Türk Eğitim Sen Aydın Şubesi İstişare toplantısı 19 Nisan 2013 Cuma günü Halk Eğitim Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Konferans salonunda yapıldı. İstişare toplantısına Merkez Yönetim Kurulunu temsilen Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar ŞAHİNDOĞAN ile Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz KOCAKAPLAN katıldı. İstişare toplantısında Aydın Şubesi Yönetim Kurulu, İlçe Temsilcileri, İşyeri temsilcileri, Kadın Komisyonu Üyeleri, Türk Büro Sen Aydın Şube Başkanı Mehmet Kamil TAŞKIR ve Türk Sağlık Sen Aydın Şube Başkanı Ahmet BOZKURT hazır bulundu.
İstişare toplantısı açılış konuşmasını Şube Başkanı Rıdvan Naci DEVLİ yaptı. DEVLİ şubenin faaliyetleri, hedefleri ve yetki süreci ile ilgili katılımcılara bilgi verdi. Merkez Yönetim Kurulu üyeleri de katılımcılara hitaben birer konuşma yaptı.
Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar ŞAHİNDOĞAN AKP Hükümetinin tam bir yıkım hükümeti gibi çalıştığını söyleyerek, “Dış destek ve teşvik edicilerinde yardımıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin 90 yıllık kazanımlarını hiçe saymakta ve devletimizin temel yapısı olan üniter sistemimizle uğraşmaktadır. Başlatılan sözde çözüm süreci ile üniter devletten federatif bir yapıya geçişin temelleri atılmaktadır. Türk devlet geleneğinde eşkıya ile muhataplık ve pazarlık hiç olmamıştır. Ama Türklük değerlerinden ve Türk devlet geleneğinden bihaber AKP iktidarı bunu yüce milletimizin gözünün içine baka baka yapmaktadır. Biz üniter yapımızdan vazgeçmeyeceğimiz gibi askerimize polisimize silah sıkan ve onları şehit eden eli kanlı örgütle yapılan kirli pazarlıkları da affetmeyeceğiz. Türk milleti engin feraseti ile oynanan oyunu bozacak ve bu oyunda figüranlık yapanları da tarihin çöplüğüne gömecektir” dedi.
Eski Bakan Ömer DİNÇER döneminde yapılan ek ödeme düzenlemesinde öğretmenlerin ve akademisyenlerin ek ödemesinde bir kuruş bile artış yapılmadığını kaydeden ŞAHİNDOĞAN sözlerini şöyle sürdürdü: “Öğretmenler bu iktidar tarafından açıkça dışlanmıştır. Tüm bu gelişmeler olurken sözde yetkili sendika sadece durup seyretmiş ve en ufak bir tepki bile göstermekten çekinmiştir. Çünkü bu iktidar onların ağababasıdır, sebeb-i hayatıdır, varlığını ve hormonlu büyümesini bu siyasi iktidara borçludur. Bunlar siyasi iktidarın yanlışlarına dur diyemezler. Siyasi iktidar karşısında çalışanların haklarını savunamazlar. Eğitim çalışanları bunu mutlaka düşünmelidir. İş güvencemiz gibi çalışanlar açısından hayati konuların tartışıldığı bir dönemde bu yandaş sendikanın hala yetkili olmaya devam etmesi sahip olduğumuz hakların ve iş güvencemizin elimizden alınmasına rıza göstermek demektir.”
ALO 147 hattına da değinen ŞAHİNDOĞAN, bu hattın bir an önce iptal edilmesini istedi. ŞAHİNDOĞAN şöyle konuştu: “Ömer DİNÇER, kendi döneminde bizim sendika olarak tüm karşı çıkışımıza rağmen, ALO 147 diye garip bir hat açtı. Dünyada benzeri olduğunu sanmadığımız Türkiye’de benzeri olmadığını bildiğimiz bu hat MEB’in kendi personelini adeta toplumun önüne atarak her türlü şikâyet ve iftira niteliğinde suçlamaya muhatap ettiği bir hat bu hat. Bu hatta gelen şikâyet ve iftiralar MEB tarafından ciddiye alınmakta ve soruşturma konusu yapılmakta, hatta eğitim çalışanlarına cezalar verilmektedir. Bu ihbar hattı derhal kapatılmalıdır. Bu hatta gelen şikâyetler üzere açılan soruşturmalar sonuçlarıyla birlikte iptal edilmelidir. Bu hat korunmak isteniyorsa bir bilgilenme hattına dönüştürülebilir. Ama bu sorun mutlaka çözülmelidir. Eğitim çalışanlarının bu hat üzerinden yıpratılmasına son verilmelidir.”
