Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un, 16.06.2016 tarihinde yaptığı basın açıklamasıdır.
2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılı sona eriyor. Bu eğitim-öğretim yılı başladığında Türkiye 1 Kasım seçimlerine hazırlanıyordu. Eğitimciler, seçimlerin ardından yeni kurulacak hükümet ile birlikte eğitimde beklenen değişimin, dönüşümün yaşanmasını umut ediyordu. Ancak aradan geçen süre zarfında eğitimde olumlu yönde bir gelişme yaşanmadığı görüldü. 1 Kasım seçimlerinin ardından Nabi Avcı ve ekibi yerini muhafaza ederken; eleştirdiğimiz, yanlış gördüğümüz, eğitime, eğitimcilere zarar verdiğine inandığımız hususlarda Bakanlığın düzeltici adımlar atmadığına hep birlikte tanıklık ettik. Son olarak Kabine’de bir değişikliğe gidildi ve Avcı görevini İsmet Yılmaz’a devretti. Öncelikle Sayın Yılmaz’a bir kez daha görevinde başarılar diliyoruz. Umuyoruz ki; Bakan Yılmaz dönemi, eğitimdeki sendikal görünümlü paralel yapılanmayı, ikircikli anlayışları, torpili, yandaş furyasını, baskıyı, ötekileştirmeyi sona erdirir ve bu dönemde eğitimin asıl meselelerine çözüm üretilir. Bakan’ın tabi tüm bunları başarabilmesi için eğitimde dümeni ele alması, kararları paralel çetelerden bağımsız, eğitimin menfaatlerini düşünerek alması gerekmektedir. Nabi Avcı döneminde MEB teşkilatında iyiden iyiye ağırlığını hissettiren paralel çeteler şu anda MEB’in başındaki en büyük beladır. Milli Eğitim Bakanlığı taşra teşkilatında hâkimiyeti kaybetmiş bir görüntü içerisindedir. Taşra teşkilatı paralel bir yandaş sendikanın adeta eline teslim edilmiştir, eğitim çalışanları baskıya, tehdide, şantaja maruz kalmıştır. Bu paralel çetelerin işaret ettiği isimler ya makamlara getirilmekte ya da yerlerinden edilmektedir. Bunlar sayesinde MEB’de kariyer, liyakat, ehliyet kavramlarının içi boşaltılmıştır. Dolayısıyla okullarda kalite hızla düşmektedir. Hatta milli eğitimde üst düzey göreve gelmiş bazı kişiler artık sendikal kimlik taşımamasına rağmen malum yandaş sendikanın faaliyetlerine katılmakta, o sendikanın önlükleri ile sokaklarda boy göstermektedir. Öncelikle bundan kurtulmak, eğitimi paralelcilerin değil, Bakan’ın yönetmesini sağlamak son derece önemlidir. Ayrıca Sayın Yılmaz’ın herkese kucak açması, sorunları büyük bir olgunlukla dinlemesi ve çözüm noktasında adımlar atması, hukukçu kişiliğini de devreye sokarak, yargı kararlarını dikkate alması taleplerimiz arasındadır.
OKUL YÖNETİCİLİĞİNDE TORPİLİN ARDI ARKASI KESİLMİYOR.
Eğitimimiz ne çektiyse torpille makamlara getirilen insanlardan, ayrımcılıktan, adam kayırmacılıktan çekti. Son olarak ‘anasının ak sütü gibi helal olsun’ denilen, başarılarıyla okullarından söz ettiren okul yöneticileri bir gecede koltuklarından edildi, yerlerine kula kulluk yapan, biat kelimesini hayatının anlamı yapan, candaş, yandaş ordusu getirildi. O günden bugüne okullarımız iyi yönetilmiyor, çalışanlar arasında ayrımcılık yapılıyor, başarı yerini başarısızlığa bırakıyor.
