ÇADIR TİYATROSUNA İZİN VERMEYECEĞİZ

 

2010 yılında yapılan Anayasa referandumuyla gerçekleştirilen değişiklikle Toplu Sözleşmelerin iki yılda bir yapılması belirlenmiştir.

Nitekim, geçtiğimiz yıl, bu usul ilk defa uygulamaya geçirildi.

Tabii ki biraz gecikmeyle!

Çünkü, 2011 yılında yapılması gereken görüşmeler, ancak 2012 yılı Mayıs ayında gerçekleştirilebilmiştir. Bu nedeni de AKP Hükümetinin, Anayasa değişikliğinin sendika kanununda gerektirdiği düzenlemeyi, referandumdan ancak 19 ay sonra gerçekleştirmiş olmasıdır.

Bu sene de 1 Ağustos 2013 tarihinde yeni bir Toplu Sözleşme süreci başlayacak.

4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun hükümleri çerçevesinde belirlenecek olan yetkili sendikalar, Hükümet ile pazarlık masasına oturacak ve 2014 ile 2015 yılının konularını karara bağlayacak.

Bu açıdan değerlendirildiğinde bu yıl gerçekleştirilecek görüşmelerin önemi bir kat daha artmaktadır. Çünkü önümüzdeki iki yılı bağlamış olacağız!

Kamu çalışanları çok iyi hatırlayacaktır ki; geçtiğimiz yıl, elli yılın en iyi Toplu Sözleşmesini imzalayacağız, iddiasıyla ortaya çıkanlar, daha önce örneğine hiç rastlanmayan ve inşallah bundan sonra da bir daha yaşanmayacak olan bir beceriksizliğe imza atmışlardır.

Hükümete yakın olmanın ya da iktidar partisinin eteklerinde tutunarak yol almanın, taleplerin hayata geçirilmesi için yeterli olacağını zanneden ve bu zanlarına güvenerek bol kepçeden sallayanlar, kamu çalışanlarına büyük hayal kırıklığı yaşatmışlardır.

Ayakları öylesine yerden kesilmiş, iktidar sarhoşluğu öylesine gözlerini bulandırmıştır ki; halvet oldukları makamların sözlerine güvenerek, öğretmenlerin ek ödeme sorununu çözdüklerini -hatta ek ödeme rakamlarını da belirterek- üyelerine cep telefonu mesajlarıyla duyurmuşlardır.

Toplu Sözleşme başlamadan önce ve görüşmeler süresince havalı havalı kameralar karşısına geçen, Başbakanla sürekli meşverette bulunan, Bakanlarla beş taş oynayan bu sözde sendikacıların içine düştüğü durum; süreç tamamlandığında ise kuyruğunu kıstırıp köşe bucak pısan kediciklere bile rahmet okutacak haldeydi.

İşveren Sendikacılığı!

Toplu Sözleşme görüşmeleri sürecinde, Hükümetin gayr-i ciddi tavrını gören Genel Başkanımız sayın İsmail Koncuk, hem KESK hem de Memur-Sen’e 23 Mayıs’ta iş bırakma eylemi yapmayı teklif etmiş; KESK bu çağrıya olumlu cevap vermiş fakat Ahmet Gündoğ’du 23 Mayıs tarihini eleştirerek karşı çıkmıştı. Bunun üzerine Genel Başkanımız, Ahmet Gündoğdu’yu makamında ziyaret ederek kendisinin belirleyeceği herhangi bir tarihte de Memur-Sen ile beraber iş bırakabileceklerini bildirmiş ve fakat bu çağrıya da olumlu cevap alamamıştı.