Yönetici Atama Yönetmeliği ile ilgili de açıklamalar yapan ŞAHİNDOĞAN, “Bizim sendika olarak ucube diye nitelendirdiğimiz bu yönetmelik, yönetici atamalarında yazılı sınavın yanında sözlü sınavda yapılmasını düzenliyor. Sözlü sınavın objektiflikten uzak ve yandaşı ve torpilliyi seçmek anlamına geldiğini kabul etmeyecek ve bilmeyecek bir Allah’ın kulu var mıdır acaba Türkiye’de… Bunun anlamış açıkça torpilli olanı atayacağım, torpili olmayanı da mülakat ya da sözlü sınavda eleyeceğim demektir. Böyle bir uygulamayı güya değerlendirme komisyonu ile değerlendirme yapıyormuş gibi yapmak büyük kurnazlıktır ve göz boyamadır. Bu yönetmeliği çıkaranlar tek cümlelik bir yönetmelik çıkarsalar ve “Milli Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarına yönetici olarak atanmak için yandaş ve yalaka olmak şarttır. Yandaş ve yalaka olamayanlar atanamazlar” deselerdi, daha namusluca ve dürüstçe hareket etmiş olurlardı” diye konuştu.
Memur ve hizmetliler için görevde yükselme sınavlarının yapılması gerektiğini belirten ŞAHİNDOĞAN “Görevde yükselme sınavlarının yapılması memur ve hizmetli arkadaşlarımız için çok önemli bir ihtiyaçtır. Türkiye’de tüm kurumlar görevde yükselme sınavlarını yaptıkları halde sadece Milli Eğitim Bakanlığı bu sınavları yapmamıştır. Görevde yükselme sınavına girme ve yükselme şartlarını taşıyan pek çok çalışan sırf bu sınav yapılmadığı için görevde yükselememektedirler. Özlük hakları açısından kayba uğramalarına neden olan bu durum sona erdirilerek bir an önce görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları yapılmalıdır. Bakanlığa bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Derhal sınavı yapın” dedi.
4/C statüsünde çalışanların sorunlarını dile getiren ŞAHİNDOĞAN, 4/C’lilere kadro verilmesini istedi. ŞAHİNDOĞAN şunları söyledi: “Kurumlarımızda görev yapan ve özelleştirme kapsamındaki kuruluşlarda Milli Eğitim Bakanlığına gönderilen 4/C statüsünde çalışan arkadaşlarımız da var. Bu arkadaşlarımız insanlık dışı çalışma şartlarına ve çalışma ücretine mahkum edilmiş durumdalar. Biz Türkiye Kamu Sen olarak Ankara’da bir 4/C çalıştayı yaptık. Bu çalıştay’da arkadaşlarımızın sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerinin oluşturulması amacıyla komisyonlar kurduk ve önemli tespitlere ulaştık. Çalıştay sonuçlarını bir rapor halinde tüm ilgili makam ve kuruluşlara gönderdik. Bu çalıştay da gördük ki 4/C’li arkadaşlarımızın ortaya koyduğu bir çok sorunun yegane çözüm yolu kadrolu çalışma sistemine geçmektir. Bu arkadaşlarımızın isteklerine bağlı olarak kadroya geçişleri sağlanmalıdır. Genel Başkanımız katıldığı Kamu Personeli Danışma Kurulunda ve her platformda bunu istediğimizi ifade etmektedir. Bu arkadaşlarımızın kadroya geçişi dışında başka bir çözümü biz asla kabul etmiyoruz.4/C’lilere derhal kadro verilmeli ve bu insanlık dışı çalışma sistemi bitirilmelidir.”
Yükseköğretimin ülke geleceği açısından son derece önemli olduğunu belirten ŞAHİNDOĞAN, “Ülkemizin mamur ve müreffeh bir ülke olması hedefine ancak yükseköğretim hedeflerine ulaşılmasıyla varılabileceğini düşünüyoruz. Yüksek öğrenimin ve yüksek öğrenim çalışanlarının sorunlarını tespit ve çözümünün yollarını bulmak adına pek çok toplantı, sempozyum ve çalıştay gerçekleştirdik. Daha demokratik üniversitelerin ülke de demokrasinin gelişmesine büyük katkı yapacağına inanıyoruz. Bu toplantılarda da ortaya çıkan sonuç üniversitelerimizin demokrasinin beşiği olan kurumlar olmaları gerekirken maalesef antidemokratik uygulamaların teamül haline geldiği kurumlar halindedir. Bu yapıdaki üniversite ve yükseköğrenim kurumları ile ülke gelişmesi mümkün değildir. Üniversitelerimiz bilimsel özgürlüğün ve demokrasinin olabildiğince yaşandığı kurumlar hailene getirilmeli ve tüm yasal düzenlemeler bu hedeflere uygun yapılmalıdır.