Öte yandan haksız yere görevlerinden alınan okul yöneticilerinin açtığı davalar da bir bir sonuçlanıyor. Yargı kararları okul yöneticilerinin lehine çıkmasına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı bu kararları uygulamamakta diretiyor. Bakanlık, adeta hukuk tanımaz tavrıyla adaleti ayaklar altına alıyor. Şunu da belirtelim ki; hak yiyenlere idari cezalar, hapis cezaları verilmiştir. Buna rağmen torpil, yandaşçılık, sendikamsı paralel çetelerin icraatları son sürat devam etmektedir. Bilindiği gibi MEB, Danıştay İDDK kararının ve kamuoyu baskısının ardından yönetmelik değişikliği yaparak okul müdür yardımcılığı ve müdür başyardımcılığına yapılacak atamalarda sadece yazılı sınavı ve puan üstünlüğünü kıstas olarak getirdi ancak şu anda görev yapan okul müdür yardımcılarını bir yönetmelik değişikliği ile bunun dışında tuttu. Bu haksızlığa ilişkin açtığımız iptal davası ile Danıştay söz konusu maddenin yürütmesini durdurdu. Yargının geçit vermediği tek madde bu değildi. Sendikamızın açtığı bir dava da mevcut okul müdürlerinden süresi dolanların aynı kurumda 4 yıl daha görev yapabilmeleri için 8 ilave puan verilmesine ilişkindir. Bu maddeyle de ilgili yürütmeyi durdurma kararı çıkmıştır. Bakanlık konuyla ilgili mevzuat değişikliğine gitmemiş ancak 8 ilave puan verilmeyeceğini açıklamıştır. Bakanlığın 8 ilave puan vermeyeceğini açıklaması olumludur ancak bununla ilgili en kısa zamanda yönetmelik değişikliği de yapılmalıdır.
Müdür yardımcılığı sınavında T. C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin olmaması nedeniyle de bir başka sendikanın açtığı dava neticesinde yargı yürütmeyi durdurma kararı verdi. İşte bu yürütmeyi durdurma kararları ile birlikte Bakanlık, müdür yardımcısı ve müdür başyardımcısı görevlendirmelerini erteledi. Bakanlık yetkilileri İnkılap Tarihi konusunun sınavda yer almaması ile ilgili verilen yürütmeyi durdurma kararı hakkında üst mahkemeye itiraz edecek; MEB yetkilileri üst mahkeme verilen kararı uygun görürse, sınavı yenileyeceklerini söylemiştir. Burada Türk Eğitim-Sen olarak sınav kazananların hiçbir şekilde mağdur edilmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını istiyoruz. Çünkü sınava girenler, ilgili mevzuat doğrultusunda sınava girmiş ve başarılı olanlar yeterli puanları almıştır. Mevzuatta eksik düzenlemede yönetici adayı olmuş, sınavda yeterli puanı almış olanların hiçbir suçu ve sorumluluğu yoktur. MEB bu konuda kendi sorumluluğunu düşünerek, sınav kazanmış olanları asla mağdur etmemelidir.
Tüm kamuoyu bilmelidir ki; okul yönetici görevlendirmelerinde Türk Eğitim-Sen dün ve bugün de sınav istemiştir, yarın da sınav isteyecektir. Yandaşlarının görevlendirilmesi için her türlü kirli tezgahı yürütenler, sınava karşı çıkanlar amaçlarına ulaşamayacaktır. Türk Eğitim-Sen olarak sınav talebimizden vazgeçmemiz mümkün değildir. Bizim bu kazanımdan vazgeçmemiz imkânsızdır. Torpilin önünde dimdik durmanın tek yolu yazılı sınavdır.