Hatta hatırlarsınız; Toplu Sözleşme başlamadan çok önce 29 Mart 2012 tarihinde Beyaz TV’de İsmail Koncuk ve Ahmet Gündoğdu Med Cezir isimli programda canlı yayın konuğu olmuşlar; Genel Başkanımız, Memur-Sen Başkanına hitaben “Diyelim ki masaya oturduk, 700 bin öğretmene, 100 bin akademisyene ek ödeme verilmedi. Bu bir haksızlıktır, isyan ediyoruz, siz de isyan ediyorsunuz gördüğüm kadarıyla, tebrik ederim. Kamu-Sen olarak biz ilan ettik, Ankara’da dev mitingler yapacağız, hatta iş bırakma eylemine kadar her eylemi yapacağız siz de bizimle birlikte iş bırakacak mısınız, bizimle ortak hareket edecek misiniz?” şeklinde teklifte bulunmuş fakat Ahmet Gündoğdu, Kamu-Sen’in asıl amacının Ak Parti’yi yıpratmak olduğunu vurgulayarak “Sizinle birlikte hareket etmeyiz, iş bırakmayız ama biz de ayrı mitingler yaparız” diyerek cevap vermiştir.

Düşünebiliyor musunuz;

Kendini sendika olarak adlandıran bu yapı, Hükümet partisinin yıpranabileceği endişesiyle kamu çalışanlarının ortak iradesini yansıtacak olan güç birliğini engellemeyi, sendikal mücadelenin en etkili eylem metodu olan iş bırakma girişimine dahil olmamayı tercih ediyor!

Buna ne derler bilemiyorum!

İşveren sendikacılığı mı desek, Hükümet sendikacılığı mı desek, parti sendikacılığı mı desek?

Memur-Sen, KGHK’nda Suçüstü Yakalandı!

Toplu Sözleşme sürecinde, bir sendika, çalışanların hak mücadelesini kora kor ortaya koyarken ve bu uğurda darp edilip biber gazlarına maruz kalırken; bir başka sözde sendika Güven Park’ta eylemsi pozlarla piknik yapıyordu.

Nitekim bu basiretsizliğin Toplu pazarlık masasına da yansıtılmış olması neticesinde süreç fiyaskoyla tamamlanmış ve konu Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK )’na intikal ettirilmiştir.

25 Mayıs 2012 günü Kurul ilk toplantısını yaptı.

İşveren tarafının Kurula getirdiği tekliflerin, sendikaların beklentilerinin çok altında olduğunu gören Genel Başkanımız İsmail Koncuk, sendikalara Kuruldan çekilme ve topu Hükümetin kucağına bırakma teklifini götürdü.

KGHK 11 üyeden oluşmaktadır. Kurulun karar alma yetisine sahip olması için en az sekiz üyenin toplantıda hazır bulunması gerekir. Aksi durumda Hakem Kurulu işleyemez ve karar alamaz. İşte bunu sağlamak için Genel Başkanımız KESK ve Memur-Sen üyeleriyle birlikte toplantıya katılmayarak Kurulu kilitlemeyi amaçlamıştı.

Bu sağlanmış olsaydı, ücret artışlarını kucağında bulan Bakanlar Kurulu, belki daha töleranslı davranmak durumunda kalacaktı. Kabinenin alacağı karar her durumda şimdi muhatap olduğumuzdan daha düşük olmayacaktı.

Lakin iş bırakma eyleminde olduğu gibi yine Memur-Sen, bu davete katılmamış ve toplantıya girerek Kurulu çalıştırmış ve 2012 yılı için %4+4 ve 2013 yılı için de %3+3 maaş artışlarını Kurul kararı olarak tescil ettirmiştir.

İnanın şimdi Sayın Başbakan Erdoğan çıksa; “Ey kamu çalışanları, biz Hükümet olarak 2012 yılında % 10+10 ve 2013 yılı için de % 15+15 zam oranı belirlemiştik, fakat bu sendikalar elimizi kolumuzu bağladı, KGHK’nun kararı neticesinde mevcut zam oranına mahkum kaldık” demiş olsa, yalan söylememiş olur. Çünkü Anayasal bir kurul olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kararları bağlayıcıdır. Bu kararları Hükümetin uygulamıyorum deme tercihi yoktur.

