Hükümetin bir süredir eveleyip, gevelediği ve Türk Milletinin tepkisinden çekinerek uygulamaya koyamadığı süreç”çözüm süreci” olarak yeniden karşımızda…Siyasi iktidar dış dinamiklerin de etkisiyle dün” açılım projesi” veya “demokratikleşme adımları” olarak lanse ettiği siyasi projesini şimdi güya ”çözüm süreci” diye bu millete hazmettirmeye çalışıyor. Sürecin adını “çözüm süreci” olarak adlandırmakla toplumsal algıya hem problem çözdüğü imajını vermeye çalışırken, hem de bu ihanet ve bölünme sürecine karşı çıkanları ” çözüme karşı olanlar” diye gösterme gayretkeşliğine soyunuyor.
Bu süreçte baştan sona terör örgütü lideri ile tam bir koordinasyon içerisinde olan ve oradan aldığı fikirler ve isteklere tam uyum gösteren siyasi irade, sürecin ülkeyi geri dönülmesi zor bir noktaya sürüklediği, Türkiye Cumhuriyetini kuran iradeye ters düşüldüğü ve süreç neticesinde bölücü terör ve siyasi uzantılarının daha da azgınlaşacağı şeklindeki haklı eleştirileri dikkate bile almıyor. Hatta sert ve şiddetli tepkilerle karşılıyor. Bu vatanın bölünmez bütünlüğünü düşünen ve yürütülen süreci bu yönüyle yanlış ve sakıncalı bulan insanları da “anaların göz yaşının akmaya devam etmesini istemek”, “kandan beslenmek” ve “barış istememek” le suçlayarak toplumsal tepkiyi bastırmaya çalışıyor.
Siyasi iktidar ne kadar zorlarsa zorlasın, bu sürecin toplumsal karşılığı yoktur. İnsanlarla yaptığınız anketlerde “silahların susmasını ister misiniz ? ” ya da “anaların gözyaşının dinmesini ister misiniz ?” şeklinde yaşanılan süreci farklı lanse eden, manipülatif sorular sorularak milletimizin görüşleri alınsa dahi, destek bulunamayan bu süreç, milletimizin engin feraseti ile karşılıksız kalmaktadır. Bu süreç bir yerlerden karşılık bulmaktadır tabii. Bölücü terör örgütü ve onun bebek katili lideri, örgütün siyasi uzantıları ve tabanı, eski tüfek marksist ve entel-liboş takımı, Barzani, AB ülkeleri ve ABD sürece tam destek vermektedirler.
“Çözüm süreci” diye lanse ettiği bu siyasi projeye toplumsal destek bulamadığını gören siyasi iktidar yeni bir manevra yapmıştır. Bu süreci destekleyen ve en azından tepki ile karşılamayan sözde aydın, bilim adamı, gazeteci yazar, STK önderlerinden bir “âkil insanlar” heyeti oluşturarak, bu yanlış projenin, bu insanlar eliyle topluma hazmettirilmesi planlanmıştır. Bu heyette kimler yoktur ki; Sendikacılık alanında bir varlık gösteremeyip, siyasi iktidarın “kolaylaştırıcısı” yandaş sendika başkanları, yandaş sendikanın sürekli bölücülükten yana olmak suçlamalarına muhatap olan sendikacılar kol koladır. Her zaman güçten yana olmuş ama hiçbir zaman milletinin yanında olamamış sözde aydın ve akademisyenler, artık emeklilik dönemini yaşayan ve toplumun ilgisini kaybetmiş sanatçılar ve daha kimler, kimler….
Bu âkil insan belirleme sürecinde gerçekten” âkil” olduğu için bu sürecin bir parçası olmayan ve dik duran insanlar da gördük. Başta Türkiye Kamu Sen Genel Başkanı İsmail KONCUK olmak üzere bu heyette yer almayı reddeden tüm insanlara müteşekkiriz. Türk Milleti ve tarih bu süreçte dik duranları unutmayacağı gibi bu heyetin bir parçası olanları da affetmeyecektir. Bu heyet Sayın Başbakanın sık sık ifade ettiği “baldıran zehri” ni bu millete “bal şerbeti “ diye sunmakla görevlidir. Bunu yaparken yakından da görecekleri gibi Türk Milleti, çarşambanın gelişinden perşembeyi görecek engin bir ferasete sahiptir ve ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bu süreç başarısızlığa mahkumdur. Geriye tarihin affetmediği bir hükümet ve “âkil insanlar” heyeti kalacaktır. Yazık …Hem de çok yazık….