Okul müdürlüğü görevlendirmelerinde sözlü sınav uygulaması devam etmektedir. Sözlü sınavlar tamamlanmış, MEB’de torpil torpili kovalamıştır. Yandaş, paralel sendikanın belirlediği isimlere yüksek puanlar verilmiş, bu fütursuzluğa Bakanlığın bürokratları sessiz kalmıştır. Bakanlıkta hâkimiyet sendika görünümlü paralel çetededir. Bu çete insanları baskı altına alacak kadar işi ilerletmiştir. Peki bu biat kültürü ne zaman son bulacak? Başarılı insanlar ne zaman hak ettiği değeri görecek? MEB ne zaman yargı kararlarına uyacak ve işinin ehli, liyakatli insanları yeniden iş başına getirecek? Ahlaksızlığın zirve yaptığı bu dönemde çiçeği burnunda Bakan İsmet Yılmaz hukukun çiğnenmesine müsaade etmemelidir. Sayın Yılmaz’ın her konuda yargı kararlarına uyması, bu doğrultuda görevlendirmeler yapması ve yeni mağdurlar yaratmaması eğitimcilerin en büyük talebidir.
TORPİL FURYASINDA SON NOKTA: MAARİF MÜFETTİŞLERİ EĞİTİM UZMANI YAPILIYOR
Bir kanunla 4 yılını dolduran okul yöneticilerinin görevine son verdikleri gibi şimdi de bir kanunla maarif müfettişlerini eğitim uzmanı yapıyorlar. Okul müdürlerinin hakları nasıl tırpanlandıysa, maarif müfettişlerinin de hakları gasp edilecek ve bu insanların bir gecede unvanları ellerinden alınacak. Hatırlanacağı üzere 2012 yılında da Bakanlık, müfettişleri taşradaki eğitim denetmenleriyle eşitlemişti. Yeni kanun tasarısına göre de, 2500 eğitim müfettişi eğitim uzmanı yapılacak; daha sonra objektifliği, güvenirliliği tartışılır olan bir mülakatla bunların 500’ü müfettiş olarak geri alınacak. Oysa müfettişlik kariyer mesleğidir. Bu insanlar hem yazılı sınava hem mülakata girmiş ve bileklerinin hakkıyla müfettiş unvanı almıştır. Hak ederek müfettiş olmuş insanların önce görevine son verip, onları eğitim uzmanı yapıp daha sonra da yazılı sınav yapılmadan mülakatla 500’ünü müfettiş olarak geri almak adaletsizliğinin dik alasıdır. Bu tam anlamıyla ötekileştirmedir, çalışanlar arasında ayrımcılık yapmaktır. Üstelik bu şekilde, Bakanlığın gözetim ve denetiminde olan 70 bin civarında kurumda yeterli ve etkili denetim yapılamayacak, yaşanılan usulsüzlükler artacaktır.
Sendikamız maarif müfettişleriyle ilgili kanun tasarısı hakkındaki görüşlerini TBMM Milli Eğitim Alt Komisyonu’nda da ifade etmiştir. Komisyonda da vurguladığımız üzere; teftiş sisteminin tek çatı altına toplanması, 7 bölgede merkez teşkilatına bağlı bölge teftiş büroları oluşturulması, tüm maarif müfettişlerinin herhangi bir sınava tabi tutulmadan, mevcut özlük hakları ile doğrudan sisteme dahil edilmesi ve mevcut kadro sayısının 3500’e çıkarılması taleplerimiz arasındadır.
Öte yandan Türk Eğitim-Sen olarak şayet yeni bir düzenleme yapılmazsa, bu uygulamanın yargıdan döneceğine inanıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin buna asla geçit vermeyeceğini düşünüyoruz. Tabi ortada yargı kararlarını uygulayacak bir MEB bu süreçte olacak mı, bu da merak ettiğimiz konulardan birisidir. Gerek statü gerekse maddi kayıp yaşanmasına neden olacak bu ucube kanun tasarısını Türk Eğitim-Sen olarak kabul etmiyoruz. Türk Eğitim-Sen olarak bu süreci dikkatle takip edeceğimizden ve konuyu yargıya taşıyacağımızdan hiç kuşkunuz olmasın. Bakanlık eleştirilere kulak versin ve mağdur müfettişler ordusu yaratmasın!