Sözde “ileri demokrasi” den bahseden hükümet yükseköğretim kurumlarının demokratik bir yapıya kavuşturulması adına hiçbir şey yapmamaktadır. Geçmişte YÖK ile ilgili en ağır eleştirileri ortaya koyanlar- ne zamanki YÖK’ün başına kendi zihniyetlerinden birisi atandı – bu söylemlerinden vazgeçmişlerdir. İşte bunların demokrasi anlayışındaki iki yüzlülük. Kendi zihniyetinde olmayanlar yönettiğinde “tü kaka” olan kurumlar, kendi yönetimlerine geçince adeta dikensiz gül bahçesi oluyor. Bu nasıl bir zihniyettir anlamak mümkün değil” diye konuştu.
Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz KOCAKAPLAN da Türk Eğitim-Sen’in yüzde yüz milli ve yerli bir sivil toplum kuruluşu olduğunu kaydederek, çalışanların kendilerini siyasi iktidarın politikalarına ipotek eden sözde yapılara pirim vermemesi gerektiğini belirtti. KOCAKAPLAN şunları söyledi: “Türk Eğitim-Sen, ülkemizi ve eğitim çalışanlarını ilgilendiren her gelişmeye müdahil olan, iktidarların stratejilerine göre değil, temsil ettiği kesimini beklentilerine göre duruşunu belirleyen gerçek bir sendikadır. Sendika olarak, önemli hizmetler üretiyor, önemli kazanımlar elde ediyoruz. Ancak en az bu hizmetler kadar yaptıklarımızın tabana yayılması da çok önemlidir. Bu noktada biz Genel Merkez olarak kitle iletişim araçları vasıtasıyla hedef kitlemize ulaşmaya çalışıyoruz. Ancak bunun yeterli olduğu söylenemez. Bundan dolayı, sizlerin, yani işyeri temsilcilerimizin ve diğer teşkilat organlarımızın da etkin olması, hizmetlerimizi çalışanlara ulaştırması gereklidir. Türk Eğitim-Sen, eğitim çalışanlarının gerçek temsilcisidir. Çalışanlar, kendilerini siyasi iktidarın politikalarına ipotek eden sözde yapılara prim vermemeli, sarı sendikacılığın ülkemizde kök salmasına izin vermemelidir.”
Çalışanların yaşadığı ekonomik sıkıntılara da değinen KOCAKAPLAN şöyle konuştu: “Başbakan ve İktidar yetkilileri her defasında ağızlarını doldura doldura dünyanın en büyük 17. Ekonomisi olduğumuzu, milli gelirin son on yılda yüzde 219 arttığını söylemekteler. Ayrıca şu gerçeği de kimse milletimizin gözlerinden kaçırmasın ki; 2011raporlarına göre BM İnsani Gelişmişlik endeksi sıralamasında ülkemiz 187 ülke içinde 92. sırada. Bize göre ülkemizin standardını gösteren asıl gösterge budur. Öyle rakamlara takla attırarak, sanal ekonomik verilerle insanlarımızı kimse kandırmasın. Peki iktidarın bu sanal bu iddialarının kamu çalışanlarına yansıması nasıldır, bir de ona bakalım: Bakın bunlar iktidara gelmeden önce, kamu çalışanlarının milli gelirden aldıkları pay yüzde 8,83 iken şimdi yüzde 5,6’ya düşmüştür. Yani milli gelir artıyor, devlet memuru sayısı artıyor ama pastadan aldığımız pay tam aksine azalıyor. O halde bunlar kimin cebine gidiyor diye sormak gerekmez mi? İşte biz bu gerçeği sorguluyoruz, gelir dağılımındaki adaletsizliği sorguluyoruz, yandaşların semirmesini sorguluyoruz. İşte kamu çalışanları da bu dirayeti ortaya koyanlara destek vermelidir.”
Kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehdit altında olduğuna dikkat çeken KOCAKAPLAN, “Başta Genel Başkanımız Sayın İsmail Koncuk olmak üzere, sendika yetkilileri olarak bizler özellikle son iki yıldır önemli bir tehlikeye dikkat çekerek, memurun iş güvencesinin kaldırılmasının söz konusu olduğunu söylemekteyiz. Başta Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in açıklamaları olmak üzere AKP iktidarının sergilediği yaklaşım bu ikazımızın ciddiyetini ispat etmektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun artık köhnediği, ihtiyacı karşılamadığı ve yenilenmesi gerektiği söylemlerinin altında yatan asıl maksat, sahip olduğumuz iş güvencesinin kaldırılması arzusudur. Şimdi bazı kamu çalışanları bu ikazımızı abartılı karşılayabilirler. Ancak onlara Tekel işçilerinin durumunu hatırlatmak isteriz. Bir gecede kapı önüne bırakılan, yüksek maaşlarla çalışırken sefalet ücretiyle yaşamaya mahkum bırakılan bu arkadaşlarımızın da şimdi yaşadıkları akıllarına gelmiyordu. Ayrıca geçtiğimiz hafta AKP’nin TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği teklifte, Anayasa’nın 128. Maddesinin değiştirilerek; “asli ve sürekli işler” ifadesinin “işler” şeklinde ve “Memurlar” ifadesinin yerine “Çalışanlar” ifadesini eklediğini de gözden kaçırmamak lazımdır. Yani artık AKP iktidarı, memurluk sıfatını tedavülden kaldırma niyetini açıkça ifade etmekten çekinmemektedir. İş güvencemize sahip çıkmak için daha güçlü olmak zorundayız. Kamu çalışanları daha uyanık olmak mecburiyetindedir. Kendisini satanlara prim vermemeli, onları desteklememelidir” diye konuştu.
KOCAKAPLAN sözlerini şöyle sürdürdü: “30 Nisan 2012 günü kamu çalışanlarının ilk toplu sözleşmesi başlamıştır. Yetkili sendikayım diye ortada gezinen sendika süreçte en az üç defa kamu çalışanlarını satmıştır. Birinci satış şöyle gerçekleşmiştir: Sürecin tıkandığını gören Genel Başkanımız, Hükümetin geri adım atmaz tutumunu kırmak için hem KESK hem de Memur-Sen’e 23 Mayıs’ta iş bırakma eylemi yapmayı teklif etmiş; KESK bu çağrıya olumlu cevap vermiş ancak Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu 23 Mayıs tarihini eleştirerek karşı çıkmıştı. Bunun üzerine Genel Başkanımız, Ahmet Gündoğdu’yu makamında ziyaret ederek kendisinin belirleyeceği herhangi bir tarihte de Memur-Sen ile beraber iş bırakabileceklerini bildirmiş ancak bu çağrıya da olumlu cevap alamamıştır. İkinci satış ise şu şekilde olmuştur: Toplu sözleşmeler bildiğiniz gibi uzlaşmazlıkla bitti. Doğal olarak kamu çalışanlarının kaderi Kamu Görevlileri Hakem Heyeti’nin kararına kaldı. Oradaki sayısal dengeye göre kamu çalışanlarının lehine bir karar çıkmayacağını anlayan Genel Başkanımız İsmail Koncuk, 11 kişiden oluşan ve karar alabilmek için sekiz kişinin toplanması gereken heyetten temsilcilerimizi çekelim teklifini diğer konfederasyonlara iletti. Bu hamledeki amaç şuydu: Kurul toplanamasın, karar verme işi Bakanlar Kuruluna kalsın. Memur Sen temsilcileri toplantıya katılarak KGHH’nin toplanmasını ve çalışmasını sağlayarak bugün bize reva görülen sefalet ücretlerinin sahibidir. Üçüncü satış ise şöyle gerçekleşti: KGHH’e Memur-Sen adına katılan akademisyen üye Doç. Dr. Aydın Başbuğ da işveren tarafından masaya getirilen yüzde 4+4 ve yüzde 3+3 maaş zammı teklifine EVET oyu vererek sendikal mücadele tarihinde eşine rastlanmayacak bir duruma vesile olmuştur.
Yetkili sendika belirleme süreci hızla ilerliyor. 15 Mayıs tarihi itibarı ile yetkili sendikalar belirlenecektir. Bu sene yetkili olan sendikalar 2014-2015 yıllarının toplu sözleşmesi için hükümetle pazarlığa oturacaktır. Geçen yıl yaşanan fiyaskonun tekrarlanmaması için yetkili sendika olmalıyız. Hükümetin açılım politikalarının stratejik ortağı olan bir sendikanın kamu çalışanlarına, eğitim çalışanlarına verebileceği, kazandırabileceği hiçbir şey yoktur. Bunu herkes böyle bilsin ve ona göre kararını versin.”
Toplantının sonunda katılımcılar tarafından sorulan sorular cevaplandırıldı, karşılıklı fikir alışverişinde bulunuldu.