Yukarıdaki ifadede dikkat edilirse “sendikalara danıştık” ibaresi vardır. Sayın Bakan çoğul bir cümle kurmuştur. Cümle çoğul olduğuna göre danışılan sendika birden fazla olması gerekir. Biz Türkiye’nin eğitim hizmet kolunda en büyük ve yetkili sendikası olan Türk Eğitim-Sen olarak yönetmelik konusunda bize danışılmadığını altını çizerek belirtiyoruz.
O halde danışılan sendikalar hangileridir?
Bu hak-hukuk tanımaz ucube yönetmeliğe hangi sendikalar ortaktır?
Milli Eğitim Bakanı akıl danıştığı sendikaların “kariyer ve liyakatini” çıkarttığı yönetmelikteki gibi mi belirlemiştir?
Konuşmanızda belirttiğiniz liyakat ve kariyer ölçütleri nedir, neden açıklayamıyorsunuz ve bu ölçütler neden yönetmelikte yok?
İdareci atama listelerinin eğitimcilerin başvuruları alınmadan bir gecede nasıl ve kimler tarafından hazırlandığını biliyor musunuz, ya da bilmiyormuş gibi mi davranıyorsunuz?
Bu soruların cevapları Milli Eğitim bakanı tarafından verilmelidir. Danıştığı sendikalar hangileriyse onların görüşlerinin neler olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Bu konuda bizleri ve kamuoyunu tatmin edici açıklama yapılmadığı sürece, çocuklarımıza yalan söylemenin kötü bir şey olduğunu öğretmeye çalışan eğitim çalışanlarının, yalan söylemeyi huy edinmiş bir Bakanı olduğu fikri pekişecektir.
Bakan Hüseyin Çelik açıklamasına aşağıdaki gibi devam etmiştir.
"Teorik bilgisi yerinde olan insanların yöneticilik vasfı olmuyordu. Biz birlikte çalıştığımız insanlarla yetkilerimizi paylaşmak istiyoruz. Atamaları ben yapmıyorum. Merkezden yapılacak olan atamalar bin 600 kişidir. Bunların çoğu da yatılı okullardır. 8 bin okula müdür ataması yapılacak. 76 bin kadroya 10 bin atama yapılması söz konusudur. Biz objektif kriterler koymuş muyuz? A tipi okulda 3 yıl yöneticiliği olan kişi atanabilir demiş miyiz?. Bu bir objektif kriterdir. Bu insanların yöneticilik vasıflarının olup olmadığını da genel müdürler ve valilikler karar verecekler. Biz Türkiye’de merkeziyetçi yönetim anlayışına alıştığımız için bu garip geliyor. Bu yönetmeliği bilen bir insan olarak okursanız burada sübjektiflik kesinlikle söz konusu değil. Kadrolaşmanın da ‘k’si bile yok. Bütün eğitim yöneticileri okulların vekaletle yönetilmesinden şikayet ediyor. Biz müdür muavinliği sınavı yapıyoruz. Doğu ve Güneydoğu’ya gidecek yönetici bulamıyoruz. Demokrasilerle işleyiş şeffaftır. Her eğitim sendikasına diyelim ki alın bu yönetmeliği siz hazırlayın diyelim üçü de birbirine taban tabana zıt olan özelliklerle dolu olan bir yönetmelik hazırlar. Mühim olan objektif kriterlerin herkes için geçerli olması. Herkesin alnı kurallara tabi tutulmuş olmasıdır. Bir insan kağıt üzerinde bazı şeyleri çok iyi biliyor diye iyi yöneticidir anlamına gelmiyor.”
Sayın Bakanın yukarıdaki açıklamasını okuyunca “artık pes yani” deyip, gerçek dışı ve vatandaşı yanıltmaya yönelik bir açıklamanın nasıl yapılacağı noktasında gelinen son noktayı ibretle izliyoruz. Sayın Bakan çıkarttığı yönetmeliği ve genelgeyi ya okumamıştır, ya da üniversite mezunu yüzbinlerce eğitimcinin zekasıyla alay etmeye çalışmaktadır. Bu beyanatın üzerine yorum yapmayı bile gereksiz buluyor, sorulabilecek onlarca soruyu ve değerlendirmeyi eğitim çalışanlarına bırakıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımızın dört yıldır nasıl bir zihniyetle yönetildiği konusuna dikkat diyoruz.
Ne yazık ki Türkiye’de Eğitim Sistemimizin seviyesi, Milli Eğitim Bakanlarımızın seviyesiyle doğru orantılıdır. Eğitimde geldiğimiz seviye eğitim çalışanları tarafından bilinmekte ve değerlendirilmektedir.