AĞUSTOS AYINDA ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMAYACAĞINI SÖYLEMEK BU ÜLKEYE İHANETTİR.
Öğretmen atamalarının yetersizliği her eğitim-öğretim yılının en önemli sorunlardan birisidir. Bilindiği üzere sendikamızın yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de ücretli öğretmen sayısı 73 ilde 70 bin 293’e ulaşmıştır. Bu rakam Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ücretli öğretmen cennetine döndüğünü göstermektedir. Dolayısıyla bu kadar çok ücretli öğretmenin görev yaptığı ülkemizde öğretmen açığının hangi boyutlarda olduğunu tahmin etmek zor değildir. Buna rağmen hem Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hem de MEB Müsteşarı Yusuf Tekin Ağustos ayında öğretmen ataması yapmayacaklarını söylemiştir. Bu noktada şunu da söylemeden geçemeyeceğiz: Ağustos ayında atama yapılmayacağının ilk sinyalini eski Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı vermişti. Hatta Avcı resmi eğitim kurumlarındaki net öğretmen ihtiyacı sayısının 66 bin 574 olduğunu iddia etmişti. Oysa Türkiye’de 70 bin 293 ücretli öğretmen görev yapıyorken, üstelik bu öğretmenlerin bir kısmı lisans ya da eğitim fakültesi mezunu bile değilken, 66 bin 574 öğretmene ihtiyaç olduğunu söylemek büyük bir çelişki değil midir? Bu noktada ilk yapılması gereken Milli Eğitim Bakanlığı’nın il il ne kadar norm kadro ihtiyacı olduğunu ve ücretli öğretmen sayısını açıklamasıdır. Zira bu tespitin doğru yapılması, öğretmen atamalarına da ışık tutacaktır.
Dolayısıyla Ağustos ayında atama yapılmayacağına ilişkin açıklamalar ivedilikle geri çekilmelidir. Şayet Şubat ayında yapılan 30 bin atamayla 2016 yılındaki öğretmen ihtiyacının karşılanacağı düşünülüyorsa büyük bir hata yapılıyor demektir. Bakan Yılmaz’ın, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturduğu ilk günlerde Ağustos ayında öğretmen ataması yapılmayacağını açıklaması hem gecesini gündüzüne katarak çalışan, emek veren, yıllarca öğretmen olarak atanmak için bekleyen 350 bin öğretmene haksızlıktır hem de öğretmen bekleyen, kaliteli, verimli eğitim almak isteyen ülkemiz çocuklarına bir ihanettir.
73 binden fazla ücretli öğretmen çalıştırıp, Ağustos ayında atama yapmamak büyük bir tezattır. Şu anda öğretmenler Ağustos ayında atama yapılması konusunda beklenti içerisindedir. Özellikle bu ay içinde mezun olacak öğretmenlerimiz atanmak için 2017 yılını beklemek zorunda kalacaktır. Bu da yeni mezunlar için hak gaspı anlamına gelmektedir. Üstelik ülkemizde iddia edildiği gibi 66 bin 574 öğretmen açığı var ise, o halde Milli Eğitim Bakanına, MEB bürokratlarına hodri meydan diyoruz! Ağustos ayında öğretmen açığı kadar öğretmen ataması yapın, yapın da eğitimde başarıyı hedeflediğinize inanalım. Bu beklentimizin yerine getirilmesi öğretmen açığı olan okullara büyük bir nefes aldıracaktır. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın konuya duyarlılıkla yaklaşmasını bekliyoruz. Aksi taktirde Bakan Yılmaz, ağustos ayında atama yapmayan ilk bakan olarak tarihe geçecek ve öğretmenler nezdinde büyük bir puan kaybedecektir.
TERÖR BÖLGELERİNDEKİ ÇOCUKLARIMIZA BATIDAKİ AKRANLARIYLA EŞİT ŞARTLARDA EĞİTİM-ÖĞRETİM HAKKI SUNULMALIDIR.
