Eğitim çalışanlarınca çok iyi bilindiği üzere, eski Bakan Ömer Dinçer döneminde, eş özrü sebebiyle yer değiştiremeyen öğretmenler, teknoloji tasarım, zihinsel engelliler öğretmenliği ve memurluk kadrolarına geçirilerek yer değişikliği yapılmıştı.
Bu öğretmenlerden büyük çoğunluğu, istemeden, adeta zorla alan değişikliğine tabi tutulmuştu.Türk Eğitim Sen olarak, o tarihte yaptığımız açıklamalarda bu uygulamanın, ÖĞRETMENLERE KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI İSTERSİNİZ, anlamında olduğunu söylemiş, bu uygulama yerine il ve ilçe emri uygulamasının geri getirilmesini istemiştik.
Zamanın Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, tüm uyarılarımızı kulak ardı ederek, bu öğretmenlerin alanlarını zorla değiştirdi. Şuan ki, Bakan Nabi Avcı’ya da defalarca söylememize rağmen, bu öğretmenlere isteğe bağlı olarak, bulundukları ilde eski alanlarına dönüş hakkı verilmedi. Halbuki, bakanlığın alan değişikliği yapacağına ait sözü de bulunmakta, hatta çalışma takvimi bile hazırlanmıştı.
Bu süreçte bir sendika tarafından açılan dava ile, teknoloji tasarım ve zihinsel engelliler öğretmenliğine geçenlerin alan değişikliğine yargı tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi. MEB illere gönderdiği yazıyla, yargı kararının uygulanmasını istedi.
Yaşanan bu kargaşanın tüm sorumluluğu eski Bakan Ömer Dinçer’e aittir, ancak mevcut Bakan Nabi Avcı’da, bu işi düzeltmek veya öğretmenlerin en az zararla kurtarılmasını sağlamak zorundadır. Bu öğretmenler, bu süreçte, isteğe bağlı tayin, özür grubu tayin hakkını da kullanmamış, dolayısıyla iki türlü hak kaybına uğramışlardır.
Milli Eğitim Bakanlığının yargı kararını uygulama zorunluluğunu anlarız, ancak MEB’in uygulamada sorumluluk alması da bir mecburiyettir, çünkü problemin yaşanmasının ana sorumlusu MEB’dir.Bu sebeple, MEB’in salt yargı kararını uygulayın diyerek, kenara çekilme hakkı olamaz.
Yargı kararına rağmen ne yapılabilir?
1-Gerek il içi gerek iller arası alan değişikliği iptal edilen öğretmenler, yargı kararı gereği eski alanlarına döndürülürken, istekleri dikkate alınarak, bulunduğu yerde eski alanlarına döndürülmelidir. Çünkü yargı kararı, eski alanlarına dönmeleri ile ilgilidir, görev yaptıkları yeri, MEB’in değiştirme mecburiyeti bulunmamaktadır.
2-Gerek zihinsel engelliler, gerekse teknoloji tasarım alanına geçen bu öğretmenlere, yine istekleri doğrultusunda acil bir kurs programı öncelikle uygulanarak, yine isteklerine bağlı olarak bu alanlara geçiş hakkı verilmelidir.
3-Problemin ana sorulusu olan MEB, bu öğretmenlere yaşattığı psikolojik travmanın sorumluluğunun kendisinde olduğunun şuuruyla hareket etmeli, özür grubu atamalarında yapıldığı üzere, bu öğretmenlere de isteklerine bağlı olarak yer değiştirme hakkı vermelidir.
Yukarda ifade ettiğimiz tedbirlerin alınmaması durumunda, her il farklı uygulamalar yaparak, yeni haksızlıklar oluşacak, çifte standart bir durum ile karşı karşıya kalınacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı maalesef, problemlerin ana kaynağı bir bakanlık haline dönüşmüştür. Birkaç iyi uygulamayı istisna tutarsak, MEB’in, eğitim çalışanlarına huzur ve mutluluk sağlamak adına, hiçbir çalışmasını görmemek, tam tersine işleri karıştıran bir bakanlık görüntüsü çizmesi, MEB’e ve başta Bakan olmak üzere, tüm yöneticilerine olan güvensizliği daha da derinleştirmektedir.
Türk Eğitim Sen olarak, Milli Eğitim Bakanı, Müsteşar ve tüm MEB bürokratlarından, öncelikli görevlerinin, tüm eğitim çalışanlarını kazanmak için adımlar atmak olduğunu hatırlamalarını diliyorum. Onlarla beraber düşünen, onlarla beraber yürüyen bir bakanlık görüntüsünü sağlamak o kadar da zor değildir.
Müsteşar Yusuf Tekin’in özür grubu tayinlerinde gösterdiği performansın, tüm alanlarda görülmesi gerekmektedir. Söz konusu alan değişikliği problemi, il içi özür tayinleri ve neredeyse tüm illerde büyük infial yaratan, müdürlük mülakatlarında yaşanan torpil gibi, problemlere kulak tıkayarak, MEB’in huzuru sağlayan, güven duyulan bir bakanlık olması imkansızdır. MEB problemler karşısında, deve kuşu misali, başını kuma gömme hastalığından tez elden kurtulmalıdır.