Bu açıdan değerlendirdiğimizde, Memur-Sen’in toplantıya girerek Kurulu çalıştırmış olmasının ve bu sayede Hükümetin elini rahatlatarak sıkıntıdan kurtarmasının ne anlama geldiği çok daha iyi anlaşılacaktır.

  Yalancının Mumu İki Saat Yandı!

Bu arada şu dipnotu da vermek gerekir ki; KGHK’na Memur-Sen adına katılan Doç. Dr. Aydın Başbuğ da işveren tarafının masaya getirdiği maaş zammı teklifine EVET oyu vererek sendikal mücadele tarihinde eşine rastlanmayacak bir duruma vesile olmuştur.

Memur-Sen temsilcisi Başbuğ’un bu tavrının kamuoyuna yansımasından sonra kamu çalışanları arasında büyük bir infial uyanmış ve Memur-Sen’e karşı büyük tepki oluşmuştur.

Bu tepkiler üzerine, 30 Mayıs 2012 tarihinde saat 10:30’da sendika merkezinde bir basın toplantısı düzenleyen Memur-Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu, Genel Başkanımızı ve Konfederasyonumuzu yalan söylemekle itham ederek, Aydın Başbuğ’un teklife evet oyu vermediğini bilakis görüşme tutanağını şerh koyarak imzaladığını açıkladı.

Gündoğdu’nun bu açıklamasına canlı TV yayınında cevap veren Genel Başkanımız İsmail Koncuk ise; “4+4 teklifine Memur-Sen’in akademisyen üye olarak teklif ettiği Doç. Dr. Aydın Başbuğ evet oyu verdi. Biz bunun üzerine basına bilgi verdik. Bugün Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Türkiye Kamu-Sen’i kamuoyunu aldatmakla suçladı. Memur-Sen, Aydın Başbuğ’un şerhli olarak imzaladığı metni yayınladı. Ama Memur-Sen aldatıyor. Bu imza sirküsü, Hakem Kurulu’nun toplantıyı bitirdikten sonra toplantıda görüşülen konuların tamamına yönelik imzalattığı tutanaktır. 4+4 oylaması, dün saat 18:00-19:00’da yapıldı. Aydın Başbuğ buna evet dedi. Başbuğ gece 02:00’da ise Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun sonuç tutanağını şerhli imzaladı. Ben şunu söylüyorum: Bizim yalan söylediğimizi ispat ederseniz, ben Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanlığından istifa edeceğim. Peki Sayın Gündoğdu, siz yalan söylüyorsanız istifa edecek misiniz?" diye sordu.

Memur-Sen’in Başkanının hesap etmediği bir husus vardı ki, o da herkesi kendisi gibi zannetmesiydi.

Ancak Aydın Başbuğ onun gibi çıkmadı! Doğruları söyledi.

Başbuğ, Gündoğdu’nun basın toplantısından iki saat sora memurlar.net haber sitesine verdiği mülakatta “Bizim oyların rengi bir şey değiştirmiyordu. Bir iyi niyet ifadesi olarak bu nedenle 4+4 zammına kabul oyu verdim” (http://www.memurlar.net/haber/236803) diyerek Gündoğdu’nun yalan beyanını ifşa ediyordu.

İşte,

Geçtiğimiz yıl yaşanan çadır tiyatrosunun macerası bu şekilde sahnelendi.

Kamu çalışanları; Toplu Sözleşme pazarlığında sendikaların elini güçlendirecek önerileri reddeden, sözde sendikal stratejilerini iktidarın politikalarına göre belirleyerek çalışanların hak mücadelesini bir yana bırakan ve sırtını dayadığı siyasetin saha memurluğunu yapanların sendikacılık adına piyasada arz-ı endam etmelerini sorgulamalıdır.

Çadır Tiyatrosu Bitti, Şimdi yeni bir sürece giriyoruz.