Ülkemiz terör örgütleri tarafından çevrelenmiş durumdadır. Terör örgütleri hem kırsalda hem şehirlerde alçakça saldırılarını sürdürmekte, Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet güçlerimiz de canları pahasına mücadele etmektedir. Milletimiz şehit haberleri ile sarsılmakta, yüzlerce ocak sönmekte, gözyaşları oluk oluk akmaktadır. PKK, IŞID v.b. terör örgütleri ülkemizde huzur bırakmamıştır. Terör örgütlerine yönelik devletimizin kararlı mücadelesi kesintiye uğramadan sürmeli; korku imparatorluğu oluşturmaya çalışan bölücü, hain, gaddar, gözünü kan bürümüş çetelere göz açtırılmamalıdır.
Öte yandan 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılında bazı bölgelerimizdeki okullarımızda terör nedeniyle eğitime ara verilmiştir. PKK okulları da hedef almış, çocukların eğitim-öğretim almasını engellemek için her türlü çirkin yola başvurmuştur. Bu eğitim-öğretim yılında belli bölgelerde terörle mücadele kapsamında sokağa çıkma yasağı uygulanmıştır. Bu okullardaki öğrencilere telafi eğitimleri yapılmıştır ancak bunun ne kadar yeterli olduğu tartışılır. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanamadığı düşünüldüğünde, bu çocuklarımızın akranlarıyla ne kadar geriden yarışmaya çalıştığı, üniversite sınavı ya da TEOG’a da yeteri kadar hazırlanamadığı görülecektir. Terör örgütünün baskısı altında olan, maşa yapmaya çalıştığı, adeta kıskacına aldığı çocuklarımıza devletimiz sahip çıkmalı, onlara batıdaki akranlarıyla eşit şartlarda eğitim-öğretim imkânı sunmalıdır. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki; bu bölgelerde görev yapan eğitimciler tıpkı bölge halkı gibi can güvenliği endişesi yaşamaktadır. Bu nedenle öğretmenlerin bir kısmı batı bölgelerine tayin istemektedir. PKK’nın da zaten istediği budur. Eğitimi baltalamak, o bölgede çocukların okumaması için elinden geleni ardına koymayan terör örgütü, sık sık okul yakmakta, kaçırma, kimlik kontrolü, tehdit gibi eylemlerle öğretmenlerimizi yıldırmaya çalışmaktadır. Öncelikle bu bölgelerde görev yapan eğitimcilerin güvenliği mutlaka sağlanmalıdır. Yıllardır dile getirdiğimiz bir talep vardı. Bu da mahrumiyet bölgelerinde öğretmenlere zorunlu hizmet tazminatı ödenmesidir. Öğretmenlerimize emeklerinin ve fedakârlıklarının karşılığı bir nebze de olsa verilmelidir. Buna göre; belirlenen hizmet alanlarına göre 1, 1.5 ve 2 brüt asgari ücret tutarında zorunlu hizmet tazminatı ödenmelidir. Bu vesileyle; buradan bir kez daha terörü lanetliyoruz. Bu ülke için canlarını veren şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.
ÖĞRETMENLERİN KALİTE PROBLEMİ YOKTUR; TORPİL İLE YAPILAN YÖNETİCİ ATAMALARI, ADAM KAYIRMACILIK, YANDAŞ TUTUMLAR NEDENİYLE EĞİTİM YÖNETİMİNİN KALİTE PROBLEMİ VARDIR.
