Anayasa Değişikliği ile ilgili hazırlanan taslak konusunda açıklama yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, anayasa değişikliğinin toplumun her kesimiyle uzlaşma yapılarak gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Genel Başkan Bircan Akyıldız, taslak hakkında Konfederasyon’un görüşlerini dile getirerek, şöyle konuştu:
“Anayasa bir devletin kuruluşunu, örgütlenmesini, iktidarın el değiştirme biçimini, bireylerin hak ve özgürlüklerini düzenleyen kurallar bütünüdür.
Buna bağlı olarak hukuk normlarının en üstü olarak nitelendirilir, milli and veya toplumsal mutabakat gibi ifadelerle, vücuda getirildiği ülkenin toplumsal ve siyasi gereksinimleri ile bütünleşmesi beklenir.
Anayasanın devletin kuruluş felsefesini ve devlet yapısını tarihi gerçekleri ile özetlediği düşünüldüğünde, geniş bir katılım sonucu benimsenmesi ve kabul görmesi, norm ve ilkelerin demokratik bir süreçle oluşturulması bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toplumsal barış ve huzur; düzenlemelerde toplumun geniş kesimlerinin onayının alınması yoluyla gerçekleşecektir.
Toplumumuzun ihtiyacı olan düzenlemelerin bu denli gergin bir süreçte sürdürülmesi, toplumumuzu daha da gerecek ve olumsuz sonuçları uzun yıllar boyunca sürecektir.
Nitekim, 1982 Anayasası yüzde 93’e yakın bir halk desteği ile kabul edilmişken, bugün hala tartışılıyor olması; hazırlandığı ve halkoyuna sunulduğu dönemin şartlarından kaynaklanmaktadır.
Dolayısı ile toplumu germeden, en geniş uzlaşma zemini sağlanarak bu süreç tamamlanmalıdır.
Ülkemizde kamu görevlileri ve kendilerinden doğrudan etkilenenlerin sayısı dikkate alındığında, yapılacak bir anayasa değişikliğinde belirleyici gücün kamu görevlileri olacağı açıktır.
Bu düşünceler ışığında değerlendirildiğinde, anayasaların birey hak ve özgürlüklerini mümkün olan en geniş anlamıyla belirlemesi, arzu edilen durumdur.
Vatandaşların mali ve sosyal haklarının korunması, gözetilmesi ve ilerletilmesi noktasında da örgütlenme özgürlüğü konusunda sağlanacak haklar büyük önem arz etmektedir.
Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO)’nün değişik sözleşmeleri, işçi memur ayrımı yapılmaksızın, tüm çalışanlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanınmasını öngörmektedir.
Toplu sözleşme ve grev hakkı ILO nezdinde temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilmektedir.
Ülkemizde kamu görevlilerinin grev ve toplu sözleşme hakkı ile ilgili sorun; Anayasanın 53. maddesinde ifadesini bulan toplu sözleşme ve 54. maddesinde konu edilen grev hakkı ile ilgili düzenlemelerin, memurlar ve diğer kamu görevlilerini kapsamamasından kaynaklanmaktadır.
Memurların ekonomik, sosyal ve siyasal alandaki haklarının geliştirilmesi, menfaatlerinin korunması için toplu sözleşme ve grev hakkını içeren, gerçek anlamda sendikal haklara ihtiyaç vardır.
Memurun iş güvencesinin, bu hakların kullanılmasında herhangi bir engel teşkil etmediği açıktır.
Unutulmamalıdır ki; Anayasanın 90. maddesine göre, uluslar arası sözleşme hükümleri Anayasanın üzerindedir.
Sözleşme hükümlerinin taraf devletlerce hayata geçirilmesi de uluslar arası hukuk boyutunda bir zorunluluktur.
Anayasa’da değişiklik içeren taslak metin incelendiğinde, kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınması ile ilgili olarak Anayasanın 53. ve 128. maddelerinde değişiklik yapılması planlandığı görülmektedir.
Ancak memurların grev hakkı ve siyaset yapma yasağı ile ilgili bir değişiklik düşünülmemiştir.
Kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkı ile ilgili olarak yapılmak istenilen değişikliği olumlu bulmaktayız.
Bununla birlikte; toplu pazarlık sisteminin kurulması, tarafların eşit statüde ve eşit güçlerle pazarlık yapabilmesi, kamu görevlilerinin grev hakkından geçmektedir.
Grev hakkının olmadığı bir yapılanma, yıllardır mücadele ettiğimiz değerler adına tam bir kazanım anlamı taşımamaktadır.
Ancak yine de gelinen noktanın kamu görevlilerinin sendikal hakları bakımından önemli olduğunu vurgulamakta fayda vardır.
Bu görüşümüze rağmen, Anayasanın milli bir and olduğu gerçeği unutulmamalı, yapılacak değişikliklerin tamamı, mutlak surette toplumsal bir mutabakat çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.
