek ki, doğrusunu Arınç biliyormuş, ya da Arınç doğrusunu söylemiş.
Bülent Arınç, öğretmenlere hakaretten sonra ikinci büyük gafını da bu şekilde yapmış bulunmaktadır. Memur-Sen dışında tüm sendikaları ideolojik davranmak, bir partinin arka bahçesi olmakla suçlayan Arınç, Memur Sen’in ise hiçbir siyasi partiyle organik bağı olmadığını bu kadar övgü dolu sözlerden sonra söyleyebilmektedir. Bu söze kargalar bile güler demek çok demode kalacaktır, diyeceğiz de, durumu açıklamak için başka ifadeler de akla gelmiyor, doğrusu.
Türkiye Kamu Sen olarak, grev ve toplu sözleşme hakkını beraberce istemenin neresinin ideolojik olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Bu milletin mensuplarının Anayasa Referandumunda, evet demesinin, hayır demesinin de şerefli bir yaklaşım olduğunu her fırsatta dile getirdik. Arınç, bizlere gelmiş, evet demek namus borcudur, demiş, biz de ‘Evet hep biz bunu istedik ama bugün yukarısı bizim ‘hayır’ dememizi istiyor’ demişiz. Böylesine bir iftiradan yüce Allah sığınırız, o görüşmede Bülent Arınç’a evet ya da hayır noktasında bir cevap verilmemiş, grev hakkının da Anayasa paketinde olması gerektiği söylenmiştir. Bu maddenin diğer tartışılan maddelerden ayrılması halinde TBMM’de bulunan tüm siyasi partilerin buna destek vereceği de kendisine söylenmiştir. Arınç’ı sözlerini ispata davet ediyoruz, aksi takdirde müfteri durumuna düşeceğini bilmesini istiyoruz.
Arınç, güçlü bir Hükümet güçlü bir Memur Sen var diye övünüyor. Türkiye Kamu Sen defalarca dile getirmişti, Hükümet Toplu Sözleşme yi dikensiz gül bahçesine çevirmek istiyor, diye, Arınç’ın bu açıklaması ne kadar haklı olduğumuzu da ortaya koymaktadır. Bu sözlerini şöyle anlayabiliriz, “İyi ki diğer sendikalar yok, Memur Sen ile al gülüm ver gülüm güzel bir toplu sözleşme yaparız.” Türkiye Kamu Sen aylardır, hatta yıllardır, sarı sendikacılık tehlikesinden bahsetmekte, tüm devlet memurlarını uyarmaktadır. Arınç’ın bu açıklamaları Türkiye Kamu Sen’i bir kere daha haklı çıkarmıştır.
Arınç’ın yukarıdaki sözleri esasen pek açıklamaya muhtaç değil. Son derece açık ve anlamlı sözler. Öğretmenlere şahsiyet kazandıracaklarını söyleyenlerin hedefinde, şimdi de tüm memurlara Memur Sen vasıtasıyla, şahsiyet kazandırma var, diye düşünüyoruz. Ancak, Türkiye Kamu Sen olarak Arınç’a şunu bir kere daha hatırlatıyoruz, devlet adamı olun, duygularınızla devlet yönetmeyi birbirine karıştırmayın. Bu yaptığınız açıklamalar hem Anayasa hem de kanunlarımız önünde suçtur.Vatandaşları oylarının rengine göre değerlendirmek sizin hakkınız da, haddiniz de değildir. ADAM OLMAKLA BAKAN OLMAK arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu da bir kere daha hatırlatmakta yarar görüyoruz.”
Konuşmanın ardından Genel Başkan İsmail Koncuk ve sendikalarımızın genel başkanları, şikâyet dilekçesini savcılığa teslim ederek Adliye binasından ayrıldı.
Dava dilekçesinde ise şu ifadeler yer aldı:
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
ŞİKAYETÇİ : Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu
Vekili : Av. İlhan KARA
Dr. Mediha Eldem Sokak No: 85 Kocatepe/ANKARA
ŞİKAYET EDİLEN : Bülent ARINÇ- (Başbakan Yardımcısı)
Başbakanlık/ANKARA
DAVA KONUSU :Kamu davası açılması
SUÇ TARİHİ : 04.11.2011 ( internet yolu ile ilgili suç işlenmiştir.)
AÇIKLAMALAR
1-Müvekkil Türkiye Kamu-Sen 4688 sayılı yasa kapsamında üyelerinin hak ve menfaatlerini koruma noktasında Anayasa ve ilgili yasalara göre kurulmuş, Türkiye’nin en büyük konfederasyonlarından biridir.
