“İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın”.
Edebali’nin bu vecizesi, Türk devlet felsefesini ve inancımızın gereklerine uygun yönetim anlayışını muazzam şekilde ifade ediyor.
Sayın Başbakan da bu özlü sözü, her fırsatta okkalı okkalı ve üzerine basa basa söyler.
Bu sözü hatırlatmaktaki amacı elbetteki vatandaşa şu mesajı vermektir: “Güvenliğinizi sağlamak boynumuzun borcudur. En iyi sağlık hizmetini en hızlı şekilde ve ücretsiz almanız benim sorumluluğumdadır. Ben ne yiyorsam siz de onu yiyebileceksiniz, ne giyiyorsam ondan giyebileceksiniz. Bizim işimiz, sizin mutluluğunuzu sağlamaktır. Çalışmalarımızda sizin rıza gösterdiğiniz işleri yapacağız, rıza göstermediğiniz işlerden uzak duracağız.”
Değil mi?
Ancak lafla peynir gemisi yürümüyor…
Ne diyor Ziya Paşa, “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
Memleketin hali malum.
Vatandaşlarımız, aldığı düşük ücretlerle geçinebilme gayreti içerisindeyken bir de temel giderlerine yapılan yüksek zamların altında inim inim inliyor.
Son bir yılda doğalgaza sırasıyla; 1 Ekim 2011 tarihinde yüzde 14.3, 1 Nisan 2012 tarihinde yüzde 18.7, 1 Ekim 2012 tarihinde yüzde 9.8 olmak üzere toplam yüzde 48.9 oranında zam yapıldı.
Yüz liralık faturamız 148 lira doksan kuruş oldu vesselam.
Elektrikte de farklı bir durum yok: Ekim 2011’de yüzde 9.57, Nisan 2012’de yüzde 8.1 ve Ekim 2012 tarihinde 9.81 oranında yapılan zamlarla elektriği geçen yıla göre yüzde 30 daha pahalı kullanıyoruz.
Başbakan diyor ki, dindar nesiller yetiştireceğiz! Elbette vatanını milletini seven, dinine bağlı ve saygılı, dini vecibelerini yerine getiren, dindar nesiller yetiştirmek hepimizin gayesi olabilir. Fakat aynı zamanda istiyoruz ki; bizim milletimiz kendine bahşedilen hayatını kimseye minnet etmeden; karnı tok, sırtı pek, alnı açık, başı dik bir şekilde; kısaca onurluca sürdürebilsin.
Rakamlarla oynamakda pek mahir olan bir Hükümet iş başında.
Başbakan ekonomi ile ilgili yaptığı konuşmalarda dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olduğumuzu övüne övüne söylüyor. Devamında başarı payesini de kendisine ve iktidarına veriyor.
2004’te Ekonomik alanda dünya sıralamasında 17.’liğe yükselen Türkiye, 2011 yılında bir basamak gerileyerek 18. sıraya düştü.
Bu durum bile, ekonominin, anlatıldığının aksine iyi yönetilmediğinin bir göstergesi değil midir?
Ancak vahim olan dünyanın 17. büyük ekonomisinden 18. sıraya gerilememiz değil; gelir dağılımında yaşanan büyük adaletsizliktir.
Yani önemli olan pastanın nasıl paylaşıldığıdır! Örneğin, AKP iktidara geldiğinden bu yana milli gelirdeki artış %219 olurken, kamu çalıanlarının aldıkları pay %8,5’ten %4,85’e gerilemiş. Yani sözde zenginleşiyoruz, fakat ne gariptir ki bu büyümeden çalışanlar değil ayrıcalıklı bir zümre faydalanıyor.
Bu işte bir gariplik yok mu?
Başbakanın ve onun ekonomi prenslerinin hiç ağzına almadığı ekonomik bir değerlendirme olan BM İnsani Gelişme Göstergesi (Ki bu gösterge; Dünya’daki ülkeler için yaşam uzunluğu, okur yazar oranı, eğitim ve yaşam düzeyi doğrultusunda hazırlanan bir ölçümdür. İnsanların düzgün yaşaması, özellikle çocuk hakları için bir ölçün teşkil eder. Bu araştırma sonucunda bir ülkenin gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş bir ülke olduğu; bunun yanı sıra ekonomisindeki etkinin yaşam niteliği ne düzeyde etkilediğini gösterir.)’nin 2011 raporlarına göre; Türkiye 187 ülke içinde 92’ci sırada yer almaktadır. Dünyanın 18. Büyük ekonomisi olup, BM İnsani Gelişme Göstergesine gore 92. sırada olmak kabul edilemez.
Ey iktidar sahipleri; yukarıdaki tablo, sizin Şeyh Edabali’nin tavsiyesine ne kadar uyup uymadığınıza işaret etmektedir. Gereğini yapamıyorsunuz, bari muhteremin ismini kandırmalarınıza alet etmeyin. Mübareğin kemiklerini sızlatmayın!
Bayram İkramiyesi hakkımızdır.
Yılda iki kez, dini bayramlar öncesinde tüm kamu görevlilerine brüt asgari ücret tutarında “Bayram İkramiyesi” talebimiz Toplu Sözleşme görüşmelerinde dikkate alınmadı.
Yılda iki defa ve brüt asgari ücret tutarındaki küçük bir talebi bile dikkate almayan, yüzdelik zamlarla çalışanları kandıran, çalışanların anasını ağlatan, adeta milletimizi ekonomik soykırıma tabi tutan anlayışı kınıyorum! Ayaklar altına alıyorum!
Son görüşmelerde, yetkili(!) sendika tarafından süreç iyi yönetilememiş ve başta öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz olmak üzere bir çok kamu çalışanı hak ettiği ek ödemeyi ve Bayram İkramiyesini alamamıştır.
Ancak kamu çalışanları bilsin ki, yıllar içerisinde çalışanların sahip olduğu onlarca kazanımın altına imza atmış olan Türkiye Kamu-Sen gündeme getirdiği “Bayram İkramiyesi” hakkını da gayretleri ile kazandıracaktır.
Yeter ki, kamu çalışanları, gerçek sendikacılığın yıkılmaz kalesine daha güçlü destek versin; başta iş güvencemiz olmak üzere, haklarımızı iktidara peşkeş çeken, haklarımızın üzerine yatan yapılardan kendini uzak tutsun.
İyi bayramlar diliyorum.