Önümüzdeki 1 Ağustos tarihinde Hükümet ile yeni bir Toplu Sözleşme görüşmesi gerçekleştireceğiz.

Toplu pazarlık; öncelikle iyi bir hazırlık aşamasını gerektirir.

Kamu çalışanlarının ihtiyaçları, problemleri ve beklentileri en doğru ve gerçekçi şekilde tespit edilmeli; siyasi kaygı ve politik hedeflerden uzak şekilde, sadece kamu çalışanlarının zaviyesinden süreç yönetilmelidir.

Çalışanların temsilcisi olan sendikalar, görüşmelerde çalışanlar adına bir fazla ne elde edebilirim arzusuyla hareket etmeli, Hükümetten gelecek tepkileri karşılamanın kaygısında olmamalıdırlar.

Sendika temsilcileri, en donanımlı şekilde masaya otururken, hak mücadelesi için her türlü eylem ve etkinliği ortaya koyabilecek kararlılıkta olduklarını da muhataplarına hissettirmelidirler.

Toplu Sözleşme görüşmeleri; masada vuku bulan tavırların estirdiği rüzgara göre değil; iyi kurgulanmış planlar ve stratejiler doğrultusunda ve gerçekçi hazırlanmış öngörüler ışığında yürütülmelidir.

İşte sözü edilen bu onurlu ve ilkeli mücadeleyi yürütecek adres; Türk Eğitim-Sen’dir, Türkiye Kamu-Sen’dir.

Bütün kamu çalışanlarına söz veriyoruz:

Sizin başınızı öne eğdirecek tutumlar içerisinde olmayacağız.

Acaba iktidar partisi nasıl karşılar, kaygısıyla mücadeleden geri durmayacağız.

En hazırlıklı şekilde masaya oturacak, taleplerimizin karşılanmadığını gördüğümüz anda da hiçbir makama danışmadan ve hiç kimseden çekinmeden her türlü eylemi yapacağız.

Yapısı itibariyle, Hükümetin elini rahatlatacak bir mekanizma olarak kullanılan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nu, kamu çalışanlarının kazanımları için çalıştıracak, aksi halde Kurula karar alma yetkisini vermeyeceğiz.

Bakanlarla düzenlediğimiz altın günlerinde ya da bürokratlarla oturduğumuz beş çaylarında bize verilen elma şekerlerine kanarak sizlere yanlış bilgiler vermeyecek; verdiğimiz taahhütlerin altında ezilmeyeceğiz.

İşveren tarafıyla kapalı kapılar arkasında görüşmeler yürütüp, Toplu Sözleşme sürecini çadır tiyatrosuna döndürmeyeceğiz.

Pazarlık sürecini şeffaf bir şekilde yürütecek ve sizlere hayal kırıklığı yaşatmayacağız.

Söz veriyoruz; Adam gibi sendikacılık yapacağız!

Evet;

Güçlü, dirayetli, ilkeli ve adam gibi sendikal mücadelenin adresi olduğu için,

Yetkili sendika Türk Eğitim-Sen olacak!

Talip GEYLAN

twitter: @TalipGeylan

http://facebook.com/talip.geylan.7

 

Son Haberler

DYK’DA GÖREV ALAN MEMURLARA ÜCRET ÖDENMELİDİR

Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2024 ve 2025 Yıllarını Kapsayan 7....

MEB BÜTÇESİ İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK MI?

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, MEB Bütçesi hakkında yaptığı değerlendirmedir.

ATATÜRK, TÜRKİYE’DİR!

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 10 Kasım dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

AKADEMİK ZAM PAS GEÇİLMESİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan, ekonomik koşullarından dolayı, başarılı öğrencilerin akademisyenliği değil, geliri daha yüksek olan meslekleri tercih ettiğini kaydederek, bu durumun Türk akademisinin geleceği açısından önemli bir zafiyet doğuracağını söyledi.