Şikâyet edilen; yurt genelinde yayın yapan ve binlerce kişi tarafından takip edilen; http://www.memurlar.net/haber/211716/ internet adresinde “Yasa Değişikliği yapılacak toplu sözleşme imzalanacak” başlığı ile yapılan haberde;
”Ama bu kanun 2000’li yılların başında çıkarken bu taleplerini hiç dile getirmemişlerdi. Sonradan konuşmaya başladılar. Hiçbir iktidar da bu konuda ciddi bir adım atmadı. Biz çalışma yaptık ancak anayasa değişikliğine ihtiyaç duyuluyordu. Anayasa değişikliğiyle de hep beraber bir yıl önce kaldırdık. Dedik ki bundan böyle toplu görüşme yok, toplu sözleşme olacak. Buna Memur-Sen gönülden katkıda bulundu. Numan Şeker arkadaşımız çok doğru söylüyor, hepimiz ‘bu anayasa değişikliğine evet denilmesi gerekir çünkü bu 26 maddenin hepsi demokrasinin daha büyümesine, özgürlüklerin daha da gelişmesine fırsat tanıyacaktır’ dedik. O ‘toplu sözleşme olsun’ diye bağıran sendikalardan biri MHP doğrultusunda ‘hayır’ demek için çalıştı, çabaladı. Öbürü de sol ve başka fraksiyonların temsilcisi olarak, onlar da ‘hayır’ oyu verilmesi konusunda çabaladı. Şimdi sonuçlar ortaya çıkınca çelişkiye, paradoksa bakınız, ‘hayır, toplu sözleşme olmasın’ diye sandığa gidip ‘hayır’ oyu kullanan ve ‘hayır’ oyu verilmesini isteyenler ‘hadi bakalım toplu sözleşmeye başlayalım’ dediler. Buna sadece Memur-Sen’in hakkı var. Dürüst, samimi, yurtsever olarak, ‘ben evet demiştim, şimdi evetin karşılığını görmek istiyorum’ demeye sadece Memur-Sen’in hakkı var. Yoksa ‘hayır’ diye ortalıkta bağırıp çağıranların, millete ‘hayır’ oyu verdirmek için yalanlarla, iftiralarla, hakaretlerle milletimizin kafasını bulandırmaya çalışanların ertesi gün bundan nemalanmaya kalkması samimiyetsizliğin en büyük ifadesiydi. Ama biz milletimiz için bunu yaptık ve ‘toplu sözleşme olacak’ dedik.”
”Şimdi bütün hazırlıklarımız tamamdır. Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen’in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ama ‘hayır, hayır’ diye yırtınanların şimdi ‘nerede toplu sözleşme’ deyip ortalıkta dolaştığını görünce ‘kardeşim sen şurada bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya hakkın yok, milletin kafasını da bulandırma, Memur-Sen ne yapacağını bilir, hükümetle bu konuyu müzakere etti, yasal değişiklik yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak’. ‘Gecikiyor…’ Bu haklarda gecikme olmaz. Ne zaman imzayı atarsanız, hakların başladığı tarih bellidir, birikmiş olarak alırsınız, cebinize koyarsınız, cebinize daha çok para girer kardeşim. Ne istiyorsunuz? Olacak bu iş. AK Parti demişse bu iş olacak. Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi. Öbürlerine kalsaydı yanmıştık. Ne toplu sözleşme olurdu ne bilmem ne olurdu. Bu iş olacak kimsenin kafası karışmasın. Çalışanları üzmeyin. Çalışanların arasına fitne fesat sokmayın.” Beyanına yer verilmiştir. Şikayet edilenin belirtilen açıklaması açıkça suç niteliği taşınmaktadır.
3-Öncelikli olarak; Müvekkil Türkiye Kamu-Sen üyelerinin hak ve menfaatlerinin korunması noktasında, Toplu sözleşme ve grev hakkının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini her platformda dile getirmiş, geçmiş yıllarda yapılan toplu görüşmelerde de bu hususu gerek hükümet yetkililerine gerekse, tüm kamuoyuna deklare etmiştir. Bu anlamda amacı üyelerinin hak menfaatlerini koruma anlamında en üst kazanımlar olan müvekkil sendikanın toplu sözleşme hakkını red ettiğini ifade etmek konunun çarpıtılmasından ibarettir. Bu bağlamda; 12 Eylül 2010 yılında Gerçekleştirilen referandum da evet veya hayır oyu kullanmak, demokratik bir hakkın kullanımı niteliğindedir ve bu kişisel demokratik bir haktır. Kişilerin bu konudaki tercihlerine saygı gösterilmesi demokrasinin vazgeçilmezidir. Şikayet edilen; sadece referanduma evet oyu kullananların Anayasa değişikliği ile getirilen haklar konusunda söz sahibi olacağını ifade ederek anayasal bir suç işlemiştir. Oysaki; Anayasal düzenlemeler; genel tek düze ve herkes için eşit olarak uygulanmak üzere, Meclisce müzakere edilerek yürürlüğe girer ve sonuç doğurur. Bunun dışında bir konfederasyonun muhattab sayılması açıkça hukuka aykırıdır.