Eğitimizdeki sorunlar elbette yukarıda saydığımız konularla sınırlı değildir. Kalabalık sınıflar, devlet okullarına yeterli miktarda ödenek ayrılmaması ve bundan dolayı kırık camı, sırası, lavabosu, tuvaleti olan, kütüphane ve laboratuvardan yoksun okulların sayısının fazla olması, hizmetli yetersizliği nedeniyle okullarımızın hijyenik olmaması, okullarda salgın hastalıklar yaşanması, devlet okulları yerine özel okullara teşvik verilmesi, öğretmenlerin itibarının ayaklar altına alınması, öğretmenlere yönelik şiddetin önüne geçilememesi, eğitimde kalite problemi yaşanması, okullaşma oranlarının yüzde 100 düzeyine ulaşamaması da eğitimin diğer önemli sorunlarındandır.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğiz; öğretmenlerin kalite problemi olduğunu düşünenler, öğretmenlerden kaynaklı olmayan tüm bu sorunları nasıl görmezden gelmektedir? Dolayısıyla Bakan Yılmaz’ın daha koltuğuna yerleşmemişken öğretmenlerin kalitesinin artmasına ilişkin diye getirdiği söylemini Türk Eğitim-Sen olarak kınıyoruz. Bu açıklama şık olmamış ve öğretmenlerimizi yaralamıştır. Bakan Yılmaz bu açıklamasıyla dolaylı olarak öğretmenlerin kalitesiz olduğunu ima etmiştir. Öğretmenlerimiz yaklaşık 2 milyon öğrenci arasından üniversite kazanarak eğitim fakültelerine giren, burada 5 yıl dirsek çürüterek, KPSS’ye girerek, kısacası bileğinin hakkıyla öğretmen olmuştur. Öğretmenlerin kalite problemi yoktur; okulların fiziki ve ödenek yetersizliği problemi vardır, sınıfların kabalık olması, öğretmen açığı, ücretli öğretmen istihdamı, fırsat eşitsizliği, torpil ile yapılan yönetici atamaları, adam kayırmacılık, yandaş tutumlar nedeniyle eğitimin ve eğitim yönetiminin kalite problemi vardır.
EĞİTİMCİLER HAK ETTİĞİ KONUMA NE ZAMAN ULAŞACAK?
Öğretmenleri, eğitim çalışanlarını ekonomik yönden tatmin etmek, onların ekonomik kayba uğramamasını sağlamak eğitimde verimi ve başarıyı sağlamak adına çok önemlidir. Kafasında ekonomik problemler olan, ay sonunu nasıl getireceğini düşünen, borcu borçla kapatan eğitimciler öğrencilerine verimli olamaz. Yapılan araştırmalar Türkiye ile OECD ülkeleri arasında öğretmen maaşları açısından derin farklar olduğunu ortaya koymaktadır. OECD Bir Bakışta Eğitim Raporu’na göre (2015) ilkokulda İsveç’te göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 32 bin 991 dolar, en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen yılda brüt 43 bin 595 dolar kazanmaktadır. Portekiz’de ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 30 bin 806 dolar, en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen yılda brüt 57 bin 201 dolar kazanmaktadır. Lüksemburg’da ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 68 bin 873 dolar, en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen yılda brüt 123 bin 406 dolar kazanmaktadır. Avustralya’da göreve yeni başlayan bir öğretmen yılda brüt 39 bin 177 dolar, en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen yılda bürüt 56 bin 521 dolar kazanmaktadır. OECD ülkelerinde öğretmen maaşlarının ortalaması ise ilkokulda göreve yeni başlayan bir öğretmen için yılda brüt 29 bin 807 dolar, en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen için ise yılda brüt 48 bin 706 dolardır. Aynı raporda Türkiye’de göreve yeni başlayan öğretmenlerin yılda brüt 25 bin 295 dolar, en üst düzeyde görev yapan öğretmenlerin ise yılda brüt 29 bin 342 dolar kazandığı görülmektedir. Elbette bu rakamlar ülkelerin satın alma gücü paritelerine göre hesaplanmıştır. Ülkemizde öğretmenlerin eline geçen net ücretler (ek ders ücretleri, aile ve çocuk yardımı hariç) yıllık 10 bin 325 dolar ile 11 bin 905 dolar arasındadır.