Ancak, teklif metninin değişmez ya da vazgeçilemez olduğunu çağrıştıracak bir şekilde, “taslak metnin tamamının TBMM’de kabul edilmesi ya da tamamının halkoyuna sunulması” görüşü, taslak üzerinde müzakere yapılmasını da toplumsal mutabakatı da neredeyse imkansız hale getirmekte; Anayasa değişikliğini adeta bir dayatmaya dönüştürmektedir.
Konuya bu açıdan yaklaşıldığında, taslak metin hakkında ilgili kurumların ve siyasi partilerin eleştirel görüşlerinin bulunabileceği, bu görüş ve önerilerden faydalanmanın da zorunlu olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir.
Bu şekliyle, metnin bir bütün halinde değerlendirmeye sunulmasının iyi niyetle bağdaştırılması mümkün değildir.
Kaldı ki, metinde TBMM’de tam bir mutabakatla kabul edilecek maddeler de; üzerinde tartışılarak uygun bulunmayacak maddeler de olması kaçınılmazdır.
Bu noktada devlet içinde seçilmişler ve atanmışlar arasında bir öncelik sıralaması yapılması son derece tehlikelidir.
Özellikle yargı konusundaki çekinceler ciddiye alınmalı, kuvvetler ayrılığına halel getirecek unsurlar mutlak surette bertaraf edilmelidir.
Çocuk istismarı, cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi, pozitif ayrımcılık, grev hakkının gözardı edilmesine rağmen memurların toplu sözleşme hakkı ile ilgili konular, önemli ve olumludur.
Bunlar, geniş bir mutabakatla kabul edilebilecek konulardandır.
Dolayısı ile kabul gören maddelerin, sakıncalı görülen bir madde nedeniyle yeniden halkoyuna sunulmasının, demokrasi ile bağdaşır bir yanının olmadığı açıktır.
Bu nedenle siyasi iradenin, TBMM’de kabul edilmeyen her değişiklik için halkoylamasını bir tehdit unsuru olarak kullanmasını doğru bulmuyoruz.
Bu tarz bir yaklaşım, temsili demokrasinin yıpranmasına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama görevinin zaafa uğratılmasına neden olabilir.
Özellikle uluslar arası alanda kabul görmüş temel hak ve özgürlüklerin halkoyuna sunulmasının büyük bir usul hatası olduğunu da belirtmek isteriz.
Bu şekliyle halkoylamasından olumsuz sonuç çıktığı taktirde, siyasi irade toplumun temel hak ve özgürlüklerinden taviz mi verecektir, doğrusu merak etmekteyiz?
Başka bir ifade ile eğer referandum sonucu hayır çıkarsa hükümet; ülkemizdeki cinsel istismara, cinsiyet eşitsizliğine, memurların temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakılmasına devam mı edecektir?
Üzerinde tam olarak anlaşılan maddelerin sanki uzlaşılamamış gibi halkoyuna sunulması, referandum sonucunun olumsuz olması durumunda, meclis iradesinin yok sayılmasına ve toplumsal kabul gören değişikliklerin de yapılamayarak, büyük bir haksızlığın ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Yani, uluslar arası sözleşme hükümlerinin uygulanması için halk oylaması yapılmasının düşünülmesi vahim bir durumdur.
Bu nedenle, TBMM’de metnin maddeler halinde oylanması ve yalnızca meclis onayından geçmeyen konuların halkoyuna sunulması müzakere, demokrasi ve uzlaşma kültürünün istenilen ölçüde hayata geçmesini sağlayacaktır.
Türkiye Kamu-Sen olarak görüşümüz, vatandaşlarımızın öncelikli gündeminin iş, aş ve ekmek olduğu, Anayasa değişikliğinin bütün bu sorunlardan daha önemli olmadığı yönündedir.
Halkımız nezdinde birincil öncelik taşımayan bir konunun bu denli yoğun tartışmalarla ülke gündemine oturtulmasını da doğru bulmadığımızı belirtmek isteriz.
Yapılması planlanan her türlü değişiklik, daha fazla hak ve daha fazla özgürlük sağlarsa, toplumsal desteğini de artıracaktır.
Yapılacak değişikliğin en büyük destekle gerçekleştirilmesi, karşıt görüşlerin de dikkate alınması ve değerlendirilmesiyle mümkündür.
Aksi; demokrasimizin en önemli ve hayati kazanımlarından biri olması gereken müzakere ve uzlaşma kültürünün yok sayılması demektir.
Unutulmamalıdır ki; kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkı gibi bazı olumlu maddelerin, iktidar mücadelesinde daha fazla güç elde etmek için pazarlık malzemesi yapılması; değişiklik girişiminin daha ilk aşamada toplum vicdanında sorgulanmasına ve siyasi iradenin samimiyetinden şüphe duyulmasına neden olacaktır.”