Kaldı ki referandum maddeleri toplu bir şekilde oylanmıştır. Müvekkil Türkiye Kamu-Sen kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkına birlikte sahip olması, bu tür halkoylamasının hem madde metnin eksik olması, hemde oylama biçimi bakımından teknik olarak doğru olmadığını defalarca nitelemiştir.
4- 87 Nolu ILO Sözleşmesi’nin 3/1 maddesinde:“Çalışanların ve işverenlerin örgütleri, tüzük ve yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinlerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptir” hükmüne, 151 sayılı İLO Sözleşmesi’nin 3.maddesinde ise:“Bu sözleşmenin uygulanması bakımından kamu görevlileri örgütü deyimi oluşumu ne olursa olsun amacı kamu görevlilerin amacı kamu görevlilerin çıkarlarını savunmak ve geliştirmek olan herhangi bir örgüt anlamına gelir” hükmüne yer verilerek kamu çalışanların çıkarlarını savunmak ve haklarını aramak amacıyla etkinliklerde bulunabilecekleri açıkça kabul edilmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında, “Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdır” hükmüne yer verilmiş, bu hakkın kullanılmasının kamu makamlarınca engellenmeyeceği belirtilerek çalışanlar korunmuştur. 87 sayılı Sözleşmenin 8/2 maddesinde de, “Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verecek nitelikte olamaz veya zarar verecek şekilde uygulanamaz” hükmüne yer vermiştir.
5-Şikayet edilen; çerçevesi uluslar arası sözleşmeler, Anayasa ve kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin düzenleme olan 4688 sayılı yasanın çizdiği hak ve yükümlülükleri ihlal ederek, kamusal anlamda görevini yasaların emrettiği şekilde kullanmamış, yürütme organında, Başbakan Yardımcısı sıfatına haiz olmasına rağmen yasaların belirlemiş olduğu usul ve esaslar dışında işlem tesis etmiştir. Şikâyet konusu açıklamada “memur-sen’in görüşleri mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak” ibaresine yer verilerek daha hazırlık aşamasında olan , TBMM komisyonlarında, Genel Kurulunda görüşülmeyen bir tasarı hakkında, bir konfederasyon lehine taahhütle bulunmak,
TBMM de temsil edilen diğer siyasi partileri, konu ile ilgili kamu görevlilerini ve örgütlerini hiçe sayılmıştır.Şikayet edilen şikayet konusu basın açıklamasının bir çok yerinde geçen bu yaklaşımı ile, görevini kötüye kullandığı gibi, ayrımcılıkta yapmıştır. Şikayet edilen belirtilen fiili ile bir başka sendikaya üye olma yönünde fikir beyan ederek bulunduğu görev nedeniyle kamuoyunda zorlayıcı, ayrıştırıcı bir etkiye neden olmuştur.
Anayasanın 10.maddesindeki; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmüne aykırılık teşkil etmektedir. Devlet organları ve idarenin statü hukuku çerçevesinde görev yapan kamu görevlileriyle ilgili düzenlemelerde de bu ilkeye uygun davranması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim; Türk Ceza Kanununun “Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi” başlığını taşıyan 118.maddesinde yer alan; “Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”hükmü ve “Görevi Kötüye Kullanma” başlığını taşıyan 257.maddesinde yer alan; Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hükümlerine yer vermekte olup, şikayet edilenin yukarıda belirtilen fiilleri cezalandırılmaktadır.
İSTEM SONUCU: Yukarıda sunulan nedenlerle; TCK’nin 118. maddesi ve 257/1-2 maddelerinde de ifade bulan suç açıkça işlenmiştir. Gerekli kovuşturmanın yapılarak, ilgili hakkında kamu davası açılması hususunda gereğini saygıyla arz ve talep ederim.
Şikâyetçi Vekili: Av. İlhan KARA
EKİ: 1-Basın açıklaması
2-Vekaletname