Sadece öğretmenlerimiz değil, memur, hizmetli, daktilograf, teknisyen v.b. tüm eğitim çalışanları ekonomik yönden sıkıntı içerisindedir. Diğer yandan yardımcı hizmetler sınıfında görev tanımı yapılmadığı için bu insanlar angarya işleri de yapmak durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla Yardımcı Hizmetler Sınıfının görev tanımı mutlaka yapılmalı, bu insanların yükü azaltılmalıdır. Ayrıca her yıl eğitim-öğretim yılı başında ödenen “Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği”; brüt bir maaş tutarında ve hizmet sınıfı ayrımı yapılmadan, personelin tamamına ödenmelidir. Yardımcı Hizmetler sınıfında yer alanlar ek gösterge de alamamaktadır. Talebimiz; öğretmenlerin ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesi, tüm kamu görevlilerinin ek göstergelerinin 800 puan artırılması ve yardımcı hizmetler sınıfına da ek gösterge verilmesidir.
Öte yandan;
Hatırlanacağı üzere MEB geçen eğitim-öğretim yılında diplomaya dayalı alan değişikliği yapmamış, bununla ilgili beklentisi olan öğretmenleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Dolayısıyla MEB bu yaz diplomaya bağlı alan değişikliğini mutlaka yapmalıdır.
MEB il içi sıraları ikinci kez çalıştırmalıdır. Sıraların çalıştırılmasıyla il içinde oluşacak yer değişikliklerinden oluşan boş normlara eğitim kurumlarına yer değiştirebilecek ve açık normlar hakkaniyete uygun olarak doldurulacaktır.
Aile bütünlüğü önemsenmeli ve eş durumu özrü bulunan tüm öğretmenlerimiz aileleriyle birleştirilmelidir. İller arası tayinlerde yeterli kontenjan açılmalıdır. Mahrumiyet bölgelerinde çakılı kalmak bu öğretmenlerimizin kaderi olmamalıdır. İl içi özür tayinleri yapılmadığı için aynı ilin birbirinin yüzlerce kilometre uzak ilçelerinde görev yapan eşlerin tayin sorunu da çözülmelidir.
Uzman öğretmenlik, başöğretmenlik konusunda kıdeme dayalı bir düzenleme yapılmalıdır.
Tıpkı geçen yıl olduğu gibi öğretmenler seminer çalışmalarını istedikleri yerde yapabilmelidir. Bu konuda her yıl farklı bir uygulama yapılmamalı, bu düzenleme yönetmelik maddesi haline getirilmelidir.
Öğretmenlere iller arası rotasyon getirileceğine ilişkin haberler gündemdedir. Sendika olarak gerek il içi gerekse iller arası rotasyona karşı olduğumuzu her fırsatta dile getirmiştik. 950 bin öğretmeni yerinden yurdundan edecek, kurulu düzenini bozacak, göçe zorlayacak, böylesine ucube bir uygulama eğitimciler nezdinde asla kabul görmez. Dolayısıyla Bakan Yılmaz’ın bu haberlere açıklık getirmesi ve rotasyon olmayacağını açıklaması gerekmektedir. Şu anda çok tedirginlik yaşayan öğretmenler Bakan’ın ağzından bu açıklamayı duymayı beklemektedir.
Biz eğitimciler olarak 2015-2016 Eğitim-Öğretim Yılından umduğumuzu bulamadık. Umuyoruz ki; 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı tüm eğitim camiası için sorunların nispeten azaldığı, eğitimin hedeflerine ulaştığı, eğitimcilerin hak kayıpları yaşamadığı bir yıl olur. Türk Eğitim-Sen olarak tüm eğitim çalışanlarımıza, öğretmenlerimize, öğrencilerimize iyi tatiller diliyoruz, üniversite sınavına girecek öğrencilerimize başarılar diliyoruz. Ayrıca tüm milletimizin mübarek Ramazan Bayramını da kutluyor, bu bayramın ülkemize ve milletimize huzur, barış getirmesini temenni ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.